• Sonuç bulunamadı

Seyhun Güleçyüz

S

"Gerçek bir keþif gezisi, yeni yerler aramayý deðil,

lar, sevinç aþýlayan mutlu insanlarla dolu. Burasý sahil boyunun güzelliði ile birleþince, birlikte yolculuk yaptýðým arkadaþlarýma ve bana çok iyi geldi.

Köklü geçmiþi, Roma, Bizans ve Osmanlý'nýn izlerini taþýyor. Eski evleri ile, neoklasik binalar yan yana

dizilmiþ. Bu yüzden, þehri gezerken farklý zamanlarý iç içe yaþadým. Yolumuzun üzerinde Modiano isimli bir balýk pazarý vardý. Burada herkes hem alýþveriþ yapýyor hem de birbir-leriyle selâmlaþýp sohbet ediyor. Pazarýn gözdeleri ise çok davetkâr dizilmiþ olan deniz ürünleri. Oradan yürüyerek az ilerdeki Aya Dimitros Katedrali'ne geldik. 4. yüzyýlda inþa edilmiþ, 1988'de Unesco Dünya Mirasý listesine alýnmýþ. MS 324'de Doðu Roma Ýmparatoru I. Konstantin, Hristiyanlýk'ý resmi devlet dini olarak kabul ettikten sonra yapýlan ilk

kated-rallerden biri. Katedralin içi huzur veren bir sakinlikte; çok süslü ve kalýn sütunlarýn ve ikonlarýn bulunduðu büyük bir ibadethane.

Aya Dimitros Katedrali'nin biraz ilerisinde Atatürk'ün doðup, büyüdüðü ev var. Aðaçlý bir yolla evin yüksek duvarýný takip ederek, bahçe kapýsýndan içeri girdim ve 6-7 basamakla evin içine adým attým. Kalbim çarpmaya baþladý, onun odasý çok sadeydi. Birçok eþyayý restore etmek için

almýþlar ama daha henüz getirmemiþler. Evin mevkii Türk mahallesinde

bulunuyor. Bu mahallenin adý Anapoli, Selânik'e yolu düþen herkes buraya bir kere gelirmiþ. Türk Konsolosluðu da burada bulunuyor. Arnavut kaldýrýmlý ulu aðaçlarýn gölgelediði bu yer Anadolu Hisarý'ný anýmsatan sokaklar gibi geldi bana. 1870 Atamýz'ýn evini Rodoslu müderris Hacý Mehmet Bey

yaptýrmýþ. Müze olarak kullanýlan Atatürk'ün evindeki, az eþyalar hepimize hüzün yaþattý.

Günümüze ulaþan o dönemin güzel Osmanlý evlerinden biri. Selânik merkezde Aya Sofya (Aziz Sofya) kilisesi MS.620-630 yýllarýnda yýkýlan büyük bir Bizans bazilikasýnýn üzerine yapýlmýþ. Venedik egemenliðindeyken Selânik Katolik Katedrali olmuþsa da Osmanlýlar döneminde Merkez Camii olmuþ. 1912'den beri kilise olarak görev yapýyor ve 1988'de Unesco Kültür Mirasý listesine alýnmýþ.

Þehrin ana meydaný en çok sevilen bölge, kalabalýk ve buluþma yeri, adý Aristoteles Meydaný. Fransýz mimar Ernest Hebrard 1918'de dizayn etmiþ. Meydanýn tam ortasýnda Büyük Ýs-kender'in bir heykeli var ve meydana tarihi bir deðer katýyor. Selânik'in simge yapýlarýndan olan Beyaz Kule, Kanuni Sultan Süleyman döneminde kale olarak yaptýrýlmýþ, garnizon olarak da kullanýlmýþ. II. Mahmud döneminde kulede çok kan döküldüðü için þehir el deðiþtirince simgesel olarak vaftiz edi-lip, beyaza boyatýlmýþ. Altý katlý bir hi-sar olan bu yapý, 1988'de erken Hýristi-yanlýk ve Bizans anýtlarýyla birlikte Unesco Kültür Mirasý listesine alýnmýþ-týr. Ayný yýl kule, Europa Nostra ödülü de almýþtýr. Günümüzde müze olarak kullanýlmaktadýr. Ýçini göremedik çünkü Noel tatili sebebiyle kapalýydý.

Aristoteles Meydaný, Beyaz Kule ile tamamlanan derin kývrýmlý körfez

cad-desi olan Lefkos Pyrgos, görünüþüyle ve deniz kenarýnda oluþuyla Ýzmir Kordon'u çarpýcý bir þekilde andýrýyor-du. Her gün her saat yol boyunca ulu aðaçlarýn gölgelediði banklarý, kafeleriyle çok canlý ve kalabalýk insanlarýn doldurduðu bir bölge. Çok güzel lokantalarýn birinde, yol üstünde hem Türkçe hem Ýngilizce konuþan neþeli garsonlarýn hizmetiyle zevkle yediðimiz leziz öðle yemeðinden sonra Kamara (Galerius Kemeri) denilen þehrin, önemli noktalarýndan birinde olan Zafer takýný gördük. MS. 3. yüzyýlýn sonlarýnda, Roma Ýmparator-luðu'nun dört büyük liderinden biri ve Balkan Yarýmadasý'nýn yöneticisi olan, 299 yýlýnda Selânik 'i bu bölgenin baþkenti yapan Sezar Galerius Perslere karþý kazanýlan zaferi kutlamak için yaptýrmýþ. Ayný zamanda o bölgede bulunan Osmanlýlar'a ait ismi Rotonda Camii olan yeri ziyaret etmek istedik ama tatil nedeniyle kapalýymýþ.

Þehrin sýrtlarýnda bulunan Yedi Kule (Heptapyrgion) Osmanlýlar zamanýnda 1431'de yapýlmýþ. Þimdi açýk hava müzesi olarak kullanýlýyormuþ. Þehrin en güzel panoramik görüntüsünü seyretmemize sebep oldu. Güneþ'in batýþý sýrasýnda, Selânik'in Ege sula-rýna düþen zarif siluetinin güzelliðini hissederek, huþu içinde, otelimize döndük. Akþam Selânik'in çok ünlü sayýlan tavernalarýndan birine gittik. Yerlerimiz Ýstanbul'dan haftalar önce ayrýlmýþ. Bir aileye ait olan çok büyük bir mekân burasý. Yemekler ve Yunan müziði çok güzeldi. Ýstanbul'un

kalburüstü bazý kiþilerini ve müzisyen-lerini de orada görmek sürpriz oldu bizlere. Bir ara alkýþlar çok arttý ve sah-neye yaþlýca bir bey, elinde buzukisiyle çýktý ve en hakiki ve öz Yunan müziði-ni çalýp söylemeye baþladý. Bu zat oranýn sahibiymiþ ve yediðimiz nefis yemeklerin aþçýsýymýþ. Saat 23.00'den sonra sahne alýyor ve saat 04.00'e kadar çalýp söylüyormuþ. Hayranlýkla din-ledik ve izdin-ledik, çünkü o güne kadar hiç görmediðimiz çok otantik Yunan danslarý yapan müþteriler çýktýlar ortaya ve muhteþem bir dans þöleni baþladý. Bazýlarý epey þiþman olmalarý-na raðmen dansýn gerektirdiði ritimle sanki havada uçarcasýna çevik ve hafif folklorik danslarý hem yaptýlar hem söylediler. Bir ara akapella da söyledi-ler, inanýlmaz bir gösteriydi benim için. Bizler yolcu olduðumuz için bu danslý, þarkýlý þöleni yarým býrakýp otelimize döndük. Sabah, ortalama yedi saat sürecek olan Atina yolculuðumuz baþladý.

Benim bu seyahati yapmamýn ikinci sebebi olan yolumuzun

üzerindeki Meteora böl-gesine geldik. Burasý volkanik kayalýklardan oluþan ve yemyeþil ormanlarýn bulunduðu bir manastýrlar bölgesi. Meteora "Göklerde asýlý" ve "göklerdeki" demekmiþ. Çünkü burasý volkanik kaya-larýn en tepesinde,

yer-den ortalama 550 m. yükseklikte, kayalara birebir yerleþtirilmiþ gibi inþa edilen 24 manastýrdan ibaret bir bölge. Manastýrlar birbirinden baðýmsýz inþa edilmiþ. Tam bir doða harikasý. Ortodoks keþiþler, Hýristiyanlýk'ýn ilk dönemlerinde inzivaya çekilmek ve Tanrý'ya daha yakýn olmak amacýyla kayalarýn uçlarýna yapmýþlar manastýr-larý. Farklý büyüklükteler her biri ve Unesco Dünya Mirasý listesine alýn-mýþlar. 14.yüzyýlda Osmanlý akýnlarýn-dan Ortodoksluðu korumak için de, buralarda yaþamýþlar.

Yapýlan araþtýrmalarda buralarýn 60 milyon yýl önce bir deniz olduðu ve volkanik patlamalardan sonra sularýn çekilmesiyle bu sivri kayalarýn oluþ-tuðu tespit edilmiþ. Bu bölgeye adýný veren, manastýrlarýn en büyüðüdür. Þimdilerde bunlardan altý tanesi restore edilmiþtir. Bunlardan bir tanesi sýrf rahibelere aittir. Biz ulaþýlmasý en rahat olaný olduðu için ona gitmek üzere, virajlý yollardan daða týrmandýk ama

belli yerden sonra otobüsten inip yürüdük, bir köprüyle yola baðlanmýþ olan manastýr, küçük bir terasla içeri açýlýyordu. Terasta kendimi havada asýlý bir platformdan dünyayý seyredi-yor gibi hissettim. Manzara muhteþem-di. Ýçeride ikonalar, freskler vardý. Buraya inþaat yaparken ihtiyarlar için, halatlarla baðlanmýþ, çekmek suretiyle çalýþan büyük sepetler kullanýlmýþ ve daha sonra da halatlar ve sepetler çe-likten yapýlmýþ makara sistemi ile çalýþtýrýlmýþ. Þimdi de ihtiyarlar için bunlar kullanýlýyor, bazýlarýnýn karayla aralarýna teleferik koymuþlar.

Meteora'nýn geçmiþi 23 bin yýl önceye dayanýyormuþ.

Buralardaki maðaralarda rüzgârdan korunmak için yapýlan antik setlerin izleri hâlâ görülmekte ve biz de gördük. Yunanistan'da en dikkat çeken özellik temizlik, burada tertemiz halk tuvaletleri vardý. Yollarda hiç çöp, nay-lon torba, pet þiþe yok. Çok turist vardý ama hepsi tertemiz insanlardý. Bir de çok saðlýklý sokak köpekleri ve kedileri var. Meteora da bile uçurum kenarýnda-ki duvar üstünde yürüyen tombul bir kedicik gördüm. Çaðýrýnca geldi sevdim. Manastýrdaki din görevlileri bakýyor herhalde. Gezimizin sonunda beþ yüz basamaklý bir orman yolundan aþaðýdaki kasabaya indik. Moni

Megalon'da 640 adet el yazmasý kitabýn bulunduðu paha biçilmez bir kütüpha-nenin olduðunu öðrendik.

Nihayet öðleden sonra Atina'ya geldik. Panoramik bir þehir turu yaptýk.

Atina, Avrupa'nýn 4. Büyük baþþehri, ülkenin güneyinde Attika bölgesinde bulunuyor. M.Ö. 500 yýllarýna dayanan bir dönemde "Perikles'in Altýn Çaðý" olarak bilinen süreçte büyüleyici bir zaman dilimi yaþamýþ. Sonra yýllar boyunca çok sayýda fetihler görmüþ, 1834'de Modern Yunan Devleti'nin baþkenti olmuþtur. 4 milyon nüfusuyla yoðun tarihi eserin olduðu bir

metropoldür. Akþamüstü otuz dakika süren bir sahil yolundan çok þýk, görkemli evleri seyrederek, akþamý karþýlamaya Pire Limanýna geldik. Pire Limaný caddesinde biraz gezindikten ve güzel bir kýyý lokantasýnda deniz mahsullerinden ibaret olan akþam yemeðimizden sonra Atina'ya otelimize döndük.

Sabah Atina gezimizde önce Atina'nýn ortasýndaki MÖ 6. yüzyýlda dünyanýn antik döneminin en büyük tapýnaðý olan Zeus Tapýnaðýný gördük, hâlâ sayýsý azalmýþ da olsa 2400 sene-lik sütunlarýyla çok görkemliydi. Sonra Ýmparator Hadriyanos'un yaptýrdýðý kemerden geçip, Akropolis bölgesine geldik. Otobüsten indikten sonra biraz ilerdeki Akropolis müzesine girip Akropolis'teki gerçek heykelleri görüp, ardýndan epey bir yokuþ çýktýk.

Yolumuzun sað tarafýnda, Dionysos açýk hava tiyatrosu tepenin eðimine uygun bir þekilde amfitiyatro þeklinde yapýlmýþ, M.Ö 5. Yüzyýldan bu yana hâlâ kullanýlýyormuþ. Çünkü akustiði dünyanýn en iyi konser alanlarýndan biri olarak kabul ediliyormuþ. Akropolis, Yunanca'da "Yukardaki

Þehir" anlamýna gelmekte. Gerçekten de tepeye kurulmuþ bir þehir, çünkü bu sayede M.Ö 5. yüzyýlda istilacý kavim-lerden kendini daha kolay koruya-bilmiþ. Akropol, þehrin ortasýndaki meydana verilen ad. Her antik þehirde bulunuyor. Kent halkýnýn toplandýðý alan oluyor burasý. Demokrasinin doðuþu ise Akropolis adý verilen þehrin Akropol'ünde olmuþ. Þehrin geleceði hakkýnda alýnacak kararlar tüm halkýn toplanmasýyla oylanýr ve öyle neticeye baðlanýrmýþ. Bu oylamalar sonuçta demokrasi anlayýþýnýn doðmasýna sebep olmuþ. Akropolis'in en büyük tapýnaðý Parthenon'dur. Þehrin kurucusu tanrýça Athena'ya (Atina) adanmýþ. Kentin ha-zineleri de burada saklanýrmýþ. Osman-lýlar'ýn fethinden sonra Parthenon'un içine cami yapýlmýþ. Günümüzde yenileme çalýþmalarý çok uzun sürmüþ ve gerçek heykeller ki çok sayýda ve paha biçilmez deðerde olanlar, müzeye konup yerine taklitleri yerleþtirilmiþ.

Parthenon tapýnaðýnýn yan tarafýnda dört kadýn heykelinin sütun görevi yap-týðý Erektheidon çok ünlüdür. Akropolis içinde ayrýca bir sürü küçük eserler de yer almaktadýr. Akropolis'in eteklerinde yer alan Plaka semti, Atina'nýn eski þehir adý verilmiþ olan bölgesidir. Yani eski evlerin, dar sokaklarýn, taver-nalarýn bulunduðu en kalabalýk, hareketli bölgesi.

Yürüyerek Syntagma meydanýna geldik, çok yorulmuþtuk oturup keyifle bir þeyler atýþtýrýp tekrar dolaþmaya baþladýk. Syntagma kelimesinin anlamý

"Anayasa" demekmiþ. 1848'de, Kralýn yetkilerinin sýnýrlanmasýyla sonlanan ayaklanma anýsýna konmuþ ve adý hiç deðiþtirilmemiþ. Meydan beyaz mer-merden yapýlmýþ. Parlamento binasý da bu meydanda. Parlamento binasý önün-de özel kýyafetli (evzoneler) askerleri her 30 dakikada bir gösteri olarak deðiþim töreni yapýyorlar. Ýnsanlar da bu töreni seyrediyor. Az ilerde büyük bir park var, þehrin nefes almasýný sað-layan bir alan. Otobüsle Panathinaiko Stadyumuna geldik. Baþta, turumuzda-ki beyler olmak üzere herkes fotoðraf çektirdi. Sonra otelimize gittik.

Sokaklarda evsizler gördük, duvar dip-lerinde periþan halde uyuyorlardý.

Otelde biraz dinlenip 2018'i yolcu etmek için, rezervasyon yaptýrýlan lokantaya gittik. Mekân oldukça büyük ve kalabalýktý. Sahnesi 30 kiþilikti ve salonu çok havadardý. Herkes eðleni-yordu ve sahnede çok güzel Yunan müziði eþliðinde bir dans grubu harika bir gösteri yapýyor, arada oturanlarý da sahneye alýyordu. Her çýkan kendi danslarýný, dans grubuna uyacak kadar baþarýlý yapýyordu. Gerçekten müzik-lerine, folklorlarýna önem veriyorlar. Beþ saatimiz nasýl geçti anlamadýk. Bir ara çok hoþ bir görüntü vardý etrafým-da, herkes sarýlýyor, yeni yýlý kutluyor, dans ediyor, gülerek birbirine kadeh kaldýrýyordu, hiçbir aþýrý hareket görmedim. Oturanlarý dans grubu sürekli dansa kaldýrdý tabi ki bizler de kalktýk. Herkes birbirine saygýlý ve nazikti, göz göze gelince gülümsüyor-lardý. Burada ki çok huzurlu, güvenli

hava inanýn köklü bir kültürün göste-risiydi. Bir de lavabolarýn temizliði o kalabalýða raðmen hiç aksamadý. Sabah erkenden, Korint kanalýna doðru yola çýktýk, saðanak yaðmur vardý. Bu arada seyahat süremiz boyun-ca yani 5 gün yemek artýklarýmýzý, lokantalarda toplayýp tüm otobüsteki dostlarýn yardýmýyla, sokaktaki kedi ve köpeklere daðýttýk. Yol boyunca bazý lokantalarda destek oldu, onlar da yemek artýklarýný paketlere koyup bize teslim ettiler. Þoförümüzde bagajda özel bir yer açtý ve o artýk yemeklerle Yunanistan'da Sokak hayvanlarýný besledik hepimiz. Yunanistan'da Sokak hayvanlarý çok bakýmlý ve havlamýyor-lar, kediler kaçmýyor hemen çaðýrýnca geliyor ve kendilerini sevdiriyorlar.

Gelelim Korint kanalýna. Burasý Atina'dan otobüsle 4 saat uzaklýkta… indiðimizde yaðmur hýzlanmýþtý. Köprüden kanalý seyretmek çok ilginçti. Gemiler geçiyordu, üstü açýk bir tüpten. Kanal Korint körfezini, Saronik körfezine baðlamak için, Korint'in en dar bölgesini geçen bir su yoluydu aslýnda. Yunanistan'ý Mora yarýmadasýndan ayýrarak, Mora'yý bir adaya dönüþtürmüþ. Gemiler, bir zamanlar Ege'den Adriyatik denizine gitmek için 185 deniz mili daha fazla yol yapar, bütün Mora yarýmadasýnýn etrafýný 11 saatte dolanýrlarmýþ. Hâlbuki kanal kestirme bir yol olmuþ. 1882'de Avusturyalýlar kanal iþine gir-miþler. Bütçe yetmeyince, 1890'da Yunanlý bir þirket iþi tamamlamýþ.

Teknolojinin çok yetersiz olduðu dönemde, insan emeðiyle açýlan kanal ilk kez 1893'de kullanýlmýþtýr. Küçük tonajlý yük gemileri ve yatlar için ideal bir geçiþ yolu olmuþ. Derinliði 8 metre, geniþliði 25 metre ve 6,4 kilometre uzunluðundadýr.

Çok ilginç bir tarihi bilgi de þöyledir: MÖ.602'de Korint Tiraný Periander, zamanýn hiç olmayan tekniði ve beden gücüyle gemilerin, tekerlekli platform-larla Korint'in en dar yerinden taþýmak için bir çeþit taþ yol olan, diolkolarý inþa ettirmiþtir. Kýsmen baþarmýþ ama uzun soluklu olmamýþtýr. Korint kanalýndan günümüzde yýlda 11 bin gemi geçmektedir. Her yýl, Bungee Jumping ve akrobatik motosiklet gös-terileri yapýldýðý için bu kanala "Maceracýlar" kanalý da deniyor.

Ertesi gün yemyeþil ormanlardan, arada görünen deniz ve zeytin tar-lalarýný da aþarak, Ortaçað'da

Osmanlýlar'ýn kurduðu küçük bir þehre geldik. Giriþ daðlar arasýndandý. Þehir aþaðýda ve kollarýný açmýþ bizi bekliyor gibiydi, arkasýnda görülen masmavi denizle birlikte. Þehrin bir yanýnda, kayalýk bir burunda denize uzanan, günümüze kadar korunarak gelmiþ Bizans, Osmanlý kalesi görülüyordu. Kanuni Sultan Süleyman döneminden beri Balkanlar'ýn önemli ticari merkez-leri, kalenin alt tarafýndaki liman ve boyunca uzanan dükkânlarla yoðun-laþmýþ. Bu þehir Kavaladýr ve Kavalalý Mehmet Ali Paþa'nýn doðduðu yerdir. Kavala 1387'den 1912'ye kadar

Osmanlý topraklarý içindeydi. 1923'deki nüfus mübadelesi sýrasýnda da Kapa-dokya'da yaþayan Rumlar, buraya yer-leþtirilmiþtir. Bugün 60 bin nüfusuyla Batý Trakya'nýn en önemli merkezidir.

Trakya, adýný Orta Asya'dan bu böl-geye göç eden Traklar'dan almýþtýr. Trakya'nýn Türkiye'de kalan kýsmýnýn yüzölçümü 23.764 km2 dir. Kavala MÖ. 600 yýllarýna kadar dayanan tarihe sahiptir. Taþoz (Thassos) adasýndan göçenler Neopolis adýyla kurmuþlardýr. Þehre girince bizi Kanuni Sultan Süleyman'ýn yaptýrdýðý, þehrin en görkemli eseri su kemerleri karþýladý. Bizim Saraçhane'deki Valens

(Bozdoðan) kemerini anýmsatýyordu. Otobüsten inip, eski þehir Penagia'yý gezmeye baþladýk. Yokuþ yukarý, saðlý, sollu eski Osmanlý evleri gördük.

Aziz Nicolai kilisesinin az ilerisinde 1550'de Kanuni Sultan Süleyman'ýn, Ýbrahim Paþa adýna yaptýrdýðý cami vardý. Estetik yapýsý ile Osmanlý mima-risinin güzel bir eseriydi. Ulu aðaçlar arasýndan bize göz kýrpan, Güneþ ve tarihi Osmanlý evleriyle bezeli, Arnavut kaldýrýmlý yokuþu bizi biraz zorlasa da, deðiyordu gördüklerimize. Osmanlý döneminde, Kavalalý Mehmet Paþa tarafýndan desteklenen 18 kubbeli, iki medrese, iki mescidi olan imarethâne, þimdilerde Mýsýr hükümetinin malý olmuþ ve harika bir otel olarak yaþatýlýyor. Ýçini gezdik, otantik bir yenilemeden geçmiþ, görülmeye deðer bir eser olmuþ. Limaný ve Panagia'yý kuþbakýþý görüyordu.

En tepeye ulaþýnca, tarihi çam aðaçlarý ve denizin gökle buluþtuðu mavilikte, resmin bütünlediði bir mey-dana ulaþtýk. Kavalalý Mehmet Paþa'nýn doðduðu, restore edilmiþ bir konak ve büstü vardý bu meydanda. Buralýlar Paþayý çok seviyor, en çok da

Osmanlý'ya baþkaldýrmasýndan dolayý takdir ediyorlar. Konak da Mýsýrlýlar'ýn. Bizler daha yukarýya doðru çýkýp, kale-ye geldik. Kuþbakýþý Kavala çok güzel görünüyor ve tüm yollar sahile iniyor. Kafeler, lokantalar ve nefis kumlu plajlarýyla bakýmlý bir sahil kasabasý. Yemek olarak cips tarzýnda kýzartýlmýþ kabak ve deniz ürünlerini çok sevdim. Kavala'ya 20 dakika mesafede olan feribotla gidilen, Thassos (Taþoz) adasý, Kurtuluþ Savaþý'nda Yunanlýlar'a býrak-týðýmýz 12 adadan en büyüðü olup, sahile 10 km. uzaklýkta tam bir cennet. Hayýr, gitmedik ama resimlerini gördüm. Kavala'da her yerde asýlý. Þelâleler, ormanlar, plajlar ve þirin oteller var bu resimlerde.

Akþam Gümülcine'ye geldik. Batý Trakya bölgesinin en merkezi þehri, denizden biraz uzakta. Onun da tarihte bir hikâyesi var. Yunanlý hekim olan Bilkos, cüzzamlý kýzýný, havasý ve suyu çok saðlýklý diye bu bölgeye yolluyor. Kýzý Rumçine burada iyileþiyor, adýný da buraya koyuyorlar. Ama 1361'den itibaren Osmanlýlar Gümülcine diyor. Nüfusun %40'ý Türk ve Türkçe konuþu-yorlar. Bizlere çok candan davrandýlar. Anlatýyorlar, dinliyoruz ama çok anla-tacaklarý var, bitmiyor. Bir yandan konuþuyorlar, bir yandan bize ikramda

bulunuyorlardý. 1920'deki San Remo anlaþmasýyla, Yunanistan'a býrakýlmýþ. Þehrin saat kulesi, Yeni Cami'nin (1585) bahçesinde bulunuyor. Abdülha-mid döneminde yapýlmýþ saati hâlâ düzgün çalýþýyormuþ. MS.400 yýllarýn-dan beri var olan bir yerleþim bölgesi. Yeþil, temiz, sade, sýcacýk dost insan-larýn yurdu.

Gazi Euranos Bey imareti 1361'de yapýlmýþ, Osmanlý-Türk mimarisinin çok güzel bir örneði. Þimdi müze olarak kullanýlýyor. Çatýsý kiremitliydi, bana çok ilginç geldi. Buranýn kahvesi meþhurmuþ, Türk kahveleri aldýk paket paket ve yola koyulduk. Ormanlar için-den Athos bölgesiniçin-den geçerken, Aynaroz Manastýrý'nýn sapaðýný gördük. Burasý özerk bir bölgeymiþ. Ýzinsiz ve orada yaþayan rahiplerin onayý

olmadan girilmesi yasakmýþ. Rus-Ortodoks rahiplerinin bin yýldýr

yaþadýklarý Halkidiki bölgesinde Athos daðý ve yarýmadasýymýþ. Dünyada kadýnlara yasaklý en geniþ alanmýþ. Ortodokslarýn haç bölgesi. Her gün 100 Ortodoks ve 10 Ortodoks olma-yan erkek hacý adayý, o bölgedeki 20 manastýrdan birinde, üç gece kalmak için kabul ediliyor. Diþi hayvanlarý bile o bölgeye sokmuyorlar, kediler hariç çünkü fareler çoðalýyormuþ.

Bu yarýmadaya "Tanrý'nýn Annesinin Bahçesi" diyorlar. Ve adada kadýn cinsini yalnýz Azize Meryem'in temsil etmesi gerektiðine inanýyorlar. Sebebi ise; Azize Meryem'in Kýbrýs'a gitmeden önce burada kalýp hiç ayrýlmak

iste-memesi ama zorunlu ayrýlýþý gösterili-yor. Rus devlet baþkaný Putin, Aynaroz Manastýrý'ný iki kere ziyaret etmiþ.

Halkidiki bölgesi, doðasý açýsýndan Trakya bölgesinin cenneti. Plajlarý ve arkadaki yemyeþil ama sarp daðlarla çevrili görüntüsü ile muhteþem bir manzaraya sahip. Daðlar birçok romana konu olan Rodoplardýr.

Ýskeçe bu bölgenin en þirin yerlerin-den biri, Ege yerlerin-denizine 20 dakika MÖ 870'de kurulmuþ, müze gibi bir yer. Eski evleri, dar sokaklarýyla çok tarihi bir þehir. II. Dünya Savaþýna kadar bu bölgede Latino dili konuþan Museviler varmýþ ama göçmüþler. Ýlk adý Xanthi olan Ýskeçe, bir zaman Osmanlýlarýn sonra Sýrplarýn idaresinde kalmýþ, Ýstanbul'a dört saat uzaklýkta ve þehirde Türkler'in yoðun olduðu Ahiriyan mahallesinde kendimi herhangi bir Anadolu kasabasýnda gibi hissettim. Bir üniversite þehri bu yüzden þehrin

Benzer Belgeler