• Sonuç bulunamadı

Mektup için kaynaklar benzer tanımlar yapmışlardır. Bunların kimileri aşağıda verilmiştir.

TÜRKÇE SÖZLÜK mektubu: “Bir şey haber vermek, bir şey sormak veya istemek için, birine çoğunlukla posta yoluyla gönderilen, zarfa konulmuş yazılı kağıt, name “ olarak tanımlamaktadır. (Türkçe Sözlük, 2005: 1364).

Ferit Devellioğlu; “mektûb (a.i.c.: mekâtib) : 1. yazılmış, 2. mektup” olarak vermiştir. (Devellioğlu, 1978:724).

Kemal Demiray, Temel Türkçe Sözlük adlı eserinde: “Bir haber vermek, bir şey istemek, bir şey sormak için birine yazılan yazı, (betik, name)” olarak verir. (Demiray, 1994: 564).

D. Mehmet Doğan, Temel Büyük Türkçe Sözlüğünde: ”1.Haberleşme maksadıyla yazılan kâğıt, name, betik. 2.Yazılmış, yazılı hale getirilmiş şey. (Doğan, 1994:537).

Mektup, birbirine uzak olan kişilerin duygu ve düşüncelerini anlatmada, istek ve dileklerini belirtmede, yaşadıkları olayları duyurmada başvurdukları bir haberleşme aracıdır. Mektubun dili, üslubu, biçimi ve konusu, yazılma sebebine göre değişir. Mektup, insanlar arasında haberleşmeyi sağlayan en önemli araçtır. İnsanoğlu dünya tarihinin başlangıcından günümüze kadar haberleşmek için çeşitli yollara başvurmuştur. Bunlar içerisinde en fazla işlerliği olan mektuptur.

Mektup yazılmasındaki asıl sebep karşı karşıya görüşme imkânının bulunmadığı hallerdir. Ancak sözlü görüşmeden kaçınılması, görüşmelerin belgelenmesinin istenmesi gibi hallerde de mektuba başvurulur. Ayrıca haberleşme, istekte bulunma, bilgi alışverişi, hal hatır sorma, özür dileme, mazeret belirtme, tebrik etme vb. maksadıyla da mektup yazılır.

Mektup aslında her zaman edebi bir tür değildir. Mektubun bu niteliği kazanması kompozisyonuna bağlıdır. Gerçekte mektup, gönderen ile alıcı arasında anlaşma sağlayarak sosyal bir ihtiyaca cevap verir. Mektubun özel ve samimi bir yönü vardır. Evrendeki her şey mektuba konu olabilir. Ve bu konular kişinin duygularıyla harmanlanarak iç dünyasıyla birlikte başka bir insana boşaltılır. Mektubu yazan hayatı anlatırken kendisini de anlatmış olur.

Mektup her konuya değinen bir türdür. Yüzeyde kalan ancak sırası geldikçe derinleşen, daima akıcı, bir konudan ötekine atlayan yazılı bir sohbettir. Öyle ki normal şartlarda karşıdakine asla anlatamayacağımız olayları ya da ifade edemeyeceğimiz duyguları, mektupta hiç de farkında olmadan çok samimi bir edayla ve içtenlikle anlatırız. Zaten mektup kişilerin iç dünyasının dışa yansımış halidir.

Yazın türlerinin en eskilerinden olan mektubun ömrü yazıyla yaşıttır. Yazının icadıyla mektuplaşmalar da başlamıştır. Ancak elimizde bulunan en eski mektup örnekleri Mısır Firavunlarının yazdığı diplomatik mektuplar (MÖ XV.-XIV) ile Hitit krallarının Boğazköy arşivinde bulunan mektuplarıdır. Ancak bu mektuplar sadece haberleşmeye yöneliktir. Oysa mektubun amacı sadece haberleşmek değil, duyguların da paylaşılmasıdır. Bu tür haberleşme ya da toplumların yaşayışları hakkında bilgi veren tarihsel nitelikli mektuplardan özel mektuplara geçiş de ancak belli bir zaman diliminde meydana gelmiştir. Mektubun bu geçiş aşamalarına ayrı bir başlık altında detaylarıyla yer verilecektir.

Fuat Bozkurt, mektubun önemini şu sözlerle anlatmıştır: ”Mektup insanlar arasındaki toplumsal ilişkiden, toplumsal ve kişisel sorunlar üzerinde düşünce alışverişi gereksinimden doğar. İnsanların birbirlerine ayrı düştüklerinde gördüklerini anlatma, duygu ve düşüncelerini geride bıraktıklarıyla paylaşma gereksinimini mektuplar sağlar. Mektup başlangıçta iletişimsel bir işlevle ortaya çıkar. Zamanla mektubun işlevi değişir. İnsanoğlunun düşünsel ve duygusal birikimini sağlayan bir araç olur. Tıpkı öykü, roman, şiir gibi yazınsal bir tür niteliğini kazanır” (Bozkurt, 1995: 497).

Bu hususta Nurullah Ataç da şöyle demiştir: “Her yazı mektuptur. Şiir, hikâye, deneme, eleştirme olsun; hepsi birer mektuptur.” Gerçekten her yazı mektuptur ancak her yazı mektup gibi yazılmaz. Mektup yazan kimse konuyu sınırlamaz. Jean Paul Sartre’nin dediği gibi mektup öznel bir anlatımdır. Mektuplar bizim iç dünyamızın aynasıdır (Bozkurt, 1995: 497). Bu sebepledir ki yaşam öyküsü yazarlarının en çok başvurdukları belgeler mektuplardır. Bu bakımdan edebiyatçıların, devlet büyüklerinin

mektupları anıları kadar değerlidir. Birçok yazar, yazarlık hayatına mektup yazmakla başlamıştır. Ülkemizde son yıllarda mektubun da belli bir okur kitlesi oluşmuştur. Dünya yazının büyük ustalarına ait mektupları bir dizi olarak yayımlanmıştır. Bizde de Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Cahit Sıtkı ve Halikarnas Balıkçısı’nın mektupları bunun örnekleridir.

İnsanlar eski zamanlarda teknolojiden yoksun oldukları için çevrelerinde olup bitenleri öğrenmek maksadıyla mektuplaşıyorlardı. Maddi durumu iyi olan gözde kişiler ise mektuplarını özel ulakla (postacıyla) gönderirlerdi. Romalılarda resmi yazılar, gönderildikleri yerlere çabuk ulaştırılıyordu. Özellikle imparatorluk posta örgütünün kurulmasından sonra bu durum daha iyi işlemiştir. Makbuzlar, sivri uçlu demirlerle daha sonra kemikle veya fildişiyle balmumuna batırılmış tabletler üzerine yazılırdı. Mektup için parşömen ya da papirüs kullanılır; yontulmuş bir kamış mürekkebe batırılarak yazılırdı. Mektuplar şimdiki gibi zarfa konmaz rulo yapılır, bir iple bağlanarak mühürlenirdi.

XVI. yüzyılda Erasme, Rablais, I.François, IV.Henri, Montaigne gibi kişiler önemli mektuplar yazmışlardır. XVII. yüzyılda da XIII. ve XIV. Loisler zamanında Fransa’da postalar inşa edildi. Görülüyor ki Ortaçağ ve Rönesans Fransa’sında mektubun önemli bir yeri vardır. XVIII. yüzyılda da bu durum devam etti. Fransa’da mektup, saray hayatını anlatan en önemli araç niteliğindedir. Fransa’da 1837’de telgraftan, 1844’de trenden yararlanılmaya başlanmış olup, gazetelerin yerini mektuplar alamaya başlamıştır. Bu mektuplarda siyaset, günlük haberler, sanat ve edebiyat konuları mevcuttur. Bedrettin Tuncel ise insanların sevdiklerine, yakınlarına duygu ve düşüncelerini mektuplarla aktarmasının ancak XVI. yy’ da meydana geldiğini söylüyor. Bu yüzyıl yazarlarından, filozoflarından, bilginlerinden değerli mektuplar kalmıştır. Ayrıca Diderot’un Mille Volland’a, Falconet’ye yazdığı mektuplar da unutulmamalıdır. Jean Jacques Rousseau’dan da 2500’e yakın mektup kalmıştır.

Bununla birlikte Eflatun’un, Demosthenes’in mektupları bugün de biliniyor. Grek mektuplarının azlığına, önemli olmamasına karşılık, bu türün Latinlerde iyice işlendiği, geliştiği görülüyor. Mozart üç bine yakın mektubunda yolculuk esnasında babasına, kız kardeşine yazdıklarıyla XVIII. yy. sonlarının İtalyan, Fransız ve

Roma’nın başarılı yazarlarından Ciceron’un günümüze ulaşan samimi, espri dolu mektupları da vardır. Öyle ki Ciceron’un mektuplarından yararlanarak Cesar devrinin Roma toplumunun derin bir incelemesini yapanlar bile vardır. Yine Kudüs’ün ünlü ozanı Torquato Tasso’nun iki bine yakın mektubu olduğu söylenir. Kilise babalarının (Aziz Augustinus) Fenelon gibi yazarların öğüt mektuplarıyla, Bolingbroke, Rousseau (Lettere a d’Alembert sulles spctacles [temsiller üzerinde d’Alembert’e mektup] ), Cammus (Lettres a un ami allemand [Bir Alman Dosta Mektuplar] ) gibi yazarların mektupları bir çeşit siyasi, ahlaki, ideolojik seslenmeye dönüşmüştür

Roman, eleştiri, deneme de bir çeşit mektup türüdür denebilir. Deneme türündeki bir mektuba örnek verilecek olursa; Albert Camus’ün Bir Alman Dosta Mektuplar, bu türe güzel bir örnektir. Öte yandan Tanzimat ve sonrası mektup türünde yazılmış sunular vardır. Takriz adı verilen bu sunular kitapların başında yer alır. Bunlar bir sanat ürünü üzerine yazılmış övgülerdir.

Mektup türü yazın kurallarının baskısı altında olmadığından ve mektubu yazan, yazdıklarının gizli kalacağını bildiği için büyük bir rahatlıkla yazar. Bu bakımdan Goethe’nin “şiir kurtuluştur, özgürlüğe kavuşmadır” sözünü benimsersek en özgür yazın örneklerinden sayabileceğimiz mektup türünü şiir çeşitlerinden biri olarak görebiliriz veya bu türü Goethe’nin bu sözüyle anladığı şiir şekline benzetebiliriz. Mektup türünde yazılmış öykü ve romanların sayısı da az değildir. Hüseyin Rahmi, Halide Edip, Yakup Kadri, Reşat Nuri, Sait Faik bu tür üzerine çalışma yapmış simalardandır.

Gezi yazılarının mektup türünde yazılmasının da birçok örneği vardır: Cenap Şehabettin’in Avrupa Mektupları, Ahmet Rasim’in Romanya Mektupları, Falih Rıfkı’nın Londra Konferansı Mektupları… gibi.

Sanat, siyaset, yazın, düşünce adamlarının birbirlerine, ailelerine, sevgililerine yazdıkları mektuplar, onların yaşamlarına ve dönemlerine ışık tutan birer belge niteliği taşır. Örneğin Van Gogh’un kardeşine yazdığı mektuplar Theo’ya Mektuplar, Kafka’nın sevgilisi Milena’ya yazdıkları Milena’ya Mektuplar, Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun kardeşlerine yazdıkları Kardeş Mektupları, Cahit Sıtkı Tarancı’nın mektupları Evime ve Nihal’e Mektuplar, Ziya’ya Mektuplar adıyla kitaplaştırılmıştır.

Düzyazı, mektup yazanlar münşî, devletin ve sarayın resmi yazıcılığını yapanlar da nişancı, tevkiî gibi adlar almışladır. Münşilerin yazdığı özel veya resmî

mektuplarla başka nesirlerin toplandığı kitaba münşeat (Feridun Beyin Müşeâtu’s- selâtin’i gibi), yalnızca mektupların toplandığı esere mektûbât (Mektûbât-ı Şeyh Aziz Hüdâî) denildiği gibi çeşitli adlar taşıyanlar da vardır: Nüzhet Mehmet Efendi’nin Muaddilü’l-imlâ ve Mükemmelü’l-inşa(1885)’sı, Hayret Efendi’nin Riyâzu’l-kütebâ ve hıyâzu’l-üdeba(1826)’ı böyle eserlerdir” (TDEA, 1986: 232).

Mektuplar, Klasik edebiyatımızda “bir şeyi meydana getiren, bina eden mânâsına umumiyetle nesir karşılığı inşa, nâsir yerine münşî sıfatı” kullanılırdı. Münşî “edebî ilimlere vâkıf, bir maddeyi neşren ve mükemmel surette kaleme alabilen, kâtip demektir.” (Tansel, 1964: 77-80)

Meydan Larouse Büyük Lügât Ansiklopedisi 13. Ciltte mektup şu şekilde tanımlanmıştır: “Başka yerde bulunan bir kimseyle haberleşmeyi sağlayan yazılı kağıt.” Ayrıca mektupla ilgili birkaç terim ve birtakım bilgiler verilmiştir:

Havari mektuplarından, Vahiy’den veya Eski Ahit kitaplarından alınan ve ayin sırasında İncil’den önce okunan metin (Törenli ayinlerde mektubu Asdiakos, makamla okur). Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi (cilt:15): Zarfa konularak postalanmak üzere bir kimseye kişisel olarak yazılmış imzalı yazı (mektub-ı sami, sadaret makamına yazılan resmi mektup).

Bir kurmaca olarak mektubun içeriğini Sabahat Emir şöyle anlatır: “O satırlar ki, içten ve duygulu oldukları zaman okuyanın içine sıcak sıcak akıp anlayış, özlem ve sevgi kapılarını tatlı bir ahenkle açarlar. Ve yine o satırlar ki, donuk, duygusuz olduğu sürece araya gittikçe yükselen duvar gibi gerilirler” (Emir, 1977: 5).