• Sonuç bulunamadı

Mefhûmu’l-muhâlefe fıkıh usûlünün önemli konularından olan lafızların taksiminde, Hanefiler ile mütekellimin metoduna mensup usulcüler arasında belirgin görüş ayrılığı olan noktalarından birisidir. Delîlü’l-hitâb olarakta isimlendirilen mefhûmu’l-muhâlefe kavramı, sözlük anlamı olarak; sözde zikri geçmeyenin, sözde zikredilene isbât ve nefy açısından muhâlefet etmesidir. Istılahî olarak ise, nassın muteber saydığı şart, aded, gâye vasıflarından biri ile kayıtlanmış bulunan ve o kayıt bulunmadığında hükmün nakîzına delâlet eden lafızdır. Buna göre mefhûmu’l- muhâlefenin türlerinden bahsetmek mümkündür.

295 Şirazi, a.g.e, s.146 296 Cessâs, a.g.e, C. I, s.228. 297 Pezdevi, a.g.e, C.II, s.420.

85 1-) Mefhûmu’s-Sıfat: Bir sıfatla nitelenen lafzın, o sıfatın bulunmadığı yerde hükmün de bulunmadığını ifade etmesidir. Örneğin; “İçinizden, imanlı hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, ellerinizin altında bulunan imanlı genç

kızlarınız (sayılan) cariyelerinizden alsın.”298ayet-i kerimesinin mefhûmundan

mü’min olma sıfatı taşımayan cariyelerle evlenmenin haram olduğunu anlaşılmaktadır.

Âlimlerin çoğunluğu mefhûmu’s-sıfatı delil kabul ederken Hanefiler bunun

hüküm istinbatında bir delil olarak kabul edilemeyeceği kanaatindedirler.299

2-) Mefhûmu’ş-Şart: Hükmün bir şarta bağlanması ve bu şartın bulunmadığı yerde hükmün de bulunmadığını ifade etmektedir. Cumhura göre lafzın manaya delâlet şekillerinden biri olarak kabul edilen mefhûmu’ş-şart Hanefilerce şer’i bir

delil olarak kabul edilmemektedir.300 Örneğin; “İçinizden, imanlı hür kadınlarla

evlenmeye gücü yetmeyen kimse, ellerinizin altında bulunan imanlı genç kızlarınız

(sayılan) cariyelerinizden alsın.”301 ayet-i kerimesinde cariyelerle evlenmenin caiz

olması, hür kadınlarla evlenmeye güç yetirememe şartına bağlanmıştır. Dolayısıyla mefhumu bir delil olarak kabul edenlere göre ayetin mefhumundan hür kadınla evlenmeye güç yetirebilen kimsenin cariyelerle evlenmesinin yasak olduğu hükmü anlaşılmaktadır.

3-) Mefhûmu’l-Aded: Hükmün bir sayıya bağlı olduğunu ve bu sayının bulunmadığı yerde hükmün de bulunmadığını ifade eder. İmam Malik, İmam Şâfiî, İmam Ahmed ve Taberî gibi fakihler mefhumun bu türünü hüküm istinbatında bir

delil olarak kabul etmişlerdir.302 Buna mukabil Hanefiler ise delil olarak kabul

edilemeyeceği görüşünü benimsemişlerdir.303 Örneğin; “Zina eden kadın ve zina

298 Nisa sûresi (4):25

299 Zerkeşi, a.g.e, C.IV, s.30. Zuhayli, a.g.e, C. I, s. 364.

300 Sadruşşeria, a.g.e, s.184. İbn Neccar, a.g.e, C. III, s.506. Şevkani, a.g.e, C. II, s. 44. 301 Nisa sûresi (4):25

302 İbnu Neccar, a.g.e, C. III, s. 508, Şevkani, a.g.e, C. II, s. 44. 303 Nemle, a.g.e, C. IV, s. 1788.

86

eden erkekten her birine yüz sopa vurun.”304ayetinin mefhumundan zina suçu

işleyenlere yüz sopadan ne az ne de çok vurulamayacağı anlaşılmaktadır.305

4-) Mefhumu’l-Lakab veya Mehfumu’l-İsim: Hükmün bir isme bağlanması ve

bu ismin dışında kalanların hükmünün ona muhalif olduğuna delâlet etmesidir.306

Dakkâk’ın dışındaki tüm usulcülere göre mefhumun bu çeşidi hüccet değildir.307

Örneğin; “MuhammedAllah’ın Rasûlüdür” 308 ayetinin mehfumu’l-muhalefet’i,

MuhÂmm ed’den başkası (İbrahim ve Musa vb.) Allah’ın rasulü değildir demektir.

“Anneleriniz size haram kılındı”309 ayet-i kerimesinin mehfumu’l-muhalefet’i

annelerden gayrisi (kız, kız kardeş) haram değildir şeklindedir. Mefhumun bu türü hiçbir âlim tarafından kabul edilmemiştir.

Mehfumu’l-isim, zikredilen örneklerde olduğu gibi özel isimlerin yanında “Altın altınla, gümüş gümüşle, buğday buğdayla, arpa arpayla, hurma hurmayla ve

tuz tuzla misli misline, birbirine eşit ve peşin olarak trampa edilirler”310 hadis-i

şerifinde görüldüğü üzere cins isimlerde de olabilir. Bu hadis-i şerifte mefhumu’l- muhalefe ile amel edildiği takdirde zikredilen türlerin dışındaki mallarda faiz olmadığı hükmüne varılmaktadır.

5-) Mefhûmu’l-Gâye: Bir hükmü bir sınırla tahdid eden lafzın, o sınırdan sonra

o hükmün zıddının sabit olduğuna delâlet etmesidir.311 Örneğin; “Sabahın beyaz

ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin, için,

sonra orucu akşama kadar tamamlayın”312 ayet-i kerimesi mehfumu ile gayeden

yani fecrin doğmasından sonra yiyip içmenin haram olduğuna, güneş batıp gecenin girmesiyle de iftar etmenin caiz olduğuna delâlet etmektedir.

304 Nur sûresi (24):2

305 Vehbe Zuhayli, a.g.e, C. I, s. 365.

306 Mustafa Kızmaz, Mefhumul Muhalafenin Delâleti, Usul İslam Araştırmaları, Sayı: 14, Temmuz, Aralık 2010, s. 137

307 Vehbe Zuhayli, a.g.e, C. I, s. 366. 308 Fetih, 48/59

309 Nisa, 4/ 23.

310 Müslim, a.g.e, Hadis No:1587. 311 Zuhayli, a.g.e, C. I, s. 364. 312 Bakara sûresi (2): 187.

87 Şirâzî, mefhumu’l muhâlefeyi; hükmün, bir şeyin iki vasfından birine diğerinin hilafına delâlet edecek şekilde bağlanmasıdır şeklinde tarif etmiştir. “Ey iman

edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın”313

ayetini örnek olarak zikretmiş ve bu ayetin mefhumundan hareketle şayet haber getiren kimse adil ise verdiği haberin doğruluğunun araştırılmasının vacip olmadığı hükmüne varılacağını belirtmiştir.

Şirâzî, kendi mezhebinin görüşünü bu ifadelerle belirttikten sonra Hanefilerin, şerî naslarda belirtilen hükmün bir şeyde bulunan iki vasfından birine, diğerinin hilafına olacak şekilde delâlet etmeyeceği görüşünde olduklarını, yani mefhûmu’l- muhâlefenin hüccet olmadığı kanaatine sahip olduklarını belirterek Hanefi

mezhebine yönelik bir görüş isnadında bulunmaktadır.314

Konuyla ilgili olarak Hanefi kaynakları incelendiğinde ise Cessâs’ın konuyu delîl’ul hitâb başlığı altında ele aldığı görülmektedir. Cessâs, nasta ortaya koyulan hükmün, gerek iki gerekse daha fazla vasfa sahip bir şeyin vasıflarından sadece zikredilen vasıfla kısıtlı olduğunu, zikredilmeyen diğer vasıfların hükmünün nasta

belirtilen hükmün tersine olduğu yönünde bir delâletin olmadığını belirtmiştir.315 Bu

görüşünü hocası el-Kerhî’ye dayandıran Cessâs, mezhep imamlarından Ebu

Yusûf’dan da bu manada bir görüş rivayet edildiğini zikretmiştir.316

Serahsî gibi bazı Hanefi usulcüler ise mefhumu’l muhalefe konusunu hüccet olarak kabul edilmeyen fasit deliller/istidlaller başlığı altında incelemişlerdir. Serahsî, İmam Şâfiî’nin hüküm bir şarta bağlandığı takdirde bu şartın bulunmadığı yerde hükmün de bulunmadığı görüşünde olduğunu belirtmiş, fakat bize göre böyle değildir diyerek Hanefi mezhebinde mefhûmu’l- muhalefenin hüccet olarak kabul

edilmediği yaklaşımın hâkim olduğunu ortaya koymuştur.317

313 Hucurat sûresi (49): 6 314 Şirazi, a.g.e, s.148 315 Cessâs, a.g.e, C. I, s. 291. 316 Cessâs, a.g.e, C. I, s. 292. 317 Serahsi, a.g.e, C. I, s. 271.

88 Şirâzî’nin çağdaşlarından bir başka Hanefi âlimi Saymerî de Hanefilere göre

mefhumu’l-muhalefenin hüccet görülmediğini ifade etmektedir. 318

Değerlendirme: Yukarıda nakledilen bilgiler çerçevesinde Hanefi mezhebinde mefhumu’l muhâlefe’nin hüccet olarak kabul edilmediği görülmektedir. Dolayısıyla Şirâzî’nin Hanefilere yönelik isnat ettiği söz konusu görüş doğrudur.