• Sonuç bulunamadı

3.10. HABERİN RİVAYET AÇISINDAN TAHLİLİ ·························

3.10.2. Haber-i Vahidin Kıyasa Muhalif Olma Durumu

Allah’ın Hz peygambere itaati ve ittiba etmeyi farz kılması 411 sebebiyle İlke

olarak sahih hadislerin dikkate alınması ve bunlarla amel edilmesinin gerekliliği hususunda âlimlerimiz ittifak halindedir. İhtilaf konusu olan ise sahih hadisleri belirleme konusundaki usulün ne olacağıdır. İmam Malik haber-i vahidin kabul

edilme şartları arasında Medinelilerin ameline aykırı olmama412, kesin olarak sabit

şeri esaslara aykırı olmaması413 gibi şartları ileri sürerken, İmam Şâfiî ise hadisin aynı konudaki ehli hadisin rivayet ettiği hadise aykırı olmaması yine senedinde bir

kopukluk yani irsalin olmaması gibi414 şartları ileri sürer.

Şirâzî kendi görüşü olarak haber-i vahidin kıyasa muhalif olması durumda haber-i vahidin kıyasa tercih edileceğini ortaya koyduktan sonra Hanefilere şu görüşü nispet eder: “ Ebu hanifenin ashabı ise haber-i vahid kıyasa ve usule (kitap,

sünnet ve icma’a) aykırı olursa kabul ed lmez dem şlerd rˮ̣415

Şirâzî’nin görüşünün değerlendirmesine geçmeden önce şu açıklamayı yapmayı uygun görüyoruz. Hanefi imamların zaman zaman kıyasa aykırı olduğu gerekçesiyle haber-i vahidi terkettiklerine dair ifadeleri tarif boyunca tenkit edilmiştir. Bu tenkide neden olan en önemli gerekçelerden biri, bazı kavramlara, yaygın anlamına ilaveten bazı mezheplerce farklı anlamlar yüklenmesidir. Bu nedenle biz, Şirâzî’nin Hanefilere yönelik isnadının değerlendirilmesine geçmeden Hanefilerin burada kıyasla neyi kasdettiklerini beyan etmek istiyoruz. Hanefiler kıyası farklı birkaç mana da kullanmışlardır:

411 Nisa sûresi (4):59

412 Zuhayli, a.g.e, C. I, s. 472. 413 Zekiyyüdin Şaban, a.g.e, s. 92. 414 Zuhayli, a.g.e, C. I, s. 472. 415 Şirazi, a.g.e, s.228.

110 a. Aralalarındaki ortak illet sebebiyle hükmün asıldan fer’e geçmesi manasına

gelen usulü fıkıhtaki ıstılahi manası. 416

b. Kapsam itibariyle genel nitelikli şer’î nass anlamında: Meselâ İmam Ebu Hanife’den muhsan* olan zaninin recmi konusunda nakledilen “Biz kıyasa aykırı olarak ve istihsan yoluyla recm gerektiğine hükmettik” sözünde kıyas kelimesi bu anlamda kullanılmıştır. Bu sözde kıyas’tan maksat, kapsam itibariyle genel nitelikli

şer’i bir nass, yani “Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüz değnek vurun”417

ayetidir. Çünkü bu nass gerek muhsan gerekse muhsan olmayan zaniye şamil genel bir nasstır. Nasstan çıkan sonuç, muhsan olsun olmasın zina edene yüz değnek vurulmasının gerektiğidir. Fakat muhsan olan zânî, bu genel nassın dışında tutulmuş, onun hakkında değnek cezası değil recm cezası gerektiğine hükmedilmiştir. Zira bu istisnayı gerektiren özel bir delil vardır. O da Hz.peygamber’in ve ashabının şöhret yoluyla rivayet edilen birçok olayda, muhsan zâniye değnek cezası değil recm cezası uygulamış olmalarıdır. İşte, Ebu Hanife’nin “Biz kıyasa aykırı olarak ve istihsan yoluyla recm gerektiğine hükmettik’’ sözündeki istihsan kelimesi bu istisna hakkında kullanılmıştır.418

c. Fıkıhta veya bazı mezheplerce kabul edilmiş ve yerleşmiş genel kural

anlamında: Serahsi bu meseleyi musarrat hadisi419 diye amel etmemelerinin

gerekçelerini izah ederken şu şekilde açıklar: Az ya da çok olsun süte karşılık bir sa’ hurma verilmesinin emredilmesi sahih kıyasa aykırıdır. Zira tazminin misli mallarda

misli ile kıyemi mallarda kıymeti ile takdir edilmesi kitap,420 sünnet421 ve icma ile

416 Sadruşşeria, a.g.e, s. 345.

* Meşru bir evlilik içinde zifafa girmiş, hür Müslüman kişi demektir. 417 Nur sûresi (24):2

418 Zekiyyüddin Şa’ban, a.g.e, s.178

419 Ebu Hüreyre’nin Hz.peygamber’den rivayet ettiği bu hadisin anlamı şudur:”Develerin ve koyunların memelerinde sütü biriktirerek olduğundan fazla verimli göstermeye çalışmayın. Birisi bu durumda bir hayvan satın almışsa ve sütünü sağmışsa iki şeyden birini seçmekte serbestir. 1-Bu haliyle razı olursa hayvanı kendisinde tutar. 2- Razı olmazsa hayvanı iade eder ve bir sa’ hurma verir.” Müslim, a.g.e. Babu Hükmi Beyi’l-Musarrah (7), Hadis No: 1524, Ebu Davud, a.g.e, Babu Men İştera Musarrâten fe Kerihehâ( 48), Hadis No: 3443.

420 Bakara sûresi (2): 194 “ kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın...”

421 Ebu Davud, a.g.e, Bâbun Fîmen İşterâ Abden Feste’melehu Sümme Vecede bihi Ayben (73), Hadis No: 3508. نامضلابجارخلا

111

sabit bir hükümdür.422 Serahsinin kıyas dediği “tazminin misli mallarda misli ile

kıyemî mallarda kıymeti ile takdir edilmesi “ kuralı/hükmü görüldüğü gibi kitap ve sünnetle sabit olmuş bir hükümdür. Bu açıklamardan sonra değerlendirmeye geçebiliriz.

Hanefi kaynaklarını incelediğimizde ise Cessâs ashabımızın görüşü diyerek İsa b. Eban’dan naklen şu şartları ileri sürer:

a. Sabit sünnete ( mütevatirin her iki kısmına) aykırı olmamalı

b. Farklı anlamlara ihtimali olmayan hususta Kurana aykırı olmamalı

c. Herkesi ilgilendiren (umûmu’l belva) konularda olmamalı423

d. Sahih akla aykırı olmamalı.424

e. Kıyasa aykırı olmaması425

Cessâs konunun devamında İbn’i Abbas’ın Ebu Hureyrenin rivayet ettiği “Ateşte pişenden yemeden dolayı abdest alınması gerekir” hadisini kıyasa aykırı

gerekçesi ile reddettiğini söyler.426 Zira İbni Abbas Ebu Hureyre’ye:“ Ebu Hureyre!

Ateşte ısınmış su ile abdest alıyor yine ateşte ısınmış yağı üzerimize sürüyoruz, bunlardan dolayı da abdest almamız gerekir mi? diyerek onun bu rivayetini kıyasa

dayanarak kabul etmemiştir”.427

Serahsi ise haber-i vahid in kıyastan daha güçlü bir delil olduğunu zira haberin aslen Hz. peygambere ait olduğunda bir şüphenin bulunmadığı şüphenin bize kadar ulaşıp ulaşmamasıyla ilgili olduğunu kıyasın ise özü itibariyle yakinî olmadığını ifade eder. Serahsi bir çatışma söz konusu olması halinde ise nasıl bir yöntem izleneceği konusunu raviler bağlamında ele alır ve şu şekilde izah eder: Haber-i vahid in ravileri ya ma’ruf’tur ya da meçhul (Vâsıba b. Ma’bed, Seleme b. Muhabbık

422 Serahsi, a.g.e, C. I, s. 353. 423 Cessâs, a.g.e, C. III, s. 113. 424 Cessâs, a.g.e, C. III, s. 121. 425 Cessâs, a.g.e, C. III, s. 127. 426 Cessâs, a.g.e, C. III, s. 127. 427 Cessâs, a.g.e, C. III, s. 127.

112 gibi bir ya da iki hadis rivayet etmiş olup hz peygamberle uzun süre birlikte olmakla tanınmamış). Maruf olanlarda kendi içinde iki kısma ayrılır: fıkıh ve içtihadıyla tanınmış râviler, adalet ve güçlü zabt sahibi olmasına rağmen fıkhı ve içtihadı ile tanınmamış kişiler. Serahsi fıkhı ile tanınmış sahabeye dört halife, İbni Mesud, İbni Abbas, Muaz b. Cebel gibileri örnek verirken, fıkhı ve içtihadı ile tanınmamış olanlara ise Ebu Hüreyra ve Enes b. Malik’i örnek verir. Râvinin fakîh olması durumunda rivayeti ister kıyasa muvafık olsun ister olmasın usulde kıyasa tercih edildiğini ama ravi fakih değilse bu durumda sahih kıyasın tercih edileceğini ifade eder.

Serahsi ravinin fakih olma kaydını ise; hadislerin genelde mana ile rivayet edildiği hz peygambere ise cevamiu’l kelim verildiği bu sebeple onun muradını anlamanın çok önemli ama aynı zamanda da zor olduğunu, mana ile rivayet eden ravînin sözden ancak ne kadar anladıysa onu rivayet ettiğinden kastedilen bazı manaların ifade edilememesi söz konusu olabileceği ile izah eder. Ayrıca çok önemli bir kaydı da ileri sürer: Söz konusu ravilerin rivayet ettikleri hadislerin ancak zaruret durumunda yani hiçbir şekilde- ayet ve maruf hadisle elde edilmiş- genel fıkıh kurallarıyla bağdaştıramama durumunda terkedileceğini söyler. Böyle bir zaruretin olmaması durumunda fakih olmayan ravilerin rivayetlerinin kıyasa tercih edileceğini ifade eder. Bir başka Hanefi fakihi Saymeri de Serahsinin bu görüşünü “haber-i vahid ile kıyas taaruz ettiğinde haber kıyasa tercih edilir”428 diyerek teyit etmiştir. Serahsi daha sonra Ebu Hüreyre’nin rivâyet ettiği musarrât hadisininin sahih kıyasa aykırı olup, kıyasla uzlaştırılamaması sebebiyle reddeder ve kıyası tercih eder. Daha öncede ifade ettiğimiz gibi burada kıyasla kastedilen genel yerleşik kuraldır.

a. Serahsi meçhul ravilerle ilgili olarakta fakihlerin rivayetlerini kabul edip kendilerinden hadis rivayet ettikleri ile rivayet ettikleri hadisler kendilerine ulaşmasına rağmen tan etmedikleri kişilerin maruf raviler derecesinde olduğunu buna karşılık fakihlerin/selefin hadisleri kendilerine ulaşan ravileri tan etmeleri durumunda rivayetleri ile amel etmenin caiz olmadığını söyler.

113

b. Debusi de Serahsi gibi düşünmektedir.429 Pezdeviye gelince neredeyse bire

bir aynı ibarelerle Serahsiyi te’yit etmektedir.430

Değerlendirme: Sözü geçen tahlillerden hareketle denilebilir ki, Hanefi kaynaklarından yaptığımız nakillerden de anlaşılacağı gibi Hanefiler kıyası farklı manalarda kullanmışlardır. Buna göre Şirâzî’nin Hanefilere yönelik kıyasın haber-i vahid e tercih edildiği görüşü, “Aralalarındaki ortak illet sebebiyle hükmün asıldan fer’e geçmesi manasına gelen usulü fıkıhtaki ıstılahi manadaki kıyastır.” Bu da hiçbir şekilde haber-i vahid ile cem’ ve te’lif olmadığı durumlardadır.