• Sonuç bulunamadı

Medyanın Hesap Verebilirlik Etkisine İki Kurumsal Örnek

Hesap verebilirliğin kavramsal analizini böylece yaptıktan ve medyanın bu noktadaki rolüne vurgu yaptıktan sonra, uygulamada konunun anlaşılırlığına katkıda bulunmak için örnekleme yapmak yerinde olacaktır.

3.5.1. Çevresel Konularla İlgili Hesap Verebilirlik Etkisi

Buraya kadar yaptığımız kavramsal analizlerden de anlaşılacağı üzere, hesap verebilirliğin en temel unsurlarından biri bilgiye erişimin olmasıdır. Ancak bilgi sahibi ve haberdar olan insanlar, yanlış gittiğine inandıkları bazı şeyleri düzeltmek için çaba gösterebilirler.

Bu konuyla ilgili bir uygulama örneği, endüstriyel kurumlardaki zehirli kimyasalların envanterinin çıkarılması ve bunların medya yoluyla kamuya iletilmesidir. A.B.D’de, 2000 yılında Hindistan’da Bhopal’de meydana gelen, zehirli madde salımı yüzünden, yaklaşık 2000 kişinin ölümü ve binlerce kişinin yaralanması ile sonuçlanan endüstriyel felaketin hemen ardından ‘Toplumsal Bilgi Edinme Hakkı’ kanunu yasalaştırmıştır. Bu kanun, şirketlerin acil durumlar için planlar yapmalarını ve kazalarla ilgili bildirimde bulunmalarını ve vatandaşları üretim sahalarında bulunan ve çevreye yaydıkları zehirli gazlarla ilgili olarak bilgilendirmelerini gerektirmektedir. İşçi birliklerinin ve New Jersey gibi eyaletlerin de tecrübelerine dayanarak, bu kanun, çevreye yayılan zehirli gazlarla ilgili bir envanter oluşturmakta ve bu konuda medya desteğini almaktadır (www.inece.org). Buna göre,

• Vatandaşlar bilgilendirilmekte

• Bu tür maddelerin kullanımının azaltılması ve çevre kirliliğinin kontrolü için

tüm medyaya bilgi verilmekte

• Bilgi teknolojileri ve medya yoluyla bilginin dağıtılması sağlanmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, her ne kadar doğrudan olmasa da, medyanın net bir şekilde yaptırım konusunda etkili olduğudur. Bu envanterin içerdiği kimyasallar, farklı kanunlarca farklı şekillerde kontrol edilmektedir. Bazı atıklarsa

hemen hiçbir kanunun denetimi altına alınmamıştır. Medyanın etkinliğinin büyük bir kısmı, daha fazla insanı konuyla ilgili olarak bilgilendirip harekete geçirmesinden kaynaklanmaktadır. Çevresel gruplar; burada medyayı, endüstriyel ve bireysel kuruluşları, zehirli kimyasalların kullanımını azaltma ya da tamamen durdurma noktasında zorlamak için kullanmıştır. Silikon Vadisinde, bir gönüllü grup medya ile birlikte çalışarak elektronik sanayinin çevreye bıraktığı büyük miktarlardaki atıklara dikkati çekmişlerdir. Sonuç olarak, şirketler bu atıkların miktarını azaltmış ve önemli bir sanayi kuruluşu da bu konudaki verilerle ilgili kendi analizlerini kamuoyuna açıklamaya başlamıştır (www.inece.org).

3.5.2. Güvenlik Hizmetleriyle İlgili Hesap Verebilirlik Etkisi

Kamusal alanda hesap verebilirliğin hayati önem arz ettiği bir başka uygulama alanı da güvenlik hizmetleridir. Polisin hesap verebilirliği, demokrasi için çok temel bir değer ve süreçtir. Polisin etkin bir şekilde hesap verebilir olmaması durumunda, gerçek bir demokrasi mümkün değildir.

Polis hangi ülkede olursa olsun insanların hayatlarıyla ilgili konular üzerinde büyük bir etki ve yetkiye sahiptir. Demokratik ülkelerde, yetki ve otorite (polisin bu yetki ve otoritesini olması gerektiği gibi kullanmasını temin etmek için) kontrol mekanizmaları ile kontrol edilir. Böylece polisler yanlış hareket ederlerse bunun hesabını vermeye çağırılırlar (Lewis, 2000: www.pso.adm.monash.edu.au ).

Polis içerisinde hesap verebilirlik etkili olduğunda ve işlerlik kazandığında ne olacaktır? Güvenlik hizmetleri açısından hesap verebilirliğin anlamı ve amacı, tipik olarak yapılan tanımın içinde gizlidir. Mesela Ziegler ve Neild şunu savunurlar: polis içerisindeki hesap verebilirlik, polis güçlerinin görevlerini kanuni çerçevede ve sivil haklara saygılı bir biçimde yapmasını temin etmek için, hem dâhili ve hem de haricî kontrol mekanizmalarının işlemesini gerektirir. Hesap verebilir olan polis güçleri, prosedürler ve faaliyetleri ile ilgili şeffaflığı sağlamalıdır. Hesap verebilirlik ancak polis şeffaf olduğunda, kanuni çerçevede muamele yaptığında ve sivil haklara saygı gösterdiğinde temin edilebilir (Ziegler ve Neild, 2002: 8).

Radelet ve Carter’ e göre polisin hesap verebilirliği en geniş manada onun - Hizmet Kalitesi- ile ilgilidir. Polis vatandaşın, kamunun istediği türden faaliyetlere katılıyor mu ya da bunları programlıyor mu, polis faaliyetlerinde ülkeye katma değer sağlıyor mu, polis kendisinin ve toplumun sosyal kontratlarına uygun davranıyor mu gibi konular örnek verilebilir. Polisin yaptığı işin kalitesi yüksek olduğunda, öncelikleri ve stratejisi halkın önceliklerini karşıladığında, etkin olduğunda ve polisler sosyal kontrata uyduklarında hesap verebilirlik başarılabilir (Radelet ve Carter, 1994: 529).

Bu açıdan bakıldığında asıl önemli olan da polisin oldukça geniş olan yetkilerinin nasıl kontrol altında tutulabileceğidir. Polis tarafından kullanılan yetkinin kontrol altına alınması iki seviyede olur. Birincisi ‘strateji belirleme’ seviyesinde ikincisi ise polis memurlarının dışarıda yaptıkları ‘sokak çalışmaları’ seviyesinde. Bu hesap verebilirlik çaba ve reformlarının da genel olarak iki temel amacı ve hedefi vardır. Bunlar, ‘stratejik hesap verebilirlik’ ve ‘operasyonel (faaliyetlere yönelik) hesap verebilirlik’ seviyesinin yükseltilmesidir. Operasyonel hesap verebilirliğin anlamı polisin herhangi bir yanlış davranış yaptığının iddia edilmesi durumunda bunun açıklamasını yapmasının istenmesi ve yaptıkları ve yapamadıklarına ilişkin olarak yapılan şikâyetlere cevap verebilmesidir. Operasyonel hesap verebilirlik şikâyete sebep olan olayların azalması sonucunu getirecektir. Stratejik hesap verebilirlik ise devlet kurumlarının vatandaşların isteklerine karşı cevap verebilir olması noktasındaki temel demokratik isteği yansıtır. Operasyonel hesap verebilirlik suiistimallere karşı kısa vadeli çözümler içerirken, stratejik hesap verebilirlik, “Bu toplumda polisten yapması beklenilen nedir?” sorusuna kurumsal anlamda cevap olabilecek uzun vadeli çözümleri içerir (Reiner, 1992: 210–211).

Kamu kurumlarının hesap verebilir kılınmasında en güçlü etkiye sahip vasıtalardan birinin medya olduğu önceki bölümlerde ifade edilmişti. Yukarıda anlatılanlardan anlaşılacağı üzere aynı durum, polis teşkilatları açısından da geçerlidir. Jeffrey Ross, polis ve medya arasındaki ilişkilerin hesap verebilirlik anlamında dört safhası olduğunu düşünür. Medyanın haber yapması, toplumun ilgisinin ortaya çıkması, polisin reaksiyonu ve sonuçlar. Medyanın ilgi seviyesi ve spesifik yazılar, her ikisi de o bölgedeki medyanın doğasını (medya kurumlarının

sayısı, cinsi, statüsü, tecrübesi vs) ve polis şiddeti olaylarının karakteristiklerini yansıtır. Medya hikâyeleri toplum gruplarının, politik liderlerin ve polisin ilgisini çekerek onları, harekete geçirir. Polis medya ve kışkırtılmış toplum ilgisine karşı, kaçınma, analiz etme, değişiklikleri savunma ve halkla ilişkiler kampanyaları yoluyla reaksiyon gösterir. Ve sonuçlar (düzenlemeler, kanunlar, hesap verebilirlik süreçleri) prosesin dinamiklerini ve dâhil olan aktörlerin gücünü, kabiliyetini ve statülerini yansıtır (Ross, 2000: 1–33).

Medya, polis uygulamaları üzerinde, ancak polis kendisinin ne söyleyip ne gösterdiğine ilgi gösterirse etkili olabilir. Gerçekte yönetici seviyesindeki ve görevli diğer polisler bilgi içerikli medyaya ilgi göstermektedirler. İstediğinde medyanın, nasıl onları etkisiz ve insan haklarını ihlâl eden, kayıtsızca silahlarını kullanan ve vatandaşlardan, suçlulardan ya da mağdurlardan maddi menfaat sağlayan kişiler olarak gösterebileceğinin çok iyi farkındadırlar. Her polis bazı popüler olayların yerel ya da ulusal medyada defalarca gösterildiğini görmüştür. Bu tür olaylar kitlesel medyada hatta dinleyici kitleleri polis olan profesyonel dergilerde de oldukça yaygındır. Bu yüzden medya ile ilişkiler polis yönetiminde standart bir konudur. Ve polis departmanlarının çoğu en azından bir memuru, medya ilişkileri ile ilgili olarak görevlendirmişlerdir. Polis departmanlarında basınla ilişkiler memurlarının sayısının artması, birçok yöneticinin, medya ile daha çok ve daha sistematik bir şekilde ilişki kurulmasının polisin kendi yararına olacağı konusunda ikna edilmesini sağlayan, toplum eksenli polislik felsefesinin gelişmesiyle paralel gitmiştir (Surette, 2001: 108). Medya tâkibi, aşırı güç kullanımı yoluyla genel normları ihlal eden spesifik polis davranışlarıyla ilgili olarak hesap verebilirliği sağlamanın en kolay yoludur. Video kayıtları da dâhil olmak üzere, kamuda kitle iletişim teknolojilerinin yaygınlaşması polisin hesap verebilirliğini etkilemiş ve bazı durumlarda da polisin yetkisini suiistimal etmesine karşılık, sorumlu tutulmasına yardımcı olmuştur. Bu konuda önemli ve bilinen bir örnek, 1991 yılında Los Angeles polisince bir trafik ihlâli için durdurulan, Rodney King adlı bir zencinin polisler tarafından dövülmesinin kameralarca tespit edilmesidir. Rodney King davasında, televizyonlardan bu haberi seyreden Amerikalılar, kameralar vasıtasıyla olayın bizzat şahidi olmuşlardır. Bu

görüntülerin medya vasıtasıyla geniş kitlelere ulaştırılması, polisin kamu tarafından algılanması noktasında çok hızlı bir etki göstermiştir (Lasley, 1994: 244-255).

Özetle medya, polis ve toplum grupları tarafından yapılan sunumlar için bir mücadele ve çekişme alanı sunar. Ve reformlar ve hesap verebilirlik için katalizör işlevi görebilir fakat dolaylı olarak ve ancak hadiseler doğru yansıtıldığında. Medya – özellikle de çok değişik kesimleri temsil eden basın kuruluşları olduğunda- polisi daha seri ve cevap verebilir olma konusunda zorlar. Böylesi bir çok seslilik olduğunda polisiye haberleri verme noktasındaki tekel kırılmış olur ve gazeteci polis için kaçınılmaz şekilde stratejik bir faktör olur (Wisler, 2000: 7).

Benzer Belgeler