• Sonuç bulunamadı

3.2. Sivil Toplumda Yaşanan Büyük Sarsıntılar veya Muhtemel Sarsıntılara Karşı İktidarın Sivil Toplumu Baskılaması

3.2.1. Bunalıma Giren Yeni Tarihsel Blokun Medya Politikaları (2013-2018)

3.2.1.1. Medyanın Zapt Edilmesi

2013 yılına kadar olan süreçte hem Doğuş Grubu’nda, hem de Ciner Grubu’nda istediği değişiklikleri yapabilen AKP, 2013-2018 yılları arası bu grupları nispeten hedef

134 Tahzîr, Türkçesi “korkutma”, “sakındırma” anlamına gelen Arapça bir sözcüktür. Bu sözcüğün mevcut çalışma için seçilmesinin sebebi, özellikle 2015 yılından itibaren iktidarın kısmi medya politikasını yansıtıyor oluşudur. Hem korkutma hem de sakındırma anlamına gelen sözcük, aynı zamanda

“yeşillendirme”, “yeşil renk verme” anlamına da gelir ki, bizce tahzîr bu anlamıyla AKP ile beraber İslami bir görünüm kazanan Türkiye medyasının durumunu yansıtması bakımından da önemli anlamları içinde barındırmaktadır.

191

almamıştır. M. Fatih Saraç’ın Ciner Medya Grubu ve Ciner Holding’in yönetim kurulun girmesine yukarıda değinmiştik. Nermin Yurteri’nin 2013’te NTV Genel Yayın Yönetmeni olması ise bu gurupların bünyesinde bulunan medya kuruluşlarının otokontrol ile hareket ederek iktidarın öfkesini çekmemesine neden olmuştur. Şöyle de söylenebilir; 2013 yılına dek her iki grupta yapılan değişikliklerle birlikte bu gurupların zaptı tamamlanmış; ancak iktidar açısından Doğan Grubu’na yönelik adımların henüz sonuna gelinmemiştir. Dolayısıyla 2013-2018 yılları arasında geçen yıllar, AKP’nin daha çok Doğan Grubu’nun yayın organlarını zapt etmesinin hikâyesidir, diyebiliriz.

Radikal gazetesinin geçirdiği süreç, bu hikâyenin en somut örneğini oluşturmaktadır. 2010 yılında Eyüp Can Sağlık’ın İsmet Berkan’ın yerine Genel Yayın Yönetmenliği koltuğuna oturmasıyla beraber başlayan zapt süreci, gazetenin 2014 yılında kâğıda basılmayarak sadece web adresi üzerinden yayın yapmaya başlayacağının açıklanmasıyla derinleşmiştir. Kamuoyunda bu karar, Aydın Doğan’ın AKP’ye jesti olarak okunmuştur; çünkü iktidara muhalif birçok gazeteci ve yazarı bünyesinde bulunduran gazetenin kâğıda basılmayacak olması, bu gazeteci ve yazarların kamuoyuna ulaşmasının en azından bir yolunun tıkanmasını sağlamıştır. Gazetenin basılmaması kararından sadece iki yıl sonra Nisan 2016’da bu sefer gazete tamamen kapatılmıştır. 2010-2014 yılları arası iktidara birçok kez taviz veren Doğan Grubu, gazeteyi tamamen kapatarak iktidarın baskısından kurtulmanın yolunu aramıştır. 17 yıl Radikal 2’nin yayın yönetmenliğini yürüten Tuğrul Eryılmaz, medyatava’dan Canan Kaya’ya verdiği röportajda gazetenin kapatılmasının Türkiye’deki siyasal iklime bağlı olduğunu belirtmiştir:

Radikal … Kesinlikle siyasal iklimin kurbanı olduğunu düşünüyorum.

Türkiye'deki siyasal iklim, totaliter bir yere doğru gitmeye başladı.

Radikal gibi bir gazeteye bile tahammülü yoktu. Yoksa o gazete orada kendi kendine yayınlarına devam edecekti. Ama küçük bir bahane bulup, sessiz sedasız kapattılar... O kadar ağır baskı var ki kimseyi suçlayamıyorum aslında. Doğrudan doğruya bir ülkenin tepesindeki

192

insanların gazete patronlarına baskı yapıp, "Şunu atacaksın, bunu yazdıracaksın, bunu yazdırmayacaksın" dediği bir ortamda, Radikal'in yaşaması mümkün değildi. Aydın Doğan da "Ay efendim biz çok baskı gördüğümüz için kapattık" diyemezdi herhalde. Sonuç olarak kapitalist bir medya patronluğundan bahsediyoruz (medyatava.com, 2016).

Türkiye’nin siyasal ikliminin Radikal’in geleceğini belirlediğini düşünen bir başka yazar, uzun yıllar gazetede köşe yazarlığı yapmış Cengiz Çandar’dır. Çandar, Radikal’e veda yazısında 2016 yılının siyasi koşulların Radikal gazetesinin yaşamasını olanaklı kılmayacağını belirtmiştir:

40 yıllık gazetecilik tecrübem sayesinde ve son dönemde yaşananların ışığında, gazetecilik mesleğinin bizlerin onlarca yıldır yaptığı ve yapılması gereken haliyle can çekiştiğini elbette görüyordum. Her şeyden önce, bu mesleğin, belirli normlarıyla yapılmasını mümkün kılacak bir ülke atmosferi ve en önemlisi kurumlar gerekmekteydi. İlki neredeyse kalmamıştı. İkincisi de hızla tükeniyordu. Bu manzaraya bakıldığında, Radikal’in ömrünün de uzun olmadığını fark etmek zor değildi. Oysa Radikal gibi bir yayın organı, iki yıla yakın bir süre önce dijital yayına geçmiş olsa bile yaşayabilirdi. Üstelik, dünyadaki trend, giderek, kağıt baskıdan dijitale doğru kaymakta iken, haydi haydi yaşayabilirdi. Yaşayabilmesinin birinci şartı, Türkiye’nin dayanıklı bir demokratik rejime sahip olabilmesiydi. Bir de, onu varoluş amacına uygun biçimde yaşatmaya kararlı bir kurumsal kültür ve irade gerekiyordu tabii ki... Türkiye’de demokrasinin serencamı ile Radikal’in yaşamı birbirine paralel seyretti. 2016 Türkiye’sine gelindiğinde, Radikal’in ömrünün tükenmekte olduğuna dair yeterince işaret mevcuttu. Radikal’in kendisi kalarak yaşamını sürdürmesi giderek güçleşiyordu. Beklenmeyen, ani ölümüydü (Çandar, 2016).

Çandar’ın yukarıdaki sözleri, 2016 yılına gelindiğinde gazeteciliğin ve genel olarak medyanın geldiği ortamı göstermesi bakımından önemlidir. Radikal’in kapanmasıyla beraber uzun süredir iktidar tarafından zapt edilmiş medya kuruluşu, sahipleri tarafından teslim edilmiş, zapt burada fethi beraberinde getirmiştir. Gazetenin kapatılmasının ardından aralarında Çengiz Çandar, Altan Öymen, Fuat Keyman, Murat Yetkin, Tarhan Erdem, Ayşe Hür, Ezgi Başaran, Ümit Kıvanç, Tuğrul Eryılmaz, Fehim Taştekin, Gönül Tol, Cem Erciyes, Yekta Kopan gibi ismini çoğaltabileceğimiz birçok yazar işlerinden edilmiştir. Türkiye medya ortamı da bu güçlü isimlerin seslendirdiği eleştirel görüşlerden ayıklanmıştır. Böylece AKP, hem kendine zaman zaman muhalif

193

olan bir medya kuruluşunu uzun süreli zaptının ardından ortadan kaldırmış, hem de muhalif olan birçok yazarı medya ortamından dışarı süpürmüştür.

Doğan Grubu’nun iktidar tarafından zaptı Radikal’in kapatılmasıyla durmamıştır. Gazetecilik geçmişine bakıldığında eleştirel bir kişisel tarihe sahip olan ve 2013 yılından beri Hürriyet Ankara Temsilcisi görevini yürüten Deniz Zeyrek’in yerine 2016 yılında Hande Fırat135 getirilmiştir (cumhuriyet.com.tr, 2016b). Ancak Fırat ve Hürriyet gazetesi, Şubat 2017’de “Karargâh Rahatsız” haberiyle AKP çevrelerinin ve bizzat Erdoğan’ın tepkisini çekmiştir. Erdoğan 28 Şubat 2017 tarihinde bahsi geçen haber için şu sözleri sarf etmiştir:

Burada yapılan atılan başlık bir terbiyesizliktir, seviyesizliktir. Böyle bir başlığı atmaya bu gazetenin ne yönetimi, ne patronaj kadrosu muktedir, değildir, olamaz. Bu işini hukuki süreci neyse şu anda bazı adımlar atılmış vaziyette. Bizler bunun takipçisi olacağız. … Sorduğun zaman ‘yok amiral gemisiymiş’, ‘yok şuymuş’ gibi hava atarlar. Kusura bakmasınlar artık böyle bir şey yok. Bizi kendi içimizde kim birbirimize düşürmeye çalışıyorsa bunun bedelini ağır ödeyecektir (cumhuriyet.com.tr, 2017c).

İktidarla yaşamakta olduğu krizin çözümü için Doğan Grubu, birtakım adımlar atmıştır. Örneğin aynı tarihlerde Hürriyet Genel Yayın Yönetmenliği koltuğuna Sedat Ergin’in yerine iktidarla arasının ılımlı olduğu kamuoyunca bilinen Fikret Bila getirilmiştir (t24.com.tr, 2017a). Böylece Hande Fırat’ın haberinin etkisi kendisini Hürriyet’in en üst seviyesinde hissettirmiştir.

Doğan Grubu’nda yaşanan tasfiyeler grubun 2018 yılında Demirören Grubu’na devredilmesiyle136 daha da hızlanmıştır. Grupta yaşanan aşamalı tasfiyeler bu dönemde yerini toplu tasfiyelere bırakmıştır. Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila,

135 Hande Fırat ismi kamuoyunda 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen başarısız darbe girişimi vesilesiyle duyulmuştur. 15 Temmuz akşamı, darbe girişimi esnasında AKP lideri Erdoğan’ı FaceTime ile CNN Türk canlı yayına bağlayan Fırat, iktidar çevreleri tarafından o dönem takdir görmüştür. Hürriyet gazetesi Ankara Temsilciliği’ne Aralık 2016’da atanan Fırat’ın bu göreve getirilmesinde 15 Temmuz gecesi Erdoğan’ı canlı yayına bağlamasının etkisi büyüktür.

136Türkiye’nin en köklü medya grubu olan Doğan Yayın Holding’in Demirören Grubu’na devrini, bu bölümün “Medyanın Fethedilmesi” başlığı altında inceleyeceğimiz için satış konusuna burada değinmeyeceğiz.

194

gazetenin Demirören Grubu’na devri sonrası istifa etmiştir. Bila’nın yerine ise grup tarafından Vahap Munyar getirilmiştir (sputniknews.com, 2018). Munyar, gerek iktidar çevreleriyle gerekse de Tayyip Erdoğan ile olumlu ilişkiler içinde olan bir gazetecidir.

Gazetenin devrinin ardından Hürriyet gazetesinde uzun yıllar köşe yazıları yazan Melis Alphan da istifa etmiştir. Demirören yönetimi, hürriyet.com.tr Yayın Direktörü Ercüment İşleyen’i hastanede tedavi gördüğü sırada izne göndermiş, Kanal D Ana Haber’i sunan Ahmet Hakan ile Haber Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Sarılar’ı görevden uzaklaştırmıştır. Demirören yönetimi milliyet.com.tr Yayın Yönetmeni Bülent Ayanoğlu’nu ise Hürriyet internet sitesinin başına getirmiştir (t24.com.tr, 2018a).

Grubun elinde bulunan CNN Türk’te de tasfiyeler sürmüştür. Örneğin CNN Türk’ün Genel Müdürü Erdoğan Aktaş’ın işine son verilmiş, İsmail Saymaz’ın Hande Fırat’ın moderatörlüğünde yapılan “Gece Görüşü” adlı programdaki görevi sonlandırılmıştır (birgun.net, 2018a). Yine bu dönemde 2010’da beri CNN Türk Ana Haber’i sunan Duygu Demirdağ, 2001 yılından itibaren CNN Türk’te birçok görevde bulunmuş sunucu Ahu Özyurt, CNN Türk Programlar Koordinatörü Aslı Öymen, CNN Türk Ekonomi Müdürü ve “Parametre” programının sunucusu Ebru Baki, CNN Türk Haber Programları Müdürü Cansel Poyraz, Hürriyet yazarı ve CNN Türk’te ekrana gelen “Parametre” programı çalışanı Deniz Zeyrek ile yollar ayrılmıştır (birgun.net, 2018b).

Ahmet Hakan’ın Kanal D’den ayrılmasından sonra haber merkezine geçen Ramazan Kurnaz, göreve başlar başlamaz gazetecilerin iki gün olan hafta iznini bir güne düşürmüş ve 12 gazeteciyi işten çıkarmıştır. Ali Ekber Aydın (Haber Müdürü), Ziver Sargınalp (Muhabir), Cem Tekel (Muhabir-Editör), Özay Erat (Muhabir), Orkun Ün (Muhabir), Berat Çamyar (Muhabir) işine son verilen gazeteciler arasındadır (birgun.net, 2018c). Ayrıca Kanal D’de Strateji ve İş Geliştirme bölümlerindeki tüm

195

yöneticilerle de yollar ayrılmıştır. Doğan TV (CNN Türk-Kanal D) Ankara Temsilcisi Hakan Çelik’in de görevinden uzaklaştırılanlar arasında olması (gazeteduvar, 2018), Doğan Yayın Holding’in Demirören’e geçmesinin ardından yaşanan tasfiyelerin ne denli kapsamlı olduğunu göstermektedir; çünkü Hakan Çelik, iktidarın ulusal ve uluslararası politikalarına ılımlı yaklaşımıyla tanınan bir gazetecidir.