• Sonuç bulunamadı

Medreselerin Kuruluşundan Sonra Kur’ân Eğitim ve Öğretim

İSLAM EĞİTİM TARİHİNDE KUR’AN EĞİTİM VE ÖĞRETİMİ 2.1 Hadislerde Kur’an Öğretim

2.2. Hz Peygamber’den Osmanlı Devleti’ne Kadar Kur’an Eğitim ve Öğretim

2.2.2. Medreselerin Kuruluşundan Sonra Kur’ân Eğitim ve Öğretim

Cami dışı eğitim ve öğretim kurumlarına ilk defa Abbasiler devrinde rastlanmaktadır. Halife Me’mun döneminde (813-833) kurulan Beytü’l-Hikme’de Yunan, Hint ve eski İran kültürüne ait kaynaklar inceleniyor, bu eserler Arapçaya tercüme ediliyordu. Yine bu devirde Bağdat’ta açılan Beytü’1-İlim ve Dâru’1-İlim (Şii doktrini yaymak üzere kurulmuş) müesseseleri Beytü’l-Hikme gibi birer yüksek okul olup medreselerin doğuşuna müessir olmuşlardır. Medrese kelimesinin IX. asırda kullanıldığı belirtilmekle birlikte, medreselerin resmi teşekkül olarak devlet eliyle kurulmasının X. asırda gerçekleştiği ifade edilmektedir.130

Medreseler, İslâm dünyasının karakteristik eğitim kurumlarından biridir. İslâm tarihçilerinin medreselerin ilk kurucusunun Nizamü’l-Mülk olduğu konusunda ittifak ettikleri ileri sürülse de, bundan önce Gazneli Mahmud’un (999-1030) Gazne’de, kardeşi Nasır b. Sebüktekin’in 425/1033 de Nisabur’da medrese yaptırdıkları bilinmektedir. Bu arada Şii akımına karşı Sünniliği müdafaa etmek üzere kurulan bazı fıkıh kürsüleri de bulunmaktaydı.131 Genel olarak söylemek gerekirse, ilk medreseler Türk-İslâm kültür (Türkistan ve Horasan) çevrelerinde doğmuş ve zamanla her tarafa yayılmış ve ilköğretim üzerine oturan daha yüksek eğitim kademelerini temsil etmişlerdir. Selçuklular döneminde ilk olarak Tuğrul Bey (öl. 451/1059) tarafından Nisabur’da kurulan medreselerin daha teşkilatlı olarak yapılanması Alparslan (öl. 465/1072) döneminde gerçekleşmiştir. Bunların da ilk örneği Bağdat’ta kurulan Nizâmiye Medresesi’dir. Medreselerin kurulmasından sonra camiler eğitim ve öğretim görevlerine yine devam etmişlerdir. Medreselerin kurulması, eğitim ve öğretimin cami dışına çıkması, yüksekokul/üniversite anlamında ciddi bir okullaşmanın ve ihtisaslaşmanın başlaması anlamına da

129 Baltacı Cahit, a.g.e., s. 4. 130 Baltacı Cahit, a.g.e., s. 6-7. 131 Baltacı Cahit, a.g.e., s. 5-7.

gelmektedir. Bu manada camiler, başta Kur’ân ilimleri ve fıkıh, medrese ise bunların dışında kalan dinî ilimleri, tıp, astronomi, matematik, geometri, edebiyat, tarih, mantık vb. gibi ilimleri bünyesine alarak merkezîleşmiştir. Medreselerin az ya da çok ihtisaslaşmaları yanında, belli mezhep ve fıkıh ekollerinin inançlarını yaymak üzere kendi içlerine kapandıklarını da söylemek mümkündür.132

Selçuklular döneminde daha çok sûfilerin toplanıp ibadet ettikleri zaviye, hankah ve yine aynı amaçla olmak üzere, ancak daha ziyade bir beldeden diğerine seyahat eden âlim ve öğrencilerin konaklama yerleri olan ribatlar; sûfi amaçlarının yanında zamanla birer eğitim ve öğretim merkezi haline gelmişlerdir. Buralarda hem ibadet ediliyor, hem de telif, tasnif, kıraat ve icazet konularına yer veriliyordu. Kur’ân, hadis ve fıkıh ilimlerinin tahsil edildiği bu kurumlardan pek çok fakih, muhaddis ve vaiz yetişmiştir. Zaviye, hankah ve özellikle de ribatlar ibadet ve ilim birlikteliğinin en güzel örneğini vermişler ve Selçuklular döneminde medrese ve camilerin yanı sıra, halkın kültürel hayatını etkileyen en önemli eğitim kurumları haline gelmişlerdir. Selçuklular döneminde ülkenin hemen her yanında inşa edilen ribatlar, Selçuklu öncesinde Bağdat’ta da bulunmaktaydı. Netice olarak Selçuklular, dağılma noktasına gelen Sünni görüşü tekrar ayağa kaldırmışlar, dönemlerinde dağınık bir vaziyette bulunan İslâm dünyasını bir araya toplamışlar ve belki de dünyanın ilk üniversiteleri olan medreseleri geliştirerek başta dini ilimler ve özel de ise Kur’an ilimleri olmak üzere ilme büyük hizmetler yapmışlardır. Cami-medrese ve sufî düşüncenin harmanlandığı yerler olan Hankah, Zaviye ve Ribat birlikteliği bu dönemde zirveye ulaşmıştır.133

Osmanlılar zamanında ilk defa İznik’te kurulan medreseler daha sonra Bursa, Edirne ve fetihle birlikte İstanbul’da da yaygınlaşmıştır. İlerleyen yıllarda içerisinde her türlü eğitim ve öğretimin yapıldığı müesseseler olarak ülkenin her yanına yayılmış bulunan medreselerde tefsir, hadis, fıkıh, kelam ve tasavvuf gibi dinî ilimler yanında matematik, geometri, astronomi, hikmet ve tıp gibi fen ilimleri de

132 Dodurgalı Abdurrahman, Din Eğitimi ve Öğretiminde İlkeler ve Yöntemler, İFAV Yayınları,

İstanbul, 1999, s. 189-192.

okutulmaktaydı. Sıbyan mektepleri ile beslenen Tetimme gibi yan kuruluşları olan medreseler, zamanın tüm eğitim ve öğretim işlerini üstlenmişlerdir. Osmanlılarda ilmiye sınıfı medreselerde yetişirdi. Medrese mezunları üst düzey yöneticilikler dâhil olmak üzere kamu alanlarında kadılık, kaymakamlık, kâtiplik, müftülük, müderrislik ve cami hizmetlerinde istihdam edilirlerdi.134

Cami ve medreseler tarih içerisinde hep beraber ve içli dışlı olmuşlardır. Ya aynı idare tarafından yönetilmişler veya birbirlerinin fonksiyonlarını görmüş ya da birbirlerinin eksiklerini gidermişlerdir.135 Caminin sürekli meşgûl edilmesi ve yapılan Kur’an ve dini eğitimin zamanın ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamaması bir sorun olunca, cami dışında, bazen ona bitişik ve bazen de ayrı bir medrese veya okuma yeri inşâ etme mecbûriyeti hâsıl olmuştur. Medreseler, talebelerin zamandan tasarruf etmeleri ve caminin maddi imkânlarından faydalanabilmeleri için genelde camilere yakın inşa edilmişlerdir. Bu yeni yapılanma, Hz. Peygamber zamanındaki mescidin kullanılması geleneğine uygun bir şekilde ortaya çıkmıştır. Buna göre medrese, eğer camiden uzak bir yere inşa edilmişse, bu durumda medresenin içinde veya bitişiğinde bir cami inşâ edilmiştir. Böylece iki tip cami-medrese kompleksi ortaya çıkmıştır. Eğer kompleksteki asıl maksat cami ise, bunun adı medreseli cami, yok eğitim ve öğretim ise, o zaman camili medrese tabiri kullanılmıştır.136

İlk dönem eğitim kurumlarının başında gelen camilerde eğitimin hareket noktasını Kur’ân, Kur’ân’ın ezberlenmesi ve hadis öğrenmek gibi dersler oluştururken zamanla bu durum Arapça, Fıkıh, Tefsir ve Kelam gibi alanlara doğru kaymıştır.137 Bu manada Osmanlı medreseleri İslâmi ilimler ile İslâm dünyasına

dışarıdan giren ilimleri muayyen oranda okutan umûmi medreseler ve yine İslâmi ilimlerden birine veya dışarıdan gelen ilimlerden (dâhili ilimler) birine yoğunlaşan İhtisas Medreseleri olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Dâru’l-Hadisler, Dâru’l-

134 Tetimme: Sahn-ı Seman Medresesi’nin tamamlayıcısı olarak ortaya çıkan ve ondan bir derece

altta bulunan medreselerin adı.

135 Kütükoğlu Mübahat, ‘‘Darü'l-Hilafeti'l-Aliyye Medreseleri ve Kuruluşu Arefesinde İstanbul

Medreseleri,’’ İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, Sayı 1-2, İstanbul, 1978, ss. 1-212.

136 Atay Hüseyin, a.g.e., s. 24.

137 Bayram Cezmi, “Nizamiye Medreselerinin İslâmi ve Modern Eğitim MüesseseleriArasındaki

Kurra’lar ile Tıp medreseleri bunlardandır. Medrese ve cami müşterekliğinde oluşturulan yapılanmada âlimler, müderrisler, hocalar, vaizler ve fikir adamları bir arada toplanıyor böylece külliyeler birer ibadet ve ilim merkezi olma görevi yanında bir de halkı birleştirici ve bütünleştirici bir görev icra ediyorlardı.138

2.2.3. Kur’an-ı Kerim’in öğretiminde ve İslâm Kültürünün İnşâsında