• Sonuç bulunamadı

Dâru’l-Kurrâ’lar ve Hafızlık

İSLAM EĞİTİM TARİHİNDE KUR’AN EĞİTİM VE ÖĞRETİMİ 2.1 Hadislerde Kur’an Öğretim

2.3. Osmanlı Devleti Döneminde Kur’an Eğitim ve Öğretim

2.3.2. Dâru’l-Kurrâ’lar ve Hafızlık

“Yer, mekân ve ev” gibi anlamlara gelen “dar” ile “okuyan” anlamındaki “kâri” kelimesinin çoğulu olan “kurra” kelimelerinden meydana gelen Dâru’l-Kurra tamlaması, mescitlerin dışında Kur’ân’ın öğretildiği, bir bölümünün veya tamamının ezberletildiği ve kıraat vecihlerinin talim ettirildiği mektep, medrese ve camilerin bu

168 Zengin Zeki Salih, Tanzimat Dönemi Osmanlı Örgün Eğitim Kurumlarında Din Eğitimi

ve Öğretimi, (1839-1876), MEB Yayınlan, İstanbul, 2004, s. 26.

169 Kodaman Bayram, Abdülhamit Devri Eğitim Sistemi, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1980, s.109-111. 170 Ergin Mustafa, a.g.e., s. 96.

işe ayrılan kısımları için kullanılmıştır. Hz. Peygamber döneminde Kur’ân’a vukûfiyeti ile temâyüz etmiş sahabelere “Kurra” denilmekteydi. İlk “Dâru'l-Kurra” ifadesinin Medine’deki Mahreme b. Nevfel’in evi için kullanıldığı bilinmektedir. Bu durum, söz konusu okulların İslâm’ın ilk dönemlerine kadar gittiğini ve Kur’ân öğretiminin mescitlerin dışında da yapıldığını göstermektedir. Hz. Peygamber, halifeler ve sonraki dönemlerde fethedilen bölgelere tayin edilen valiler ve muallimler gittikleri bölgelerde ibadet hizmetleri yanında Kur’ân ve kıraat dersi de vermişlerdir. Abdullah b. Mesud, Ebu Musa el-Eş’arî ve Ebu’d-Derda’nın da içinde bulunduğu Küfe, Basra ve Şam Kur’ân okuma ekolleri bu şekilde ortaya çıkmıştır.

Dâru’l-Kurra veya Dâru’l-Kur’ân denilen ve Kur’ân hıfzı ve kıraatine tahsis edilen bu müesseselere hicri beşinci asırda Dımeşk’te de rastlanmaktadır. Mesela İbn Cübeyr (539-614/1144-1217) bu şehirdeki Ümeyye Camiindeki Kur’ân derslerinden bahsederken, derslere sabah namazından sonra “subh” denilen meclisle başlayan kıraat derslerinin ikindi namazından sonra “Kevseriye” adı verilen derslerle devam ettiğini belirtir. Burada kendilerine “Kevserî” denilen ve Kur’ân’ı ezberlemede zorluk çeken öğrencilere Kevser sûresinden itibaren namaz sûreleri öğretilmektedir. Memluklular, Karamanoğulları, Anadolu Selçukluları, Suriye ve Anadolu ilmî muhitlerinde daha çok rastlanan söz konusu Kur’ân okullarına, diğer İslâm ülkelerinde pek rastlanmamaktadır. Bu ülkelerde Kur’ân hıfzı ve kıraati, daha çok cami, medrese ve küttaplarda yapılmaktaydı. Osmanlıda ilk Dâru’-l Kur’an, Memlûklular ülkesinde yetişen İbnü’l-Cezeri(öl. 833/1424) tarafından “Dâru’-l Kur’âni’l-Cezeriyye” adıyla kurulmuştur.171

Osmanlı eğitim ve öğretim sistemi içinde Dâru’l-Kurra olarak ün yapan bu ihtisas müesseseleri, Anadolu Selçukluları ile Karamanoğulları’nda Dâru’l-Huffaz, Eyyûbiler devrinde ise Dâru’l-Kur’ân olarak bilinmektedir. Dolayısıyla bu müesseseler her dönemde ve değişik İslâm ülkelerinde bulunmuş, muhtelif yöre, dönem ve kaynaklarda Küttabu’l-Kur’ân, Dâru’l-Kur’ân, Dâru’l-Huffaz ve Dâru’l-

171 Konu için bkz., Ziya Kazıcı’nın “Bir Eğitim Kurumu Olarak Daru’-l Kurra” adlı tebliği (s. 33-39)

ve Ahmet Önkal ve İsmail Yiğit’in tebliğ ile ilgili müzakeresi, (s. 40-47), Kur'an Kurslarında Eğitim,

Öğretim ve Verimlilik, Haz. İsmail Kurt ve Seyid Ali Tuz, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2000,

Kurra adlarıyla anılmışlardır. Anlam olarak birbirinin yerine de kullanılan bu terimler arasında mertebe itibarıyla bazı farklar olabilmektedir. Bu mânada Osmanlıda Dâru’l-Kurra’lar bir ihtisas okulu olup, hafız yetiştirmek üzere kurulan Dâru’l-Huffazlardan daha yüksek bir mertebeye sahipti. Buralarda Kıraat İlmi ve İlmi Maharici’l-Huruf öğretilirdi. Dersin özelliği itibarıyla derslerde sık sık tekrar ve tatbikata dayalı bir metot uygulanması muhtemeldir. Bu yönüyle camiler konuyla ilgili birer laboratuar görevi görmüşlerdir. Ayrıca, bu okullardan mezun olacakların imâmet ve müezzinlik yapacakları göz önüne alındığında itikat, amellere ait konular ve ilmihâl bilgilerinin de öğretildiğini söylemek mümkündür.172 Dâru’-l Kur’ân ve Dâru’l-Huffaz adıyla şöhret bulan bu Kur’ân ihtisas mekteplerinin eğitim düzeyi olarak daha düşük seviyede bulunan bazı sıbyan mekteplerinde okuma-yazma, Kur’ân ve dinî bilgilerin öğretimi yanında hafızlık yaptırıldığı da belirtilmektedir. Meselâ Amasya sıbyan mekteplerinde bu sayede çok sayıda hafız yetiştirildiği kaydedilmektedir.173

Osmanlı döneminde camilerin Kur’ân öğretimi ve hafızlık yaptırılan belirli bölümlerine de Dâru’l-Kur’ân denilirdi. Bu dönemde neredeyse bütün selâtin camilerinde, camilerin çevrelerinde, müstakil binalarda, vüzera ve gayr-i ayan-ı kibar camilerinde birer Kur’ân okulu bulunduğu belirtilmektedir.174 Esasında Kur’ân öğretimine tahsis edilen bütün ev ve camileri birer Dâru’l-Kur’ân olarak isimlendirmek mümkündür. Zira bu tür müesseselerin zaman içerisinde açılmış olmaları mescit, cami ve evlerdeki Kur’ân çalışmalarını aksatmamıştır. Camiler, özellikle Kur’ân ve hadis tahsilinin merkezi olma anlamındaki işlevini uzun yıllar korumuşlardır. Camilerde ileri düzeyde Kur’ân öğrenimi için “seb” ve “tasdir” denilen ders halkaları kurulurdu. Ders halkaları sadece şehir camilerinde değil, ordugâh içerisinde bulunan camilerde de kurulurdu. Şehir camilerinde yürütülen Kur’ân çalışmalarına Meşihatu’l-Mescit, ordugâhlardakine Meşihatu’1-Cünd, Kur’ân

172 Baltacı Cahit, a.g.e., s. 23-24, Ayrıca bkz. Cahit Baltacı, “Türk Eğitim Sisteminde Kur'an

Kurslarının Yeri”, Kur’an Kurslarında Eğitim, Öğretim ve Verimlilik, Haz. İsmail Kurt ve Seyid Ali Tuz, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2000, s. 16.

173 Yaşar Hüseyin Hüsamettin, Amasya Tarihi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1329,c. I, s. 265-

268

hocalarına da Kâriu’1-Cünd denilmekteydi.175 Osmanlı döneminde hayır sahipleri tarafından yaptırılan Dâru’l-Kurralar, sıbyan mekteplerinin dışında usûlüne göre Kur’ân’ı okuyup ezberlemek için şehrin belirli yerlerine yaptırılmaktaydı.176

Buralarda görev yapan hafız ve kurralar devlet tarafından atanır, maaşları ise vakıflar tarafından karşılanırdı. Hafız ve Kurra’ların başı Reisü’l-Kurra namıyla anılırdı. Yazın hasır, kışın halı ve keçe ile döşenen bu mekteplerde öğrenciler yerde rahle önünde minderler üzerine otururlardı. Hoca efendi, yüksekçe bir sedirde ve sedef kakma bir rahle önünde otururdu. Öğrenciler hoca efendi gelmeden önce toplanır, derslerine çalışırlardı. Kur’ân’a oldukça saygı gösterilen sınıflarda derslere dâima besmele ile başlanırdı. Her gün çalışmak kaydıyla Kur’ân’ı bir yılda ve sekiz dokuz yaşlarında ezberleyen çok sayıda çocuk bulunurdu. Kur’ân’ın ezberlenmesi çok önemsenirdi. Hafız olan çocuğun velisine haber müjdelenir ve meşhur kurraların davet edildiği bir merasim düzenlenirdi. Çocuk, davet edilen hocaların önünde gün boyu ve akşamleyin olmak üzere Kur’ân’ı ezberinden okur, yanlışları varsa düzeltilirdi. Hatimden sonra yemekler yenir, misafir hocalara çeşitli hediyeler verilirdi. Bundan sonra hafızlık cemiyeti yapılırdı.177