• Sonuç bulunamadı

Medîne Sözleşmesine Göre Kabilelerin Durumu:

3. MEDÎNE DEVRİ

3.3. Medîne Sözleşmesine Göre Kabilelerin Durumu:

3.3.1. Klasik Yapının Muhafazası:

Mekke, Medîne ve çevrede kabileler müstakil birer topluluktu. Başkanları ve kendi ihtiyaçlarına göre kurumları vardı. Bu halleriyle onların birer tüzel kişiliğe benzediyi söylenmişti.Tüzel kişiliğin hukuk tarafından tanınmış olma gerekleliğinin, Mekke’de toplumun kabulüyle gerçekleştiği ifade edilmişti. Çünkü orada doğrudan merkezî bir otorite ve dolayısıyla merkezî bir hukuk düzeni yoktu. Fakat Medîne’de, söz konusu Sözleşmenin oy birliği ile yürürlüğe konmasından sonra artık kabilelerin durumu, tüzel kişilik bakımından eskisi gibi değildir. Sözleşmede Müslim veya Gayri Müslim kabileleri hem özerk bir sosyal yapıya sahip ve hem de bir takım sorumluluk ve haklara sahip bir topluluk olarak kabul edilmiştir. Buna göre tüzel kişinin özelliklerinden biri olan “hukuk tarafından tanınma” faktörü, artık tam anlamıyla vardır.

Medîne Sözleşmesi, eskiden beri mevcut geleneğe göre akrabalık sebebiyle teşekkül etmiş olan kabilelerin bu yapısına saygı duymakla birlikte, din bağını da eklemek ve bu bağı daha da önemli kılmak suretiyle klasik yapıyı zenginleştirme cihetine gitmiş, bu sebeple kabilelere tüzel kişiliğin “bir gayeye istinat etme” unsuruna da sahip olma özelliğini kazandırmıştır. Artık kabileler, siyasî ve dînî açıdan müstakil bir kişilik sahibi olmuşlardır.

3.3.2. Yeni Anlayışa Göre Oluşan Sosyal Gruplar

Hicretle başlayan ve Medîne Anayasası ile varlığı kabul edilen bazı yeni sosyal grupların oluştuğu görülmüştür. Bunların başında Muhacir ve Ensar adı verilen topluluklar gelir. Bunlar, aslî kabile statüleri iptal edilmeden meydana gelmiş oluşumlardır.

Anayasanın (Medîne Sözleşmesinin) (3-11) maddelerinin incelenmesinden anlaşıldığı üzere, bu sistemde her kabile eskiden olduğu gibi özerk bir sosyal yapıya sahiptir. Fakat bu yeni bir dînî anlayış iledir. Kabile, artık doğum ve akrabalık ile meydana gelen fosilleşmiş bir bünye değildir. O, kollektif irade ile oluşan dinamik bir teşekküldür. Mesela Mekkeli Muhacirleri ele alalım; bunlar, sayısız Arap Kabileleri mensuplarını, hatta habeşliler gibi Arap olmayan unsurları da içine alarak yeni bir sosyal yapı meydana getirmiştir. Anayasanın 3. maddesi bunu ön görür. Aslında, Cahiliye Arapları o devirde yabancıları bünyelerine katma yani tabiiyete alma muamelelerini biliyorlardı. Bunun kısmen tatbik edildiği görülmektedir. Bir kabile bünyesinde, Kabilenin aslî üyeleri ile yeni katılan bireyler arasında eşitlik tanınmamaktaydı. İslâm’ın gelişiyle bütün unsurlarıyla yeni bir kabile meydana getirilmesi görülmemiş bir hâdise idi. Öyle görünüyor ki İslâmî vatandaşlık veya milliyet ağacı bu küçük oluşumdan doğmuştur. Diğer cemiyet ve insan topluluklarında görülen değişmezlik; mesela ırk birliği, deri rengi birliği, dil veya doğum yeri birliği gibi kavramlar üzerine kurulu vatandaşlık veya milliyet kavramı yerine, İslâmiyet, kendi dünya görüşündeki bir anlaşmayı ferdin bizzat seçmesini, kendi milliyet veya vatandaşlık fikrinin temeli olarak kabul etmiştir (Hasan, 1985:I/136).

Medîne Sözleşmesinin maddeleri teker teker incelendiğinde, ister klasik, isterse yeni anlayış temeline dayalı olsun, o kabileleri tüzel kişi olarak kabul ettiği ve bir takım hak ve ödevlerle yükümlü tutarak itibârî bir zimmet sahibi kıldığı ve bu kabileleri yeni devleti oluşturan birer organ olarak telakki ettiği görülmektedir.

3.3.3. Medîne’deki Diğer Toplumlar:

Medîne Sözleşmesinin müstakil birer tüzel kişi olarak kabul ettiği, ve Site Devleti’ni meydana getireren bu Sözleşmeyi benimseyen gruplar, sadece Müslümanlar değildi.

Müslümanlar çoğunlukta ve hakim durumda olmakla beraber, diğer kabileler de vardı. O dönemde Medîne halkı, şu sınıflara ayrılıyordu:

a) Muhacirler: Bunlar, dinleri uğrunda Mekke’den Medîne’ye hicret edenlerdir. Sözleşmenin 3. maddesinde bu isimle anılarak tanınmıştır.

b) Ensar: Bunlar Medîne’nin asıl sakinlerinden olup, İslâmiyet’i kabul etmiş olan Evs ve Hazrec kabileleridir. Peygamberimiz (s.a.v.) ve muhacirlere yardım ettiklerinden bu adla anılırlar. Medîne Sözleşmesinin 4-11 maddeleri bu kabileleri tanımaktadır.

c) Yahudîler: Nadîr, Kurayza, ve Kaynuka kabileleridir. Sözleşmenin 24-35. maddeleri içerisinde hak ve ödevleri belirtilmiştir. Mesela 24.maddeye göre Yahudiler Devleti oluşturan unsurlardan olup Müslümanlarla birlikte hareket edeceklerdir. Sözleşmenin 25. maddesinden itibaren Yahudi kabilelerinin statüleri teker teker belirtilmiştir (İbni Hişam, a.g.e.241; İbni Kesîr, a.g.e. 1/411).

Örnegin; 25-a maddesi şöyledir:”Benu Avf Yahudileri, müminlerle birlikte bu oluşumda yer alan özerk bir topluluktur.”

25-b fıkrası: “Yahudiler ve Müslümanlar, dinlerinde tam bir özgürlüğe sahiptirler.”

25-c fıkrası: “Her bir topluluğun müttefikleri de o topluluğun sahip oldukları haklara sahiptir.” Bu madde bir topluluğun hukûkî kişiliğe ve dolayısıyla bazı haklara ve ehliyetlere sahip olduğunu içermektedir.

Medîne’de yukarıda saydığımız üç topluluktan başka topluluklar da vardır. Mesela, Müşrik Araplar da ayni birlik içerisinde yer almışlardır. Medîne Anayasasının 20. maddesinin b fıkrasında şöyle deniyor. :”Bu sözleşmeye imza atan hiçbir müşrik, bir müşrik Kureyşli’nin mal ve canını himayesi altına alamaz ve hiçbir mümine karşı onunla dayanışmaya giremez”

Bu madde bize, Müşriklerin de bu devlet içerisinde yer aldığını ve maddede belirtilen yükümlülüklerinin

bulunduğunu göstermektedir. Fakat bunların fert olarak mı, yoksa Kabile olarak mı , yani tüzel kişiliği olan bir grup olarak mı tanındıkları belli değildir.