• Sonuç bulunamadı

Materyal Unsurlar 1 Olay / Olay Örgüsü

SELİM İLERİ’NİN “GÜZÜN SAVAŞ” ADLI HİKÂYESİ ÜZERİNE BİR TAHLİL DENEMESİ

1) Materyal Unsurlar 1 Olay / Olay Örgüsü

Anlatmaya dayalı edebi türlerde olay örgüsü, hikâyeyi oluşturan olayın sıralanış ve düzenleniş sistemi olup “kişiler, şeyler, durumlar ve olgular arası ilişki ağlarından, organik anlamda sağlam bağlantılardan oluşur… Olay ise olay örgüsünü ya da vak’ayı oluşturan parçalardan biri”dir. (Çetin, 2004: 189)

“Güzün Savaş” adlı olay hikâyesinde Burak adlı gencin üç gün önce ölmüş olan bir arkadaşlarının anısına kara çelenk koymak için eyleme giden arkadaşlarıyla karşılaşması, onlarla eylem alanına gitmesi, polisler tarafından gözaltına alınıp yargı evine götürülmeleri, orada bir gece geçirmeleri, sabah çıkartıldıkları mahkeme sonucunda Kuzey isimli arkadaşlarının tutuklanması, Kuzey’in sevgilisi Serpil’in polislerle yaşadığı arbedede çocuğunu düşürmesi ve götürüldüğü ilkyardımda kan kaybından ölmesi ve Burak’ın bu durum sonucu duyduğu acı ve öfke anlatılmaktadır. Hikayede gerek devrimci gençlerin gerekse halkın bu olaya kayıtsız kalışı, duyarsızlıkları gözler önüne serilmektedir. Hikâye Burak’ın yaşadığı acıyı dışa vuran “Artık ağlamıyor, gözleri kova kova yağmurdan ıslak, ama hala

Selim İleri’nin “Güzün Savaş” Adlı Hikâyesi |77

  hıçkırarak, kendinden geçmiş ‘DÜNYA İNSANLARI BİRLEŞİNİZ’ diye durmaksızın bağırıyordu.” cümlesiyle son bulur.

Sennur Sezer “Okumaya Başlamak” başlıklı eleştirisinde bu cümleden hareketle şu ifadeyi kullanmaktadır: “…Selim İleri’nin öykülerinin bildirisi, ‘Güzün Savaş’ öyküsünün son satırındaki cümleyle anlatılabilir.” (Lekesiz, 2001: 93-95).

Hikâyede vak’a tek zincir halinde nakledilmektedir. Olay Burak’ın arkadaşlarıyla rastlaşması ve onlara katılmasıyla başlar, onlarla eyleme gitmesi, eylemde yaşadıkları, onlarla birlikte yargıevine götürülmesi, orada geçirdiği gece ile devam eder, mahkemeye çıkarılmaları, Serpil’in çocuğunu düşürüp, ilk yardımda hayatını Burak’ın gözleri önünde kaybetmesiyle sona erer.

1.2) Bakış Açısı ve Anlatıcı

Anlatmaya dayalı edebi türlerde metni oluşturan unsurlar bakış açısına göre şekillenmektedir. “Bakış açısı, anlatma esasına bağlı metinlerde vaka zincirlerinin ve bu zincirlerin meydana gelmesinde kullanılan mekân, zaman, şahıs kadrosu gibi unsurların kim tarafından görüldüğü, idrak edildiği ve kim tarafından, kime nakledilmekte olduğu sorularına verilen cevaptan başka bir şey değildir.” (Aktaş, 2003: 78).

“Güzün Savaş” adlı hikâyede olaylar hâkim anlatıcı ya da başka bir ifade ile tanrısal konumlu gözlemci anlatıcının bakış açısıyla okuyucuya sunulmaktadır. Hikâyedeki şahıslar ile ilgili her şeyi bilen anlatıcı, şahısların aklının içinden geçenleri, en gizli duygu ve düşüncelerini, geçmişlerindeki bazı yaşanmışlıkları bilmekte bunları okuyucuya anlatmaktadır. Anlatıcı hikâyenin bütününe, şahısların iç dünyalarına, geçmişlerine ve şimdilerine hâkimdir.

Hikâyede olayların anlatımında bazı durumlar hikâye şahıslarından Burak’ın gözlemleri aracılığıyla okuyucuya aktarılmaktadır. Yaşanan bazı durumların devrimci gençlerden birinin bakış açısından değil de onların arasına yeni karışmış Burak’ın bakış açısından verilmesi okuyucunun devrimci gençlere belli bir mesafeden bakabilmesini sağlamaktadır. Yazar devrimci gençleri Burak aracılığıyla sorgulamaktadır. Bu noktada Burak’ın gözlemci olarak yeteneği ön plana çıkmaktadır. İleri hikâyede gözlemci

78 | Özge Dikmen

Burak’ın bakış açısından da yararlanmayı tercih ederek bir şekilde objektifliği yakalamayı başarmıştır.

Burak adeta “olayların akışını etkilemek için değil de, olanları gözlemek için” hikâyede yer almaktadır. (Tekin, 2004: 52) Gözlediklerini anlatan Burak sayesinde okuyucu olayları daha iyi anlamaktadır. Onun yaşananları anlatırken takındığı sorgulayıcı tavır okuyucunun devrimci gençlere karşı belli bir mesafeden bakabilmelerine imkân sunmaktadır.

1.3) Şahıs Kadrosu

Anlatmaya dayalı edebi türlerde aktarılmakta olan olayın meydana gelebilmesi için insan ya da insan özelliği kazandırılmış diğer varlık ve kavramlar şahıs kadrosunu meydana getirmektedir. Bir olayın meydana gelebilmesi için şahıs kadrosunu oluşturan en az iki unsurun bir arada bulunması ya da onları birbirine bağlayan, birbiriyle ilgilenmelerini sağlayan münasebetlerin varlığı şarttır. Metinlerde geçen şahıslar özelliklerine göre asıl kahraman veya birinci derecedeki kahraman ve hasım veya karşı güç olarak gruplandırılabilmektedir. (Aktaş, 2003: 133-138).

“Güzün Savaş” adlı hikâyede yer alan şahısları devrimci gençler ve devrimci olmayan bireyler olarak gruplandırmak mümkündür.

Hikâyenin asıl kahramanı Burak’tır. Hikâyede birincil konumda olan Burak, genel anlamda metinde özne konumunda -bazen edilgen konumda olsa da- bulunmaktadır ve hikayedeki diğer kişiler ise ona göre nesne konumunda yer almaktadır. Hikâyede Burak fiziki olarak tasvir edilmemektedir. Onun ruhi yapısı yer yer iç çözümlemelerle ortaya konulmuştur. Burak annesine ve arkadaşlarına düşkün, muhakeme kabiliyeti olan bir kişidir. Değişken bir ruh dünyası vardır. Başlangıçta arkadaşlarıyla karşılaşıp eyleme giderken mutludur. Ama polis otobüsüne bindirilip götürülürken yıkıktır, korkusuzluğu ortadan kalkmıştır. Umutsuzdur. Devrimci gençlerin içine yeni katılmıştır ve zaman zaman da onları sorgulamaktan geri durmaz.

“Hem gizli bir mutluluk da duyuyordu; ilk kez böyle yoldan geçerken bakanlara aldırmadan açık alınla yürüyordu. ‘Nereye gidiyorsunuz?’ demişti yakınındakine, ‘Kavga edeceğiz polislerle’ demişti öbürü. O vakit kavgadan da, savaştan da korkmadığını sezmişti; sevinçle atmıştı yüreği.” (İleri, 2003: 65).

Selim İleri’nin “Güzün Savaş” Adlı Hikâyesi |79

  Bağışla demişti Serpil, Kuzey’in ellerini tutuyordu sıkı sıkı. Aydınlıktı yüzü, hiçbir şeye aldırmadığı besbelliydi. Yaşamak bile umurumda değildi. İkisi böyle iyi, böyle aydınlık gidiyorlardı. Kendisi yıkıktı, başlangıçtaki korkusuzluğunu yitirmişti.” (İleri, 2003: 67).

Hikâyede Burak’tan başka Kuzey, Serpil, Burak’ın annesi gibi “olayın ya da dekorun tamamlanmasında kendilerine ihtiyaç duyulan ve zaman zaman ortaya çıkan” (Çetin, 2004: 167) yardımcı şahıslar bulunmaktadır. Bu şahıslar hikâyede ya isim olarak ya da kendilerine verilmiş olan kısa görevleriyle yer almaktadırlar.

Devrimci gençler olan Kuzey ve Serpil sevgilidir, fakülte bitince evleneceklerdir. Devrimci kadını temsil eden Serpil hamiledir, Kuzey’le bir çocukları olacaktır. Ancak eylem sırasında karnına aldığı cop darbesi nedeniyle çocuğunu kaybeden Serpil hikâyenin sonunda kan kaybından ölür.

Burak’ın annesi oğlunu yargıevinden almaya gelmiştir ve önemli olan oğlunun kurtulmasıdır. Serpil’in çocuğunun düşmesini umursamaz.

Hikâyede karşı güç olarak polisler vardır. Hikâyede polisler çok olumsuz bir bakış açısıyla çizilmiştir. Burak önceleri onlara olumlu bakarken, yaşadıkları sonucu bu görüşü değişmiştir.

Hikâyede, yargıç, eyleme katılan diğer insanlar, yaşlı bir kadın, asılmış yüzlü kimsesiz bir kız vs. gibi dekoratif unsur durumundaki şahıslar da bulunmaktadır.

Anlatıcı polis otobüsünde yeralan, eyleme katıldıkları için tutuklanmış bireyleri şöyle anlatır:

“Kalabalıktılar, küçücük yerde elli kişiyi geçiriyorlardı. Sakallı yüzler, yorgun argın yüzler, kirli yüzler vardır. Umutla ışıldayan maviş gözler, mutlu ağızlar, sevecen bakışalar vardı.” (İleri, 2003: 67).

1.4) Zaman

Anlatmaya dayalı edebi türlerde zaman kavramı “kendisine yer verilen olayların geçtiği, olup bittiği, cereyan ettiği nesnel, vak’a ve anlatma zaman dilimlerini karşılayan bir kavramdır.” (Çetin, 2004: 128).

80 | Özge Dikmen

Hikâyede olaylar güz mevsiminde iki gündüz bir geceyi kapsayan bir zaman diliminde geçmektedir. Olaylar art zamanlı olarak aktarılmaktadır.

Olaylar Burak’ın arkadaşlarına katılması ile başlar, Burak’ın ölmüş olan Serpil’i ilkyardımda bırakıp sokağa çıkması, ağlayarak bağırması ile biter.

Hikâyede ay, saat, gün cinsinden bir takvim zamanı yoktur.

Olayların sabah başladığı, Burak ve arkadaşlarının yargıevinin alt koridoruna atılmasından sonra kurulan şu cümleyle açığa çıkartılabilir:

“Sonunda hava kararmıştı, uyumaya başlamıştı çoğu” (İleri, 2003: 68).

Yargıevinin alt koridorunda geçirilen bir gecenin ardından sabah olur ve yargıç karşısına çıkarırlar.

(…) Sonra yıldızlar sönmüşler, o ilk gün ışığı kızılsı maviliği içinde küçük pencereden içeriye dolmuş, kim bilir yargıevinden hangi uzak bir bahçe işgüzar bir horoz çığlık çığlığa ötmüştü (İleri, 2003: 69).

Ortalık iyice aydınlanınca; yaşam gürültüsüyle, çılgın kalabalığıyla iyice gözükünce birer ikişer duruşmaya götürmüşlerdi onları (İleri, 2003: 70).

Duruşmadan sonra Kuzey tutuklanır, Serpil polislerden yediği cop darbesiyle çocuğunu düşürür, kan kaybından götürüldüğü ilkyardımda ölür. Bütün bunlar bir gün içerisinde olur.

Hikâyede olaylar sırasıyla gündüz- gece- gündüz olmak üzere iki güne yayılmaktadır.

1.5) Mekân

Mekân anlatmaya dayalı edebi türlerde olay ya da olayların, kişilerin hareketlerine ayrılmış bir sahnedir. (Çetin, 2004: 135).

Hikâyede olayların geçtiği mekânlar somut mekânlardır yani hikâyede yer alan şahısların “gerçek hayatta olduğu gibi içinde bulundukları, yaşayıp hareket ettikleri, yaşantılarını ve her çeşit faaliyetlerini sürdürdükleri, bu evrene ait somut, bildiğimiz mekânlardır.” (Çetin, 2004: 136). Somut mekânları kendi içinde açık mekân ve kapalı mekân olarak gruplandırmak mümkündür.

Selim İleri’nin “Güzün Savaş” Adlı Hikâyesi |81

  Hikâyede açık mekân İstanbul’dur. Olayların İstanbul’da geçtiği doğrudan ifade edilmez; ama İstanbul semtlerinden Taksim ve Aksaray’ın adı olayların mekânı olarak geçmektedir.

Annesi sokaklara düşmüştü belki de. Başında başörtüsü, sırtında eski püskü yeldirmesini geçirmiş, ağlamaklı Aksaray’a çıkmıştı. Dünyada bir tek o kalmış gibi kimseciklere bir çıkar yol sormadan, titrek adımlarla yürüyordu. O caddelerde ışıklar önceden sözleşmişler gibi bir anda yanmışlar, bir bayram şenliği içinde büyük mağazaların kapılarına halk doluşmuş, görkemli otomobillerde güzel ve şık burjuva kadınları şölenlere gidiyorlardı (İleri, 2003: 68).

Hikâye kapalı mekân olarak öne çıkan iki yer vardır: Yargıevi ve ilkyardım. Yargıevi Burak ve arkadaşlarının bir gece geçirmek zorunda kaldıkları mekândır. Burak burada geçirdiği bir gecede özgürlüğü, gökyüzünü, çimenleri ve ağaçları özlemiştir.

Serpil çocuğunu Yargıevi’nde kaybetmiş, sevdiği erkeğin hapis kararı orada çıkmıştır. İlkyardım ise Serpil’in hayatını kaybettiği mekândır.