• Sonuç bulunamadı

4. BÖLÜM: YUVAMIZ DERGİSİNDEN TÜRLERE GÖRE SEÇİLMİŞ

4.1.14. Masal örnekleri

BİZİM KURTLAR

Bizim kurtlar, Acaba nerede yurtlar. Hani o güzelim evler, Birisi bir söz söyler, Öbürü onu ağzında geveler. Ha bu sene ha gelecek sene,

Onu beş paraya versene. Tutan tutmuş yolunu, Hammurabi uzatmış kolunu,

Tutabilirse ne ala, Tutamazsa kesilecek başa bela.

Diyerek az gitmiş uz gitmiş, Yaşı sanki imiş yetmiş. Halbuki imiş körpecik kuzu,

Ayağında biriken tozu. Silkemeden varmış dereye, Önüne çıkanlar sormuşlar, nereye.

İçmiş bir yudum su, Onun kimseden yokmuş korkusu.

Bir varmış bir yokmuş. Tarlalarda soğan çokmuş. İnsanlar uğraşıp kazarlarmış çapa. Harcarlarmış büyük çaba. Elin emeği, insanları sevmeyi, öğretmiş onlara ataları. Siz de okuyun bu satırları. Ne güzel deyip seveceksiniz. Daima doğru yolu seçeceksiniz.

Hammurabi de öyle yapmış. Bir gün eline bir çapa kapmış. Belki bulurum diye yolumu, düşünmüş geleceğin sonunu. Tatlı mı tatlı gelmiş, ona o günkü ekmek. Harcanan bir bölük emek. Karşılığını mutlaka bulacaktır, bu tarla beni doyuracaktır. Silerken elin terini, o zaman düşünmüş toplumdaki yerini. Sanki bir hiçmiş. Eskiden tok tok karınlar, insana karanlık geldi mi yarınlar? Ne yapacağını bilemez, alın yazısını kimse silemez.

Çalışmasındaki çaba, aldırmış ona bir araba. Sürmüş tarlaya arabayı, karşısına çıkmış bir kabadayı. Demiş bu temel benim temelim, sizi buradan kovmaktır emelim. Hammurabi aldırmamış bu sözlere, eğmemiş kafasını yerlere. Dimdik durmuş öyle, sen istersen yalan söyle. Benim tek emelim bir dilim ekmek, kanunca yapılan ise lazımdır evet demek.

Böylece Hammurabi çalışmış çalışmış, her işe alışmış. Artık beni kimse yıkamaz, suç işlemeden de deliğe tıkamaz. Demiş ve geçmiş çocuklarının başına, su katmamış hiç aşına.

Zamanın birinde Hammurabi diye bir adam varmış, havada yağan da karmış. Toplamış çocuklarını bir gün ocağın başına, kendisi henüz girmiş elli yaşına. Demiş: Çocuklarım ben burada doğdum burada öleceğim, pek parlak görünmese de geleceğim. Siz tarlalarınıza tohum atın, demiyorum sırt üstü yatın. Çalışın çabalayın, çocuklarınızı okutun yahut verin sanata, kendinizi gösterin doğrulukta. Böylece çocuklarına vermiş öğüdü, ben öldükten sonra yıkın bahçedeki koca söğüdü. Deyip

beş on sene sonra girmiş toprağın altına, siz bakmayın onun saltanatına.

Hammurabi ölmüş, çocuklarının yüzü solmuş. Demişler: Buydu babamızın öğüdü, yıkmışlar bahçedeki koca söğüdü. Bir de ne görsünler koskoca bir küp altın, sanki babası onlara demiş yiyin de yan yatın. Biri almış çalıya, biri almış malıya, öbürü dalmış kalabalığa. Yürümüşler gitmişler, altınları birer birer eritmişler. En sonunda gelmişler köye, sığınmışlar babadan kalma eve. Artık kesemeyiz de deve, kavramışlar çapaları ellerine örnek olmak için de biri diğerine. Çok çalışmışlar, her işe de alışmışlar. Soğanlar yumruk gibi olunca tarlada, Gogo’ya demişler sen bu bizim kapları kalayla da yapalım kendimize güzel bir yemek, kazandığımız bunca emek. Pişirelim biraz şiş de. Çünkü alın terimizin karşılığıdır bu yemekler, küçük çocuklar evvela emekler. Sonra yavaş yavaş yürümeğe başlar, daha sonra toplar alkışlar. Öyleyse biz de boş durmayıp çalışalım, her işe alışalım. Çünkü hazır para çabuk yenir, çalışmak hazinedir.

GÜLENLER GÜLMEYENLER

Bir varmış bir yokmuş. Bir zamanlar gülenler çokmuş, gülmeyenler ise hiç yokmuş. Gülenler gülmüş, gülmeyenler surat asmışlar. Kaşları ile kuyu kazmışlar. Gülenleri asmışlar. Ortalığa kin ve nefret saçmışlar.

Fakat gülenler öyle mi? Onlar gülünce açılmış güller; naneler sümbüller. Ortalık yeşermiş de kalmış. Hayvanlarını kırlara salmışlar. Hayvanlar otlamış. İnsanlar onlardan süt toplamış. Gülenler böylece yaşayıp giderken, gülmeyenler çıkmış ortaya. Onlar bakarlarmış softaya. O ne derse o olurmuş. O zaman gülenlerin yüzleri solarmış. Gülmeyenlere elçiler salarlarmış. Onların arasına dalarlarmış. İsterlermiş onları da güldürsünler. Yaramazlık yapanları öldürsünler. Fakat ne gezer. Onlar bastıkları yerleri ezerlermiş. Ç beş kişi beraber gezerlermiş.

Bir zamanlar bir vezir. Halk ona dermiş hep rezil. Yanına alırmış bir kalfa. Takışırmış gelen geçen halka. Dermiş çıkarırsanız ağzınızdan bir bakla, attırırım size dört beş takla. Sen duy da bu sözleri onları sakla. Tabii saklayamazsın. Yalnız başına kimseyi haklayamazsın. Lazım olsun birlik, yüreğine o zaman düşer serinlik. Attığın adım bulur yerini. O vakit anlarsın cemiyetteki değerini. Ama ıs pıs kalırsan. Körü körüne bir işe dalarsan. Bu koyunlar kimindir deyip, alemin çayırına salarsan. Olmaz işte, bu vezirin

karının adı imiş Ferişte. Fakat vezirden korkanlar vezire demiş hep enişte. Bu vezirin suratı asık dururmuş. Karısı güler yüzlüymüş. Tatlı sözlüymüş. Yılanı deliğinden çıkarırmış. Vezirden kaçanı kurtarırmış. Böylece geçermiş zaman. Bu vezirden herkes demiş aman. Padişah da hep vezirin sözünü tutarmış. Tabasından istediğini köle diye satarmış.

Satarlarmış ama, satılanlar her ağaca vururlarmış kama. Kamalar her ağaçta yaparlarmış bir yarık. Öküzleri tarlalarda çekerlermiş karık. Karıklarda yükselirmiş hububat. Pişirilenleri tencereye at. Pişmeyenleri sat. Satılanlardan eline geçerse para. O zaman git hakkını ara, o da arayabilirsen, arayamazsan düşersin büyük dara. Sana her yer görünür kara. Beyazları bir yana itersin. Her akşam kafayı çekersin. Sanki aklın gelecekmiş gibi başına.

Hiç bakmazsın evdeki aşına. Dersin pişen pişmiş, pişmeyen nohut gibi şişmiş. Ha patlar ha patlayacak. Birini ararsın haklayacak. Onu da bulamazsan dönersin masala. Hiç bakmadan yüzündeki sakala. Padişahtan vezirden dem vurursun. Bütün derelerdeki sular kurusun. O zaman bakalım ne yapacaksın. Söylenen her sözü altın diye kapacaksın. Altınları sayan vezire bak. Yanına arkadaşlarını tak. Doğru Padişaha yollan. Bir kötülük yapmasın diye vezirden de kollan. Atlattın mı onu. O zaman sıva elini kolunu.

Gel zaman git zaman herkese dedirtmeden aman. Yaman adamlar çıkmış ortaya yaman. Kollarını sallarlarmış. Ağızlarını ballarlarmış. Onun adı imiş Memiş. Kötü ağaç vermeden yemiş. Koparalım onun dalını. Satalım kalanını. Alan alsın, kalan kalsın. Kalanları toplayalım akıllı gibi hoplayalım. Sağa sola sapmadan. Gülmeyenler ortalığı kapmadan, atalım yeni bir adım. Yapalım yeni bir satım. Olanların üstüne olmadan katım.

Bu Memiş, yanındakilere tekrar demiş. Gelin birlik olalım. Bu veziri kalbinden vuralım. Sonra Padişaha iki kere ikiyi soralım. Birlik olmuşlar. Önde Memiş. Arkada her kişinin elinde bir yemiş. Yürümüşler. Vezirin evini sarmışlar. İçeri kuş gibi dalmışlar. Veziri haklamışlar. Kalanları toplamışlar. Padişaha da sormuşlar iki kere ikiyi. Onu sokağa salmışlar. Kendileri saraydan

içeri dalmışlar.

Böylece gülenler çıkmış ortaya. Gülmeyenleri toplamışlar bir sofaya. Onları zorla güldürmüşler. Zindana atıp öldürmüşler. Sonra memleketin içi Hürriyet kokmuş. Gülmeyenleri arılar bile sokmuş. İster inanın ister inanmayın. Gülmemek insanı karartır. Limon gibi sarartır. Gülmek ise insanın içini açar. Kötülüklere nefret saçar.

Öyleyse hem gülelim hem güldürelim. Kötülük yapanların başını ezelim.

4.1.15.

Portre örnekleri

Benzer Belgeler