• Sonuç bulunamadı

2.6. Mardin Kalesi

2.6.2. Mardin Kalesinin Tarihi

Evliya Çelebi, Mardin Kalesinin tarihini Hz. Yunusla başlatır. Mardin’in eski tarihi hakkında kesin bilgilere sahip değiliz. Bu bölgenin eski çağlardaki tarihini öğrenmek amacıyla höyüklerde yapılan kazı çalışmaları sonucunda elde edilen bilgilere baktığımızda M.Ö. 5000’lere giden kültürlerin izlerine rastlanmıştır.

M.Ö. 3000 yıllarında Kuzey Mezopotamya’da Subartu adlı savaşçı oymakların var olduğu, Sümer-Akadlar’dan kalma belgelerden anlaşılmaktadır. M.Ö. 2000 de Mitanniler Zagros dağlarının üzerinden Yukarı Mezopotamya’ya gelmişlerdir. Sınırlarını Waşşugani merkez olmak üzere Kerkük’ten Hatay’a kadar genişletmişlerdir. Waşşugani’nin yeri tam olarak bilinmemekle birlikte bu merkezin Mardin il sınırları içerisinde olduğu tahmin edilmektedir318

.

Bu bilgiler bölge hakkında fikir edinmemize yardımcı olsa da, Mardin Kalesiyle ilgili kesin bilgi veren kaynaklar elimizde bulunmamaktadır.

Bu coğrafyada Subari, Sümer, Akad, Babil, Hitit, Asur gibi bölge devletlerinin hakimiyetleri görülmüştür. Sonrasında Romalılar ve Persler arasında mücadele alanı olmuştur, bunların halefleri Bizans ve Sasaniler zamanında da hakimiyet mücadelesi devam etmiştir.

Evliya Çelebi, Mardin’de hakimiyet kuranlardan şöyle bahseder; Mardin Kalesi nice hükümdarların eline geçip, sonunda bir müddet Dara Şah’a taht merkezi oldu. Dara buranın avcılığından hoşlanmıştı, temmuz ayında burada, kışın ise Nusaybin yakınında Karadere yani Kara(Dara) şehrinde kalırdı319

.

Evliya Çelebi’nin bahsettiği Dara Şah bölgede hakimiyet kurmuş önemli Pers hükümdarlarındandır. Dara denilen bölge ise Mardin’nin 30 km güneydoğusunda bulunan kalesiyle birlikte günümüze kadar kalıntıları kalmış olan büyük bir antik

317

Boran, Anadolu’daki İç Kale Cami Ve Mescitleri, s.105. 318

Abdulbaki Bozkurt, El-Cezire Fatihi İyaz Bin Ğanem ve Mardin’in İslamlaşması, (Selçuk Üniv., Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 2006, s. 10. 319

kenttir. Kalıntılardan çok büyük bir medeniyet kurulmuş olduğu anlaşılan ve bölgeye de adını vermiş olan Dara (Darius) tarafından kurulmuştur. Bu konuyla ilgili kesin bilgi bulunmasa da Dara’nın bugün ki ismiyle Karadere ve Mardin de kalmış bir müddet yazlık ve kışlık olarak bölgeyi kullanmış olabileceğini Evliya’nın anlatımlarından çıkarabiliriz.

Bölgeyle ilgili bilgi veren bazı kaynaklarda Anastasiopolis adı verilen bu kentin Romalılar tarafından yapıldığı öne sürülmektedir. Bölgedeki antik kentle ilgili kazı çalışmaları devam etmektedir

Evliya Çelebi bölgedeki mücadeleyi şu şekilde anlatmaya devam eder; Daha sonra Rum Keferesi Dârâ Şah’ı yenip bütün Azerbaycan, İran ve Turan’ı istila edip Dârâ Şah’ı haraca kesip bu Mardin Kalesine sahip olmuş ve büyük binalar meydana getirmiştir320

.

Romalılar ve Persler arasındaki mücadele tarihi kaynaklarda da sık sık vurgulanmaktadır. Evliya’nın bu mücadeleyi anlatırken sadece Dara Şah’tan bahsetmesi olayların dediği şekilde gelişmiş olması varsayımının yanında, bir kısım olayları da Dara’nın büyük bir hükümdar olmasından dolayı ona mal etmesi şeklinde yorumlanabilir. Evliya Çelebi, daha önceki dönemlere giderek, Rumların bölgeye değer verip hakimiyet kurmak istemelerini Hz. Yahya ile bağlantı kurarak anlatır.

Evliya’ya göre Hz. İsa asrında Mardin içinde Buhtunnasr’ın tapınağı (ateşe tapanların ) vardı. Evliya’nın bahsettiği Buhtunnasr gerek dini kaynaklarda gerekse diğer kaynaklarda geçen bir isimdir. Bu isme sahip yalnızca bir kişi yoktur. Bilinen tarihi kaynaklarda Babil Kralı II. Nebuchadnezzar içinde bu isim kullanılmıştır, bu büyük kral Suriye’den Mısır’a bütün bölgeyi ele geçirmiş, Kudüs’te de hakimiyet kurmuş ve buranın halkını esir almıştır.

Evliya konuyla ilgili şöyle devam eder; Buhtunnasr Yahya’yı öldürmek için Mardin’den çıkarak Halep, Şam, Beytülmukaddes, Safed, Taberistan, Askâlan, Hasan ve Mısır’ı tamamen harap edip yine Mardin Kalesine gelmişti. Onun için bu Rûmlar Mardin’e rağbet etmiş, Dâra Şah’ın elinden zorlukla alıp, hakim olmuşlardır321

.

Hristiyan kaynaklarda ise bölgenin Hristiyanlık tarihinde ki önemi şu şekilde dile getirilir; Sasani hükümdarı II. Hüsrev (590-628) Yukarı Mezopotamya’da Musul ve Tekrit havalisine yerleştirdiği monofizit Bizanslı harp esirleri, VII. ve IX. yüzyıllarda

320

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, C. 4, s. 43. 321

inançlarını yayarak bu havalide ekseriyet kazanmışlar ve Nasturileri de kendi mezheplerine katmaya muvaffak olmuşlardır. Bunun sonucu olarak Tur Abdin bölgesi bunların merkezi haline gelmiştir ve burada birçok manastırlar inşa olunmuştur322

.

Başka bir Hristiyan kaynağında ise bu önem şu şekilde dile getirilmiştir, monofizit inançlarıyla Hristiyanlardan ayrılan Süryaniler bir taraftan Roma tehdidi diğer taraftan İran tehdidi karşısında Tur Abdin denilen bölgeyi inziva alanı olarak görmüş ve yüzyıllar boyunca burası Hristiyanlığın önde gelen merkezlerinden biri haline gelmiştir323

.

Mardin ve çevresi eski çağlardan itibaren başta Hristiyanlık olmak üzere birçok inancın bir arada yaşadığı bir coğrafya olmuştur.

Evliya Çelebi, Mardin için Rum hakimiyetinden sonra yine Ermenilerin eline geçmiştir demekte ve Timur’un bölgede hakimiyet kurma girişiminden kısaca şöyle bahsetmektedir; Daha sonra hicri 795 senesinde Timur burayı üç sene kuşatmış, kaleye kapanmış bulunan eşkıyalar kaleyi teslim etmeyi düşündükleri sırada, buradakilerden bir kısım, köpeklerin sütüyle taze yoğurt ve peynir yapıp Timur ‘a hediye gönderip yiyeceklerinin çok olduğunu göstermek istemişler ve Timur’da yönünü Rum diyarına Yıldırım Beyazid Han’a döndürmüştür. İşte Mardin Kalesi hileci köpek sütüyle kurulmuştur324

.

Konuyla ilgili çalışmalara baktığımızda tarihte Mardin havalisi iki defa Timur istilasına uğramıştır, ilki 1394 senesinde olmuştur. Artuklu Sultanı Melik İsa,Timur’a tabiiyetini bildirmek istemiş fakat Timur kaleye hakim olup, şehri yağmalamış, hadiseden kurtulanlar iç kaleye, yukarıya iltica etmişlerdir. Timur kale halkını vergiye bağlamıştır. Timur’un Mardin’e ikinci defa gelişi 1402 (803)senesindedir. Uzun bir süre Mardin’i muhasara etmiş, bu sürede ordusunu beslemekte zorlanacağını anlayınca Mardin’i tahrip edip Bağdat tarafına gitmiştir325

.

Evliya Çelebi şöyle devam eder, daha sonra Abbasiler soyundan bir sultan hile ile kaleyi Ermenilerin elinden çalıp her yerini imar edip Kahkaha-yı Kürdistân etmiştir326

.

322

Göyünç, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, s. 4. 323

Adnan Çevik, İlkçağlardan Ortaçağ’ın Sonuna Kadar Midyat (Tur Abdin’nin)

Tarihi Coğrafyası, (Haz. İbrahim Özcoşar), Makalelerle Mardin, C.I, İstanbul 2007, s.117. 324

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, C. 4, s. 43. 325

Göyünç, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, s. 10-11. 326

Evliya, Abbasilerin bölgedeki faaliyetlerinden sonra hikâyeler katarak Timur ‘un kaleyi muhasarası yönünde verdiği bilgilerde; Timur’un kaleyi üç yıl süreyle muhasara etmeye başladığı yılı hicri 795 tarihi olarak verir, bu tarih 1393-1394 tarihine denk gelmektedir, buda Timur’un Mardin kalesini ilk istilası (1394) tarihiyle aynı tarihlerdir.

Evliya Çelebi bölgenin dönem dönem Selçuklu, Akkoyunlu ve Karakoyunlu devletleri arasında el değiştirmesi ve daha sonrasında ki Safevi hakimiyetine girmesinden bahsetmemiştir.

Evliya’nın Mardin Kalesinin tarihini anlatırken bütün hakim devletlerden bahsedememesi doğal karşılanabilir fakat Evliya Çelebi’nin XII. yüzyılda Mardin merkezli kurulan, hemen hemen üç asır hüküm sürmüş olan ve özellikle bu dönem içersinde kale dışına taşan yerleşimiyle Mardin’e en parlak dönemini yaşatan Mardin Artukluların’dan bahsetmemesi dikkat çekicidir.

Evliya Çelebi, bölgenin Osmanlı hakimiyetine girmesinden şu şekilde bahseder: 920 (1514-1515) senesinde Sultân Selim Hân-ı başta Çıldır’ı fetih ettikten sonra bu kale üzerine, Bıyıklı Mehmet Paşa, Molla İdris İmadi’yi yüz bin askerle gönderip başkumandan kale eteğinde oturunca, on yedi gün içinde Kürtler kaleyi Bıyıklı Mehmet Paşa’ya teslim edip, kendileri Sancar Kalesine gittiler327

.

Evliya Çelebi, Mardin’in Osmanlı hakimiyetine alınmasını özet bir şekilde anlatmıştır, tarihi kaynaklara baktığımızda aslında bölgedeki hakimiyet Sultan Selim’in Safevilere karşı girdiği mücadele ve izlediği doğu siyasetinin neticesinde gerçekleşmiştir. Yavuz Sultan Selim İdris-i Bitlisi’yi doğudaki vilayetleri Osmanlı Devletine bağlaması için görevlendirmiş, Bitlisi büyük oranda başarılı olmuştur.

Sultan Selim’in 15142’te Çaldıran galibiyetinden sonra savaşta ölen Safevi Valisi yerine, kardeşi Karahan geçmiş ve karargahını Mardin’e kurmuştur. Bölgenin Osmanlı hakimiyetine girmesiyle Safeviler sadece kaleyi ellerinde tutabilmişlerdir328.

Karahan burada durmayıp Sincar tarafına gitmiştir. Kaledeki Osmanlı hakimiyeti, ilk fethinde barış yoluyla kaleyi almak amacıyla İdris-i Bitlisi’nin de girişimde bulunması ve bunun sonucunda İdris-i Bitlisi ve Melik Emir’in(Eyyubi Meliki) Mardin’i sulhla teslim alması şeklinde gerçekleşmiştir. Safevi kuvvetleri ise yukarıya iç kaleye tırmanmışlardır. Diyarbakır Beylerbeyi olan Bıyıklı Paşa’ya bağlı

327

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, C. 4, s. 43. 328

birlikler burada birkaç gün kalıp ayrılmışlardır. İdrisi Bitlisi askerler arasındaki ihtilaf yüzünden bir gün kalındığını yazar.

Bunu haber alan Karahan Sincar’dan gelip tekrar Mardin Kalesi’ne hakim olur. Sonrasında Bıyıklı Mehmet Paşa Karahan’ı yenmiş aynı yılın sonlarında da kaleyi zapt etmiştir. Kalenin muhasara süresi için dokuz ayla bir yıl sürdüğü yönünde bilgiler bulunmaktadır. Mardin Kalesi’nin zaptı haberinin Sultan Selim’e Mısır’dayken verildiği bütün kaynaklarda yazar329

. Böylece Mardin’de Osmanlı devleti idaresi başlamıştır. Genel olarak baktığımızda, Mardin ilk çağlardan beri pek çok büyük uygarlığın hakimiyet bölgeleri içinde kalmıştır. Coğrafi konumuna baktığımızda Mezopotamya denilen önemli bir coğrafyanın kuzeyinde bulunması tarihi önemini arttırmıştır.

Asırlar boyunca Hristiyanlık ve İslamiyet başta olmak üzere birçok dinin ve milletin bir arada yaşadığı yer olmuştur. Doğal yapılı, savunmaya elverişli yüksek kalesiyle de geçmişten günümüze tarihi öneme sahip olmuştur.