• Sonuç bulunamadı

4. Araştırmanın Sınırları

1.2. Batıda Maneviyat Kavramına Yüklenen Anlamlar ve Gelişim Süreci

1.2.5. Maneviyatla İlgili Güçlük ve Eleştiriler

Yukarıda değinildiği üzere maneviyat kavramı, modern anlamda ortaya çıkışından bu yana oldukça farklı anlamlar ve değerler yüklenmiştir. Ayrıca

kapsamı da oldukça genişlemiş ve hayatın hemen her alanına yayılmıştır. Ancak bu yaklaşımlar çeşitli güçlükleri beraberinde getirmiştir.

Alan için belirgin zorluklardan ilki, çeşitli bireysel algı farklılıklarına da duyarlı kalarak dindarlık ve maneviyatın tanımlarına ilişkin bir dereceye kadar profesyonel görüş birliği sağlamaktır. Oldukça fazla sayıdaki popüler tanım, farklı grup ve seslerin çeşitliliğine saygı gösterirken (Moberg, 2002) psikolojik araştırma alanı içinde tutarlılık yoksunluğu sorun teşkil edebilir. Emmons ve Paloutzian (2003, s. 381) tarafından da ileri sürüldüğü gibi “bir bilim dalında ilerleme kaydedilebilmesi için temel kavramlar ve bunların ölçümlerine dair minimum düzeyde bir uzlaşmanın olması gerekir”. (Zinnbauer ve Pargament, 2005: 30).

Güçlüklerden bir diğeri, dindar ve manevi kelimelerinin örneklemin zihninde birbirinden farklı olarak algılanmasında ortaya çıkmaktadır. Nitekim yapılan araştırmalar bu iki kavranma yapılan atıfların farklı olduğunu (Bibby, ; Scott, ; Zinnbauer ve diğ., 1997) dolayısıyla da her ikisinin de çok boyutlu yapılar olduğunu ortaya koymuştur (Tanyi, 2002: 501; Hill ve diğ., 2000; Moberg, 2002. Nakl. Zinnbauer ve Pargament, 2005: 22 ). Dolayısıyla kişilerin kendilerini ne kadar dindar ve/veya manevi yönden güçlü hissettiklerini ele alan çalışmalar yapılmıştır. Ne var ki bu araştırmalar, bazı güçlükleri de beraberinde getirmiştir. Örneğin dindarların, yine inançları gereği mütevazilik yaparak kendilerini açık ve net bir şekilde dindar olarak tanımlama konusunda çekingen davranmalarıdır. Din ile ilgili konularda çok da hassas olmayan bir başka kimse ise kendisini dindar olarak tanımlama noktasında tereddüt göstermeyebilmektedir (Yapıcı, 2007).

Kişilerin kendilerini değerlendirdikleri çalışmalardaki güçlük, sadece algı farklılığı ile sınırlı değildir. Maneviyatı inceleyen bazı araştırmacılar bu kavramı sadece bireyselci inanç ve uygulama açısından ele almışlardır. Oysa maneviyat çoğu zaman bir bağlam içerisinde ortaya çıkmaktadır. Yani kültür, toplum, topluluk, aile ve gelenek, maneviyatın ortaya çıktığı pota olabildiği gibi maneviyatın farklılaştığı bir arka plan da olabilmektedir. Dindarlık gibi maneviyat da geleneksel bir bağlamda ortaya çıkabilir. Böyle bir durumda maneviyat takipçileri, dindarlık ve maneviyat terimleri arasında büyük farklar olduğunu ileri sürmeyeceklerdir.

Maneviyat aynı zamana geleneksel olmayan, yeni çıkmış ve gelişmekte olan bağlamlarda da ortaya çıkabilir. Hood’un (2003) ele aldığı “manevi mistikler” ile Zinnbauer ve diğerlerinin (1997) tespit ettiği “manevi ama dindar değil” görüşünün savunucuları gibi maneviyat takipçileri, dindarlıkla maneviyat arasında daha büyük bir ayrım yapabilir ve kendi kutsal arayışlarını bir dereceye kadar geleneği reddetme olarak nitelendirebilir. (Zinnbauer ve Pargament, 2005: 35-36).

Dindarlığı sadece sosyal bağlamla sınırlamak ve bireyle onun bağlantısını kesmek, her büyük dinî kurumun temelde kişisel inanç, duygu, davranış ve tecrübelerle ilgili olduğunu gözden kaçırmak demektir. Bazı araştırmacılar, dinî örgütlerin birincil hedefinin bireyleri Tanrı’ya daha yakın hale getirmek olduğunu yazmışlardır (Carroll, Dudley, & McKinney, 1986). Benzer şekilde maneviyatı sadece kişisel bir fenomen olarak kavramlaştırmak da, bu kavramın içinden çıktığı kültürel bağlamı göz ardı etmektir. Bireysel bir ifade olarak maneviyat, kültürden bağımsız olmadığı gibi sosyal bir boşluk (a social vacuum) içerisinde yorumlanmaz ve ifade edilmez. Bireyciliğe (individualism) doğru bir hareket (bkz. Hood, 2003; Roof, 1993, 1998), geleneğe karşı bir başkaldırı veya hiyerarşik olarak düzenlenmiş sosyal örgütlere bir tepki olarak maneviyat, hala kültürel bir bağlamın içerisine gömülü haldedir. (Zinnbauer ve Pargament, 2005: 27)

Maneviyat kavramının kapsamının genişlemesi özellikle alan araştırmalarında çeşitli karışıklıklara neden olmuştur. Bu konuda en belirgin zorluk, maneviyatın tanımları üzerine kurulan ölçeklerle fiziksel ve/veya psikolojik sağlıkla ilişkisini ele alan çalışmalarda ortaya çıkmıştır. Alemida ve Koenig (2006: 843), literatürdeki maneviyatla ilgili ölçeklerin, psikolojik iyi oluş, psikolojik sağlık, hayatın anlam ve amacı ve özgeci değerler gibi psikolojik sağlığın öncülleri sayılabilecek konularla ilgili madde içermeleri nedeniyle maneviyat-sağlık ilişkisini ortaya koymak için kullanılmasını doğru bulmamışlardır. Bir anlamda bu tutum, psikolojik sağlıkla psikolojik sağlık arasındaki korelasyona tekabül ettiği için anlamsızdır. İyi oluş, hayatın anlamı veya özgeci eylemler gibi yapılar, çoğunlukla maneviyatla ilgilidir ama bu ilişki zorunlu bir ilişki değildir. Bu nedenle söz konusu

yapıların maneviyat tanımlarında yer alması sorgulanabilir niteliktedir (Alemida ve Koenig, 2006: 843)

Maneviyat konusundaki kavram karmaşasına yönelik en belirgin eleştirilerden birisinde Matthew (2010: 285), kavramın yüklendiği anlamı şu şekilde sorgulamıştır:

“Sonuçta bizler ruh ve bedenin birleşiminden ibaret varlıklar değil aksine psikosomatik bir bütünlük arz eden varlıklarız. Fiziksel ve zihinsel, insanın her yönünü dikkate alan sağlık yaklaşımı övülmeye layıktır. Bununla birlikte bireysel tecrübe ve anlayışa vurgu yaparak maneviyat terimini, insanın duygusal, yaratıcı, hayal kuran yani aslında anlamlı yönünü tanımlamak için kullanmak şaşırtıcıdır. Şurası açıktır ki manevi olan fikri, kişisel gelişim literatürünün, alternatif tıbbın ve alternatif dinlerin gelişmesiyle delillendirilmektedir. Ancak eğer fiziksel olmayan her şey manevi ise maneviyatın yaşlanma süresine ne gibi bir katkısı olabilir? Günlük hayatın detayları olan anlamlı bir iş bulma, ilişkileri kuvvetlendirme, hayal kurma, müzik, şiir, yaratıcılık ihtiyacını geliştirme gibi konular insanlığımızın entegre bir parçası olmasından ziyade manevi olarak nitelendirerek, bu gündelik insan ihtiyaçlarını sonradan eklenen, aslında değerli ama zorunlu olmayan ve maddi bir sıkıntıda ilk olarak terk edilmesi gereken bir kategoriye yerleştirmiyor muyuz?”

Batı’da maneviyata yüklenen anlamların tarihine değindiğimiz bu bölümün sonunda özet olarak diyebiliriz ki, psikoloji bir bilim dalı haline geldiği dönemlerde din, maneviyatı da içine alacak kadar geniş bir kavramken sonrasında anlam daralmasına uğramıştır. Din kelimesinin kurumsal yapıyı çağrıştırması, maneviyat kavramına yüklenen anlamları etkilemiş ve bu kavram giderek dini de içine alacak kadar geniş bir alana yayılmıştır. İnsanın neredeyse bütün olumlu özellikleri için kullanılmaya başlayan maneviyat kavramı alana yeni bakış açıları getirdiği kadar

çeşitli tartışma konularının açılmasına da neden olmuştur. Kavramın tanımı ve kapsamıyla ilgili tartışmalar halen devam etmektedir.