• Sonuç bulunamadı

2. Diğerkâmlık Kavramı, Temel Yaklaşımlar ve Maneviyat

2.3. Diğerkâmlık ve Gönüllülük

Gönüllülük (volunteering), Latince voluns (seçme) veya velle (isteme) köklerine dayandığı için gönüllülüğü belirlemede yardım etmeyi seçme ve isteme kavramları temel teşkil etmektedir. Bu nedenle gönüllülük tanımları, maddi bir çıkar beklemeksizin yardım etme üzerine odaklanırken yardım eden kişinin özgür iradesiyle yaptığı seçimin altını çizmektedir (Haski-Leventhal, 2009: 272).

Gönüllülük, kısaca, “bir başka kişi, grup veya neden için isteyerek zaman harcanan tüm eylemler”, yani “kamusal iyilik amacı taşıyan her türlü faaliyet” şeklinde tanımlanmıştır (Wilson, 2000: 215). Halihazırda var olan gönüllük tanımlarından yola çıkarak Palabıyık (2011: 91) şu kapsamlı tanımı ileri sürmüştür: “Gönüllülük, bireyin maddi karşılık beklemeden ya da başka bir çıkar beklentisi olmadan insanların genel anlamda yaşam kalitesini arttırmak, kamu yararı amacına ulaşmak için doğru olduğuna ve yapması gerektiğine olan inançla bir toplumsal girişime, bir sivil toplum kuruluşu ya da gönüllü katılıma olanak sağlayan hukuki, kurumsal yapılar bünyesinde etkinliklere destek olması”dır. Tanımdan da anlaşıldığı üzere gönüllük ile diğerkâmlık arasında sıkı bir ilişki vardır. Ancak gönüllülüğün her çeşidi özgeci olmadığı gibi özgeciliğin her çeşidi de gönüllü değildir.(Haski-Leventhal, 2009: 271).

Gönüllülük, yardım etme davranışının bir bölümüdür. Gönüllülük, anında yapılan yardım davranışına oranla eyleme daha çok bağlılık gerektirmektedir ve aile ve arkadaşlara gösterilen itinaya oranla da daha dar bir alana sahiptir (Wilson, 2000: 215). Gönüllülük ile tipik yardım etme davranışı arasındaki fark, birinin ileriye etkili (proaktive) diğerinin anında etkili yani tepkisel (reactive) olmasıdır. Örneğin eşi tarafından şiddet gören bir kadına rastladığında olaya müdahale ederek kadına yardım etme, tipik yardım etme davranışıyken şiddet gören kadınlara

psikolojik destek sağlayan bir merkezde hafta sonları kendi isteğiyle çalışma gönüllülük kapsamına girmektedir. Aslında bu iki eylem de yardım davranışıdır ancak ilki planlanmamış bir eylemken ikincisi planlı bir eylemdir (Eubanks, 2008: 7).

Gönüllüğün öne çıkan dört temel özelliği, zorunlu olmaması, bedel karşılığı olmaması, kurumsal yapı içinde gerçekleşmesi ve kamu yararı amacını taşıması şeklindedir. Diğer taraftan kurumsal yapı içerisinde gerçekleşmeyen gönüllük türleri de vardır (Dekker ve diğ., 2003. Nakl., Palabıyık, 2011: 90). Gönüllük, formel ve enformel olmak üzere ikiye ayrılır. “Enformel gönüllülük, aile üyeler, arkadaşlar veya yabancılar gibi kişisel ilişkiler etrafında şekillenirken (Burr, Choi, Mutchler, & Caro, 2005) formel gönüllülük, çoğunlukla belli bir kuruma (yardım ve koruma dernekleri vb.) yardımcı olma şeklinde ortaya çıkar” (Eubanks, 2008: 7).

Formel gönüllülük, karşılık beklemeden yardım etme davranışı olan diğerkâmlığın uzun vadeli ve örgütlü hali olarak özetlenebilir (Haski-Leventhal, 2009: 271). Bu noktada bir kurumda gönüllü olmak ile gönüllü bir kurumda aktif katılımcı olmanın arasındaki farkı netleştirmek gerekmektedir. Buradaki en büyük fark, gönüllü kurumların aktif katılımcıları, kurumun daha etkin bir şekilde işlev görmesi için sadece o kurumun üye ve örgütlerine yardım eder. Bunlarla aynı kurum içerisinde çalışsalar bile program gönüllüleri, sadece örgüte yardımdan ziyade halka yönelik yardım yapar. Bir derneğin genel kurulunda gönüllü olarak yer alan birisi ile o derneğin faaliyetlerinde gönüllü olarak çalışan birisi bu ayrıma örnek teşkil eder. Bu ayrım sorgulanabilir nitelikte olsa da kendi örgütleri için çalışmak anlamındaki örgüt gönüllüğü ile örgüt adına çalışmak anlamındaki program gönüllülüğünü birbirinden ayırmak önem arz etmektedir (Wilson, 2000: 216).

Şekil 12. Gönüllük Türleri

Gönüllü davranış, bireysel ve örgütsel düzeyde çeşitli motivasyonlara sahiptir. Öne çıkan motivasyonlar, eğitim, sivil toplum kuruluşu üyeliği, kültür ve dini inançlardır. Bunların dışında rasyonel bir düşünce ve mantıksal çıkarım da gönüllü davranışın itici gücü olabilir (Palabıyık, 2011: 91). Ayrıca geniş bir sosyal ağa sahip olma ve daha önce gönüllü bir faaliyette bulunmuş olma da gönüllülük eğitimi artıran unsurlardandır (Jackson ve diğ., 1995. Nakl. Palabıyık, 2011: 92).

Gönüllülüğüm motivasyonları konusunda bir de işlevsel yaklaşımdan bahsetmek gerekmektedir. Bu yaklaşıma göre gönüllü davranışın altında çeşitli motive edici unsurlar olabilir ve aynı gönüllü davranış, farklı bireyler için farklı işlevlere hizmet edebilir. Clary ve diğerleri (1996. Nakl. Haski- Leventhal, 2009: 280), gönüllü hizmet için altı büyük motivasyon tespit emişlerdir.

1. Değerlerin ifadesi (insanlara yardım etmenin önemine olan inanç üzere eyleme geçmek)

2. Anlayış (diğer insanları veya kendini anlamak)

3. Kariyer (kariyer olanaklarını ve yeteneklerini geliştirmek) 4. Sosyallik (insanların normatif beklentilerini yerine getirmek) 5. Özgüven (kendini iyi hissetmek)

6. Koruyucu motiv (olumsuz veya kaçınmacı duygulardan kurtulmak veya kaçmak)

Gönüllülüğü farklı ülkelerde ele alan çalışmaların sonuçları, uzun vadeli prososyal davranışın ülkeler arasında büyük farklılıklar gösterdiğini ortaya koymuştur (Bierhoff, 2005: 43; Alessandrini, 2007: 307). Konu ile ilgili kültürler arası çalışmalar için Haski-Leventhal (2009: 283-284), şu bilgilere yer vermiştir:

“Kültürlerarası çalışmalar göstermiştir ki farklı ülkelerdeki insanlar, gönüllülüğün ne olduğuna ve kimin gönüllü olduğuna ilişkin farklı algılara sahiptir (Handy ve diğ., 2000; Meijs ve diğ., 2003). Yerel kültürler, politik hava, hükümet politikası, tarih ve normlar, belli bir ülkedeki gönüllülüğü etkileyebilir. Anheier ve Salamon’un (1999) da açıkladığı gibi gönüllülük, kültürel ve ekonomik bir fenomendir ve toplumların örgütlenme, sosyal sorumluluğa yer ayırma ve vatandaşlardan bunu ne ölçüde beklediklerinin sınırları içinde yer alır. Yazaralar, farklı ülkelerde ve farklı politik rejimlerde insanlar farklı oranlarda ve farklı nedenlerle gönüllü olmaktadır.”

Kültür farkı gönüllük üzerinde etkili olduğuna göre ülkemizin bu konudaki tablosuna göz atmak gerekmektedir. Diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de formel gönüllüğün resmi kayıtlara işlenmesi söz konusu değildir. Tüm ülkedeki formel gönüllülük haritasının çıkarılabilmesi için geniş çaplı bir alan araştırması yapılması yardımcı olabilir. Kayıt altına alınması görece daha kolay olan enformel gönüllülük ile ilgili ise Türkiye için şöyle bir tablo çizilmektedir. Dernek üyeliği hakkındaki raporunda Avrupa Komisyonu Türkiye ile ilgili şu bilgilere yer vermiştir (Bkz. Palabıyık, 2011: 101):

“2010 yılı itibariyle Türkiye’de üyelerinin % 83,9’unun erkeklerin oluşturduğu, toplam 7.330.184 kişinin üyesi olduğu toplam 86.011 dernek bulunmaktadır. Ülkemizde dernek üyelerinin toplam nüfusa oranı %10,1 olurken faal dernekler arasında en önde dini hizmet amaçlı dernekler gelmektedir (15.336). Bunu spor (14.779) ve yardımlaşma (14.569) amaçlı dernekler izlemektedir. Derneklerin %10’u hemşeri dernekleridir. Yine derneklerin %35,4’ü Marmara bölgesindedir. Bununla birlikte genelde hayır amaçlı 4 binden fazla vakıf da bulunmaktadır.”

Türkiye’de sivil toplum kuruluşları, genel olarak vatandaşların hayırseverliğine dayanmaktadır. Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV) tarafından yapılmış olan araştırmaya katılanların üçte biri (% 33) vakıf ve derneklere yapılan yardımın nedeni olarak dini yükümlülükleri belirtmiştir. Bunu, geleneklerin etkisi (% 25) ve topluma hizmet isteği (1/9: % 1) takip etmektedir (Palabıyık, 2011: 102). Görüldüğü üzere Türkiye’de enformel gönüllüğün örgüt ve program gönüllüğünün ikisinde de dini inanç ve tutumlar önemli yer tutmaktadır. Diğer taraftan genel olarak sivil topluma katılım ve gönüllük oranlarının düşük olduğu söylenebilir. Gönüllülük, bağış ve üyelik oranlarından da düşüktür. Türkiye Değerler Anketi 1999 sonuçlarına göre Türkiye’de gönüllü faaliyetlere katılan insanlar, nüfusun % 1,5 gibi küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Gönüllü faaliyetlere katkı sağlanan kurumların başında % 26’lık oranla dini kuruluşlar gelmektedir. Bunu % 13’le siyasi partiler, % 9’la spor kulüpleri izlemektedir. Dolayısıyla Türkiye’de genel olarak, yakın ve akrabaya yardım gibi formel yardım eğilimine kıyasla sivil toplum kuruluşlarına bağış yapma ve üye olma gibi enformel yardım oranları düşüktür (Palabıyık, 2011: 103).