• Sonuç bulunamadı

3. FÜTÛHU’L-HARAMEYN’İN METİN İNCELEMESİ

3.1. MUHTEVA ÖZELLİKLERİ

3.1.5. Futûhu’l-Harameyn’in Söz Sanatları Yönünden Değerlendirilmes

3.1.5.2. Sözü Ses ve Anlam Yönünden Süsleyen Sanatlar

3.1.5.2.1. Mana ile ilgili Sanatlar

3.1.5.2.1.1.

Tenâsüb

Tenâsüb, ifadenin mana cihetinden birbiriyle olan nispeti yani uygunluğudur. Ancak, bu nispet zıt anlamlı sözcükler arasında olmayıp eş veya yakın anlamlı sözcükler arasında kurulmalıdır. Tenâsüb sanatı ile birbirine yakın unsurlar söylenerek söylenmeyen unsurların da hatıra gelebilmesi sağlanır. Böylece şiirin manası zenginleştirilir. Tenâsüb sanatı da klasik Türk şiirinde en çok kullanılan sanatlar arasındadır.

122 Metinden tenâsüb sanatına örnekler:

Açdı yüzin bu gül-i bāg-ı niyāz Bülbül-i dil ķıldı nevā-yı hicāz (1078)

( Bu niyaz bağının gülü yüzünü açtı, gönül bülbülü hicaz makamında karar kıldı)

Bāġ-ı cihānuñ çü bite nev-güli Ġulġul ider ķande-ise bülbüli (1079)

( cihanın bağında yeni bir gül bitttiği zaman, bülbül nerede olursa olsun gürültü patırtı çıkarır.)

Beyitlerdeki “gül-bağ-bülbül” kelimeleri birbiriyle nispeti olan kelimeler oldukları için iki beyitte de tenâsüp sanatı vardır.

Gör ki ne gül bitdi bu gülzārdan Pāk ü mu˘arra etegi ĥārdan (105)

(Bu gül bahçesinde ne gül/ler biter bak, dalı dikenden arınmış ve tertemiz) Beyitte “gül-gülzar-hâr” kelimeleri arasında tenâsüp vardır.

Hādí-i dín Mehdí-i ŝāģib-ķırān

Ķutb-ı cihān mürşid-i aĥir-zamān (109)

(Mehdi, dinin hidayet mürşidi, daima muzaffer padişahı, cihanın kutbu ahir zamının mürşidi)

Beyitte, “Hâdî-Mehdî-sâhib-kırân-Kutb-mürşid-ahir-zamân” kelimeleri arasında tenâsüp vardır.

Žāhir olan yerde eñ evvelki šaġ

Kim yoġ-idi šāġ ū tepe bāġ ū rāġ (134)

( Ortaya çıkan yerde en önceki dağ, ki (ondan önce) yoktu ne dağ ne tepe ne de bağ ile bağlık)

Beyitte “tağ-bağ-tepe-râğ” kelimeleri arasında tenâsüp vardır. Sende olan lušf ü ˘ašā vü kerem

Bizde ķomaz miģnet ü derd ü elem (58)

123 Beyitte “ lütf, atâ, kerem” ve “ mihmet, derd, elem” kelimeleri arasında tenasüp vardır.

3.1.5.2.1.2.

Tezat

Tezat, anlamca birbirine karşıtlık ilişkisi içerisinde olan kelimelerin bir birimde toplanmasıdır. “Aralarında zıtlık bulunan kelimeler aynı cinsten, yani her ikisi de isim veya fiil olabileceği gibi farklı cinslerden de olabilir.”245

( siyah/beyaz, var/yok, baba/oğul, görme/gör vb.) Metinden örnekler:

Var iden yoġı iden varı yoġ (20)

( İzzeti ve zilleti az veya çok veren, yoku var varı yok eden) Varsın olursa da bu deyr yoķ

Varlıġuñ dur[ur] ķamu bir ġayr yoķ(23)

(Bu âlem yok olursa olsun, her şey senin varlığındır ondan gayri bir şey yok) Yukarıdaki iki beyitte de “var-yok” kelimeleri ile tezat yapılmıştır. Cümle cān varlıġı mestüñdedür

Varlıġı vü yoķlıġı destündedür (27)

(Cümle yaratılan (senin) varlığının sarhoşluğu içerisindedir, bunların varlığı veya yokluğu senin elindedir.)

Beyitte “varlığı-yokluğu” kelimelerinde tezat vardır. Gerçi yatur serv-ķaddi ĥākde

Lík anuñ sāyesi eflākde (40)

( Gerçi (o) servi boylu toprakta yatar ama onun gölgesi göklerdedir) Beyitte “hâk-eflâk” kelimeleri arasında tezat vardır.

Öķçelerüñ güle güle çatlaya

Her ķabuzuñ aġlamadan patlaya (265)

___________________________________________ 245 Saraç, a.g.e., s. 163

124 (Ayak tabanın güle güle çatlaya, her soyulmuş derin ağlamaktan patlaya)

Beyitte “güle güle – ağlama” kelimeleri arasında tezat vardır. İşbu maķām içre šoġup āfitāb

Gice vü gündüz yürüyüp bí-niķāb

(Gece ve gündüz örtüsüz yürüyüp işte bu makam içinde doğdu güneş) Beyitte “gece-gündüz” kelimeleri arasında tezat vardır.

3.1.5.2.1.3.

Yineleme (Tekrîr)

Tekrîr, bir birim içerisinde aynı manadaki kelimelerin yinelenmesidir. Tekrîrden amaç ifadeyi pekiştirme veya ifadeye dikkat çekmedir.246 Tekrîr, Türk şiirinde geçmişinden günümüze kadar çok önem verilen ve öne çıkan bir sanat olmuştur. Metinden tekrîr örnekleri: ( Tekrîr kelimeleri italik ile gösterilmiştir.)

Ne seni gördük ne seni göreni

Ne seni gören kişiye ireni (54) Perdeye ur destüñi ta˘žím-ile Sür yüzüñi gözüñi tekrir-ile (428) Bunda

Bunda bulur çāreyi dermāndeler (433)

Her šarafı pencereler ˘ālí fer

Her birisi mašla˘-ı şems ü ķamer (456)

Ric˘ati bu burcuñ olur māye-baģş

Ric˘at-i kevkeb gibidür vāye-baģş (507)

___________________________________________ 246 Saraç, a.g.e., s. 196.

125 Cümle mey-i ˘ışķ-ıla mestāneler

Döne döne yanmaġa pervāneler (1129)

Döne döne yola düşem bí-zevād

Görmeye bu yolda tozum gird-bād (1163)

3.1.5.2.1.4.

Tevriye

Tevriye, iki anlamı bulunan bir sözün ilk akla gelen yakın anlamı değil de kapalı olan uzak anlamının esas alındığı bir sanattır. Tevriye kelimesi sözlük anlamı olarak, bir haberi gizleyip başka bir haberi öne çıkarmak olarak açıklanır.247

Metinden tevriye örnekleri:

Gülşen-i dil anuñ-ıla buldı Zeyn Gülbün-i tevģíd ˘Āliyy-i Ģüseyn (84)

(Gönlün gül bahçesi onun ile süslendi, tevhid gülü yetiştiricisi Hüseyin Ali)

On İki İmamları anlatan bu bölümde şair imamların isimlerini burada olduğu gibi gizler, yani tevriye sanatı ile verir. Beyitte geçen “zeyn” kelimesi ile On İki İmamların dördüncüsü olan Zeynel Abidin’e işaret edilir.

Ķanlu yaşuñ lāle-i nu˘mān yeter Gül yerine ĥār-ı muġaylān yeter

( Kanlı yaşına dağ şakayığı yeter, gül yerine çöl dikeni yeter)

Beyitte “nu’mân” kelimesi ile kelimenin uzak anlamı olan “kan” kelimesi arasında tevriye vardır.

3.1.5.2.1.5.

Mübalağa

Mübalağa, edebiyatta, bir şeyi ifade ederken ya olduğundan fazla veya noksan göstermektir. “Habbeyi kubbe, kubbeyi habbe yapmak” deyimi mübalağayı en güzel ___________________________________________

126 açıklayan sözlerdendir. Klasik Türk şiirinde mübalağa sanatı en çok kullanılan sanatlar arasındadır.

Metinden mübalağa örnekleri:

Künbed-i ˘Ośmān görinür dūrdan Türbe degül ķubbe-durur nūrdan

(Uzaktan Osman’ın türbesinin kubbesi görünür, türbe değil nurdan bir kubbedir.) Beyitte Hz. Osman’ın türbesinin nurdan olduğu ifadesi ile mübalağa sanatı yapılır.

Ķalķa düşe yola gide hem-çü dūd İde her adımda rukū˘ ü sücūd (1121)

([Ka’be yolcusu] tırtıl gibi düşe kalka yol gide, her adımda rukû ü sücûd ede) Beyitte Ka’be’ye gidecek hacının her adımda namaz kılması tavsiyesi ile mübalağa yapılır.

Geldi nidāya Cebel-i Bū Ķubeys Na˘rasın işitdi Yemen’de Üveys (156)

(Kubeys Dağ’ı seslendi, o bağırtıyı Yemen’de Üveys işitti)

Beyitte bir dağın insan gibi bağırmasından ve o sesin Yemen’e kadar ulaşmasından bahsedilirken mübalağa yapılır. Bu beyitte ayrıca dağ insana benzetildiği için teşhis vardır.

Ríg-i zeminí çü nücūm-ı semā Yolını kim eyleyene reh-nümā (204)

(Yoluna rehber olmayı eyleyene, Mekke zemininin tozu gökteki yıldızlar gibidir.) Beyitte Mekke’nin tozunun gökteki yıldızlar gibi olduğu söylenerek hem teşbih hem de mübalağa yapılır.

127

3.1.5.2.1.6.

Hüsn-i Ta’lîl

Hüsn-i Ta’lil, ifadeyi güzelleştirmek ve etkili kılmak amacıyla bir durumu veya olayı tabii sebebi dışında şairin kendisinin tasavvur ve tahayyül ettiği bir nedene bağlayıp sunmasıdır. Hüsn-i Ta’lil’de olay ile tasavvur veya tahayyül edilen şey arasında zorunlu bir benzerlik ilişkisi varmış gibi ifade edilir. Hüsn-i Ta’lîl sanatının divan şiirinde önemli bir yeri vardır. Bu yeri Mehmed Çavuşoğlu şöyle ifade eder:

“Divan şairi iki hüneri yeni mazmûn bulmakta, mâna yaratmakta çok

kullanmıştır: Hüsn-i ta’lîl ve teşbih. Aslında hüsn-i ta’lîl bir tür teşbih hüneridir, fakat gördükleri iş bakımından karşılaştırıldıkta teşbihe hiç benzemez. Hüsn-i ta’lîl bir durumu, bir oluşu, bir varlığı herkesççe bilinenden başka bir biçimde oluşturmak, açıklamak ve anlamlandırmaktır. Bunu yapmak için, söz konusu unsur çok defa değiştirilir; canlıyla cansız kılınır veya aksi yapılır. Divan şairlerinin mânâ üretmekte, yani yeni mazmûn bulmakta kullandığı sanat budur.”248

Metinden Hüsn-i Ta’lîl örnekleri: ˘Aksi pay-ı na˘l-i şütürdur hilāl

K’oldı felek ehline bu yolda dāl (1136)

(Hilalin aksi devenin ayağının nalıdır ki felek ehline bu yolda rehber oldu.) Beyitte hilal ile nal arasında bir benzerlik kurulur. Burada bir teşbih vardır. Ayın insanlar için yol gösterici oluşu hadisesi ile Ka’be yolunda giden develerin nallarının izinin felek ehline yol gösterici oluşu arasında bir ilişki kurulur. Bu nedenle hüsn-i ta’lîl vardır.

Ġonçe-ŝıfat esdi çün bād-ı ģayāt Gözlerini açdı benāt-ı nebāt ( 16 )

___________________________________________

248 Mehmed Çavuşoğlu, Türk Dili Aylık Dil Dergisi, “Divan Şiiri”, C.LII sy. 415,416,417. Y. 1886.,s. 4.

128 (hayat rüzgârı gonca gibi estiği için taze bitkiler gözlerini açtı)

Yukarıda teşbih sanatı bahsinde verdiğimiz bu örnekte şair nebatatın (bitkilerin) topraktan bitmesi gibi doğal bir olayı, yeni açılmış bir çiçek gibi esen hayat rüzgârına bağlayarak hüsn-i ta’lil yapar.

Çeşmelerinden utanup sebíl

Cānını bu yolda ider-miş sebíl (691)

(Pınar çeşmelerinden utanıp canını bu yolda feda edermiş.)

Beyitte sebîl suyunun ( sebil, pınar veya ücretsiz dağıtılan su anlamında) tabii olarak akması olayını Arafat Dağ’ına doğru akın eden hacı adaylarına benzeterek hem utanma hem de canını feda etme yönleriyle bir benzerlik kurulur. Burada hüsn-i ta’lil ile birlikte kapalı istiare ve teşhis sanatı da vardır.