• Sonuç bulunamadı

3. FÜTÛHU’L-HARAMEYN’İN METİN İNCELEMESİ

3.3. MENÂSİK-İ HAC’IN DİLİ VE ÜSLUBU

3.3.2. Arkaik Söz Varlığı

Metindeki arkaik kelimelerin sayısı elliyi geçmez. Örneklere geçmeden önce tartışmalı “arkaik” kelimesinin tanımı ve kapsamı üzerinde yapılan bilgi ve değerlendirmelere değinilecektir.291 Kelime, TDK Güncel Türkçe Sözlük’te iki anlamı ile verilir: “1. Güzel sanatlarda klasik çağ öncesinden kalan. 2. ed.

Konuşulan ve yazılan dilde, kullanımdan düşmüş olan (eski söz veya deyim).”

Arkaik ile ilgili yapılan akademik çalışmalara baktığımızda arkaik kelimesi aşağı yukarı şöyle tarif edilegelir: Metin içerisinde yer alan; ek, yapı, kelime, atasözü veya deyimlerin bugünkü yazı veya genel konuşma dili içerisinde yer almıyorsa bu unsura “arkaik unsur” adı verilir.292 Kelimenin ağızlarda kullanılıyor olması onu arkaik olmaktan kurtarmaz.

Metindeki arkaik unsurlardan ekleri bir önceki bölümde kısmen örneklenmişti. Buradaki örneklemer kelimeler ve deyimler noktasında olacaktır. Bu örnekler seçilirken; kelimenin veya deyimin bugünkü dilimiz içerisinde ya tamamen ortadan kalmış olanları veya yapısının çok değişmiş olanları tercih edildi.293

aña: 1. Ona. 2. Onu. 3. Onun için, ondan dolayı. 4. Onun hakkında. 5. Onca, ona göre. 6. Onun, onun olsun, ona fedadır. 7. Oraya. (TS) (405 vd.)

anda: 1. Orada. 2. Onda, o Hususta, o mevzuda. 3. Oraya. 4. O zaman. (463) andagı: O anda, derhâl, hemen. (TS) (992)

Anuñ: (anıñ )1. Onun. 2. Onun için. (480)

arķalanup: (Arkalanmak) 1. Güçlenmek, 2. Dayanmak. (TS) (758) baġça: (Bahçe) Farsçadan türetme kelime, küçük bağ. (ÖTS) (1183) ___________________________________________

291 Daha geniş bilgi için bk. Serap Ekşioğlu, “Şeyhî Divanı’ndaki Arkaik Sözcükler”, ASAD, Y. 3., sy. 15, Eylül 2015, s. 378-387.

Ayrıca, Yeliz MERT, Necati Bey Divanı’nda Arkaik Unsurlar, Giresun Üniversitesi, SBS, Türk Dili ve Edebiyatı ABD, Yüksek Lisans Tezi, Giresun, 2015.

292 Yeliz MERT, a.g.e., s.7.

293 Arkaik unsurların anlamları için istifade edilen sözlüklerin kısaltmaları yanlarında belirtilmiştir. bk. Kısaltmalar dizini.

157 başuñ ayaķ kıl- (Deyim). Anlamı bulunamamıştır. (544)

daĥı: daķı, [daġı, daĥı] dahi, de. Bundan başka, aynı zamanda, hem de, ve…,Başka, diğer. Sıfatların başında “daha”. Henüz, hâlâ. Sonra, bundan sonra, artık, bir daha. Yine, yine de. (TS) (86 ve toplam 21 beyitte)

degül: olmaz, olamaz. (EAT) (9 vd.)

depretme: hareket ettirmek, kımıldatmak. (DS) (549)

dinemek (dingemek [den-e-mek] din-e-mek. Dinmek, dikkatli bakmak. (EAT) (379).

dir-ile: geçim, yemleme (TS) (822)

dirili: 1. (Osm. Canlı, Hayy), Yaşamakta olan, yaşayan. 2. Zinde, güçlü. 3. Solmamış, pörsümemiş. (TDS) (589)

dürüş: çalışmak. (TS), (264)

egnine: Vücud, beden. (DS), üstüne başına (EAT). (348, 1176)

giñ: (geñ). Geniş. 2. Boş yer, hali arazi, sürülmemiş işlenmemiş arazi. (TS) (298) gitmede gelmede: (Deyim) gidip gelmek. (TDK) (510)

idüben: Edip. (EAT) (Bezl idüben 68, Arz idüben 155)

irür: (ir-) Olgunlaşmak, gelişmek, yetişmek, ulaşmak, varmak, yaklaşmak. (TDS) (828)

işbu: (üşbu) Bu, işte bu. (225 ve toplam 14 beyitte)

ķaķşıyup: (ķaĥşamak, kaġşamaķ) Bir şeyin parçaları gevşeyip dağılacak hale gelmek. (TS) (741)

kamu: 1. Bütün, hep, her. 2. Herkes.(465 vd.) kande: (kanda) nerede, nereye. (219)

kardaş: Kardeş. (DS) (1186)

kemredi: (kemre) 1. Gübre. 2. Yara ağzındaki kabuk. (TS) (673) kulaġlı: kulplu. (813)

niçe: Çok, birçok, hayli, çok kez, kaç, ne kadar. (TS), (10, 15, 45 ve toplam 42 beyitte)

odına: (od) Ateş. (TS) (924)

okı: (oķumak) Davet etmek, çağırmak. (TS) Küçük armağanlarla yapılan düğün çağrısı. (DS) (167)

158 šan: Hayret, taaccüp, şaşılacak şey, (TS) (482, 909)

sıdır: Hayvanların altını kurutmak için serpilen gübre, saman gibi şeyler. (DS) (1142)

uçmaġda: (Uçmak) Cennet. (TS) (1173) ur: bk. ura. (798)

ura: Ur-, kabarmak, şişmek, vurmak, dövmek, bağırmak. (TDS) (191) urup: bk. ura. Vurup. (298)

uş: (üş) 1. İşte, şimdi. 2. Çünkü. 3. Ancak. (TS). (373 vd.) virici: virik, vâhib, vehhâb, dihende, dehâ, cömerd… (17.YYT)

yalın ayak başı kaba ol- (Deyim) yalın ayak, başı kabak, çok perişan bir kılıkta. (TDK) (264)

yan yakıl: (Deyim) yanıp yakılmak, sızlanmak, şikâyet etmek. (TDK) (386) yaraġını görüp: (Deyim) Yaraġın görmek; herkes kendisine ilişkin hazırlığını yapmak. (TS) (809)

Yelmede yopurmada:(Deyim) Yelüp yopurmak, yilmek, yelmek: Koşmak, acele yürümek , esmek. (TS) (495)

yelmede: bk. yelmede yopurmada. (TS) (501, 870, 1156) yelmesi: bk. yelmede yopurmada. (TS) (508)

yidişe: Yidilmek, yedilmek: yedekte görütülmek, birinin kılavuzluğunda gitmek. Yidmek, yedmek: Çekmek, yedekte götürmek. (TS) (124)

yig/yigdür: (Yeg) Daha üstün, galip, üstün. (TS) (732 vd.) yigirmi: (sayı) yirmi (TDK) (899)

yiñledi: (Yiñi) Yeni, yeniden, taze. (TS) (748)

yinmede: (Yin-) Aramak, sormak. (Yinmek [yiyilmek] çürümek, aşınmak. (TS) (1142,1156)

yudı: (Yumak) Yıkamak. (TS) (629)

yunan: bk. yudı. Yumak. yıkamak. (TS) (1190) yuya: bk.yudı. Yumak. yıkamak. (TS) (960)

159 Bu örneklerden sonra eserin dili ve üslubu ile ilgili değerlendirme hakkında şunlar söylenebilir:

1. Eser klasik Osmanlı Türkçesi “geçiş dönemine” ait dil özelliklerine sahiptir. 2. Eser İslam dünyasının ortak bir konusu olan “hac menâsikini”, Türk, Fars ve Arapların başını çektiği “ortak (melez) bir kültür”ün ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla eserin dili ile ilgili “ağır, süslü” vb. tanımlamaları yapmadan önce bu gerçeği göz önünde bulundurmak gerekmektedir.

3. Kaynak eserin dilinin ve üslubunun sanatkârane oluşu erek eserin diline de yansıdığı görülmektedir. Tercüman (Amîkî), -bize göre- bu sanatkâraneliği bozmamak adına kimi beyitlerde beyti neredeyse hiç tercüme etmeden olduğu gibi aktarmıştır. (bk. 189, 280, 672 vb.) Çoğu beyitte de Farsça ve Arapça kelimeleri; edat, bağlaç, zarf ve terkipleri sık kullanmıştır.

4. Eserin dil ve üslup açısından incelenmesi de iki kısma ayrılarak yapılmalıdır. Birinci kısım, tercüme edilen, ikinci kısım ise Amîkî’ye ait olan, sebeb-i telif ile na’t (Hz. Peygamber’i rüyada gördüğünü anlatan) kısmıdır. Birinci kısım tercüme olduğu için tabii olarak dil Farsça ve Arapçanın etkisinde kalır. Buna karşılık ikinci kısım Türkçenin daha çok varlığını hissettirdiği kısım olur. Her tercüme eserde olduğu üzere müellif telif kısmında tercüme kısmına göre daha rahat hareket eder. Çünkü kaynak metnin mesajını erek dile aktarmak veya bu mesajı erek dilde yeniden üretmek için müellif/mütercim birçok engelin yanı sıra kafiye engeliyle de karşı karşıya kalır. Bu aşamada müellif bir tercih yapmak zorunda kalır, ya kaynak metnin kafiye yapısını olduğu gibi koruyup aktaracak (ki eserin ahenk ve şiirselliğini korumak için mütercimler genellikle bu yola başvururlar) ya da erek dilin sınırları içerisinde bir karşılık bulmaya çalışacaktır.294 Oysa bu ikilem telif kısım için söz konusu değildir.

5. Hem kaynak eserin hem de erek eserin dil ve üslubundan yazılış amacının sadece kuru kuruya bir hac ameliyesini anlatmak olmadığını bununla birlikte hacı adayını dinî ve ulvî bir coşkunluğa davet etmeyi arzuladığı görülebilr. Bunu ___________________________________________

294Sadık Yazar, Eski Türk Edebiyatı Çalışmaları IX, Metnin hâlleri: Osmanlı’da telif, tercüme ve şerh, s. 266, 275.

160 eserin coşkulu anlatımının yanı sıra zaman zaman araya giren tahkiyelerin (hikâye ve menkıbeler gibi) varlığından da çıkarabilmek mümkündür.

6. Eserde yer alan mûsikî kavram ve ıstalahların çokluğu (Dembedem ol naġme-

keş ü perde-sāz / Rast ķıl āhenk nevāy-ı hicāz 650, Sāz ķıl ol naġme-i ˘āşıķ-kişi 653, Mutrıb-ı ˘uşşāķ olup perde-sāz / Başladı ķılmaġa nevā-yı hicāz 259, Perde- keş ol eyle bu rāzı semā˘ / Güft ü şenūdí diger ķıl vedā˘ 260, Naġme-yi Dāvudí nevā-yí hicāz 718, Eyle beni bülbül-i bāġ-ı niyāz / Naġmelerüm dilde nevā-yı hicāz 1160 vb.) dil ve üslup açısından üzerinde durulması gereken başka bir

husustur. Bu husus bize klasik Türk şiirinde edebiyat ve mûsikînin iç içe olduğu gerçeğinin yanı sıra dönemin şairlerinin günümüzdekilerden farklı olarak sanatla olan ilişkilerinin ne denli çok boyutlu olduğu gerçeğini de gösterir. O dönemde şair yalnızca şiir yazan bir yazar değil aynı zamanda bir bestekâr gibi ahengi bilen ve bunu şiirine uygulayabilen bir sanatkâr olmuştur. Zaten bilindiği gibi klasik Türk edebiyatını mûsikî ile bir bütün halinde değerlendirmek gerekir.295 Aksi halde klasik edebiyatın dili ve üslubu ile ilgili yapılan incelemeler yüzeysel veya eksik kalacaktır.

7. Metnin arkaik unsurlar yönünün söz varlığı hem Türk edebiyatının daha iyi anlaşılmasına hem de Türk dilinin gelişimine katkı sağlayacak niteliktedir.

___________________________________________

295 Türkân (Çınar) ALVAN, Emrî Dîvânı’nın Nazım Bilgisi Ve Belâgat Yönünden İncelenmesi, İstanbul Ü. SBS, Türk Dili ve Edb. ABD, Eski Türk Edebiyatı Bilim Dalı, Doktora Tezi, İstanbul, 2005., s. 11.

161

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM