• Sonuç bulunamadı

3. FÜTÛHU’L-HARAMEYN’İN METİN İNCELEMESİ

3.1. MUHTEVA ÖZELLİKLERİ

3.1.5. Futûhu’l-Harameyn’in Söz Sanatları Yönünden Değerlendirilmes

3.1.5.1. Anlamın İfade Yolları

3.1.5.1.1.

Mecaz-ı Mürsel

Mecaz, bir kelimenin kendi temel anlamı dışında başka anlamlara gelerek kullanılmasına denir. Edebiyat terimi olarak mecaz denildiği zaman “mecaz-ı mürsel” yeni tabir ile “ ad aktarması” anlaşılır.240 Mecaz-ı mürsel çeşitleri, kelimenin gerçek anlamından mecazî anlama geçişleri ile ilgili kurulan bağa göre isimlendirilir. Bunlar; bütün-parça ilişkisi, mahal ilgisi, sebep-sonuç ilişkisi, genel anlam özel anlam ilişkisi, mazhariyet ilişkisi, âlet olma ilgisi, öncelik-sonralık ilişkisi olarak sıralanabilir.

Metinden mecaz-ı mürsel örnekleri:

Ģamdü śenā eyle ki ol bí-niyāz

Virdi senüñ göñline ˘azm-i Ģicāz (853)

(senin gönlüne Hicâz’a gitme kararlığı koyan O, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan (Allah’a) Hamd et.

Bu beyitte “Hicâz” sözcüğü ile Mekke şehri ve Kâ’be kastedilmektedir. Bütün – parça ilişkisi içinde mecaz-ı mürsel vardır.

___________________________________________ 238 Saraç, a.g.e, s. 155.

239 Daha geniş bilgi için bk. Saraç, a.g.e., s. 270-286. 240 Saraç, a.g.e., s. 110.

117 Ķatre degüldür iy yemm-i bí-kerān

Ķulzüm-i cūduñda bu kevn ü mekân (24)

( Ey sonsuzluk denizi, senin cömertlik denizinde bu varlık ve kâinat damla (bile) değildir.)

Bu beyitte Allah’ın rahmeti ve cömertliğinin çokluğu “Ķulzüm-i cūduñda” ve “yemm-i bí-kerān” ibareleriyle mazhariyet ilişkisi ile bir mürsel mecaz vardır. Ayrıca “katre” kelimesi ile azlık kastedilerek bütün-parça ilişkisi ile de bir mürsel mecaz vardır.

Cümle cān varlıġı mestüñdedür Varlıġı vü yoķlıġı destündedür (27)

(Cümle yaratılan (senin) varlığının sarhoşluğu içerisindedir, bunların varlığı veya yokluğu senin elindedir.)

Beyitte Allah’ın kudreti “dest/el” kelimesi ile ifade edilerek mecaz-ı mürsel yapılmıştır.

Terk-i diyār eyledi misk-i Ĥuten

Ķoynına ķoydı niçe nāzik beden (1109)

(Huten miski diyarını terk eyledi (de) nice nazik beden (onu) koynuna koydu)

Beyitte “nazik beden” kelimeleriyle insan (kadın) kastedilmiş bütün-parça ilişkisi ile mürsel mecaz yapılmıştır.

3.1.5.1.2.

İstiare

İstiare, hem mecaz hem teşbih yönü olan bir sanattır. “İstiare bir unsurun zihnimizde uyandırdığı bir başka unsur ile olan benzeyişinin yakalanıp verilmesidir.”241 İstiare sanatı, soyut olanı somutlaştırma veya cansız varlıkları kişileştirmeye yarar. “İstiare aralarında anlam açısından ilişki bulunan- veya öyle kabul edilen- iki kelime veya cümlenin birini diğeri yerine kullanmaktan oluşan bir dil hadisesidir.”242 Bu yönüyle istiare günlük konuşma dilinde çok sık kullanılan bir söz sanatıdır. Bir annenin

___________________________________________ 241 Saraç, a.g.e., s. 118.

118 çocuğunu “kuzum” diye sevmesi bir açık istiare örneğidir. Şairde bu örneği şiirinde şöyle kullanır: “Kurban olam kurban olam / Beşikte yatan kuzuya” vb.

Klasik Türk şiirinde genel olarak istiarenin iki şekli çok kullanılmıştır. Bunlar, açık (istiâre-i musarraha) ve kapalı (istiâre-i mekniyye) olarak adlandırılır. Açık istiâre, teşbihin benzeyen öğesinin söylenmediği, buna gerek olmadan lafzın neyi kastettiği anlaşılan istiaredir. Yukarıdaki “kuzu/çocuk” ilişkisinde olduğu gibi. Kapalı istiâre ise teşbihin kendisine benzetilen öğenin söylenmediği ancak onunla ilgili bir unsurun söylenip çağrışım yapıldığı istiaredir.243

Metinden istiâre örnekleri:

Bitti bu bāġuñ yine bir ĥoş güli

K’olmuş-idi Ruģu’l-Emîn bülbüli (39)

( Bu bağın yine bir hoş gülü yetişti ki (O gül) Ruhulemîn’in bülbülü olmuş idi)

Bu beyitte “gül” sözcüğü ile Hz. Peygamber, “Ruhu’l-emîn bülbüli” ile de Hz. Cebrail kastedilir. Dolayısıyla açık istiare vardır.

Gör ki ne güller bitürür işbu Ĥāk Doldı zemín nükhet-ile tā simāk (78)

(Gör ki işte bu toprak ne güller bitirir, zeminden yıldızlara kadar onun kokusu ile doludur.)

Bu beyitte “güller” sözcüğü ile önceki beyitlerde özellikleri anlatılan On İki İmamlar kastedilir. Dolayısıyla açık istiâre vardır.

İşbu iki naĥl ilā-yevm-i dín

Gāh virür ġonçe vü geh yāsemín (80)

( İşte bu din gününün iki ağaççığı bazen gonca bazen de yasemin verir)

Bu beyitte “iki nahl” ibaresi ile Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin anlaşılır. Dolayısıyla açık istâre vardır.

___________________________________________ 243 Daha geniş bilgi için bk. Saraç, a.g.e., s. 118-128.

119 Reşk-i felek künbed-i ˘Abbas’ı gör

Ģiźmet-i Maģmūd’da Ayas’ı gör (997)

( Kıskanç gök, Abbas’ın türbesini gör, Mahmûd’a hizmette Ayas’ı gör)

Bu beyitte “Mahmûd” ile sultan/Allah, “Ayas” ile kul/köle ilişkisi anlaşılır. Burada telmih sanatı vardır.

Dikdi geye niçe dürlü libās

Cilveler ide bí-had ü bí-ķıyās (15)

(Nice çeşit elbise dikti giymek için, sonsuz ve ölçüsüz cilveler etmek için) Bu beyitte, Ka’be bir insana benzetilmektedir. Bunu insan ile ilgili bir özellik olan “dikti, geye, cilveler ide” kelimelerinden anlıyoruz. İnsan (kendisine benzelitelen unsur) söylenmediği onun yerine onun ile ilgili özelliklerin söylenmesiyle oluşturulan kapalı istiare vardır. Bu beyitte aynı zamanda teşhis (kişileştirme) sanatı da vardır.

3.1.5.1.3.

Teşbih

Teşbih, aralarında benzerlik bulunan iki şeyin birini diğerine benzetmektir. Teşbihin iki asıl unsur iki yardımcı unsur vardır; benzeyen ve kendisine benzetilen asıl unsur, benzetme yönü ve benzetme edatı yardımcı unsurlardır. Teşbihin tek unsuru ile yapılan istiâre sanatı icâz yönüyle daha icâz ve güzel olarak değerlendirilir.

Teşbih edatları klasik Türk şiirinde çokça kullanılmıştır. Özellikle Farsçadan alınan benzetme edatları başta olmak üzere şu edatları sayabiliriz: -çü, -çün, -tek, âsâ, -veş, -var, -sıfat, gûyâ, -misal vd. Bunlardan başka benzerlik ifade eden her ek ve kelime de benzetme edatı olarak kullanılabilir.244

Teşbih şiirde etkileyiciliği arttırmak ve lafza mübalağa katmak amacıyla yapılır. Metinde teşbih sanatı çok fazla kullanılmıştır.

___________________________________________ 244 Daha geniş bilgi için bk. Saraç, a.g.e., s. 129-132.

120 Metinden teşbih örnekleri:

Āyine-veş ŝāf ü šāhir-durur

Gizlü degül ġün ġibi žāhir-durur (9)

(Ayna gibi saf ve temizdir, gizli değil güneş gibi zahirdir.)

Bu beyitte, zemzem aynaya benzetilmektedir. Zemzem benzeyen, ayna ise kendisine benzetilen, -veş benzetme edatı, saf ve tahir ise benzetme yönü olarak tam bir teşbih vardır. Burada beytin içerisinde zemzem yani benzeyen unsur zikredilmemiştir fakat önceki beyitlerden bunun zemzem olduğu anlaşıldığı için istiare değil teşbih sanatı vardır demek doğru oldu.

Nažm çoġ amma ki bu ˘anber-sirişt Ka˘be-i ˘uşşāķdur anlar künişt ( 1095 )

( Şiir çok ancak bu anber saçar, (bu şiir) âşıkların Kâ’be’sidir ötekiler ise (Yahudi tapınağı) künişttir. )

Şair bu beyitte şiirini önce anber kokusuna sonra da âşıkların Kâ’be’sine benzetir. Bununla da yetinmez öteki şiirleri Kâ’be’ye nispetle Yahudi tapınağı olan künişte benzetir. Bu teşbihe “beliğ teşbih” ( teşbihin sadece iki asıl unsuru ile yapıldığı için ) adı verilir. Beliğ teşbih de orijinal olanı (Baîd-i garîb ) ve olmayanı olarak ikiye ayrılır. Buradaki benzetme ( şiir-âşıkların Ka’abesi-Künişt arasında kurulan) orijinal bir benzetmedir.

Ka˘be gibi mu˘teber ü muģterem

Dil-keş ü ĥurrem çü feżā-yı İrem ( 1095 )

( [Bu şiir] Ka’be gibi saygın ve itibarlı İrem bahçeleri gibi taze, hoş ve gönül alıcıdır.)

Şair bir üsteki beytin devamı olarak şiirini saygınlık ve itibar edilmesi yönünden Ka’be’ye, tazelik, hoşluk ve gönül alıcılık yönünden de İrem bahçelerine benzetiyor. Bu teşbih teşbihin bütün unsurlarını kullandığı için tam ( mufassal) teşbihtir. Bu beyitte ayrıca “İrem” ile telmih sanatı da yapılmıştır. Çünkü “İrem” Şam veya Yemen’de olduğu söylenen ve cennete benzetilerek yapılmaya çalışılan meşhur bir bahçenin ismidir.

121 Ġonçe-ŝıfat esdi çün bād-ı ģayāt

Gözlerini açdı benāt-ı nebāt ( 16 )

( hayat rüzgârı gonca gibi esti, taze bitkiler gözlerini açtı)

Beyitte “bad-ı hayât” ibaresi goncaya esme yönüyle benzetildiği için tam teşbih vardır.

Şevķ-ıla ķıl şem˘-veş-efrūĥte Āşķ-ıla pervāne-ŝıfat sūĥte (1161)

(Şevk ile parlamış mum gibi, aşk ile pervane gibi yan )

Beyitte iki tane teşbih örneği vardır. Âşık, mum ve pervane gibi yanmalıdır.

Ķalķa düşe yola gide hem-çü dūd İde her adımda rukū˘ ü sücūd (1121)

([Ka’be yolcusu] tırtıl gibi düşe kalka yol gide, her adımda rukû ü sücûd ede) Beyitte hacı adayı “dûd”a (tırtıl) benzetilir. Hacı adayı önceki beyitlerde olduğu için bu beyit benzetme yönü (düşe kalka) ve benzetme edatı (hem-çü) da olan tam teşbihe örnektir.