• Sonuç bulunamadı

MALİ HAKLARIN DEVRİ SÖZLEŞMESİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ

hakkını da elde eder. Bunun yanında zilyetliği devralan kimse de, yine eser sahibinin muvafakati olmaksızın âletlerin zilyetliğini başkalarına devredebilir. Bu hüküm doktrinde eleştirilmektedir. Bir görüşe göre, şekil şartının getirilmesindeki amaç bertaraf edilerek, bir takım varsayımlardan hareketle karine yaratılmakta; devir işlemi, bu hallerde yazılı olmaktan çıkarılarak, fiilî hale getirilmektedir (Gökyayla, 2001:224). Oysaki bu hüküm, kanunun 52 nci maddesine öngörülen şekil şartının, uygulamadan kaynaklanan bir istisnası olup, söz konusu hükme aykırılık teşkil etmemektedir.

3.4. MALİ HAKLARIN DEVRİ SÖZLEŞMESİ’NİN HUKUKİ NİTELİĞİ 3.4.1. Rızaî Sözleşme Olması

Mali hakların devri sözleşmesi, rızaî sözleşmeler arasında yer alır.

Sözleşmenin kurulması ve sonuçlarının meydana gelebilmesi için tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları yeterlidir. Yoksa sözleşmenin kurulabilmesi için, eserin karşı tarafa teslim edilmiş olması şart değildir. Mali hakların devri sözleşmesinin konusu, eserin bizzat kendisi değil, eser üzerindeki malî haklardır.

Ancak eser üzerindeki malî hakkın devredilmiş sayılması için pek çok durumda eserin de teslim edilmiş olması gerekecektir. Örneğin tercüme hakkının devrinde, eserin tercüme edilebilmesi için eserin devralana teslimi gerekir; fakat buradaki teslim, sözleşmenin kurulması için gerekli bir şart değildir. FSEK.md.50/1 hükmünde; “48 ve 49 uncu maddelerde sayılan tasarruf muamelelerine dair taahhütler, eser henüz vücuda getirilmeden önce yapılmış olsa dahi muteberdir”

denmek suretiyle sözleşmenin rızaî niteliğe sahip olduğu vurgulanmaktadır. Henüz meydana getirilmemiş eserler üzerindeki hakkın devri bile sözleşmenin konusu olabildiğine göre, mali hakların devri sözleşmesinin rızaî sözleşmeler arasında yer aldığı konusunda tereddüt yoktur.

Mali hakkı devir sözleşmesi alacağın temliki gibi, tasarrufi bir nitelik taşımaktadır. Devir tasarrufi bir işlem olduğundan, mali hak, sözleşmenin yürürlükte kaldığı süre içinde mali hakkı devralan kişinin ölümü halinde hak onun mirasçılarına

geçer ve sözleşme süresinin bitiminde eser sahibine geri döner. Eser sahibi mali hakkını devretmişse o mali hak üzerinde tasarruf etkisi kalmadığından yapılan ikinci sözleşme ilk sözleşmeye aykırı olduğu oranda hükümsüzdür.

Mali hakkı devreden sözleşme, taahhüt işlemi olarak kabul edilseydi tüm değerlendirmeler ve sonuçlar değişirdi. Çünkü eser üzerindeki mali hakkı bir kimseye devretmeyi taahhüt eden kişi daha sonra başka bir kimseyle yapacağı sözleşme ile o mali hakkı başka birine devretmeyi taahhüt eder ve bu taahhüdünü yerine getirmiş olursa ilk sözleşmenin sahibinin mali hakkı devralmış kişiye karşı bir talep hakkı bulunmaz. O sadece, sözleşmenin nisbiliği ilkesi gereği eser sahibine karşı bir tazminat hakkına sahip olur (Gökyayla, 2001:227).

Eser üzerindeki malî hakkı devralacak kişinin, eserin tamamlanarak teslim edilmesi şartıyla sözleşmenin kurulmasını istemesinde menfaati bulunabilir. Kural olarak bir fikrî çalışma ancak tamamlanmış ise ve bütünlük arz ediyorsa eser sayılır.

Bu durumda tamamlanmamış bir fikrî ürün, eser niteliği taşımadığı takdirde, mali hakların devri sözleşmesinden söz edilemez. Bir yayıncı henüz tamamlanmamış bir eser için sözleşme yaptığında ticarî ilişkilerini de ona göre düzenleyecektir. Belki, tamamlanmış başka bir eserin çoğaltma hakkını bu yüzden devralmayacaktır. Çünkü malî hakkı devralan kişi ekonomik amaçlarla hareket etmektedir. Bu durum göz önünde tutularak, tarafların aslında rızaî bir sözleşme olan mali hakların devri sözleşmesini, real sözleşme haline getirmeleri mümkündür.

3.4.2. Sürekli Borç Doğuran Bir Sözleşme Olması

Mali hakların devri sözleşmesinde eser üzerindeki hak, devredildikten sonra eser sahibinin ile hak arasındaki ilişkisi tamamen kesilmez sadece malî hak devralana intikal eder. Hakkı devralan, bu hakkı mülkiyet hakkında olduğu gibi mutlak olarak iktisap etmiş sayılmaz, ancak malî hakkı sözleşmede belirtilen süre ile sınırlı olmak üzere iktisap edebilir (FSEK.md.48/1). Taraflar bu süreyi, diledikleri gibi belirleyebilirler. Bu takdirde süre açıkça belirtilmiştir.

35   

Genel olarak bir sözleşmenin, ani edimli mi, yoksa sürekli edim borcu mu doğurduğunu belirleyebilmek için, öncelikle borç ile borç ilişkisinin ayırt edilmesi gerekir. Çünkü, sözleşmeden doğan dar anlamda borçların ifası ani edimli olsa bile, sözleşmenin sürekli borç doğuran bir niteliğe sahip olması mümkündür.(Öz,1989:15)

Mali hakların devri sözleşmesinde de, bir takım borçlar bir kerede ifa edilse bile, tarafların sözleşmeden bekledikleri menfaatleri bir kerede gerçekleşmez. Ani edimli borç ilişkilerinde, edimin yerine getirilmesi ile borcun sona ermesi aynı anda olmaktadır. Edimin yerine getirildiği anda da alacaklının edimde olan menfaati gerçekleşmiş olur (Seliçi, 1977:8). Ancak mali hakların devri sözleşmesinde, eser üzerindeki hakkın devri ve teslim gibi bir takım dar anlamda borçların ifası bir kerede gerçekleşmektedir; ancak tarafların sözleşmeden bekledikleri menfaatin gerçekleşmesi, daha uzun ve sürekli bir zaman süreci içine yayılmaktadır.

Ayrıca aslî edimin veya edimlerden bir kısmının yapmama borcu niteliğinde olduğu durumlarda da, sözleşme sürekli edim borcu doğuran bir nitelik taşır. Mali hakların devri sözleşmesinde de tarafların, sözleşmede kararlaştırılan yer ve süre içinde, birbirleri aleyhine davranışlardan kaçınmaları gerekir; bu kaçınma da yapmama borcu niteliğinde kendini gösterir.

Mali hakların devri sözleşmesi, belirli ve belirlenebilir bir süre için akdedildiğinden, tarafların hak ve borçları da kural olarak bu süre boyunca devam ettiği için, mali hakların devri sözleşmesi sürekli borç doğuran bir sözleşmedir.

3.4.3. Kişiliğe Bağlı Olması

Mali hakların devri sözleşmesi ile eser sahibi, eseri üzerindeki malî haklarını devrederken, devralanın kişiliği de önem taşımaktadır. Çünkü malî hakkın devrindeki tek amaç, eser sahibinin sadece ekonomik yönden tatmin edilmesi değildir. Bunun yanında, eserin alenîleşmesi ile eser sahibinin şöhret kazanması, itibarının artması da söz konusudur. Bu yüzden eser sahibi, kendi adının en iyi şekilde duyulmasını

sağlamak için her hangi bir kimse ile değil, malî hakkı en iyi biçimde kullanabilecek olanlarla sözleşme yapmayı isteyecektir. Örneğin piyes yazarı bir eser sahibi, temsil hakkını usta bir tiyatro grubuna devretmeyi tercih eder çünkü oyun sahnede ne kadar iyi oynanırsa, eser sahibi manevi yönden o derece tatmin edilmiş olur.

FSEK.md.49/1 hükmü uyarınca; Hakkı devralan kişi ancak eser sahibinin veya mirasçılarının yazılı onayı ile hakkını devredebilecektir. Bu hükümde öngörülen hakkı devralacak kişinin mali hak sahipleri tarafından onaylanması gereği, sözleşmenin kişiye bağlı olduğunu ispatlar niteliktedir.

3.4.4. Amaçlı Devri Konu Alan Bir Sözleşme Olması

Eser sahibinin, hakkın devri ile amaçladığı en önemli husus, eserin alenileşmesini sağlamaktır. Çoğaltma hakkı hariç, diğer mali haklarda eserin alenileşmesi mümkündür. Eserin alenileşmesi, örneğin kamuya arzı ve yayımı, maddi menfaatlerden başka eser sahibinin şeref ve itibarını da yakından ilgilendirmesi sebebiyle, devralan eseri alenileştirmek borcu altına girer. Dolayısıyla devralanın sadece kararlaştırılan bedeli eser sahibine ödemesi, devralanın edimlerini yerine getirmiş sayılması bakımından yeterli değildir7.

3.4.5. Tam İki Tarafa Borç Yükleyen Bir Sözleşme Olması

Mali hakların devri sözleşmesi ivazsız yapılsa bile tek tarafa borç yükleyen bir sözleşmeden söz edilemez. Çünkü mali hakların devri sözleşmesinde devralanın tek asli edimi, kararlaştırılmışsa bedeli ödemekten ibaret değildir. Devralınan hakkın kullanılması; hakkı kararlaştırılan yer, süre ve nitelikte kullanma gibi başka bazı asli edimler de vardır. Sözleşme, karşılıklı ve ya karşılıksız kurulmuş olsa da hakkın       

7 Ayiter (1981:230)’e göre, konusu hakkın devri olan akitlerde, karşı tarafın eseri sahneye koyma, yayınlama gibi bir mükellefiyetinin bulunduğu takdirde amaçlı devir sözleşmesinden buna karşılık, sözleşmede devirden başka amaç yoksa, devir amaçlı sözleşmeden söz edilebileceği belirtilmektedir.

37   

gereği gibi kullanılması, devralan açısından asli edim niteliği taşır ve bu sebeple, mali hakların devri sözlenmesi tek tarafa borç yükleyen bir nitelik taşımaz.

Taraflardan her ikisi de asli edimle yükümlü olurlarsa, tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme söz konusudur ve edimler mübadele edilmektedir. Mali hakların devri sözleşmesinde eser sahibinin asli edim borcu, eser üzerindeki mali hakkı karşı tarafa devretmektir, devralanın asli borcu ise, devralınan hakkın bedelini eser sahibine ödemektir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 48 inci maddesinde sadece karşılıktan söz edilmiştir ancak bahsi geçen karşılık ifadesinin, sadece bedel olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı edimin bir miktar paranın ödenmesi dışında başka şekillerde de yerine getirilebileceği sonucu çıkarılabilir. Örneğin;

devralan bir yayımcı ise ve çoğaltma hakkını devralmışsa karşı edim olarak belirli miktarda nüshanın eser sahibine verilmesi karşılığında hakkı devralmış olabilir.

Bununla birlikte tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdeki klasik signallama ilişkisini, mali hakların devri sözleşmesinde görmek mümkün değildir.

Çünkü menfaatler durumu, bazen karşılıklı değil, birbirine paraleldir. Mali hakların devri sözleşmesi, ortaklık sözleşmesine benzer bir niteliğe sahip olduğu söylenebilir (Rehbinder,1996:239). Ancak, ortaklık sözleşmesinde taraflardan her biri, müşterek amaca ulaşılması için, belirli taahhütler altına girer. Mali hakların devri sözleşmesinde ise, görünürdeki amaç aynı olsa da, her iki tarafın da birbirinden farklı olarak kar elde etme amaçları vardır. Bu sebeple, mali hakların devri sözleşmesi, tam bir ortaklık sözleşmesi niteliği taşımamaktadır (Gökyayla, 2001:231).

3.5. MALİ HAKLARIN DEVRİ SÖZLEŞMESİNİN BENZER