• Sonuç bulunamadı

1.4. ULUSLARASI DÜZENLEMELER

2.1.3. Yayma Hakkı

FSEK.md.22’ye göre “Eserlerin aslında ikinci bir kopyasının çıkarılması ya da eserin işaret, ses ve görüntü nakil ve tekrarına yarayan, bilinen ya da ileride geliştirilecek olan her türlü araca kayıt edilmesi, her türlü ses ve müzik kayıtları ile mimarlık eserlerine ait plan, proje krokilerin uygulanması da çoğaltma sayılır.” Bu kayıtların eserin nakli ve tekrarına yarayacak nitelikte olması gerekir. Eser nakle yarayan bir araç üzerine alınması ile çoğaltma olayı tamamlanmış olmaz (Arslanlı,1954:98). Ancak, kanun maddesi ile bu durum çoğaltma hükmünde sayılmış olup bu hak münhasıran eser sahibine aittir. Bu nedenle, eser ayrıca çoğaltılmasa bile plağa veya filme alınmakla sahibinin hakkına tecavüz edilmiş olur (Belgesay, 1955:62).

FSEK.md.22/3’e göre, “Çoğaltma hakkı, bilgisayar programının geçici çoğaltılmasını gerektirdiği ölçüde, programın yüklenmesi, görüntülenmesi, çalıştırılması, iletilmesi ve depolanması fiillerini de kapsar.”

Çoğaltma hakkının münhasıran eser sahibine ait olması ilkesine, FSEK.md.30,32,34,36,37,38,40,43’de çeşitli sınırlandırmalar getirilmiştir. Bu hallerim mevcudiyeti halinde eser serbestçe çoğaltılabilir.

2.1.3.Yayma Hakkı

Yayma hakkı mali bir hakkın kullanılmasını ifade eder. Bu anlamda yayma ile alenileşme birbirinden farklıdır, alenileşme eser üzerindeki manevi hakkın kullanılmasını ifade eder. Alenileşme daima yaymaya tekaddüm eder ve (Franko,1981:169) belirli bir kazanç elde etme amacı taşımaz. Yayma fiili yayın sözleşmesi gereği çoğaltılmış olan nüshaların kar maksadıyla dağıtılmasıdır. Bu nedenle, ticari kasıt olmadan çoğaltılmış nüshaların dağıtılması, kanunun anladığı anlamda yayım değildir (Franko, 1981:169). Ancak, dar anlamda kazanç kastı olmasa dahi; nüshaların sürümü bir işletme çevresinde yapılıyor ise; yine yayım faaliyeti mevcuttur (Franko, 1981:169). FSEK.md.7/2 hükmünde ticaret mevkiine

konulmadan bahsedilmiştir, dolayısıyla bir faaliyetin ticari işletme çerçevesinde gerçekleştirilmesi, bunun ticaret mevkiine konulması demektir (Franko,1981:169).

Eserin yayımlanmış sayılması için, orijinalinden çoğaltılmış nüshaların elde edilmesi gerekir. Eserin aslının teşhir edilmesi veya bir konferansta tanıtılmış olması halinde, orijinalin bizzat kendisinin kamuya sunulması; yani alenileşme söz konusudur (Ayiter,1981:104).

Yayma ile çoğaltma aynı fiiller değillerdir; bunları birbirinden ayırmak mümkündür. Nitekim, yayın sözleşmesinde yayıncının borçlarını oluşturan bu fiillerin, BK.md.372 hükmünün emredici olmadığı gerekçesiyle, birbirinden ayrılabileceği ve tarafların anlaşmak suretiyle yayınlayana yalnız yayım hakkını verebilecekleri ileri sürülmektedir (Arslanlı,1954:201). Yayma hakkı olmadan sadece çoğaltma hakkının verilmesi halinde bu sözleşmenin yayın sözleşmesi olmaktan çıkacağı (bu sözleşmenin bir vekalet veya istisna sözleşmesi olabileceği) haklı olarak ileri sürülmektedir (Franko,1981:172-173).

FSEK.md.23’de yayma hakkının özellikle dört biçimde kullanılabileceği belirtilmiştir. Bunlar kiralamak, ödünç vermek, satışa çıkarmak veya diğer yollarla dağıtmaktır. Ancak diğer yollarla dağıtmak ifadesi bu hallerin sınırlayıcı olmayıp örnekleyici biçimde sayıldığını göstermektedir. 4630 sayılı Kanunla değişiklik yapılmadan önce, yaymanın ticari amaçla yapılması gerektiği hükme bağlanmıştı.

Ancak bu hüküm doktrinde, eseri tedavüle çıkarmak şeklinde anlaşılıyordu (Arslanlı,1954:102; Ayiter,1981:135; Erel, 1998:145). Örneğin, eserin kiralanmasını da bu kapsamda değerlendiriliyordu. 5846 Sayılı Kanunda 4630 sayılı Kanunla yapılan değişiklikte, bu eleştiriler doğrultusunda yayma hakkına ilişkin 23 üncü madde hükmü değiştirilerek eserin yayımında kar amacı güdülmesine ilişkin ifade hükümden çıkarıldı.

Dolayısıyla, eserin kar amacıyla piyasaya sürülmesi gerekmez, ayrıca kar amacıyla yapılan yayma işleminden mutlaka kar elde etmek de şart değildir (Erel, 1998:146).

Eseri yayma yetkisi verildikten sonra, eseri veya eser nüshalarını satın alan kişi, bunu başkalarına satabilir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun esas aldığı, yayma

13   

hakkının ilk devridir. Yayma hakkı bir defa devredildikten sonra, eser nüshaları izin verilen sınırlar içinde serbestçe satılabilir (Ayiter,1981:135; Erel, 1998:146, Tekinalp, 1999:180). Bu yüzden, örneğin eser sahibi, eserin sahaflarda satılmasını engelleyemez.

Bu husus, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 23/2 maddesinde de açıkça belirtilmiştir.

Bununla birlikte, taraflar arasındaki sözleşmede yayma hakkı yer, süre ve içerik olarak sınırlanmışsa, eseri yayanın buna uyması gerekir.

2.1.4.Temsil Hakkı

Temsil hakkı FSEK.md.24’de düzenlenmiştir. “Temsil, fikir ve sanat eserinin doğrudan doğruya duyulara hitap edecek şekilde kamuya sunulmasıdır.” Temsilde önemli olan husus, eserden yararlanma imkanı veren aktarmanın geçici ve o ana münhasır olması kaydıyla bu aktarmanın kamunun yararlanmasına elverişli umumi bir yerde gerçekleştirilmesidir (Ayiter,1981:136; Erel, 1998:150).

FSEK.md.24/1 temsil hakkını, doğrudan doğruya (vasıtasız) temsil ve dolaylı (vasıtalı) temsil olmak üzere ikiye ayırmıştır. Doğrudan doğruya temsilde, eserden yararlanmak için araya onu tespit ile nakil ve tekrara yarayan bir araç girmemektedir.

Örneğin, eseri icra eden sanatçılarla dinleyici arasında bir araç yoktur; dolaylı temsilde ise, önceden tespit edilen eser; işaret, ses veya resim nakline yarayan aletlerden yararlanılarak sunulmaktadır. Örneğin, bir tiyatro eserinin temsili esnasında filme alınması ve bu filmin aynı anda veya daha sonra seyirciye sunulması. (Ayiter, 1981:137; Erel, 1998:152, Öztırak, 1971:59)

Doğrudan doğruya ve dolayısıyla temsil ayrımı, temsil hakkının devrinde önem taşımaktadır. Temsil hakkının devri, sözleşmede hüküm yoksa sadece doğrudan doğruya temsil hakkını kapsar. FSEK.md.24/2’de belirtildiği gibi, bir temsilin umuma arz edilmek üzere icra edildiği yerden başka bir yere herhangi bir teknik araçla nakil hakkı da eser sahibine aittir. Örneğin, oynanan bir tiyatro piyesi, sözleşmede aksine bir hüküm yoksa ancak piyes yazarının izni alındıktan sonra sinema veya televizyonda yayınlanabilir (Öztırak 1971:59).

Temsil hakkı bizzat eser sahibi tarafından kullanılabileceği gibi, eser sahibi bu hakkını üçüncü bir kişiye de devredebilir. İşleme hakkının devredilmesi, kural olarak temsil hakkının da devredildiği anlamına gelmez. Bununla birlikte, eserden ekonomik olarak yararlanabilmek için, eserin temsili de gerekiyorsa, işleme hakkıyla birlikte temsil hakkının da devredildiği kabul edilmelidir.

Temsil hakkı bazı durumlarda sınırlandırılmıştır. FSEK.md.32/1 uyarınca;

TBMM ve diğer meclis ve kongrelerde, mahkemelerde ve genel toplantılarda söylenenlerin haber amacıyla temsil edilmeleri serbesttir. FSEK.md.40/1 uyarınca;

Güzel sanat eserlerinin yol, cadde, meydan gibi kamuya açık yerlere temelli kalmak üzere konulmaları ve teşhir edilmeleri ile resim, fotoğraf ve projeksiyon aracılığıyla temsili mümkündür Ayrıca FSEK.md.40/2 uyarınca; eser sahibi, güzel sanat eseri hakkında açıkça aksine bir kayıt koymamışsa, malikleri ve bunların muvafakatıyla başkaları tarafından kamuya açık yerlerde teşhir edilebilir (Gökyayla,2001:174).

2.1.5. Umuma İletim Hakkı

İşaret, ses, ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim de bir temsildir. Fakat bu araç ile temsil olunan eser belli olmayan kimselere hitap etmesi nedeniyle alelade temsilden farklı hükümlere tabi tutulmuştur (Belgesay, 1955:65).

Bu hak, FSEK.md.25’de düzenlenmiştir. Bu hak, eserin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını, radyo ve buna benzeyen işaret, ses veya resim nakline yarayan diğer teknik araçlarla yayma hakkıdır. Bu şekilde yayın kavramı içine eserin radyo dalgalarıyla yapılan her türlü yayını ve ayrıca kamuya yönelik kapalı devre radyo televizyon yayınları da girmektedir.

Umuma iletim hakkının devri, kural olarak, eserin radyo, televizyon, uydu ve kablo gibi telli veya telsiz yayın yapan kuruluşlar vasıtasıyla veya dijital iletim dahil olmak üzere işaret, ses, resim ve görüntü nakline yarayan araçlarla yayını içerir.

15   

Ayrıca yayınlanan eserlerin bu kuruluşların yayınlarından alınarak başka yayın kuruluşları tarafından yeniden yayınlanmasını içermez.

Yayının kazanç sağlamaksızın başka bir yere naklinin caiz olup olmadığı tartışmalıdır. Bir görüşe göre, ülkemizin şartları da göz önünde tutularak bu tip yayınların kazanç sağlama amacı olmaksızın yapılması mümkündür (Ayiter,1981:142; Erel, 1998:158). Bu görüşe göre, Kanunun 24 ve 25 inci maddelerinde geçen nakil sözünün tekrar olarak anlaşılması gerekir. Örneğin, eserin plak aracılığıyla tekrarı gibi. Bir başka görüşe göre ise, kazanç sağlama amacı olmasa bile, bu tip yayınların yapılması mümkün değildir (Öztırak, 1971:61).

2.2. MALİ HAKLARIN DEVRİ SÖZLEŞMESİNE KONU OLAN ESERLER

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda nelerin eser sayılacağı dört grup halinde düzenlenmiştir. Kanunun bu düzenlemesi sınırlayıcı nitelikte olup bu dört gruptan birine giren fikri ürün Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu tarafından korunacaktır. Bu gruplar; ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri ile sinema eserlerinden oluşmaktadır. Kanunda bu eser grupları içinde gösterilenler örnek kabilinden olup, bu ana grupların özelliğini taşıyan yeni fikri ürünlerin de bu gruplara dahil olması her zaman mümkündür (Erel, 1998:29; Ayiter,1981:145;

Belgesay,14). Ancak bu dört grup haricinde yeni bir fikir ürünü için koruma söz konusu değildir.

Eser türlerinin sınıflandırılmasında çeşitli kriterler kullanılabilir. Eserler;

ifade aracına, ifade şekline, muhtevaya veya eserden yararlanma tarzına göre sınıflandırılabilir. 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu sınıflandırmada esas olarak eserin muhteva ve niteliğini dikkate almış, bazen de ifade aracı ve şekliyle, estetik niteliğe önem vermiştir (Erel, 1998:38). Kanun, söz konusu dört grup dışında, ayrıca diğer bir eserden yararlanmak suretiyle meydana getirilip de bu esere nispetle

bağımsız olmayan fikir ve sanat ürünlerini de işleyenin özelliğini taşımak şartıyla işlemeler başlığı altında eser saymıştır (Erel, 1998:38).

İlim ve edebiyat eseri grubunda yer alan eserlerden biri de, sözsüz sahne eserleridir. FSEK.md.2/1 b.2 uyarınca; “Her nevi rakıslar, yazılı kareografi eserleri, pandomirnalar ve buna benzer sözsüz sahne eserleri” ilim ve edebiyat eseri olarak korunacaktır. Bu gibi eserlerin ayırıcı niteliği, duygu, düşünce ve fikirlerin söz veya yazıyla değil, sanatçının hareketleri ile ifade edilmesidir (Ayiter, 1981:51; Erel, 1998:41). Bu eserlerin mutlak surette sözsüz ve sessiz olması gerekmez. Müzik ve söz kısımları şartları varsa ayrıca birer eser olarak korunur (Ayiter,1951:51).

Diğer bir çeşit ilim ve edebiyat eseri de FSEK.md.2/3 b.3 uyarınca; teknik ve bilimsel mahiyette fotoğraflar, resimler, haritalar, planlar, projeler, krokiler ve maketlerdir. Bu eserlerde estetik nitelik önem taşımaz.

Diğer bir eser grubunu ise musiki eserleri oluşturur. Bunlar FSEK.md.3’de

“Musiki eserler, her nevi sözlü ve sözsüz bestelerdir” şeklinde düzenlenmiştir.

Sözsüz musiki eserlerde sırf besteler, sözlü musiki eserlerde, beste ve güfteler eser olarak korunur. Musiki eserlerinde ifade aracı ses olup, seslerin notalarda tespit edilmiş olmasına gerek yoktur (Erel,1998:44).

Diğer bir eser grubunu da güzel sanat eserleri oluşturur. FSEK.md.4’e göre, bir fikir ürününün güzel sanat eseri olarak kabul edilebilmesi için estetik bir değere sahip olması gerekir. Güzel sanat eserleri bu maddede sekiz bent halinde örnek kabilinden sayılmıştır. FSEK.md.4/1’e göre, “Güzel sanat eserleri, estetik değere sahip olan; yağlı ve sulu boya tablolar, her türlü resimler, desenler, pasteller, gravürler, güzel yazılar ve tezhipler, kazıma, oyma, kakma veya benzeri usullerle maden, taş, ağaç veya diğer maddelerle çizilen veya tespit edilen eserler, kaligrafi, serigrafi, heykeller, kabartmalar ve oymalar, mimarlık eserleri, elişleri ve küçük sanat eserleri, minyatürler ve süsleme sanatı ürünleri ile tekstil, moda ve tasarımları, fotografik eserler, grafik eserleri, karikatür eserleri, her türlü tiplemelerdir.” Güzel sanat eseri olarak korunacak tiplemeler, doğrudan doğruya çizgi kahramana ait olan

17   

tiplemedir. Bu tiplemenin kullanıldığı çizimler ise asıl esere nazaran “işlenme eser”

niteliğindedir (Erel,1998:49).

FSEK.md.4’de sayılan güzel sanat eserlerinden olan mimarlık eserleri ile korunan; mimari plan, kroki ve maketler değil doğrudan doğruya mimari yapının kendisidir. Mimari plan, kroki ve maketlerin uygulanmasıyla ortaya çıkacak olan mimari yapı estetik niteliğine sahip olmak şartıyla korunur, dolayısıyla, bu eserlerin sadece sahibinin hususiyetini taşıması yeterli olmayacaktır.

Estetik niteliği olan fotoğrafîk eserler de güzel sanat eseri olarak korunurlar.

Estetik niteliği olmayan fotoğrafîk eserler bilimsel ve teknik nitelikte ise FSEK.md.2/1 b.3’e göre, bu maddeye de girmeyenler ancak kişilik hakları çerçevesinde korunabilirler (Ayiter, 1981:59; Erel,1998:48).

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda belirtilen ve 5 inci maddede düzenlenen bir diğer eser grubu da sinema eserleridir. Sinema eserlerinde belirgin özellik görüntünün hareketli olmasıdır. Sinema ürününün eser sayılabilmesi için üzerine kaydedildiği maddenin veya projeksiyonun şekli önemli değildir. FSEK.md.5/1 b.2’de “öğretici ve teknik mahiyette olan veya günlük olayları tespit eden filmler” de sinema eseri olarak kabul edilmiştir.

Diğer bir eser grubu olan işlenme eserler FSEK.md.6’da “Diğer bir eserden istifade suretiyle meydana getirilip de, bu esere nispetle bağımsız olmayan ve işleyenin hususiyetini taşıyan fikir ve sanat ürünleri, işlenme eserlerdir” şeklinde düzenlenmiştir. FSEK.md.6’da işleme eser çeşitleri örnek kabilinden sayılmıştır.

Bir eserin işlenmesinden amaç, bağımsız bir eser meydana getirmek değil, mevcut bir eseri başka bir biçime dönüştürerek ifade etmektir. Bu nedenle işlenme eserin aslına sadık kalması ve onun özelliklerini yansıtması gerekmekte olup asıl eser sahibinin özelliği olarak beliren hususları bozmamalıdır (Erel,1998:54). Örneğin, tercüme yapılırken eserin aslında bulunmayan fikirler eklenemez.

5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, asıl eserin kendi kategorisi içinde başka bir kalıba sokulmasını işleme olarak kabul etmiştir. Örneğin tercüme eserler de asıl eser gibi edebi eserdir. FSEK.md.6/3’de bu kurala istisna getirilmiştir. Musiki, güzel sanat, ilim ve edebiyat eserlerinin film haline dönüştürülmesi mümkündür. Bu istisna filmin her türlü fikir eserini yaymaya elverişli olmasından kaynaklanmaktadır.

Bu istisna dışında ayrı eser gruplarında aynı konu işlenmiş olsa dahi meydana gelen eserler arasında bir fikir ortaklığından veya birinin diğerine ilham kaynağı olmasından başka bir bağımlılık bulunmaz ve yaratılan eser orijinal bir eser olur (Ayiter, 1981:67; Erel, 1998:56).

2.3. HAKKIN İNTİKALİ YOLLARI 2.3.1. Sözleşme ile Hakkın Devri

5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda, eser sahibi ile devralan arasındaki ilişkiyi düzenleyen iki ayrı sözleşme tipi yer almaktadır. Bunlardan ilkinde, eser sahibi, eseri üzerindeki malî haklarını devretmektedir; bu durumda mali hakların devri sözleşmesi söz konusu olur. Buna karşılık diğer sözleşme ile eser sahibi eseri üzerindeki hakkını değil, sadece kullanma yetkisini devretmektedir ki bu durumda lisans sözleşmesi (ruhsat) kurulur

2.3.2. Miras yoluyla hakkın devri

Eser sahibinin kişiliğinin sona ermesiyle birlikte, manevi haklar gibi, mali haklar da mirasçılara geçer. Mali hakların mirasçılara geçmesi bakımından, özel bir düzenleme öngörülmemiş olup genel hükümlere ilişkin kurallar, mali hakların mirasçılara geçmesi bakımından da uygulanır. Mali hakların ekonomik yönünün ön planda olduğu dikkate alındığında mirasın geçmesi bakımından özel bir düzenlemenin getirilmemiştir.

3.BÖLÜM

MALİ HAKLARIN DEVRİ SÖZLEŞMESİNİN KURULMASI, TARAFLARI, ŞEKLİ, HUKUKİ NİTELİĞİ, DİĞER SÖZLEŞMELERDEN FARKI

3.1.SÖZLEŞMENİN KURULMASI

Sözleşme düzenlenmesi ile ilgili olarak ulusal yasa koyucular tarafından ortaklaşa kabul edilen sözleşme kuralları, sözleşme düzenleme özgürlüğünü temel ilke olarak öngörmektedir. Sözleşme özgürlüğü ilkesi, kişilerin sözleşme düzenleme iradelerini özgürce ortaya koymalarını ifade etmektedir. Kuşkusuz böyle bir ilke, kişilerin sözleşme yapma iradelerini, herhangi bir şekil unsuruna gereksinim duymaksızın ortaya koyabilme olanağını kapsamaktadır. Nitekim Borçlar Kanunu da iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun rızalarını beyan ettikleri takdirde sözleşmenin tamam olacağını hatta rıza ifade edilmesinin açık olabileceği gibi, saklı olabileceğini de öngörmektedir. Dolayısıyla, şekilde bağımsızlık, bir sözleşmenin oluşabilmesinde ana unsurlardan birini oluşturmaktadır.

Kanun koyucuların, düşünce ürünlerini koruma kurallarını düzenlemenin yanında, bu eserlerin topluma sunulmasında çok yönlü hak ilişkilerini de düzenlenmek zorunda olduğu kabul edilmelidir. Ne var ki genellikle fikri hak yasalarında bu gibi ilişkilerin genel sözleşme kuralları ile çözümlenmesinin yeterli olabileceği varsayımından hareketle, düşünce ürünlerinden yararlanılmasına ilişkin sözleşme ilişkilerini ayrıca düzenlenme gereği duyulmadığı da görülmektedir.

Sorunun gelişim seyri içinde, 1972 yılında Hollanda da fikir hakları sözleşmelerine ilişkin olmak üzere ayrı bir yasal düzenleme taslağı kamuoyunda tartışmaya açılmıştır. Bu gibi düzenleme çalışmaları kuşkusuz yalnızca Hollanda ile de sınırlı kalmamıştır. Örneğin, Almanya da 1965 Fikir Hakları Yasası’nın kabulünden önce de bu alanda geniş tartışmalar yapılmıştır (Beşiroğlu, 2006:518).

Sorunun değerlendirilmesi için, düşünce ürünü sahipleri ile bu eserler üzerindeki haklardan yararlananlar arasındaki ilişkilerin niteliği üzerinde durulması zorunludur. Sahibinin ilgi alanında kapalı bulunan bir edebiyat eserinin bir yayımcı

olmaksızın, nota işaretleri durumundaki bir bestenin sanatçı icrası olmaksızın;

sanatçı icrasını tespit ederek çoğaltan bir yapımcı olmaksızın esere yaşam kazandırılması, toplum tarafından bilgilenilmesi, yararlanılması ve değerlendirilmesi olanaklarının sınırlı olduğu bilinmektedir. Bu durum karşısında, yalnızca eser sahibine ait olan çoğaltma ve yayma haklarının eser sahibinin yararlarını temsil ederek, söz edilen olanaklara sahip bir başka kişi tarafından kullanılması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Böylece düşünce ürünlerinin topluma sunulmasında temel bir işlev üstlenen kişi ya da kuruluşlar ile eser sahipleri ve sanatçılar arasındaki ilişkilerin ve taraflar arasında düşünülebilecek çeşitli hukuksal bağlantıların düzenlenmesi, ciddi bir zorunluluk niteliği kazanmıştır (Beşiroğlu, 2006:518).

Her sözleşme, taraflarının açık ya da saklı olarak ortaya koymak istedikleri iradelerinin bir sonucudur. Ancak, sözleşmeler, ortaya konulmak istenilen iradelerin ifade edilmesi ile varlık kazanırlar. Her iradenin ifade edilmesinde, biri irade sahibinin iç dünyasında saklı bulunan irade kavramı ile diğeri bu iradenin ifade edilmesi ile ortaya konulan ve somut bir eylem niteliği taşıyan iki ana unsurdan oluşmaktadır. Burada sözü edilen somut eylem, irade beyanının sözlü ya da yazılı olsun, birbiri ile uyum içinde ortaya konulmasıdır. Ancak, düşünce ürünleri üzerindeki hak kullanımına ilişkin irade beyanının, diğer bazı durumlardan farklı olarak sözlü değil, yazılı bir ifade niteliği taşıması asıldır.

Bir düşünce ürünü sahibi, örneğin, işleme hakkına ilişkin izin iradesini beyan ederken, bu iradenin, kapsam alanı üzerinde yeterince bilgi sahibi olması halinde, iradenin yasal esaslara uyumsuz bir ifade biçimine dönüşmesi de söz konusu olabilir.

Bu durumda, irade ve ifade arasındaki ilişki ve uyum üzerine durulması ve ifadenin, gerçekte ifade sahibinin iradesini tam olarak yansıtıp yansıtmadığı üzerinde durulması zorunlu kılmaktadır. Bu nedenledir ki, düşünce ürünleri üzerindeki hakların kullanım izni verilmesi ya da izin alınmasına ilişkin iradenin belirli bir şekil içinde yazılı olarak ifade edilmesi öngörülmektedir (Beşiroğlu,2006:523)

21   

3.2. SÖZLEŞMENİN TARAFLARI 3.2.1. Devreden

Mali hakların devri sözleşmesinin taraflarından birini, hak üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan devreden teşkil etmektedir. Devreden genellikle eser sahibi olduğu hâlde, bazı durumlarda eser sahibinin mirasçıları veya hakkı ondan devralan kişi de olabilir. Eser sahibinin ölümü durumunda hak mirasçılara intikal edeceğinden, mirasçılar hak üzerinde koruma süresi boyunca tasarruf edebilir ve mali hakların devrine ilişkin bir sözleşme yapabilir. Eser sahibi veya mirasçılarından hakkı devralan kişi de bunların yazılı izniyle hakkı başkasına devredebilir. Ancak, FSEK.md.49/1’de öngörülen bu hükmün uygulanması çok güçtür. Çünkü, mali hakların devri sözleşmesi söz konusu olduğunda, her devirde devralanların eser sahiplerine ya da mirasçılarına ulaşması uygulamada önemli zorluklar arz etmektedir. Ayrıca mali hakların devri sözleşmesi devralanın, devraldığı hak üzerinde tasarruf etme imkanını da içerdiği için, bu

Mali hakların devri sözleşmesinin taraflarından birini, hak üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan devreden teşkil etmektedir. Devreden genellikle eser sahibi olduğu hâlde, bazı durumlarda eser sahibinin mirasçıları veya hakkı ondan devralan kişi de olabilir. Eser sahibinin ölümü durumunda hak mirasçılara intikal edeceğinden, mirasçılar hak üzerinde koruma süresi boyunca tasarruf edebilir ve mali hakların devrine ilişkin bir sözleşme yapabilir. Eser sahibi veya mirasçılarından hakkı devralan kişi de bunların yazılı izniyle hakkı başkasına devredebilir. Ancak, FSEK.md.49/1’de öngörülen bu hükmün uygulanması çok güçtür. Çünkü, mali hakların devri sözleşmesi söz konusu olduğunda, her devirde devralanların eser sahiplerine ya da mirasçılarına ulaşması uygulamada önemli zorluklar arz etmektedir. Ayrıca mali hakların devri sözleşmesi devralanın, devraldığı hak üzerinde tasarruf etme imkanını da içerdiği için, bu