• Sonuç bulunamadı

2.7. Kuyumculukta Kullanılan Hammaddeler

2.7.1. Madenler

Maden sanatı teknikleri, bu sanatın malzemesi olan madenlerin keşfedilmesine ve madenlerin kendilerine has özelliklerinin anlaşılmasına bağlı olarak gelişmiştir. Eski Çağ içinde gerçekleştirilen her metalürjik keşif yeni bir maden sanan tekniğinin doğmasına yol açmıştır.

Çeşitli maden sanatı tekniklerini çeşitli cins madenler üzerine, büyük maharetle uygulamış olan Ġslamlık devri ustalarının madenlerle ilgili bilgileri bütün ayrıntıları ile bildikleri anlaşılmakta ve kullandıkları tekniklere göre daima en uygun malzemeyi seçmiş oldukları görülmektedir.

Ġslam maden sanatında kullanılan başlıca madenler altın, gümüş, bakır-kalay alaşımı olan tunç ve bakır-çinko alaşımı olan pirinçtir. Demir ve çelik daha çok silâh ve alet yapımında; kurşun, lehim alaşımlarında ve soy madenlerin (altın ve gümüşün) saflaştırılmasında cıva ise yıldızlama da kullanılır. Bu sekiz madenin sekizi de Ġslâmiyet’ ten önceki devirlerde Yakın Doğu Topraklarında biliniyor ve işleniyordu. Madeni ısıtarak uysallaştırma, cevherinden ayırma, eritme, saflaştırma, diğer madenlerle karıştırarak alaşım elde etme, çeşitli teknikler uygulayarak eserler yapma ve süsleme usulleri, ilk olarak Yakın Doğu Topraklarında, bu madenler üzerinde denenmiş ve geliştirilmiştir (ERGĠNSOY, 1978: 34).

Madenler doğada metalik halde veya cevher olarak mevcuttur. Metalik halde bulunan madenlere "doğal madenler‛ içinde kimyasal bileşikler halinde madenlerin bulunduğu kayalara ise ‚cevher‛ denir. Örneğin altın doğal bir madendir. Gümüş, bakır ve demir hem doğal maden, hem de cevher olarak mevcuttur. Kurşun, kalay, çinko ve cıva ise, ancak cevherden tasfiye yoluyla (ısı kullanarak) elde edilebilen madenlerdir. Ġlk keşfedilen madenler doğal madenler olmuştur. (ERGĠNSOY, 1978: 34).

Kıymetli madenlerin alaşımında bulunan kıymetli maden miktarına saflık derecesi veya ayar denir (YILMAZ, 2004: 8).

A. Altın:

Yumuşak, parlak, sarı, iletken, yoğunluğu ve ticari değeri yüksek, okside olmayan ve tek başına hiçbir asidin etkileyemediği, kolay işlenebilen bir madendir (AYTER, 1996: 35).

Hava ve ateşle rengini değiştirmez. Kuvvetli asit ve bazlardan etkilenmez. Bildiğimiz ve kullandığımız sülfürik asit, tuz ruhu ve nitrik asitten (kezzap) etkilenmediği gibi yalnızca 3 kısım tuz ruhu ve 1 kısım nitrik asit karışımında (buna kral suyu denir) çözülür (YILMAZ, 2004: 8).

Doğada yaygın olarak bulunan altının keşif tarihi kesin olarak bilinmemekte, M.Ö. 4000 yıl kadar önce birkaç mısırlı işçinin tesadüfen bulduğu düşünülmektedir (SERDAR, 2006: 23).

Altın, dağ ırmaklarının yataklarında alüvyon birikintileri arasında, ufak külçecikler veya kırıntılar halinde bulunur. Atın, dere yataklarından başka, kuvars kayalarının içinde, damar halinde de mevcuttur. Altın saf bir maden değildir. Altının içinde daima doğal olarak bir miktar gümüş, bakır ve demir gibi madenler de bulunur (ERGĠNSOY, 1978: 8).

Altın yumuşak kolay işlenebilen bir madendir; soğukken de çekiçlenebilir. Altından dövme veya döküm teknikleri uygulanarak istenen her şekil yapılabilir. Altına bakır eklenirse kırmızımsı; gümüş eklenirse yeşilimsi bir renk elde edilir (VITIELLO, 1995: 77).

Ġslamlık devrinde altın, hem tas, ibrik, maşrapa gibi eserlerin; hem de yüzük, bilezik, küpe, gerdanlık gibi ziynet eşyalarının yapımında kullanılmış; tunç ve pirinç eserlerin yaldız ve kakma teknikleri ile süslenmesinde de geniş ölçüde kullanılmıştır (ERGĠNSOY, 1978: 9-10).

Kuyumcu ve mücevher imalatçılarının kullandığı çeşitli ayarda ve renklerde altın alaşımlar bulunmaktadır. Alaşım içindeki altın miktarı milyem veya ayar sistemine göre açıklanır. Altın standartları ülkelere göre değişmekle beraber, Amerika ve ülkemizde 22, 18, 14 ve 10 ayar olarak belirlenmiştir (ARAS, 1996: 16).

B.Gümüş:

Ġşlenebilir, parlak bir metaldir. En iyi elektrik ve ısı iletkenidir. Tüm metaller arasında ışığı en iyi yansıtandır (VITIELLO, 1995: 70).

Altının özelliklerine en yakın metaldir. Doğada yoğun olarak bulunur. Gümüş, görünen ışığın % 99,5’ten fazlasını yansıtarak, kullanılan metallerin içinde en beyazı konumundadır. Altından biraz sert, bakırdan daha yumuşaktır. Bir gram gümüş çekilerek iki kilometre uzunluğunda ince bir tel haline getirilebilir. Çekiçlenerek iki ile üç milim folyolar haline getirilebilir (SERDAR, 2006: 34).

Gümüş doğada hem doğal maden hem de cevher olarak mevcuttur. Doğal bir altın-gümüş alaşımı olan elektrom madeninin içinde de % 40 oranında gümüş bulunmaktadır (ERGĠNSOY, 1978: 34).

Kuyumculukta, süs eşyası yapımında, elektronik sanayisinde ve para yapımında kullanılır (AYTER, 1996: 64).

Doğal-gümüş: Ġlk kullanılan gümüş, doğal-gümüş olmuştur. Doğal gümüş çok az miktarlarda mevcut olduğundan, altından daha geç bir tarihte fark edildiği tahmin edilmektedir. M.Ö. dördüncü binin başlarından itibaren süs eşyalarının yapımında kullanıldığı görülmektedir (ERGĠNSOY, 1978: 34).

C.Bakır:

Bakır doğada hem doğal-maden hem de cevher olarak mevcuttur (ERGĠNSOY, 1978: 34).Bakır karışımları, çok yönlü özelliklerinden dolayı (renk, fiyat, kazınmaya ve aşınmaya karşı dirençli olması) genellikle çok tercih edilir. Metal para, mücevher,

armatür, sanatsal yapılar, müzik aletleri gibi birçok eşyanın yapımında kullanılır (SERDAR, 2006: 23).

Bakır havanın nemi ve oksijenin yardımıyla bakır karbonat denilen yeşil bir renk kazanır ki, buna patina denir (AYTER, 1996: 67). Arsenik içeren bakır, oksitlenmeye ve sıcağa karşı dayanıklıdır. Ayarı 997 olup, arsenik, gümüş ve nikel içerir (VITIELLO, 1995: 79).Bakır, kuyumcular için kıymetsiz madenler içerisinde en önemli olanıdır (YILMAZ, 2004: 10)

Doğal Bakır: Bakır okside olan bir madendir. Doğal-bakır parçalarının yüzeyi okside olduğundan, rengi morumsu bir yeşildir.

Bakır altından ve gümüşten daha sert bir madendir; soğuk halde dövülürse, büsbütün sertleşir ve işlenemez hale gelir.

Dövüldükçe sertleşen bakırı önce ısıtıp, sonra suya daldırarak ılıklaştırıp yumuşatmaya “tavlama” denir. M.S. 19’ uncu yüz yıldaki ilk ve önemli metalürjik keşif, madeni eserlerin yapımında uygulanan iki ana metoddan biri olan ‚dövme‛ tekniğinin gelişmesine yol açmıştır (ERGĠNSOY, 1978: 10).

D.Kurşun:

Gümüşe yakın beyaz – gri renkte, yumuşak, ezilebilen, sünebilme özelliğine sahip fakat yoğunluğu yüksek bir metaldir (AYTER, 1996: 65).

Kurşun doğada saf maden olarak bulunmaz. Bir kurşun sülfürü olan galen cevherinden tasfiye yolu ile elde edilir.

Erime noktası düşük olan kurşun Ġslam öncesi devirlerde olduğu gibi, Ġslamlık devrinde de daha çok lehim alaşımlarında ve kolay okside olması nedeniyle soy madenlerin saflaştırılması işlemlerinde kullanılmıştır. Bazen de bir miktar kurşun, döküm yapılacak olan bakır alaşımlarına, akıcılık vermesi için karıştırılmıştır (ERGĠNSOY, 1978: 12).Plastik özelliklerinden dolayı hem gümüşçülükte hem de kuyumculukta şekil verme işlemlerinde sıkça kullanılmaktadır (VITIELLO, 1995: 77).

Altına şekil vermede altlık yatak olarak, sülfürik asitle çalışmada kap olarak kullanılır. Kurşun parçacıkları altına karışarak, altının çatlamasına mani olmak için çok dikkatli kullanılmaktadır (YILMAZ, 2004: 12).Kurşun, kalay ile karıştırılarak lehim alaşımı elde edilir (AYTER, 1996: 65).

E. Tunç

Tunç içinde bir miktar kalay olan bir bakır alaşımıdır.

Tunç alaşımının keşfi, maden teknolojisinde yeni bir çığır açmış, bir çağa adını veren bu çok önemli madenin keşfinden sonra, çeşitli maden sanatı teknikleri gelmiştir. (ERGĠNSOY, 1978: 12).

Bakırdan daha sert ve sağlam bir maden olan tunç soğuk olarak işlenemez; çekiçlenen tuncun sık tavlanması gerekir.

Tuncun kızılımtırak sarı bir rengi vardır; fakat kimyasal yapısına ve karşılaştığı etkenlere göre, zamanla tunç sarıdan griye, kahverenginden siyaha kadar çeşitli renklere girebilir (ERGĠNSOY, 1978: 13).

Ġğne, fibula, yüzük, küpe, boncuk, bilezik, zincir olarak, ayrıca altın ve gümüş kaplama takılarda kullanılmıştır (BĠNGÖL, 1999: 19).

F. Pirinç

Pirinç, içinde çinko olan bir bakır alaşımıdır. Bakır ile çinko-cevheri kalamin (tutya) birlikte tasfiye edilerek, tunç kadar sert ve sağlam ve rengi altın gibi sarı ve parlak olan pirinç madeni elde edilir. Altına en çok benzeyen pirinç alaşımı, içinde % 20 oranında çinko bulunan bakır alaşımıdır. Pirincin içindeki çinko oranı % 40’a kadar artırılabilir; ancak pirincin çinkosu çoğaldıkça, madenin rengi beyazlaşır ve parlaklığını kaybeder (ERGĠNSOY, 1978: 13).

Pirinç alaşımı da tunç kadar sert ve sağlam bir madendir; tavlanmadan işlenemez. 12’ nci yüz yılın üçüncü çeyreğinden itibaren tuncun yanı sıra ve özellikle

dövme tekniğinin uygulandığı eserlerin yapımında bol miktarda kullanılmıştır (ERGĠNSOY, 1978: 14).

G. Demir-Çelik:

Demir doğada hem doğal maden, hem de cevher olarak mevcuttur (ERGĠNSOY, 1978: 14).

Düşük karbonlu demirden yapılmış takılara en çok Urartularda rastlanır. Urartular, demir madenciliğinin ve teknolojisinin gelişip yaygınlaşmasında öncü olmuşlardır (PARLAK, 2000: 39). Halka, iğne ve ender olarak Roma Dönemi yüzüklerinde kullanılmıştır (BĠNGÖL, 1999: 19).

H. Cıva:

Cıva, bir cıva-kükürt bileşiği olan sinabar (zincifre) cevherinden elde edilir. Bu cevher ısıtılınca, içinde cıva buharlaşır ve sonra tekrar yoğunlaşarak, sıvı halde potanın dibine toplanır.

Cıvanın en önemli özelliği, altın ve gümüşle malgama olabilmesidir; yani bu madenler cıvanın içinde çözünerek cıva alaşımları oluştururlar. Malgamalar, cıva oranına göre sıvı, yarı-sıvı, veya katı hallerde olabilirler (ERGĠNSOY, 1978: 16).

Cıva, altın ve gümüşle karıştırıldığında amalgam meydana gelir. Amalgam eski zamanlarda altın kaplama yapılmasında çok kullanılmakta idi. Cıva buharının zehirli olması, bu kaplama şeklinin kullanılmamasına neden olmuştur (YILMAZ, 2004: 10).

Benzer Belgeler