• Sonuç bulunamadı

AYDIN MÜZESİNDE BULUNAN ETNOGRAFİK TAKILAR

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "AYDIN MÜZESİNDE BULUNAN ETNOGRAFİK TAKILAR"

Copied!
297
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

GELENEKSEL TÜRK EL SANATLARI EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI

GELENEKSEL TÜRK EL SANATLARI EĞİTİMİ BİLİM DALI

AYDIN MÜZESİNDE BULUNAN

ETNOGRAFİK TAKILAR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Yeşim ÖZKAN

Ankara Haziran, 2010

(2)

GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

GELENEKSEL TÜRK EL SANATLARI EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI GELENEKSEL TÜRK EL SANATLARI EĞİTİMİ BİLİM DALI

AYDIN MÜZESİNDE BULUNAN

ETNOGRAFİK TAKILAR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Yeşim ÖZKAN

Danışman: Doç. Aysen SOYSALDI

Ankara Haziran, 2010

(3)

i

Yeşim ÖZKAN’ın AYDIN MÜZESĠ’DE BULUNAN ETNOGRAFĠK TAKILAR başlıklı tezi .../.../ 2010 tarihinde, jürimiz tarafından GELENEKSEL TÜRK EL SANATLARI EĞĠTĠMĠ Ana Bilim Dalında Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Adı Soyadı Ġmza

Başkan: ... ……….

Üye (Tez Danışmanı): ... ……….

(4)

ii

Mekanikleşen bir yüzyılda geleneksel el sanatlarımızı korumak ve aktarmak üzere yapılan her çalışma saygıya değerdir. Harcanan her emek geleceğe hazırlanmış bir çeyiz gibi özel ve önemlidir. Teknolojik gelişmeler takip edilip ayak uydurulmalı fakat bu takip değerlerimizi kaybetmeden, yaratıcı ve yenilikçi ruhu tekdüzeleştirmeden yapılmalıdır. Bu bağlamda takı gün geçtikçe popüler kültürün vazgeçilmezi olmakta ve hayal gücünün sınırlarını zorlamaktadır. Sürekli bir üretim ve hareketlilik yaşayan kuyumculuk sektörü ise gittikçe yıldızı parlayan bir alan olmaktadır. Birçok sanat dalında olduğu gibi takının da ilham kaynağı geçmiş ve geleneksellik olmuştur.

Yeniyi izlerken geçmişi yok etmemek adına önemli bir görev edinen müzelerimiz zengin eserlere sahiptir. Ne yazık ki ülkemizde müzelerin değeri henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Bu eğitim ve kültür kaynakları bilimsel araştırmalarla canlı tutulmaya çalışılmaktadır. Bu araştırmayı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi müzelerin atıl olmaktan çıkıp bir eğitim ve kültür evi haline getirilmesini, depolarda sıkışmış bu eserleri gün yüzüne çıkarma çabalarımın sonuçsuz kalmamasını temenni ederek sunuyorum.

Sadece tez çalışmamda değil, üniversite yaşamımda da bana inanan ve yol gösteren saygıdeğer hocam Doç. Aysen SOYSALDI’ya,

Müze çalışmalarımdaki yardımları için arkeolog Arzu CEVĠZĠ’ye, bilgisayar desteği için Ruşen DUMAN’a,

Bana desteğini esirgemeyen teşvikçi kimliğiyle hep ileri götüren eşim Bilal ÖZKAN’a ve yeryüzündeki bulunuşunun beşinci ayını yaşayan ilgi yumağı bebeğim ElaAzra’ya; çaldığım her saniye için özür dileyerek, teşekkür ediyorum.

(5)

iii

AYDIN MÜZESĠ’NDE BULUNAN ETNOĞRAFĠK TAKILAR ÖZKAN, Yeşim

Yükse Lisans, Geleneksel Türk El Sanatları Bilim Dalı Tez Danışman: Doç. Aysen SOYSALDI

Haziran – 2010, 278 sayfa

Takı toplumda ayırt edici bir unsur olarak, doğum, ölüm, evlilik, kahramanlık ve dini törenlerde bir ödüllendirici olarak kullanılmıştır.Toplumlar kültürlerini etnografik eserler aracılığıyla yayar ve tanıtır. Anadolu’nun kültürünü ortaya koymada etnografik eserler içinde yer alan takı örnekleri oldukça önemlidir. Etnografik takı örnekleri gerek kullanılan malzemeler, uygulanan teknikler ve kullanım yerleri yönünden; gerekse formları yönünden uygulandıkları dönemin dikkat çekici zengin özelliklerine sahiptir.

Bu araştırma; Aydın Müzesi'nde bulunan etnografik takıları incelemek, döneme ait takı özelliklerini ortaya koymak, buna dayalı olarak yeni kaynaklar ve uyarlamalar yapılmasına katkıda bulunmak amacıyla plânlanıp yürütülmüştür.

Müzede bulunan 98 adet etnografik takı örneği hazırlanan bilgi formları kapsamında incelenmiş, fotoğraflanmış ve katalogda sunulmuştur. Yapılan gözlem ve incelemelerden elde edilen verilere göre, etnografik takıları; kemer ve kemer tokaları, küpe v.b. olmak üzere kullanım yerlerine göre gruplandırılmıştır.

Takıların çoğu 1985 yılında koleksiyona katılmıştır. Cumhuriyet ve Osmanlı dönemine ait olup daha çok gümüş ve bakır madenlerinden yapılmış; süslemede yarı değerli taşlar kullanılmıştır.Yapım tekniklerinden yaprak metal, süsleme tekniklerinden kabartma, telkari ve mıhlama yoğun olarak kullanılmıştır. Penes kullanımının fazla olduğu ve daha gösterişli takılarda penesin kullanıldığı gözlenmiştir. Peneslerde, bereketi temsil eden geleneksel “Fatma ana eli” formu kullanılmıştır.Takılarda geometrik bezeme ağırlıktadır. Bitkisel motiflerden kıvrık dallar; geleneksel formlardan, adalet ve sağlamlığı sembolize eden Mührü Süleyman dikkati çekmektedir. Kilit sistemi olarak pimli ve çengel kilitlerin kullanımı daha yoğundur.

(6)

iv

ÖZKAN, Yeşim

Master’s Degree, Science Department of the Traditional Turkish Handcraft Thesis Adviser: Doç. Aysen SOYSALDI

June-2010, 278 page

The emergence of the ornaments used for accessory today is a necessity rather than a decoration. The bones which were put on necks for defence during antiquity was used to attach the clothes (today’s chest needle) for covering. With the formation of the tribes they are used as a distinctive sign and as a gift during ceremonies of religion, birth, death, marriage, and bravery.Among the works of art belonging to the Anatolian Civilization, ornaments have a unique place and importance. The fact that there isn’t any civilization which hasn’t used ornaments shows ornaments' importance even though there have been people living naked in the past and now. In this sense, ornament is an indication of the need for decorating oneself, at the same time it shows an important part of the most primitive style of clothing.

This research was done in order to investigate ethnographic ornaments in Aydın Museum and to contribute to the new adaptations and sources. According to the information obtained during the observation and study in Aydın Museum, ethnographic ornaments are classified as belt, earing, bracelet, necklace and brooch etc. and evaluated under the appropriate title.

The material in the research consists of 98 examples of ethnographic ornaments in Aydın Museum.

(7)

v

İÇİNDEKİLER Sayfa

JÜRĠ ÜYELERĠNĠN ĠMZA SAYFASI ... i

ÖNSÖZ ... ii

ÖZET ... iii

ABSTRACT ... iv

TABLOLAR LĠSTESĠ ... viii

GRAFĠKLER LĠSTESĠ ... ix

FOTOĞRAFLAR LĠSTESi ... x

ŞEKĠLLER LĠSTESĠ ... xvi

1. GĠRĠŞ ... 1 1.1. Problem ... 3 1.2. Amaç ... 3 1.3. Önem ... 4 1.4. Varsayımlar ... 4 1.5. Sınırlılıklar ... 5 1.6. Terimler ve Tanımlar ... 5 2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE ... 14

2.1. Aydın Ġlinin Tanıtılması ... 14

2.2. Aydın Müzesi Hakkında Genel Bilgi ... 17

2.3. Maden Ġşleri ve Kuyumculuğun Tarihçesi ... 19

2.4. Takıların Türk Etnografyasındaki yeri ... 28

2.5. Takıların Sınıflandırılması ... 30

2.5.1. Baş Takıları ... 30

(8)

vi

2.5.4. Bel Takıları ... 32

2.5.5. Bilek ve El Takıları ... 32

2.6. Kuyumculukta Kullanılan Araçlar ... 34

2.7. Kuyumculukta Kullanılan Hammaddeler ... 39

2.7.1. Madenler ... 39

2.7.2. Kuyumculukta Kullanılan Taşlar ... 44

2.8. Takı Yapım Teknikleri ... 47

2.8.1. Temel Teknikler ... 48 2.8.2. Süsleme Teknikleri ... 48 3. YÖNTEM ... 55 3.1. Araştırmanın Modeli ... 55 3.2. Evren ve Örneklem ... 55 3.3. Verilerin Toplanması ... 55 3.4. Verilerin Analizi ... 56 4. BULGULAR ve YORUM ... 57

4.1. Etnografik Takılar (Bilgi Formları) Kataloğu………...57

4.2. Etnografik Takıların Özellikleri………249

4.2.1. Kullanım alanları ……….…..249

4.2.2. Takıların müzeye geliş şekli, müzeye geliş tarihi ve müzedeki yeri ……….251

4.2.3. Takıların ait olduğu dönem………...254

4.2.4. Boyutları (uzunluk, genişlik ve çap)…………...255

4.2.5- Kullanılan hammaddeler ………....258

4.2.6- Yapım ve bezeme özellikleri………...259

4.2.7- Penes kullanımı ve formları ………...262

(9)

vii

5.1. Sonuç ... 266

5.2. Öneriler ... 269

KAYNAKÇA ... 270

EKLER ... 274

Ek-1 Bilgi Formu ... 274

(10)

viii

Sayfa No

Tablo 1 Takıların Kullanım Alanına Göre Dağılımı ... 249

Tablo 2 Takıların Müzedeki Yerine Göre Dağılımı ... 251

Tablo 3 Takıların Müzeye Geliş Şekline Göre Dağılımı ... 252

Tablo 4 Eserin Müzeye Geldiği Tarihe Göre Dağılımı ... 253

Tablo 5 Eserin Ait Olduğu Döneme Göre Dağılımı ... 254

Tablo 6 Eserin Boyut Dağılımı ... 255

a. Uzunluk Tablosu ... 255

b. Genişlik Tablosu ... 256

c. Çap Tablosu ... 257

Tablo 7 Eser Hammaddesine Göre Dağılımı ... 258

Tablo 8 Eserin Uygulanan Yapım ve Bezeme Tekniğe Göre Dağılımı ... 263

a. Yapım Tekniği Tablosu ... 260

b. Bezeme Tekniği Tablosu ... 261

Tablo 9 Eserin Penes Kullanımına Göre Dağılımı ... 262

Tablo 10 Eserin Penes Formuna Göre Dağılımı ... 263

(11)

ix

Sayfa No

Grafik 1 Takıların Kullanım Alanına Göre Grafiği ... 250

Grafik 2 Takıların Müzedeki Yerine Göre Grafiği ... 251

Grafik 3 Takıların Müzeye Geliş Şekline Göre Grafiği ... 252

Grafik 4 Eserin Müzeye Geldiği Tarihe Göre Grafiği ... 253

Grafik 5 Eserin Ait Olduğu Döneme Göre Grafiği ... 254

Grafik 6 Eserin Boyut Grafiği ... 256

a. Uzunluk Grafiği ... 256

b. Genişlik Grafiği... 257

c. Çap Grafiği ... 257

Grafik 7 Eser Hammaddesine Göre Grafiği ... 259

Grafik 8 Eserin Uygulanan Yapım ve Bezeme Tekniğe Göre Grafiği ... 260

a. Yapım Tekniği Grafiği ... 260

b. Bezeme Tekniği Grafiği ... 261

Grafik 9 Eserin Penes Kullanımına Göre Grafiği ... 262

Grafik 10 Eserin Penes Formuna Göre Grafiği ... 264

(12)

x

Sayfa No

Fotoğraf 1. Aydın Müzesi ... 17

Fotoğraf 2. Ajur Tekniği Örneği ... 22

Fotoğraf 3. Ajur Tekniğiyle Buhurdanlık ... 22

Fotoğraf 4. Mıhlama Örneği ... 23

Fotoğraf 5. Kalıp Örneği ... 23

Fotoğraf 6. Kazıma Örneği ... 24

Fotoğraf 7. Örnek 1 Kemer ... 58

Fotoğraf 8. Örnek 2 Kemer ... 60

Fotoğraf 9. Örnek 3 Kemer ... 62

Fotoğraf 10.Örnek 4 Kemer ... 64

Fotoğraf 11. Örnek 5 Kemer ... 66

Fotoğraf 12. Örnek 6 Kemer ... 68

Fotoğraf 13. Örnek 7 Kemer ... 70

Fotoğraf 14. Örnek 8 Kemer ... 72

Fotoğraf 15. Örnek 9 Kemer tokası ... 74

Fotoğraf 16. Örnek 10 Kemer tokası ... 76

Fotoğraf 17. Örnek 11 Kemer tokası ... 78

(13)

xi

Fotoğraf 20. Örnek 14 Kemer tokası ... 84

Fotoğraf 21. Örnek 15 Kemer tokası ... 86

Fotoğraf 22. Örnek 16 Kemer tokası ... 88

Fotoğraf 23. Örnek 17 Kemer tokası ... 90

Fotoğraf 24. Örnek 18 Kemer tokası ... 92

Fotoğraf 25. Örnek 19 Kemer tokası ... 94

Fotoğraf 26. Örnek 20 Kemer tokası ... 96

Fotoğraf 27. Örnek 21 Kemer tokası ... 98

Fotoğraf 28. Örnek 22 Kemer tokası ... 100

Fotoğraf 29. Örnek 23 Kemer tokası ... 102

Fotoğraf 30. Örnek 24 Kemer tokası ... 104

Fotoğraf 31. Örnek 25 Kemer tokası ... 106

Fotoğraf 32. Örnek 26 Kemer tokası ... 108

Fotoğraf 33. Örnek 27 Kemer tokası ... 110

Fotoğraf 34. Örnek 28 Kemer tokası ... 112

Fotoğraf 35. Örnek 29 Kemer tokası ... 114

Fotoğraf 36. Örnek 30 Kemer tokası ... 116

Fotoğraf 37. Örnek 31 Tepelik ... 118

(14)

xii

Fotoğraf 40. Örnek 34 Gerdanlık ... 124

Fotoğraf 41. Örnek 35 Başlık tokası ... 126

Fotoğraf 42. Örnek 36 Başlık tokası ... 128

Fotoğraf 43. Örnek 37 Başlık tokası ... 130

Fotoğraf 44. Örnek 38 Zülüflük ... 132

Fotoğraf 45. Örnek 39 Alınlık ... 134

Fotoğraf 46. Örnek 40 Alınlık ... 136

Fotoğraf 47. Örnek 41 Alınlık ... 138

Fotoğraf 48. Örnek 42 Alınlık ... 140

Fotoğraf 49. Örnek 43 Alınlık ... 142

Fotoğraf 50. Örnek 44 Alınlık ... 144

Fotoğraf 51. Örnek 45 Alınlık ... 146

Fotoğraf 52. Örnek 46 Alınlık ... 148

Fotoğraf 53. Örnek 47 Alınlık ... 150

Fotoğraf 54. Örnek 48 Alınlık ... 152

Fotoğraf 55. Örnek 49 Alınlık ... 154

Fotoğraf 56. Örnek 50 Alınlık ... 156

Fotoğraf 57. Örnek 51 Kolye ... 158

(15)

xiii

Fotoğraf 60. Örnek 54 Kolye ... 164

Fotoğraf 61. Örnek 55 Kolye ... 166

Fotoğraf 62. Örnek 56 Kolye ... 168

Fotoğraf 63. Örnek 57 Kolye ... 170

Fotoğraf 64. Örnek 58 Kolye ... 172

Fotoğraf 65. Örnek 59 Kolye ... 174

Fotoğraf 66. Örnek 60 Kolye ... 176

Fotoğraf 67. Örnek 61 Kolye ... 178

Fotoğraf 68. Örnek 62 Kolye ... 180

Fotoğraf 69. Örnek 63 Kolye ... 182

Fotoğraf 70. Örnek 64 Kolye ... 184

Fotoğraf 71. Örnek 65 Kolye ... 186

Fotoğraf 72. Örnek 66 Bilezik ... 188

Fotoğraf 73. Örnek 67 Bilezik ... 190

Fotoğraf 74. Örnek 68 Bilezik ... 192

Fotoğraf 75. Örnek 69 Bilezik ... 194

Fotoğraf 76. Örnek 70 Bilezik ... 196

Fotoğraf 77. Örnek 71 Bilezik ... 198

(16)

xiv

Fotoğraf 80. Örnek 74 Bilezik ... 204

Fotoğraf 81. Örnek 75 Bilezik ... 205

Fotoğraf 82. Örnek 76 Bilezik ... 207

Fotoğraf 83. Örnek 77 Bilezik ... 208

Fotoğraf 84. Örnek 78 Bilezik ... 209

Fotoğraf 85. Örnek 79 Bilezik ... 210

Fotoğraf 86. Örnek 80 Bilezik ... 212

Fotoğraf 87. Örnek 81 Bilezik ... 214

Fotoğraf 88. Örnek 82 Bilezik ... 216

Fotoğraf 89. Örnek 83 Bilezik ... 218

Fotoğraf 90. Örnek 84 Bilezik ... 220

Fotoğraf 91. Örnek 85 Bilezik ... 222

Fotoğraf 92. Örnek 86 Bilezik ... 224

Fotoğraf 93. Örnek 87 Bilezik ... 226

Fotoğraf 94. Örnek 88 Bilezik ... 228

Fotoğraf 95. Örnek 89 Bilezik ... 230

Fotoğraf 96. Örnek 90 Bilezik ... 232

Fotoğraf 97. Örnek 91 Bilezik ... 234

(17)

xv

Fotoğraf 100. Örnek 94 Bilezik ... 239

Fotoğraf 101. Örnek 95 Yüzük ... 241

Fotoğraf 102. Örnek 96 Yüzük ... 243

Fotoğraf 103. Örnek 97 Yüzük ... 245

Fotoğraf 104. Örnek 98 Küpe ... 247

Fotoğraf 105. Örnek 25’in Detayı ... 275

Fotoğraf 106. Örnek 26’nın Detayı ... 275

Fotoğraf 107. Örnek 59’un Detayı ... 276

Fotoğraf 108. Örnek 52’in Detayı ... 276

Fotoğraf 109. Örnek 63’ün Detayı ... 277

Fotoğraf 110. Örnek 32’in Detayı ... 277

Fotoğraf 111. Örnek 92’in Detayı ... 278

(18)

xvi

Sayfa No

Şekil 1. Çiftler ... 34

Şekil 2. Eğeler ... 34

Şekil 3. Freze Uçları ... 35

Şekil 4. Kargaburunlar ... 35

Şekil 5. Keskiler ... 36

Şekil 6. Kılavuz ve Paftalar ... 36

Şekil 7. Makaslar ... 36

Şekil 8. Malafalar ... 37

Şekil 9. Matkap Uçları ... 37

Şekil 10. Pota ... 37

Şekil 11. Şalimolar ... 38

Şekil 12. Şideler ... 38

Şekil 13. 2 Nolu Örneğin Çizimi ... 61

Şekil 14. 5 Nolu Örneğin Çizimi ... 67

Şekil 15. 6 Nolu Örneğin Çizimi ... 69

Şekil 16. 11 Nolu Örneğin Çizimi ... 79

Şekil 17. 14 Nolu Örneğin Çizimi ... 85

Şekil 18. 16 Nolu Örneğin Çizimi ... 89

Şekil 19. 23 Nolu Örneğin Çizimi ... 103

(19)

xvii

Şekil 22. 70 Nolu Örneğin Çizimi ... 197 Şekil 23. 95 Nolu Örneğin Çizimi ... 242

(20)

1. GİRİŞ

Medeniyetler ve milletler birikimlerini sonraki kuşaklara ancak kültürleriyle aktarabilmektedirler. Bu bağlamda güçlü bir kültürel yapıya sahip medeniyetler daha göz alıcı ve sayıca daha fazla eseri günümüze ulaştırabilmiştirler. Kültür dediğimiz sosyolojik varlığın en önemli ve aktarılmaya müsait unsuru ise sanattır. Sanat dalları içerisinden de el sanatları ve en yaygın beliren örneği olan takılara dair eserler insanoğlunun varoluşundan bugüne birbirinden farklı sayısız eserle günümüze kadar ışık tutmakta günümüz takılarına ilham vermektedir. Kuyum alanında eserlerin fazla olmasında insanoğlunun ilk çağlardan günümüze estetiğe ve süslenmeye karşı ilgisinin yüksek olmasının etkili olduğu savunulabilir(Aras,1996:28).

Anadolu'da yaşamış uygarlıklara ait sanat eserleri arasında, takıların ayrı bir yeri ve önemi bulunmaktadır. Geçmişten günümüze, çıplak yaşayan topluluklar görülmesine rağmen; takı kullanmamış uygarlıklar görülmemesi, takıya verilen önemi göstermektedir. Bu anlamda takı; en ilkel giyim tarzının önemli bir parçasını oluşturmasının yanında, süslenme ihtiyacının da başladığının göstergesi olarak kabul edilebilir.

Kuyumculuk, değerli-değersiz metal ve metal olmayan hammaddeleri işlemek suretiyle sanat eseri yapmaya yönelik faaliyetlerin tümüne denir. Mesleki beceri, alelade bir malzemeyi bir mücevhere dönüştürür. Güzel alımlı her takı takıldığı zaman seyredende haz duygusu ve ilgi uyandırır. Bu etkiyi fark eden insanoğlu, ta taş devrinde yani metallerin keşfinden önce kuyumculuğa başlamıştır; kuyumculuk, insanoğlunun kendini güzelleştirme ihtiyacını ve arzusunu karşılamaktadır (Vitiello, 1995:1).

Takı ilkçağlardan günümüze değişik amaçlara hizmet etmiştir. Kabileleri birbirinden ayırmak için simge, yine kabilelerdeki reisleri belirtmek için güç ve otorite

(21)

unsuru olmuştur. Yerleşik hayata geçişte alışveriş amaçlı kullanılan takılar bir döneme dinsel inançlarla damgası vurmuştur. Kraliyet ailesinin güç simgesi olan takılar onure edilmek istenenlere ödül, aileye girecek prenseslere takılan takılar aitlik, bağlılık sembolü olmuştur. Yani takı ayrıcalık, üstünlük ve zenginlik sembolü olarak çağlar boyu kullanılmıştır. Yaşanılan çağın zenginliğini ve estetik anlayışını ortaya koymuştur (Erginsoy,1978:99) .

Günümüzde geleneklerimizin bir parçası olan takı; doğumlarda, kına gecelerinde, düğünlerde, özel günlerde hem ziynet eşyası hem de yatırım amacı olarak altın madeniyle karşımıza çıkmaktadır. Günlük yaşamda şıklığın vazgeçilmezi olan takı daha çok kadınların kullandığı aksesuarlar olarak kalmamakta erkeklerin de kullanım alanlarına hizmet etmektedir(Favori,2002:11).

Dolayısı ile geleneksel bir yaşam unsuru olan takılar asırlardır var olmakta ve bu varlığını katlayarak sürdürmektedir. Bu nedenledir ki takıların Geleneksel Türk El Sanatlarının bir parçası olarak incelenmesi önem arz etmektedir.

Bu düşünce sonucunda en geçerli ve önemli kaynağın müzeler olduğu kanısına varılmıştır.

Müzeler gezildiğinde müzelerin bir vitrin olmaktan daha fonksiyonel bir hal alması için çeşitli konularda yapılan araştırmalar görülmüştür. Seçilen müzede takı konusunda hiçbir araştırma yapılmamış olması, var olan takıların sayıları ve niteliklerinin tam olarak bilinmemesi, hatta bazılarının görüntülerinin bile olmaması sergilenmeyen eserlerin varlığından haberdar olunamaması araştırma için geçerli nedenler olarak saptanmıştır.

Yapılan ön araştırma neticesinde takıların pek çoğunun depoda olduğunun ve görüntülenmesinin zaman alacağının öğrenilmesi araştırmanın gelişimi açısından soru işaretleri doğurmaktadır. Ġncelenen 35 cilt envanterden var olan takılar tespit edilmiş fakat görüntüsü olmadığı için bu takıların özellikleri hakkında henüz bilgi

(22)

toplanamamıştır. Takıların yetkililer tarafından korunma dışında hiçbir çalışma veya incelemeye tabi tutulmamış olması araştırmanın önemini ortaya koymaktadır.

Teknolojik gelişmeler sayesinde takının gün geçtikçe önem kazanması, bu konuda yapılan ya da yapılacak çalışmaların da önemini ortaya koymakta, Geleneksel Türk El Sanatlarının günümüz teknolojisiyle bütünleşmesine dikkat çekmektedir. Bu geleneksel sanatın yaş, grup ve cinsiyet farkı gözetmeksizin herkese ve her kesime ulaşması açısından daha geniş alanlara yayılmış olması konunun toparlanması ve belgelendirilmesi gerekliliğine dikkat çekmektedir.

1.1. Problem

Aydın Müzesi ile ilgili derli toplu ayrıntılı bir çalışmanın ortaya konulması gerekmektedir. Bu araştırma ile bahsedilen boşluğun önemli ölçüde doldurulabileceği düşünülmektedir Ancak bu yolla kültür mirasımızı yok olmaktan kurtarıp, gelecek nesillere aktarılabilir.

Araştırmanın problemi Geleneksel Türk El Sanatlarının bir dalı olan takılar içinde Aydın Müzesi takılarının belgelenmesi ve bazı özelliklerinin belirlenmesidir.

1.2. Amaç

Araştırmanın genel amacı; Aydın Ġli Müzesinde sergilenen ve depoda saklanan takıların belgelenmesi ve özelliklerinin tespit edilmesidir. Bu genel amaç için aşağıdaki konularda inceleme yapılmıştır.

1-Müzede bulunan takıları bilgi formaları oluşturularak belgeleyerek katalog oluşturmak.

2-Gözlem formlarından elde edilen bilgilerin analizi yapılarak müzedeki takıların

(23)

2.2- Takıların müzeye geliş şekli, müzeye geliş tarihi ve müzedeki yerinin 2.3- Takıların ait olduğu dönemin

2.4- Boyutlarının (uzunluk, genişlik ve çap) 2.5- Kullanılan ham madenlerin

2.6- Yapım ve bezeme özelliklerinin 2.7- Penes kullanımı ve formlarının

2.8- Bezeme konularının ve kompozisyon şemalarının belirlenmesi

1.3. Önem

Aydın Müzesinde daha önce böyle bir araştırma yapılmadığı için, müzedeki takılarla ilgili yayın bulunamamıştır. Müze çalışanları ise takıların sayısı ve yapım teknikleri hakkında yeterli bilgiye sahip değildir.

Müzede yapılan araştırmalarda yaklaşık 200 ürün bulunmuştur. Bu sayı envanter defterindeki kayıtlara göre etnografik ve arkeolojik olmak üzere ayrılmıştır. Arkeolojik takıların çoğu kazı çalışması eseri olması sebebiyle araştırmanın yasal hakkına sahip olunamadığı kaydedilmiştir. Etnografik takılardan 98 adet tespit edilerek görüntü alma ve araştırma iznine tabii olduğu anlaşılmıştır. Kaynak kişilerden alınan bilgiler doğrultusunda bu eserlerin çoğunun depoda bulunduğu belirtilmiştir. Bu eserlerin teknik değerlendirmesi, form, desen, motif, dönem ve maden açısından değerlendirilmeye çalışılmıştır. Ancak, bazı eserlerin döneminin henüz açıklığa kavuşmamış olması araştırmadaki başlıca güçlüklerden birisidir.

Yapılan araştırmalar sonucunda Aydın ili müzesinde böyle bir çalışmanın daha önce yapılmamış olması araştırmaya önem kazandırmaktadır.

1.4. Varsayımlar

(24)

-Aydın ili müzesindeki takıların bölgede geçmişte yaşayan insanların kültürel zenginliklerini ortaya koyduğu,

Varsayımından hareketle çalışılmıştır.

1.5. Sınırlılıklar

-Araştırma Aydın Müzesi takıları ile sınırlandırılmıştır. -Araştırmada sadece etnografik takılar ele alınmıştır.

-Araştırma yazılı Türkçe ve yabancı kaynaklar, görsel kaynaklar ve görüşmelerle sınırlıdır.

1.6. Terimler ve Tanımlar

Ağartma: Kaynak esnasında bulaşan lehim parçalarının veya ısınmadan dolayı oluşan oksitlerin temizlenmesi için ürünlerin genelde sıcak olan asit çözeltisine batırılması işlemine ağartma denilmektedir (VĠTĠELLO, 1995).

Ajur: Madeni eserlerin üzerine kesici ve delici aletler kullanarak, delikli süslemelerin yapıldığı tekniğe "delik işi", "kesme" veya "ajur" tekniği adı verilmektedir (ERGĠNSOY, 1978).

Akik: Kuvars cinsi çok sert ve güzel desenli bir taştır. Türklerce kutlu sayılmaktadır. Değişik renklerde ve merkezleri bir olan kürelerden oluşan kalsedon katmanlarından oluşur. En çok bilineni koyu kahverengi olanıdır (KUŞOĞLU, 1994).

Alaşım: Ġki ya da daha fazla sayıda metalin, bileşen metallerin ayrı ayrı olduğundan daha iyi ya da daha dengeli özelliklere sahip olacak şekilde genellikle bir arada eritilerek oluşturulmuş bileşimidir (ĠKO, 1995).

Altın: Yoğun, parlak sarı renkte, ışıltılı, üstün işleme kabiliyeti olan değerli bir metaldir. Dövülmeye ve haddelenmeye (soğuk şekillendirme) elverişli metaller içinde ilk sırayı alır. Bu özellikleri nedeniyle kolayca çok ince levhalar (altın yaprak) ve tel haline getirilebilir (ARAŞ, 1996).

(25)

Arda: Maden üzerine kazıma yapmak ve çıkrıkta çevrilen şeyleri yontmak için kullanılan çelik kalem.

Arkeoloji: Kazı bilimi.

Astar: Kalıp, külçe madenin levha durumuna getirilmiş biçimi. Astar gümüş genellikle 0,5 mm. ile 1,5 cm. arasındaki inceliktedir (KUŞOĞLU, 1994).

Bakır: Hemen hemen tüm alaşımlarda renk veya belirli mekanik özellikler elde etmek için kullanılır. Değerli olmamasına karşın kuyumculukta son derece önemlidir. Altının aşınmaya karşı direncini artırmaktadır (VITIELLO, 1995).

Başlık: Başa takılan ya da fese dikilen özellikle gümüşten ve gümüşle ilgili bütün tekniklerle yapılan süs eşyası. Ayrıca başlıklar biçim ve durumlarına göre fes, taç, tepelik gibi adlar alırlar (KUŞOĞLU, 1994).

Bileği Taşı: Gümüş nesnelerin yapımında kullanılan aletlerin zamanla aşınan kısımlarını, kullanılır duruma getiren aşındırıcı taş (KUŞOĞLU, 1994).

Bilezik: Kadınların kol ve bileklerini süslemek için taktıkları halka (ÖNDER, 1998).

Broş: Değerli yaka iğnesi (ÖNDER, 1998).

Cilalama: Genellikle zımparadan sonra, perdah tozu cilalayıcı bileşenleriyle dolu fırça ya da döner tekerler kullanılarak metale parlaklığın kazandırıldığı son bitirme aşaması (ĠKO, 1995).

Çekiç: Gümüş astarının bir örs üzerinde biçimlenmesi ve her türlü tekniğin uygulamasında kullanılan el aletidir. Kullanıldığı alanlara göre farklı biçimler ve isimler almaktadır. Bunlar: Çukurlama çekici, Kakmacı çekici, Perdah çekici, Toplama çekici (KUŞOĞLU, 1994).

Çift: Küçük nesneleri ve taşları tutmak için kullanılan pense (VITIELLO, 1995). Çökertme: Gümüş kakmacılıkta zemine çizilmiş desenin çevresindeki boşlukların çelik kalemler aracılığı ile vurarak indirme işlemi (KUŞOĞLU, 1994).

(26)

Delik işi ( kesme, ajur ): Madeni eserlerin üzerine, kesici ve delici aletler kullanılarak, delikli süslemelerin yapıldığı tekniğe ‚delik işi‛ kesme veya ajur tekniği denir. Delik işi tekniği ile süslemeler yapılırken, bazen maden tabakasının üzerine çizilen desenin zemin kısımları kesilerek çıkartılır; bazen de zemin bırakılarak desenler kesilip çıkartılır. Sonra kesilen kenarlar törpülenerek pürüzleri giderilir.

Çelik kalemle zemini oyularak boşaltılmış eserlere denir. "Ajur", "Kafes Oyma", "Maden Oyma" gibi değişik isimler almaktadır (KUŞOĞLU, 1994).

Eğe: Maden üzerindeki pürüzleri gidermek için kullanılan çelik dişli alet. Kuyumculukta; balıksırtı, düz, sıçankuyruğu, üç kenar isimleriyle bilinenler en çok kullanılan çeşitleridir (KUŞOĞLU, 1994).

Etnografya: Kavimleri karşılaştırarak inceleyen, kültür oluşumlarını araştıran bilim, budun betimi, kavmiyat.

Façeta: Elmasın yontulmuş yüzlerinden her biri.

Fakfon: Bakır, nikel ve çinkodan oluşan gümüş görünüşünde bir alaşım.

Filigran: Altın veya gümüş metal üzerine, yine metalden yapılmış çok ince tellerle süsler yapılmasıdır. Bu teller, düz, burmalı, zig-zag veya örgü olabilir. Telkari diye de bilinir (ÖNDER, 1998).

Freze: Boşluk açmak ya da bir taşı yuvaya yerleştirmek için kullanılan, bir dizi ufak çelik (ĠKO, 1995).

Form: Biçim, şekil.

Gerdanlık: Boyna takılan ziynettir. Çeşitleri çoktur. Günümüzde kolye diye adlandırılmıştır (ÖNDER, 1998).

Güderse: Altın veya gümüş üzerine aynı malzeme ile hazırlanan küreciklerin çapının çok ufak boyutta olmasıdır.

Gümüş: Ġşlenebilir, parlak-beyaz bir metaldir. Işığı en iyi yansıtabilen bu metal binlik sistemde ifade edilmektedir (VITIELLO, 1995).

Granülasyon: Taneleme.

(27)

Hadde: Külçe madenden tel elde etmek için kullanılan, üstünde genişten dara doğru sıralanmış delikleri bulunan demir (KUŞOĞLU, 1994).

Hasır Örgüsü: Haddeden geçirilmiş ince tellerle örülen örgü. En çok Trabzon yöresinde yapıldığı için bir adı da "Trabzon işi"dir (KUŞOĞLU, 1994).

Kabartma: Gümüş kakmanın işçiliğinden değil de görüntüsünden yola çıkılarak verilen ad.

Kakma: Sağlam fakat esnek bir destek kullanılarak rölyefin ters yüzünün çekiçlenmesiyle yüzey bezeme tekniği, Kabartma ile karşılaştırıldığında, daha küçük ölçekli ve daha ayrıntılıdır (ĠKO, 1995).

Kalay: Gümüşî renkte olup çevre sıcaklığında oluşan asitlerden etkilenmez. Yüksek erime özelliği olan lehimler gerektiğinde kurşun ile alaşım halinde kullanılır (VITIELLO, 1996).

Kalem: Altın ve gümüş levha ya da eşya üzerine çizilmiş her türlü kalem işi (ÖNDER, 1998).

Kalsedon: Yapısında billurlaşmış kuvars ve amorf silis bulunan, mavimtırak beyaz renkte bir cins akik.

Kaplama: Değersiz bir madenin; maliyetin düşük tutulması amacıyla değerli madenlerle kaplanması. Kaplama lehim, kaynak, eritme kaynak ve katı difüzyon metotlarıyla gerçekleştirilmektedir (VITIELLO, 1995).

Kargaburun: Bir teli veya levhayı tutmak, çekmek veya eğmek için kullanılan uçları kullanım alanlarına göre farklılıklar gösteren alet (VITIELLO, 1995).

Kaynak: Hiç lehim kullanılmadan gerçekleştirilen birleştirme işlemi. Parçalar, ortak kaynaşmayla, erikten maddeyle ya da erikten maddesiz, ocak ya da elektrikli ark kullanılarak, ya da kızgın katı-katı basınç uygulanmasıyla ya da çekiçle kaynaklanarak birleştirilir (ĠKO, 1995).

Keski: Kesme kapasitesi, kesilebilen en kalın çaplı telle belirlenen kesici alet. (VITIELLO, 1995).

(28)

Kumlama: Gümüşçülükte pütürlü yüzey elde etmeye kumlama denir. Gerçek kumla yapılan kumlama ve çelik kalemle yapılan kumlama teknikleri vardır (KUŞOĞLU, 1994).

Kuvars: Billurlaşmış silisin doğada çok yaygın bir türü.

Kuyum: Değerli madenler ve taşlardan çeşitli teknikler kullanılarak yapılmış sanat değeri yüksek takı (KUŞOĞLU, 1994).

Değerli metal ve taşlardan yapılan süs eşyası. Küpe: Kulağa takılan takıdır (ÖNDER, 1998).

Lehim: Yumuşak lehim; kurşun-kalay karışımı lehimlerdir. Genelde yüksek ısılara tahammülü olmayan ürünlerin tamirinde kullanılır. Kuyumculukta lehim yerine kaynak tercih edilmektedir (VITIELLO, 1995).

Maden: Yer kabuğunun bazı bölgelerinde çeşitli iç ve dış doğal etkenlerle oluşan, ekonomik yönden değer taşıyan mineral.

Tabiattaki filizlerinden elde edildikten sonra eritilip dökülmeğe, istenilen biçimlerde kesilmeğe, dövülmeğe, her türlü biçimlendirmeğe ve üzerinde çeşitli nakışlar yapmaya elverişli maddeler (KUŞOĞLU, 1994).

Makas: Uzun levhaları kesmek için özel şekilli ve rahat çalışmayı sağlayan makaslar kullanılmaktadır. Seri üretimlerde motorlu makaslardan yararlanılmaktadır (VITIELLO, 1995).

Malafa: Yüzük ve bilezik imalinde kullanılan, konik şeklinde demirden mamul bir alettir. Malafa bir nevi örs vazifesi görerek çekiçle vurulan darbelerin şiddetini artırmaktadır. Boyları farklı olup geniş ve dar olanları mevcuttur, sapın yanında en ufak ve en büyük çapı belirten sayılar vardır (VITIELLO, 1995).

Mandren: Hareketi sağlamak üzere bir aletin sapını sabitlemeye yarar. Kuyumculukta el ve kuyumcu frezelerinde görülmektedir (VITIELLO, 1995).

Martela: Çekiç işi. Kakmacılıkta ve dövücülükte geniş yüzeylerin, çekiç ya da yüzeyi pürüzsüz kalem yardımıyla işlenmesidir (KUŞOĞLU, 1994).

(29)

Mastar: Değerli taşların ölçümünde kullanılan alet. Yelpazeli veya levhalı taş mastarları olmak üzere iki çeşidi vardır (VITIELLO, 1995).

Matkap: Delik açma aleti.

Matkap Uçları: Kuyumculukta herhangi bir nesneye delik açmak amacıyla kullanılmaktadır. Delik açmak için frezeye takılan bir çelik matkap ucu kullanılır. Kuyumculukta kullanılan uçlar genelde "mızrak" tipi olanlardır (VITIELLO, 1995).

Metal: Çok yüksek elektrik ve ısı iletkenliği, kendine özgü parlaklığı olan, oksijenli birleşimiyle çoğunlukla bazik oksitler veren madde.

Metal İşleme: Ġnce bir zımba ya da kalemle bir parçanın yüzüne bir modelin çekiçle işlenmesi. Bir keski çekiciyle doğrudan yüzeye işlenmesiyle kabartmada kalıplama. Bu parça, genellikle mum ya da zift gibi bir yüzey üzerinde desteklenir ( ĠKO, 1995).

Mıhlama: Değerli taş tutan metal bileşen ve taşın bu tür bir bileşen içinde sağlamlaştırılması işlemi (ĠKO, 1995).

Mihengir: Bir uzunluğu kontrol etmeyi amaçlayan araç olup, örnek olarak ayağı yerleştirilecek bir kupanın simetri merkezini bulmaya yarar (VITIELLO, 1995).

Mine: Toz cam ve maden oksidi karışımından elde edilmektedir. Mine için kullanılan toz cam; içinde % 50 çakmak taşı veya kum, % 35 kırmızı kurşun, % 15 soda veya potas bulunan yumuşak bir cam bileşimidir. Bu tozun içine renk vermem için bir miktarda maden oksidi katılmaktadır (ERGĠNSOY, 1978).

Motif: Bir tablonun, bir figürün veyahut süslemenin esasını oluşturan örgeler. Müze: Sanat ve bilim eserlerinin veya sanat ve bilime yarayan nesnelerin saklandığı, halka gösterilmek için sergilendiği yer veya yapı.

Nare: Dövücülerin kullandığı sert lifli ağaçtan ya da demirden yapılmış toplama çekici (KUŞOĞLU, 1994).

(30)

Ocak: Altın, gümüş gibi madenlerin bir pota içine konulup eritildiği yer. Altın ve gümüş eritmek için yüksek ısı gerektiğinden ocakta taş kömürü kullanılır (KUŞOĞLU, 1994).

Oksit: Havadaki nem ile madeni eşyaların yüzeyinde ortaya çıkan pas. BU havadan oksijen alma işine demirde pas, gümüşte ise oksit adı verilmektedir. Demir oksitlenince çürür, gümüşte ise koruyucu ölü bir tabaka oluşur (KUŞOĞLU, 1994).

Oksitleme: Yeni yapılan esere gümüş havası vermek için yapılan işlem.

Oltu taşı: Erzurum’un Oltu ilçesinde çıkartılan bir taş çeşididir. Rengi siyah. Kullanımı kolay olup iyi cila tutması nedeniyle kuyumculukta altın ve gümüş işçiliklerinde birlikte kullanılmaktadır (KUŞOĞLU, 1994).

Oniks: Renkleri siyah ve beyaz olan, kalınca, daireleri düzgün bir akik türüdür (KUŞOĞLU, 1994).

Örs: Dövücülükte külçe gümüşün astar durumuna getirildiği geniş yüzeyli demir aletin adı. "Deve boynu", "S", "T" örsü çeşitlerinden bir kaçıdır (KUŞOĞLU, 1994).

Perçin: Kaynak ve lehim yapma yerine parçaları üst üste getirip sonra bir delik delinir ve deliğe geçirilen aynı madenlerden yapılmış çivi geçirilir ve çekiçlenir (KUŞOĞLU, 1994).

Perdah: Nesne üzerindeki göze hoş gelmeyen çekiç darbelerini perdah çekici denen çekiçle giderme çalışması (KUŞOĞLU, 1994).

Pota: Grafit ya da toprak özlü, bardak formunda, madeni eritmek için kullanılan kaptır. Ocağa rahat yerleştirebilmek için kenarlarında masanın tutabileceği çeperleri bulunmaktadır. Eriyen madenin rahat boşaltılmasını sağlayan şekilli ağza sahiptir (VITIELLO, 1995).

Raslama(Yaslama): Alafranga mıhlamalarda açılan taş yuvalarına yerleştirilen taşları, çelik kalemlerle sıkıştırma işlemi (KUŞOĞLU, 1994).

Saf altın: 24 ayar, 999,9 saflıkta saf altın, sadece rafinasyon işlemiyle elde edilen bir saflık düzeyidir (ĠKO, 1995).

(31)

Sanat: Ġnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından ortaya çıkan etkinliklerdir.

Savat: Madeni eserlerin üzerine açılan yivlere ve yuvalara, başka cins ve renkte madenler yerine, bir kükürt ve maden karışımı olan siyah renkteki savat (niello) doldurularak eser üzerinde renk kontrastı elde etmek (ERGĠNSOY, 1978).

Sırma: Haddeden defalarca geçirildikten sonra ince iplik durumuna getirilen gümüş ve altın (ÖNDER, 1998).

Sıvama: Tornada şekillendirme.

Silis: Kum, çakmaktaşı, kuvars gibi silisyumun oksijenli bileşimlerine verilen ad. Simendut: Gümüş kaplamalı, gümüş yaldızlı (KUŞOĞLU, 1994).

Şahmerdan: Külçe gümüşten astar elde etmek için iner-çıkarlı küçük çekiçleri olan basit bir dövücülük tezgâhı (KUŞOĞLU, 1994).

Şalimo: Sıvılaştırılmış gaz ile çalışan bir ısıtma aleti. Gümüşü tavlama, kaynak gibi her türlü yakma ve ısıtma işlemlerinde kullanılmaktadır (KUŞOĞLU, 1994).

Takı: Ġnsanların bilek, boyun, bel, ayak bileği, kulak, parmak, burun v.b vücudun birçok yerine, çıplak ya da giysi üzerine taktıkları değerli ya da değersiz maden, boncuk ve taşlardan yapılmış süs eşyalarıdır (KUŞOĞLU, 1994).

Talaş: Ağacın testere ile kesilmesi sırasında ağaçtan dökülen kırpıntılar. Gümüşçülükte talaş; ciladan, zaç(sulandırılmış sülfikasit) yağından, yaldızlamadan ve temizlemeden sonra madenin lekesiz olarak kurutulması için kullanılmaktadır (KUŞOĞLU, 1994).

Tavlama: Metal veya alaşıma yumuşaklık ve işlenebilirlik kazandırmak takip edilecek işlem operasyonlarına metal ve alaşımı hazırlamaktır (ARAS, 1996).

Teknik: Bir sanat, bir bilim, bir meslek dalında kullanılan yöntemlerin hepsi. Telkari: Diğer iki adı "vav işi", "çift işi" olan telkari tel ile yapıla-sanatlardan biridir (KUŞOĞLU, 1994).

(32)

Tenekar: Gümüş kaynağında kullanılan, sürüldüğü yerde gümüşün yürümesini sağlayan toz ya da sulandırılmış boraks (KUŞOĞLU, 1994).

Testiye: Gümüş eserin üzerinde her türlü teknik çalışma bittikten sonra düzeltilmesi. Çeşitli eğelerle tesfiyeleme ile her türlü çapak, derin çizgi ve istenmeyen çıkıntılar, ince dişli su zımparasıyla temizlenirler (KUŞOĞLU, 1994).

Tırtıl (Tertel): Çevresinde kertikler bulunan ve işlenecek parça üzerine bastırılarak bu kertiklerin izini parçaya basmaya yarayan çelik disk. Telkari tekniğinde bir süsleme şekli.

Tokmak - (Çukurlama Tokmağı) : Çukurlamayı yapmada kullanılan çekicin adı. Bu çekiç genellikle sert lifli şimşir ağacından yapılır. Örs ve çekicin maden olması durumunda gümüş ağır darbelere dayanamaz, delinir, bu nedenle çukurlama tokmakları ağaçtan yapılmaktadır (KUŞOĞLU, 1994).

Yaldız: Kimya yöntemleriyle malzemeleri değerli madenlerle kaplama. Yüzsürü: Siyah deniz mercanı.

Yüzük: Parmağa takılan, kimileri halka kimileri ise değişik malzemeli takı (ÖNDER, 1998).

Zülüflük: Kadın feslerinin kulak yanına gelen kısmına asılan, kulak zülüf ya da zülfe denilen kulak önü saçlarını örten (şekke) takı (KUŞOĞLU, 1994).

(33)

2.KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1. Aydın İlinin Tanıtılması

Ege Bölgesi’nin önemli bir konumunda bulunan Aydın; tarihin bilinen devirlerinden beri çeşitli uygarlıklara merkez olmuş, antik çağın Afrodisias, Milet, Alinda, Didyma, Nisa, Priene, Magnesia gibi önde gelen kentlerinde sayısız bilgin ve bilge kişiler yetişmiştir (www.aydin.gov.tr).

Bugünkü Aydın; kuzeyindeki Top Yatağı sırtında kurulan Tralles Kenti ile birlikte MÖ.2500 yılında Hititler zamanında gelişmiş, VII. yy.da Lydia zamanında da en parlak çağını yaşamıştır. Sırasıyla Neolitik, Kalkolitik, Tunç Çağları ile Frigya, Lidya, Pers, Roma ve Bizans çağlarını, 1171-1270 yılları arasında Selçuklular, 1270-1307 yılları arasında Menteşeoğulları, 1270-1307-1390 yılları arasında Aydınoğulları, 1390-1922 yılları arasında Osmanlı dönemini yaşamıştır (www.aydin.gov.tr).

Aydın'ın Türk egemenliğinde bir yönetim birimi statüsü kazanması 1390 yılında Yıldırım Beyazıt'ın şehzadesi Ertuğrul Bey'in Vali olarak Aydın'a atanmasıyla başlamıştır. Selçuklularla birlikte Türk uygarlığının kültür varlığı ve eserleriyle donatılan Aydın, sosyal hizmetler, tarım ve mimaride uygar günlere şahit olmuştur. 25 Mayıs 1919-7 Eylül 1922 yılları arasında 40 aya yakın süren Yunan işgalinden sonra ve Kurtuluş Savaşının kazanılmasıyla birlikte 1923 yılında bağımsız bir il statüsüne kavuşan Aydın, günümüz Türkiye’sinde de, geçmişte olduğu gibi, kültür, sanat, sanayi ve tarım başta olmak üzere pek çok alanda önemli bir yere sahiptir (www.aydin.gov.tr).

Aydın Ġli, orta ve batı kesiminde verimli ovalar, kuzey ve güneyi dağlar ile çevrili Büyük Menderes Havzası üzerinde 8007 km2 lik bir alan üzerine kuruludur. Doğusunda Denizli, batıda Ege Denizi, kuzeyde Ġzmir ve Manisa, güneyde ise Muğla illeriyle komşudur. Akdeniz ikliminin hâkim olduğu Aydın’da yazlar sıcak ve kurak,

(34)

kışları ılık ve yağışlı geçer. Topraklarının % 37’si ormanlarla kaplıdır. Bunların beşte biri üretime elverişli koru ormanlarıdır (www.aydinkulturturizm.gov.tr).

Aydın Ġli’nin toplam nüfusu 979.155 kişidir. Ġl nüfusunun ülke genelinde olduğu gibi yaklaşık % 50’si erkek,% 50’si de kadındır. Nüfusun %59’u kent merkezlerinde, % 41’i ise kırsal kesimlerde yaşamını sürdürmektedir (www.aydin.gov.tr).

Aydın halkının kültür seviyesi yüksek düzeyde olup, yeniliğe ve gelişime açık insan yapısının egemen olduğu ilde yıl boyunca düzenlenen çeşitli kültürel ve sanatsal etkinlikler sosyal yaşamın vazgeçilmez bir parçası konumundadır.

Ġl Merkezine bağlı 16 ilçesi vardır. Bunlar: Bozdoğan, Buharkent, Çine, Didim, Germencik, Ġncirliova, Karacasu, Karpuzlu, Koçarlı, Köşk, Kuşadası, Kuyucak, Nazilli, Söke, Sultanhisar ve Yenipazar'dır.

Aydın ilinde okur-yazarlık oranı 2009 yılında erkeklerde % 96, kadınlarda % 86’dır. Okullaşma oranı 2009 yılı sonu verilerine göre, okul öncesi eğitimde ülkemizde %37iken Aydın’da %44; ilköğretimde ülkemizde %98 iken Aydın’da %100, orta öğretimde ülkemizde %65 iken, Aydın’da %70 oranındadır (www.aydin.gov.tr).

Adnan Menderes Üniversitesi 1993 akademik yılında eğitime başlamış olup, 39 birimde yaklaşık 1200 akademik personel ve 25000 öğrenci ile eğitim-öğretim, araştırma, yayın ve danışmanlık hizmetlerini sürdürmektedir (www.aydin.gov.tr).

Antik kentleriyle açık hava müzesi görünümünde olan Büyük Menderes Vadisi, tarihin bilinen devirlerinden beri çeşitli uygarlıklara merkez olmuştur. Halen ziyarete açık 8 (Afrodisias, Nysa, Alinda, Alabanda, Mağnezia, Pirene, Milet ve Didim) Ören yeri olmak üzere toplam 21 adet Ören yeri mevcuttur. Aydın’da yaklaşık 700 civarında kültür varlığı tescillidir (www.aydin.gov.tr).

Aydın halk kültüründe efeler ve efelik önemli bir kültürel değer olarak göze çarpmaktadır. Aydın her yıl kış aylarında düzenlenen deve güreşleri, halk oyunları (zeybek oyunları), efelik kültürü, asker uğurlama, incir (Germencik, Ġncirliova), erik (Umurlu), çilek, portakal (Sultanhisar), pamuk (Söke) festivalleri, keçi kılından

(35)

dokumacılık (Bozdoğan), el sanatları ( iğne oyası, nakıs, simli islemeler, havut –deve süslemeciliği-semercilik, Türkmen ve Yörük kilimleri, heybeleri ) ile ünlüdür (www.aydinkulturturizm.gov.tr).

Türkiye ölçeğinde zengin bir turizm potansiyel ve çeşitliliğine sahip olan Aydın’da; Kuşadası ve Didim’de deniz turizmi, ilin genelinde ise termal turizm, gençlik, kültür ve sanat turizmi, eko turizm, kongre turizmi, yayla turizmi, kamp ve karavan turizmi türleri yılın 12 ayı boyunca iklimin de elverişli olmasının avantajı ile sürdürülmektedir. Ġlin en önemli turizm değerleri Kuşadası ve Didim plajları ile Dilek Yarımadası Milli Parkı’dır. Turizm, tarımdan sonra Aydın’ın ikinci gelir kaynağıdır.

Büyük Menderes Ovası’nın verimli toprakları üzerine kurulu ilde, tarımın hemen her dalında faaliyet gösterilir. Ġl, zeytin, incir, kestane üretiminde Türkiye genelinde 1. sırada, pamuk üretiminde Şanlıurfa’dan sonra 2.sırada yer almaktadır. Ġlin ülkemiz tarımsal üretimindeki payı % 3,5 civarındadır. Aydın Ġli son yıllarda hayvancılık alanında da önemli bir atılım içine girmiştir (www.aydin.gov.tr).

Ġki ayrı organize sanayi bölgesi bulunan Aydın Ġli’nde sanayi ve ticaret sağladığı istihdam ve ilin toplam gelirine katkısı ile oldukça önem arz eder. Ġlden çeşitli ülkelere; pamuklu dokuma, salamura zeytin, konserve, işlenmiş incir gibi tarımsal ürünler, tarım makineleri, zeytinyağı makineleri, otomotiv yan sanayi ürünleri, beyaz eşya ürünleri, yer altı servetleri feldspat, kuvars, mermer ile şişelenmiş içme suları ihraç edilmektedir (www.aydin.gov.tr).

Ġlin önemli maden varlıkları linyit kömürü ve zımpara taşı mermer, demir, feldspat, kuvars, kükürt, tuğla-kiremit hammaddesidir. Porselen, vitrifiye seramik hammaddesi olan feldspat ve kuvarsın ildeki üretimi ülke toplam üretiminin yaklaşık %95’ini oluşturacak şekilde Çine ve Karpuzlu yöresindeki maden rezervlerinden karşılanır (www.aydinkulturturizm.gov.tr).

(36)

2.2. Aydın Müzesi Hakkında Genel Bilgi

Daha önce modern anlamda bir müzesi olmayan Aydın ilinde müze kurma fikri ilk olarak 1948’lerde ortaya çıkmıştır. Eserlerin Erkek Sanat Enstitüsü’nde toplanması için ayrılan ödenekle eserler toplanmıştır (www.aydinkulturturizm.gov.tr).

Aydın’da ilk müze Aydın Halkevi’nin bir kolu olarak açılmıştır. 16 Şubat 1959 tarihinde Depo Statüsünde kurulmuştur. 1962 tarihinde Zafer Ġlkokulu’na taşınan Aydın Müzesi,17 Şubat 1969’da Arkeolog Şakire Erkanlı’nın Müze Müdürlüğü’ne atanmasıyla Aydın Müzesi Müdürlüğü ismini almıştır (EPĠKMAN, 1967: 7).

Yeni müze binası yapımı için 1967 yılında inşaata başlanılmış olup, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 50.yılı olan 23 Nisan 1973’te yeni müze binası özel bir törenle ziyarete açılmıştır. En son 1999-2003 yılları arasında tadilat ve yeni teşhir çalışmaları için kapatılmıştır (YENER, 2004: 6). Ardından 23 Mayıs 2003 tarihinde Müzeler Haftasında Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun ziyaretiyle halkın ziyaretine açılmıştır (ÖZKAN, 2004: 6).

(37)

Aydın Müzesi’nin çekirdeğini Halkevi Müzesi’nin eserleri teşkil etmiştir (GÜNEŞ, 2003: 54). Bugün, özellikle etnografya seksiyonundaki yöreye özgü etnografik eserler ile Arkeoloji seksiyonundaki Tralleis kökenli pişmiş toprak eserleri ve ayrıca Müzenin sorumluluk alanında bulunan sikke defineleriyle önemli bir kazanıma sahiptir(www.aydinkulturturizm.gov.tr).

Özellikle Roma devrinde yapılmış olan Roma Ġmparatorları gümüş sikke koleksiyonu olan Kızıldere Definesi, her müzenin sahip olmak isteyip de sahip olamadığı bir definedir. Kızıldere Definesi (M.S.40-270) yılları arasında görev yapan 29 imparator ve 9 imparatoriçeden oluşmaktadır (ÖZKAN, 2005: 37).

Aydın Müzesi bugün 40 bine yakın envanterlik esere sahiptir. Geniş bir bahçe içerisinde yer alan müze binasında Aydın Ġl sınırları içerisinde yer alan Tralleis, Magnesia, Alinda, Alabanda, Nysa, Amyzon, Piginda, Harpasa, Myus, Pygela, Orthosia, Mastaura gibi antik kentlerden gelen çeşitli dönemlere ait taş eserler sergilenmektedir. Bu eserler, heykeller, lahitler, sütun ve sütun başlıkları, altarlar, mezar stelleri, Ġslâmi mezar taşları, mil taşları, yazıtlı ve kabartmalı stellerle çeşitli mimari parçalar sayılabilir. Aydın Müzesinde 2004 yılı sonu itibariyle 35108 Adet eser bulunmaktadır (www.aydinkulturturizm.gov.tr).

Müze Arkeoloji, Nümizmatik (Sikke) ve Etnografya bölümlerinden oluşturulmuştur.

Arkeolojik Eserler Bölümü: Eserler kronolojik bir sıraya göre sergilenmektedir. Prehistorik dönem eserlerinin yanı sıra, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı döneminin en güzel örneklerini görmek mümkündür. Bunlar; el baltaları, kesici ve delici aletler, idoller, ağırşaklar, pişmiş toprak seramik örnekleri, kandiller, mask ve heykelcikler, cam objeler, altın, gümüş ve bronzdan yapılmış takılar, tıp aletleri, makyaj malzemeleri ve silahlardır (www.aydinkulturturizm.gov.tr).

(38)

Helenistik Dönem Tralleis heykeltıraşçılığının en güzel örneklerinden Athena büstü, Nike heykeli, Satyr heykeli, çeşitli heykel ve kabartmalar ile Tralleis nekropolünde yapılan kurtarma kazılarında elde edilen çok sayıda terrakota, kandil, unguentarium ve oyuncak figürinler özel bir koleksiyon oluşturmaktadır (www.aydinkulturturizm.gov.tr).

Nümizmatik (Sikke) Eserler Bölümü: Grek, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı gibi çeşitli dönemlere ait altın, gümüş, bakır ve bronz sikkeler sergilenmektedir.

Etnografik Eserler Bölümü: Bölgenin zengin halk sanat ürünlerinin sergilendiği bölümdür. Halı, kilim, cicim, sumak gibi dokuma örnekleri, efe kıyafetleri, sırmalı simli kadın kıyafetleri, oyalı yazmalar, tepelik, kemer, kolye, bilezik, küpe ve yüzük gibi gümüş takılar, hamam takımları, el yazması Kuran ve kitaplar, sigara ağızlıkları, kalyenler, tas, lenger, sahan, ibrik, sefer tası, kazan ve sini gibi bakır mutfak kapları, dibek, kahve değirmeni, kahve soğutacağı, takunya gibi ahşap eserler, kılıç, kama, çakmaklı tüfek, tabanca gibi silahlar sergilenmektedir.

2.3. Maden İşleri ve Kuyumculuğun Tarihçesi

Maden İşlerinin Tarihçesi

Çeşitli madenlerden, çeşitli teknikler uygulayarak ürünler yapma ve bezeme sanatı olan maden sanatı, madenlerin keşfedilmesine ve özelliklerinin anlaşılmasına bağlı olarak gelişmiştir.

Tarihi çağlardan önce demirin bulunması birçok av ve korunma aletlerinin yapımını sağlamıştır. Demiri şekillendirmede ustaların beceri kazanmaları önce yaptıkları aletleri daha kullanışlı ve süslü yapmalarına imkan tanımıştır. Bu çağda yapılan başlıca demir işler silahlar ve kapı kilitleri olmuştur(ÇALIŞKAN, 1976: 15).

(39)

Milattan sonra 500-1100 yılları Mısır sanatının en yüksek devresi olan yıllardır. Bu yıllarda tahtadan kapı kilitlerini ilk yapan Mısırlı ustalar olmuştur. Yapılarda can ve mal güvenliği kilidin kapıya takılmasıyla sağlanmıştır. Mısırlılardan gördükleri kapı kilitlerinin benzerini Romalılar tarihte ilk olarak demirden yapmışlardır. Madeni kilit yapımı demir işlerin yapılara uygulanmasının başlangıcı olmuştur. Romalılar kilidi madeni bir kutu içine saptayarak bunu kapıya ve kasaya tutturulmuş halkalara geçirmekle asma kilidi yapmışlardır. Ancak bu asma kilitlerin süsleme sanatı yönünden hiç bir sanat değerleri yoktur. Kapılar üzerine tunçtan süslü olarak yapılmış kilitlerin sanat değeri yüksektir. Bu işler süslü kilit yapımının öncüleri sayılırlar (ÇALIŞKAN, 1976: 15).

13 üncü yüzyılın başlarına kadar bütün süslü demir işler bilek ve çekiç kuvvetiyle demir takozun dövülerek şekillendirilmesi sonucu yapılmıştır. 13 üncü yüzyılın sonlarına doğru takoz halindeki demir gereç sıcak dövülerek kesiti inceltilmiş ve sac haline getirilmiştir. Endüstrideki bu gelişme süslemede de her memlekette bu işlere karşı ilgi uyandırmıştır (ÇALIŞKAN, 1976: 15).

Türk maden sanatının uzun bir gelişim süreci vardır. Orta Asya’dan başlayan bu gelişim, Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları ile sürer ve Osmanlılara kadar uzanır. Ġslam maden sanatı içinde Büyük Selçuklu dönemi, gerek yapım tekniği gerek form bakımından öncü tiplerin ortaya çıktığı bir evredir. Büyük Selçukluların maden sanatı konusunda verdikleri ürünler, dünya müzelerindeki koleksiyonlar arasında önde gelen örneklerdir (www.kusav.com).

Bu alanda tarih içerisinde önemli ilerleme kaydeden ve değerli eserler veren Türkler’de, maden işçiliğinin en eski örnekleri Altay, Orhon ve Yenisey dolaylarında yapılan kazılarda bulunmuştur. Altın, bakır ve tunçtan yapılmış çeşitli eşyalar yanında, demir işçiliğinin özel bir yönü vardır. Orta Asya Türkleri, eski Çin ve Arap kaynaklarında, ‚demir üreten ve bunu en iyi işleyen kavim‛ diye anılmaktadır. Ġranlılar ise Türkleri ‚çeliğe bürünmüş millet‛ diye adlandırmıştır (Türk El Sanatları, 1969: 109).

(40)

Türkler’de Osmanlılar’ a gelinceye kadar her türlü maden ve süsleme teknikleri denenmiş, çeşitli formlar geliştirilmiş, Osmanlılar’ a hazır oturmuş bir maden sanatı miras kalmıştır. Büyük Selçuklu Devleti’nin yıkılması ve Ġslam maden sanatının gerilemesinden sonra, Anadolu ve Balkanlar’ da Osmanlı Ġmparatorluğu yayılmaya başlamıştı. Osmanlı Devleti’nin kurulmasıyla Anadolu ve Balkanlar’daki madenlerde yoğun bir faaliyet başlamış ve bunun sonucunda Osmanlı devri maden sanatı doruk noktasına ulaşmıştır (AHMETBEYOĞLU, 2002: 85).

Anadolu Selçukluları döneminden, öteki sanat dallarından farklı olarak, çok az madeni yapıt günümüze gelmiştir. Kalanlardan da gerek teknik gerek malzeme bakımından Büyük Selçuklu geleneğinin sürmüş olduğu anlaşılmaktadır. Bu dönemin malzemesi genelde tunçtur. Bu döneme bir örnek olarak Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nde bulunmuş olan yuvarlak karınlı Cami Kandili (1280), Ankara Etnografya Müzesi verilebilir. Artuklular’a ait pek çok bronz yapıtın, 12. ve 13. yüzyıl maden sanatı içinde ayrı ve önemli bir yeri vardır. Bu dönemde malzeme tunçtan pirince dönmüştür. Ayrıca kazıma tekniği, gümüş ve bakır kakma figürlü kompozisyonlar, özellikle de figürlü kufi yazının olağan üstü örnekleri bu dönem içinde toplanmaktadır (www.kusav.com).

Selçuklu maden sanatından tanıdığımız kakma tekniğinin 14. yüzyılda Osmanlılar tarafından geniş şekilde uygulanması, dönemin göze çarpan özelliğidir. Kakma tekniği, daha sonraki yüzyıllarda Osmanlı maden ustalarınca bu denli yoğun biçimde uygulanmamıştır (www.tarihtoplulugu.com).

Özellikle altın ve gümüş madenleri açısından zengin Balkan topraklarının fethiyle Osmanlılar hem hammadde kaynaklarına, hem de köklü bir geçmişe sahip maden sanatçılarına kavuşmuşlardır. Delik işi, kabartma ve kazıma teknikleriyle işlenmiş, rumî ve hatayîlerle bezenmiş bu kandillerin günümüze gelen örneklerinin sayıca çokluğu, bunların 15. yüzyılın ikinci yarısında bolca yapıldığını gösterir. Bu dönemin madeni eserleri arasında şamdanlar da önemli bir yer tutar (www.tarihtoplulugu.com).

(41)

Günümüze kalan Osmanlı madeni eserleri arasında, 16. Yüzyıla rast gelen, Sultan II. Bayezid dönemine ait olanların fazlalığı dikkati çeker. II. Bayezid’in değerli eşya tutkusu, sanata olumlu etki yaptığı; yeni eserler yaratmak, sanatçıların korunma ve teşvikinde itici bir güç oluşturduğu bir gerçektir. Osmanlı sanatının her dalı için bir okul işlevi gören Ehli Hiref teşkilatı bu dönemde kurulmuştur (www.tarihtoplulugu.com).

Fotoğraf 2.Ajur Tekniği Örneği Fotoğraf 3. Ajur Tekniğiyle Buhurdanlık (www. turkishtime.org) (www. turkishtime.org)

Özellikle de Tebriz ve Mısır’ın fethi sonrası, 16. yüzyılın ortalarında, belirgin etkilerden arınan Osmanlı maden sanatı, kendi özgün biçimini bulmuştur. Bu yüzyılda yapılan kazıma, kabartma, telkari, delik işi, savat, kakma ve kaplama teknikleriyle süslü eserlerin üzerinde genellikle birkaç süsleme tekniği birden uygulanmıştır. Ancak bu dönemin genel karakterini en iyi yansıtan bölüm, kuşkusuz değerli taşlarla süslü madeni eserlerdir (www.tarihtoplulugu.com).

17. yüzyıl süsleme motiflerinde, 16. yüzyıl klasik biçimlerinin yanı sıra, çiçekler de görülmeye başlanır. Batı etkisiyle ortaya çıkan bu motif, Türk üslubunda işlenmiş çiçek motifleriyle kompoze edilmiştir. Dönemin, çoğunlukla kazıma tekniğiyle bezenmiş bakır eserlerinde örgü frizleri, hayat ağacı, Mührü Süleyman, balık gibi geleneksel motiflerin yanı sıra, dönemin gümüş eşyasından tanıdığımız nar çiçekleri, lale gibi natüralist desenlere de rastlanır. 18. yüzyılın başında kısmen geleneksel kalıplara bağlı kaldığı görülen Osmanlı maden sanatı, 17. yüzyılın natüralist üslubunu devam ettirir (www.tarihtoplulugu.com).

(42)

Geç 18. yüzyıl ve 19. yüzyıl Osmanlı maden sanatı ise, tümüyle Batı zevkini yansıtacak bir görünümdedir. Artık 16. ve 17. yüzyılın klasik Osmanlı biçim ve motifleri, yerlerini Avrupa’dan ithal edilen Barok ve Rokoko form ve desenlerine bırakmıştır. Bu dönemde, Batı ürünlerini taklit etmeye çalışan Osmanlı maden sanatının özellikle kazıma tekniğinde başarılı olduğu ve dönemin revaçta malzemesi olan kahve takımları, ibrik, tepsi, maşrapa, ayna gibi parçalarda iyi örnekler yarattığı görülmektedir. Osmanlı maden sanatının ‘Türk Rokokosu’ doğrultusunda yarattığı eserleri incelerken, bir zevk değişimini de görürüz. Kakma eserlerde ve kuyumculukta klasik dönemin yakut, zümrüt, lâl gibi renkli taşlarının yerini yontulmuş elmas, inci almakta; minecilik rağbet bulmaktadır. Ustalık isteyen ‘kalem işi’ kabartmanın yerini, ‘kalıpla çakma’ almıştır (www.tarihtoplulugu.com).

Fotoğraf 4. Mıhlama Örneği Fotoğraf 5. Kalıp Örneği (www. turkishtime.org) (www. turkishtime.org)

19. yüzyıl Osmanlı dünyasının değişen siyasi ve ekonomik yapısı, Osmanlı sanatını da etkilemiştir. Saraydaki Ehli Hiref teşkilatının giderek zayıflaması ve 19. yüzyılda tamamen ortadan kalkması, mali sıkıntılar, Osmanlı sanatındaki parlak evreleri sona erdirir. Devletin giderek artan bir sıklıkta Hazine’deki altın, gümüş, hatta bakır eşyayı eritmek üzere Darphane’ye yollaması, eritilerek yeniden kullanılabilen madeni malzemeye dayalı Osmanlı maden sanatından günümüze kalan eserlerin, kaynakların sözünü ettiği zenginliği yansıtamaması sonucunu doğurmuştur. Sadece çoğu türbe ve camilere vakfedildiği için elde kalan eserler ile Saray Hazinesi’nde korunabilen

(43)

malzeme, Osmanlı sanatının bu dalındaki üslup ve işçilik zenginliğini göstermektedir. (www.tarihtoplulugu.com)

Fotoğraf 6. Kazıma Örneği (www. turkishtime.org)

Kısaca gördüğümüz gibi maden sanatı, form, teknik ve değişen malzemeler içinde her yüzyılda farklı görünümlere bürünmüştür. Genel olarak, gümüş ve altın objelerin Osmanlı metal işçiliğinin doruk noktası olduğu ifade edilebilir. Değişik bir teknik olan altınlama, Osmanlı maden sanatında sık uygulanmıştır. Gümüşten sonra altınla kaplanmış bakır, en uygun malzeme olmuştur. Bu teknik Osmanlı sanatında ‚Tombak‛ olarak tanınmaktadır. Altınlama tekniğinin, Orta Asya’ da ele geçen metal buluntular üzerinde uygulandığı görülmüştür. Nişapur’ da yapılan kazılarda altınlanmış ahşap ve bronz eserler, özellikle kemer tokaları ve at koşum plakaları üzerinde aynı tekniğe rastlanmaktadır (AHMETBEYOĞLU, 2002: 85).

Maden sanatı Türkler’de de, birçok alanda öncü olarak, meslek dallarının oluşumunu sağlamıştır. Bunlar arasında bakırcılık, dökümcülük, demircilik ve günümüz takılarının oluşum yeri olan kuyumculuk sayılabilir.

Kuyumculuğun Tarihçesi

Ġlk insanlar, beslenmek ve giyinmek için avladıkları hayvanların deri ve kemiklerinden çeşitli takılar yapmışlardır. Yapılan bu takıların malzemeleri camın ve özellikle de madenin keşfiyle değişerek günümüz kuyumculuğuna ulaşmıştır.

Kuyumculuk, değerli değersiz, metal ve metal olmayan hammaddeleri işlemek suretiyle ortaya koyma sanatıdır (VITIELLO, 1995: 1). Başka bir ifadeyle kuyumculuk;

(44)

kıymetli soy madenlerle değerli taşlardan süs eşyası, takı ve mücevher gibi eşyaları yapma sanatıdır. Yapılan bu eşyalara da kuyum adı verilmektedir (AYTER, 1996: 1).

Takının tarihi günümüzden yaklaşık 30.000 yıl öncesine tekabül eden Üst Paleolotik Çağ’a kadar uzanmaktadır. Ancak gerçek manada kuyumculuğun M.Ö. 4000’li yıllarda Mısır, Mezopotamya ve Anadolu’da başladığına dair birer delil olan karışık takı kompozisyonları bulunmuştur. Yine bu yıllarda Sümerlerin Mezopotamya bölgesindeki Ur Kenti’nde altın ve gümüşü işlediklerine dair buluntular vardır (www.giresunkuyumculardernegi.org).

Takı deyince akla ilk olarak süslenme gelse bile takılar sadece süslenme amacıyla kullanılmamış; ilk çağda kabile fertlerini belirlemekte bir ayırt edici, krallık döneminde insanların konumuna göre bir derecelendirme unsuru olmuştur. Örneğin; kral ve devlet adamları yüzüklerini işaret parmaklarına takmışlardır. Aynı zamanda tanrı krallar ve rahipler, sahip oldukları güçleri üzerlerinde taşıdıkları sembollerden alırlardı. Bu simgeler o zamana kadar keşfedilmiş kıymetli taş ve madenlerden yapılırlardı. Ġşte bu sembollerdir ki günümüz takılarının kaynağıdır. Yani insanoğlu binlerce yıl içinde kurduğu çeşitli medeniyetlerle kendi yapar kendi tapar misali icat ettikleri tanrıları ile belki bilerek belki de bilmeyerek günümüz kuyumculuğunun temellerini atmışlardır (KUŞOĞLU, 1998: 12).

Büyünün mistik atmosferiyle süren bu gelenek; insanlara, kemikler, dişler, deniz kabukları, kutsal ağaç parçacıkları, tüyler, değerli taşlar ve renk renk boyaları sürüp sürüştürmüştür. Modern zamanların dışında yaşamakta olan topluluklarda renklerin ve takıların dili büyü ve dinle yakından ilişkilidir. Mavi boncuk takmak, tıpkı ‚fala inanma falsız da kalma‛ misali çokça yapılan bir örnektir (KUŞOĞLU, 1998: 12).

Takı zenginlik göstergesi ve süslenme aracı olduğu gibi insan hayatını kolaylaştırıcı özelliği de taşımıştır. Örneğin Anadolu kadını halhalı küçük çocuklarının kol ya da ayak bileklerine takarak tarla ve bahçede çalışmıştır. Çalışmaya dalan kadın çocuğunun nerede olduğunu halhal sesiyle bulmuştur.

(45)

Takılar, kadınlar kadar erkekler için de üretilmiştir. Pazubent ya da küpeler bunun örneğidir. Düş gücünün renkliliğini taşıyan takılar çok pahalı mücevherlerle süslendiği gibi gümüşün metalik renginde de kendine yer bulur. ‚Ġnce bele gümüş kemer‛ ifadesi sadece takıyla sınırlı olmayıp birçok çağrışımıyla bize ince belli güzelleri de anlatır (KUŞOĞLU, 1998: 7).

Ġnsan ve hayvan figürlerinin çokluğu ile dikkat çeken Helenistik dönem takıları, bol granülasyon ve filigre ile zenginleştirilmiştir. Hellenistik dönem, sadece değerli metallerin ve kimi zaman da yarı değerli taşların kullanıldığı takıların yerini artık değerli taşlarla bezeli mücevherlerin aldığı dönemdir. Büyük Ġskender'in doğu seferleriyle Anadolu'ya taşınan zümrüt, yakut, agat, aquamarin, grena, karneol, sard, plasma, amatist gibi değerli taşlar, Hellenistik dönem takılarına yerleşmiştir (www.giresunkuyumculardernegi.org).

Ġçinde yaşadığımız Anadolu coğrafyası yukarıda da bahsedildiği gibi, dünya kuyumculuğunun doğum yeri sayılabilir. Anadolu’da bulunan ilk kuyumculuk örnekleri tunç çağı eserleri arasında yer alıp, günümüzden beş bin yıl öncesine kadar uzanan bir zaman dilimi içinde yer alan bu şaheserler, bu topraklarda yaşamış sanatçılar tarafından hazırlanmıştır. Alacahöyük, Boğazköy, Truva, Eskiyapar hazineleri bize bunu göstermektedir. Anadolu'ya yayılmış eski uygarlıklarda fildişi ve değerli taşların işlenmesi biliniyordu. Selçuklular, Bizans kuyumcuları ile doğu ustalarının tekniklerini birleştirerek yeni bir sentez yaratmışlardır. Lonca geleneği içinde sanatlarını sürdüren Selçuklu kuyumcuları ve daha sonra yaşayan Osmanlı ustalar Davut Peygamber' in, kuyumculuk mesleğinin piri olduğu inancındaydılar. Selçukluların, Horasan ve Heraf'taki kuyumculuk merkezlerinin başkent oluşuyla Konya'da katılmıştı. Artuklu Beyliği'nin kuyumculukta önemli şehirleri olan Mardin, Şanlıurfa ve Diyarbakır ustalarıyla ünlüydü. Osmanlı döneminde, eski zamanların bütün ustalarından ve kuyumculuk geleneklerinden yararlanılmıştır (DEMĠRBAĞ, 1996: 16).

(46)

Tarihin en eski milletlerinden olan Türkler’de de kuyumculuğun eski, köklü ve renkli bir tarihi vardır. Eski Türkler' de "KUYMAK" madeni eritmek, "KUYUM" ise tunç dökümü anlamına gelen sözcüklerdir. Bu iş kolunda eser verenlere, değerli madeni eritip, şekillendirmeleri nedeniyle "Kuyumcu" denmesi bu sözcüklere dayanır. Kuyumculuk, değerli maden ve taşlarla ilgili olarak pek çok uzman kişinin ortak çalışması ile ortaya çıkabilen, ürünler veren bir meslektir (DEMĠRBAĞ, 1996: 15).

Ġşte binlerce yıllık geçmişi olan Türk toplumu da değişe gelişe özellikle doğum ve evlilik gibi mutlu günlerle töreleştirdiği adetleriyle büyük bir medeniyet meydana getirmiştir. Orta Asya’ dan başlayıp çeşitli adlar altında kurdukları çok sayıdaki Türk devletleriyle, dünya giyim kuşam sanatına büyük katkılarda bulunmuşlardır. Öncelikle Uygur Türkleri, daha sonraları Selçuklu ve en önemlisi ise Osmanlı medeniyeti, bıraktıkları kuyumculuk eserleriyle de, bütün dünyayı, özellikle de batı dünyasını uzun müddet hayran bırakmıştır (KUŞOĞLU, 1998: 12).

Osmanlı’da ilk dönemlerde daha sade olan takılar, sonraları giyimin ayrılmaz bir parçası haline dönüştü ve giderek daha gösterişli olmaya başladı. Sorguç, istefan, zülüflük, enselik, saç bağı, gerdanlık, iğne, çelenk, küpe, bilezik, yüzük, zengir, mühür, nişan, halhal, pazubent, düğme, çaprast, zincir, saat, köstek, kemer, kemer tokası gibi takılar, en çok tercih edilen parçalardı. Osmanlı'da değerli maden ve taşlar, yalnız takılarda da kullanılmazdı. Kur'an kabı, askı, kılıç, hançer, gaddare, gürz, tüfek, teşbih, bardak, matara, kâse, şerbetlik, maşrapa, zarf, kutu, sandık, şamdan, buhurdan, gülabdan, kaşık, nargile, yazı takımı, yelpaze, ayna, tarak, kamçı, sadak, Kâbe Armağanları gibi eşyaların süslenmesinde de kullanılırdı. Altın, gümüş ve değerli taşlar kullanılarak yapılan taht, beşik, örtü, kaftan, zırh, at koşum takımı gibi büyük parçalar ise özellikle Osmanlı Ġmparatorluğu'nun gücünü simgeliyordu.

Balkanlardan ve Ġran'dan getirtilen kuyumcu ustaları ile Türk ustaların yanına geç dönemlerde katılan Ermeni ustaların kakma, çalma, oyma, savat, telkari, hasır, mıhlama gibi tekniklerle çalıştıkları Osmanlı takılarının en önemli özelliği,

Şekil

Şekil 3. Freze Uçları
Şekil 5. Keskiler
Şekil 13.  2 Nolu Örneğin Çizimi
Şekil 14.  5 Nolu Örneğin Çizimi
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Fleets management framework refers the formulation of concept and movement planning, journey planning, movement delivery, movement monitoring and collections (Bowersox,

When the system is in a fixed position operation, EGR rates reduce in time because of the reduced EGR flow rate and FSN decreases as shown in Figure 4.22 since oxygen

Gerçi tasarladığı güçlü roketin (R-7) yapımı tamamlanmış, yer dene- meleri de yapılmıştı. Ama Dünya yö- rüngesine yerleştirilecek 1,5 tonluk “ilk

Teknolojiyle günlük kullanımı çok iyi har- manlaması açısından başarılı olan ceket 350 dolarlık fiyatıyla şimdilik sadece teknoloji me- raklılarına hitap ediyor.

Aksine, kristalli katıların içerisinde birbirlerine göre yönelimleri farklı çok sayıda kristal bulunur ve dü- zenli kristal yapıların aralarında kalan sınır bölgele-

Mallampati scores, Cormack-Lehane scores, number of intubation attemps, ventilation and obstructive sleep apnea syndrome (OSAS) descriptive, difficult intubation

Telkari tekniği: Altın, gümüş, bakır gibi yumuşak metallerin tellerini bir kompozisyon meydana getirecek şekilde birbirine veya takı yüzeyine kaynak yapma sanatına

1-KURNAZ,Aliye.(2015).''Günümüzde Ankara/Beypazarı İlçesinde Telkari Tekniği ile Üretilen Takıların Motif Özelliklerine Göre İncelenmesi.''.Lidya 'Altın Ülke'