• Sonuç bulunamadı

Maddi Varlık Yokluk Çatışması

2.4. Ekonomi

2.4.2. Maddi Varlık Yokluk Çatışması

Yoksulluk, bireylerin hayatını sürdürmek için yeterli gelire sahip olmamalarıdır. Yoksulluk toplumdaki birçok sorunun temel sebebidir. Bireylerin yaşamını sürdürebilmesi için ihtiyaçlarını gidermesi gerekir. İhtiyaçların kazanılması ve yaşam tarzının belirlenmesi aşamasında yoksulluk toplum hayatına büyük ölçüde etki eder. “Yoksulluk; kişilerin maddi nitelikteki mahrumiyetler nedeni ile kaynaklara ve üretim faktörlerine erişememe ve böylece asgari yaşam düzeyini sürdürecek gelirden yoksun kalma halidir. Ayrıca yoksulluk, temelde iktisadi bir kategoriyi ve bireylerin, toplumların psikoloji literatüründe “başa çıkma” olarak nitelendikleri, çeşitli teknikler kullandıkları sosyal bir durumu ifade eder.” (Akalın, 2006: 3)

Yoksulluk, bütün toplumlarda görülen bir olaydır. Savaş, gelirin az olması veya dengesiz bir şekilde dağılımı, işsizlik, yoksulluğa neden olan durumlardır. İnsanların hayatını bütünüyle etkileyen yoksulluk, Çokum’un romanlarında önemli bir yer tutar. Yoksulluk ve yoksul insanları tarihi olaylar ile birlikte sunan yazar, geçmiş dönemlerde yaşanan kıtlığın bireyler üzerindeki etkilerini de başarıyla gösterir. Uzun süren savaşların getirdiği yoksulluk sonucu insanlar, yiyecek bulmakta güçlük çeker. Sevinç Çokum, savaşın halkı yoksullaştırdığına ve güçsüz duruma düşürdüğüne dikkat çeker. Ağustos Başağı’nda savaş sonrasında halkın gıda maddelerine ulaşamadıkları görülür. Cephede yaşanan yoksulluğun yanında geride kalan halk da perişan haldedir.

“Müftü Efendi böyle dedikten sonra kahve fincanına uzandı. Tükenmesini istemiyormuş gibi bir yudum içip fincanda kalana şöyle bir göz attı. Artık kahve

misafirler için dolapların bir köşesinde saklandığından iyice kıymete binmişti. Daha önce telvenin kalın olmasına dikkat edilirken, şimdi fincanın dibindeki ince tortu.” (AB, s.160)

“- Topu topu dört ekmek… Allah’tan korkarım ben. Ekmek bu… Başka bir şey değil ki… Bölüştük arkadaşlarla. Duaları yetti. Diyeceğim şu ki, siz şimdi şükredin halinize. Açlıktan kıtlıktan şikâyet etmeyin.” (AB, s.113)

Düşmanla mücadele eden Türk askeri bir yandan da yoksullukla mücadele eder, vatanın kurtuluşu için sonuna kadar direnir. Yoksullukları artıkça iman güçleri ve azimleri artan askerler, düşmanı yenmek için var güçleriyle çırpınırlar. Düşmanın maddi imkânlarının karşısında yoksulluklarını kuşanan askerler, yalnız bağımsızlık değil; aynı zamanda varlık yokluk mücadelesi de verirler.

“- Şunu açıkça söylemeliyim Nikolidis. Evet güçlüyüz. Ama git gide yıpranıyoruz. Onlarsa gariptir, yokluğa, sıkıntıya düştükçe güçleniyorlar. Kaybettikçe güçleniyorlar. Yıprandığımızı kabul etmeliyiz Nikolidis. Son darbeyi Ankara’da vuramazsak bu iş bitmiştir azizim.” (AB, s.254)

“Gülsüm Ana, dedi biri. Badem gözleri yaşlıydı. Yokluk günleri ve kıtlık günleri gelmektedir denilir. Dağ gibi düşmanımız birikmiş, bizi toptan süreceklermiş denilir.” (BD, s.187)

Dünyanın çeşitli yerlerinde belli dönemlerde görülen kıtlıklar bazen doğal afetler sonucunda bazen de savaş, istila veya isyanlar sonucunda ortaya çıkmıştır. İnsanlar kıtlık sonucunda hayatta kalmak için çeşitli beslenme yolları aramak zorunda kalırlar. Artan yiyecek fiyatları ve karaborsacılık olayları kıtlık sonucunda ortaya çıkan gelişmelerdir. Kıtlığın ortaya çıkardığı yoksulluk, sadece ortaya çıktığı dönemde değil, daha sonraki dönemlerde de etkisini sürdürür. İnsan psikolojisinde yarattığı sorunlar, ağır hasar bırakır. Deli Zamanlar romanında kahramanın ailesinin eski dönemlerde yaşadıkları kıtlığa değinen yazar, yıllar geçmesine rağmen insanların o günlerin etkilerini hala üzerlerinden atamadıklarını göstermeye çalışır.

“Sonra bana, benim doğduğum yıllardaki yoklukları anlattı, şeker ve ekmek karnelerini, kahve kıtlığını… Kimi zaman kahve telvesiyle yeniden kahve pişirdiğini, birkaç galetanın ne denli değerli olduğunu…

- Birçok şeyi kendimiz var etmeyi öğrendik. Küçük bir kumaş parçası bile değerliydi bizim için; bunları yan yana getirir, bohça yapardık. Etlerin bolluğu şimdi, francalasından esmer ekmeğe, açmasından çatalına her bir şey var şimdi. Ama o zaman… Nüfus kâğıtlarımızdaki ekmek karnesi, şeker karnesi damgaları o günlerin hatırasıdır.” (DZ, s.90)

Yoksulluğun her grup üzerinde etkileri vardır. Ancak yoksulluktan en fazla etkilen grup çocuklardır. Yoksulluk içinde büyüyen çocuklar, gelişme dönemlerinde gerekli besinleri alamazlar. Bu durum çocukların fiziksel, zihinsel ve psikolojik özelliklerini etkiler. Çokum, yoksulluğun çocuklar üzerindeki etkilerini aktarırken yoksulluk içinde büyüyen bireylerin gelecekte de bazı sorunlarla karşı karşıya kaldıklarını belirtir.

“Delikanlı belki Batı Karadenizli çok çocuklu, yoksul bir ailenin çocuğu olabilirdi. Devlet okulundan gelme ve ailesinin okuyor diye gözünün içinde baktığı bir genç. Gerçekten ufak tefekti, herhalde iyi beslenmemiş ve spor imkânlarından yararlanamamış biri…” (GR, s.146)

Yoksulluğun çocuklar üzerindeki etkilerine değinen yazar, yoksulluğun çocuklar tarafından nasıl algılandığının ve nasıl yaşandığının bilincine varılmasını ister. Çocuk yoksulluğunun önlenmesi, zayıf ve güçsüz olan çocukların korunması fikrini gündeme getirmek isteyen yazar, Lacivert Taşı romanında yoksul çocukların portrelerini başarı ile çizer.

“Sokak aralarında “Koşun koşun! Tüccarlar geldi!” diye bağıranlardan bir ikisine yüklerimden bazılarını taşıttırıp para verdiğimde taşkın sevinçleri, birbiriyle itişmeleri, hatta yerlerde yuvarlanmaları görülecek şeydi. Fakat üst başlarının yıpranmışlığı, delik deşik, tanınmaz ve adeta yeryüzüyle denkleşmiş hali, içimde neredeyse oya oya bir kuyu açmıştı. Yarabbi, yoksulluk bu çocuklarla nasıl bu kadar kaynaşabilir? Sırtlarında ve ayaklarındaki bez parçaları vücutlarıyla bir olmuş bu

insanlar nasıl olur da buna alışabilir, katlanabilir, bütün bu paçavralar içerisinde hâlâ gülümseyebilir, hatta kahkahalar atabilir?” (LT, s.155)

Çocukluklarında yoksulluğa katlanmak zorunda kalan bireylerin daha sonraki süreçte toplumla bütünleşme ve haklarından faydalanma konularında sıkıntı çektikleri görülür. “Yoksulluk içinde yaşayan çocuklar, yaşama, büyüme ve gelişmeleri açısından gerekli maddi, manevi ve duygusal kaynaklardan yoksun biçimde yaşamakta, böylece haklarından yararlanamamakta, potansiyellerini tam olarak geliştirememekte ve topluma tam ve eşit üyeler olarak katılamamaktadırlar.” (UNICEF, 2005: 18). Yoksul ve parçalanmış bir ailenin çocuğu olan Sonsuz’un şahsında yoksul çocukların toplumla girdikleri varsıl yoksul çatışması gündeme getirilir. Yoksul çocukların sesleri Sonsuz’un isyanı ile duyurulur.

“Ertesi akşam Aksaray’da onu bulduğunda aç olduğunu öğrenmiş, oradaki çok ışıklı, müşterisi bol, vığır vığır bir piliççiye dalmışlardı. Sonsuz açlığını açıklamasına karşılık şişman piliçlerin kızarmakta olan gövdelerine, butları, kanatları kemiren müşterilere sıkıntıyla, kaçak, korkulu bakınmıştı. Aysan o an protein alması gereken çağında bu delikanlının eti öyle her zaman bulamadığını düşünmüştü nedense. Yokluklar ve sahip olamadıkları için bir eylemi, bir sitemi var mıydı yok mu, belli değildi işte.” (TBG, s.107)

Çocukların yaşadıkları yoksulluk nedeni ile toplumdan dışlanmaları, onların toplumla çatışma yaşamalarına neden olur. Yaşadıkları yoksulluğun intikamını varlıklı kişilere saldırı şeklinde almaya çalışan çocuklar kendilerini çatışma içinde bulur. “İşsizlik nedeniyle yoksul olan ailelerin çocukları sosyal güvenceden de yoksun olabilmektedir. Bu durum çocukların sağlık ve eğitim gibi hizmetlere ulaşmasını engellemekte, çocukların birey olarak toplumla kurduğu ilişkiyi zedelemekte ve yetişkin olduklarında toplumsal dışlanma ile karşı karşıya kalmalarına neden olabilmektedir.” (Ekim, 2005: 71)

“Sabah istasyonlardan birinde üç beş çocuk görmüştü avuçları kırmızı, solukları dumanlı, yoksul birileri… Camı açmıştı az biraz soluklanmak, kendine gelmek için, ne ki çocuklar ona doğru kartopu atmağa başlamışlardı. Hiç korkusuz. Feda camı kapamıştı. “Aç ulan aç” diye bağırmışlardı böyle yumruklarıyla.

Yoksulluktan mı intikam alıyorlar? Tren penceresinde bir adam sıcak kompartımanından bakıyor; bu çocuklarsa tepinerek ısınmağa çalışıyorlar ince, ucuz rüzgârlıklarıyla. Aç ulan aç! Bu şehir beyefendisinin suratının orta yerinde bir kin topu…” (AKT, s.41)

Gelir dağılımındaki eşitsizlik, toplumun ekonomik, sosyo-kültürel yapısını direkt etkiler. Gelir dağılımının eşitsizlik, zengin gruplar ve yoksul kesim arasında çatışmalara neden olur. Toplumun bir kesimi her türlü imkândan faydalanırken diğer bireylerin yeme, içme, barınma ve eğitim gibi konularda son derece kısıtlı olması bu çatışmanın temeli sayılır. Arada Kalmış Tebessüm romanında toplum arasındaki uçurumları dile getiren yazar, toplumdaki eşitsizliği kınar. Toplumun bir kesiminin bütün kaynakları savurganca kullanırken diğer kesimin açlıktan ölmesi yazarın öfkesini kabartan bir durumdur.

“Topluluğun ya da konukların arasında saçlarını savurarak elinde bardağıyla dönenişi, herkese merhabalar gönderişi, biraz dik, biraz şımarık, açlık yokluk yaşamamış çıkışlı sesini her köşeye iletmeğe çalışmasıyla seçilirdi Günce. Sanki düşen eteğini tutar gibi, omzuna sarkmış askısını düzeltir gibi bir hal…”(AKT, s.22)

“Bu tür ülkelerde sendikaların iyi çalışmadıklarını, çalışamadıklarını görüyoruz. Dolar ve borsa zenginleri paralarını nereye yatıracaklarını bilmezken, servetlerini süper yaşamın gereklerine ve gereçlerine, aynı zamanda dış bankalara aktarırken diğer yanda kimi insanlar açlıkla, yoksullukla savaşıyorsa burada bir garabet var demektir. Gazetelerin sosyete sayfaları bu durumun göstergesidir zaten. Birileri resimlerde görüldüğü üzere diyelim ki Kapri Adasında yaşamın tadını çıkarıyor. Veya Çırağan sarayında yapılan düğüne şu kadar adam çağrılmış, milyarların ödendiği gelinlik Paris’ten getirtilmiş, davetliler çok şıkmış, o gecenin alabildiğine keyfini çıkarmış herkes.” (AKT, s.111)

“İşte birileri keyif çıkarma işinde birbiriyle yarışırken, işsiz baba kendisini tren yoluna atıyorsa, burada para dağılımında hak yemeğe dayalı, denk olmayan bir durum vardır. Adalet çarkında bir arıza… İnsanlık adına tabii…” (AKT, s.111)

Benzer Belgeler