• Sonuç bulunamadı

2.2. Göç Olgusu ve Gecekondulaşma

2.2.3. Gecekondulaşma

Alt yapısı bulunmayan, başkalarına ya da kamuya ait yerlerde yapılan yerleşmeler olarak tanımlanan gecekondular, kentlere göre yapı ve diğer özellikler

bakımından farklılık gösterirler. “Gecekondu kırsal kesimden gelenlerin, alt gelir gruplarında yer alanların yerleşim mekânlarını tanımlamakta kullanılan bir kavramdır.” (İçli, 2005: 192) Gecekondulaşma ile birlikte ekonomik, sosyal, kültürel sorunlar da ortaya çıkar. Kırdan kente yerleşen bireylerin iş bulma konusunda yaşadıkları sorunlar ve izinsiz yapılan evlerin yıkılması sonucu uğradıkları ekonomik kayıp önemlidir. Kanuna aykırı olarak yapılan bu evlerin sadece ekonomik değil, sosyal ve mimari sonuçları da vardır. Kentleşme açısından da olumsuz bir görüntüye neden olan gecekondular kentlerin etrafını çevirmiş vaziyettedir.

“Kentlere göç eden ve buradaki konut gereksinimleri, meşru olanaklarla karşılanamayan nüfus, yeni bir olgu yaratmıştır. Bilindiği gibi, nüfusu, olanaklarından çok daha hızlı artan bir kentteki en güç işlerden biri, bir konut bulabilmektir. Konut arayan kişi, uygun bir yer tutabilmek için gerekli paraya sahip olmayan yeni gelen bir iç göçmense, bu sorun çok daha zor çözülen bir nitelik kazanır. İşte kırsal alanlardan ve kasabalardan büyük kentlere gelen kişiler, belediyenin, devletin ve başka kişilerin arsaları üzerinde kendine konutlar yaparak bu sorunu çözmeye çalışmışlardır.” (Kongar 1998: 562)

“Bu yeni konut biçimlerinin adı olan gecekondu sözcüğü zaman içinde yalnız resmi bir terim niteliği kazanmakla kalmamış, gecekondu mahallesi, gecekondu halkı gibi Türkiye’nin toplumsal gerçeğini biçimlendiren yeni kavramlar da yaratmıştır.” (Kongar 1998: 562)

Aydın tabakayı temsil eden yazar ve gazeteci Süsen, topluma karışmamış, gecekondu mahallelerine hep kötü bir gözle bakan biridir. Kafasındaki sorulara cevap aramak için gittiği gecekondu mahallesine bakışı, o mekânlara yabancılığını ele verir. Yıllarca, kanunlara aykırı bir şekilde yerleşen bu insanlara öfkesini biriktirmiş olan Süsen, o gün asıl suçluların onları imkânlardan mahrum bırakan siyasetçilerin ve egemen toplum üyelerinin olduğunun farkına varır.

Türkiye’de göç sonucunda ortaya çıkan sorunların en başında gecekondu sorununun olduğunu belirten Emre Kongar’a göre gecekondu halkının ülkede ekonomik ve siyasi birçok konuya yön verecek seviyeye ulaşmıştır. “Bütün bu oluşum sırasında siyasal etkenlerde işe karışacak, temel ekonomik ve toplumsal

siyasetin istenmeyen doğurganlığını kuramsallaştırıyor. Örneğin, bir yandan gecekondu yapımını önleyici yasalar çıkartırken, öte yandan özellikle seçim zamanlarında yasadışı yapılan gecekonduların tapuları verilerek bunlara yasal bir nitelik kazandırılıyordu.” (Kongar, 1999: 56)

“Bugüne kadar gecekondu semtleri benim için iç göçün istilacı göçebeleri eliyle büyük şehirleri yok etmesi anlamını taşıyordu. Halbuki ortada bir yanılgı, bir anlatılmamış bölüm vardı. Bu insanlar ulusun yaşamaya dirençli canlı ve önemli parçasıydı. Parlamento işte o beğenmediğimiz, derme çatma evlerini yıkma girişimlerinde bulunduğumuz, yolunu suyunu esirgediğimiz o insanların oylarıyla biçimleniyordu. Parti onların oylarıyla adamlarına mecliste yer bulmaktaydılar. Sonradan onları beğenmiyorduk; çünkü biz egemen sınıf birilerinin ezilmesiyle özgüvenimizi kazanıyorduk. Öyleydi de onlara yaşamaları için gerekli ortamı sağlayamadığımız için asıl suçlu biz değil miydik? Mademki toplum onlara aş, ekmek, iş, ev vermeyecekti onlar da bunları kopara kopara alacaklar.” (GR, s.133)

Süsen’in gecekondu mahallesine olumsuz bakışının değişmesi üzerine sık sık bu mahallelere uğramaya başlar. Ancak Süsen gibi onun ailesi ve çevresindekiler de gecekondularda yaşayan insanlara karşı son derece ön yargılı olduklarından onun bu mekânlara uğramasına tepki gösterirler.

“Sen kendine bak!” dedi annem. “Salı malı bilmem ben. Yalnız Tepeşehir’de ne işin var? Ne yapacaksın o gecekondu mahallesinde?” (GR, s.121)

Gecekondu çevreleri olumsuz çevre koşulları ve yoksullukları ile dikkat çeker. Çocuk işçiliğinin de görüldüğü bu çevrelerde alt yapı ve diğer hizmetler yetersizdir. Çokum, Gece Rüzgârları romanında İstanbul’daki gecekondu semtlerinin özelliklerini işler.

“Seyrantepe, Çeliktepe, Gültepe, Kuştepe, Gazi Mahallesi, Esenler vesaire… Ve işte gecekondu semtlerindeki lastikler, hurda arabalar, arsalıklarda oynayan çocuklar… Pazar yerleri, tüp taşıyan delikanlı, bohçacı kadın, nazar boncuğu satan çocuklar…” (GR, s.69)

Evlerinin yıkılması üzerine hem ekonomik hem de psikolojik bunalım yaşayan gecekondu sakinlerine yardım etmek isteyen Nilece, kendini eylemin ortasında bulur. Sürü psikolojisi ile hareket eden Nilece, eylemle bir ilgisi olmadığı halde bu insanları savunmaya çalışır.

“Oraya, yardım ettiğim birkaç insanı görmeğe gitmiştim. Üst baş toplamıştım, sonra daha başka yardımlar… Gecekondusu yıkıldığından açıkta kalan perişan insanlara biraz da erzak götürmüştüm. Çay, pirinç, şeker… Birdenbire gösterilerin içinde buldum kendimi. Sloganlara uydum ben de… Bir sele kapıldım. İçimden bir ses bana bu ezilmiş insanların yanında olmamı buyurdu. Ve ben o buyruğa uydum. Eğer suçsa bu. Onlara da öyle söyledim.” (GR, s.136)

Sevinç Çokum, unutulmuş hatta evleri yıkılıp zor yaşam koşullarıyla baş başa bırakılmış gecekondu insanının hayatını anlatırken toplumun aydın tabakası ile halk arasındaki uçurumu Aysan’ın şahsında eleştirir. Toplumla bütünleşmeyen, o güne kadar halkın arasına katılmayan Aysan, gazetecilikte öne çıkmak ve tanınmak için bu insanların yaşamını yazmaya karar verir. Bir sokak çocuğu olan Sonsuz’un yaşamından yola çıkarak gecekondu semtlerinde yaşananları medyaya taşır. Kariyeri için Sonsuz’u kullanan ve çıkarları doğrultusunda hareket eden Aysan, Sonsuz’un öldürülmesine sebep olur. Ancak onun ölümü Aysan için çok da önemli değildir; önemli olan onun işinde yükselmesidir. Sonsuz’un ölümüyle duyduğu üzüntüyü çabucak unutan Aysan, Sonsuz’un kendisine hediye ettiği kariyerin zevkini çıkarır.

“Sonra Sonsuz diye bir gençten söz etmişti Süsen. Tren yollarının, dere içlerinin yabansı inlerinde, gecekondu mıntıkalarının kırlıklarında, geçit altlarında barınmış, yarı insan yarı başka başka bir şey olan ve hayatı bütün bir kırık çizgi olan Sonsuz… Aysan onu yazabilirdi mesela. Onu ve benzerlerini… O güzelim adıyla şehirlere, dayalı döşeli evlere, okumuş anne ve babalara yaraşan Sonsuz…”(TBG, s.58)

Benzer Belgeler