• Sonuç bulunamadı

1.1.2. Avrupa Topluluğununun Kurucu Antlaşmalarında Demokrasinin Yeri ve Değerlendirilmes

1.1.2.4. Maastricht Antlaşması (1993)

Maastricht Antlaşması (MA), AT’de siyasi birlik oluşturulması yönünde atılmış önemli bir adımdır. MA, TAS’da olduğu gibi, Roma ve Paris Antlaşmalarına getirilen değişiklikler ve eklerden oluşmaktadır. 1990’lı yıllarda siyasi ve ekonomik dengeleri de yakından ilgilendiren Doğu ve Federal Almanya’nın birleşmesi ile başlayan Doğu Bloğunun çözülme süreci ve SSCB’nin dağılması meselesi bulunmaktaydı. Gelişen tüm bu olaylar, AT’yi etkilemiş ve AT kendi içinde bulunduğu durumu ve ileriye yönelik amaçlarını tekrar gözden geçirme gereği ile yüz yüze gelmiştir.

Tüm bu gelişmeler doğrultusunda AT, 1991 yılında Hollanda’nın Maastricht kentinde düzenlenen Zirve’de daha önce toplanmış olan hükümetler arası iki konferans çerçevesinde varılan sonuçları temel alarak yeni bir Avrupa Toplulukları Antlaşması yapılmasına karar vermiştir. MA, 1 Kasım 1993 tarihinde yürürlüğe girmiş ve bu antlaşma ile Avrupa Topluluğu, Avrupa Birliği adını almıştır. MA ile Avrupa Toplulukları’na yeni boyutlar kazandırılmış ve AB’nin “üç temel direği” oluşturularak yeni bir hukuksal yapı düzenlenmiştir.

MA ile yeni bir ekonomik ve siyasi boyut kazanan AB, üç sütuna

dayanan tek bir kurumsal çatı altında toplanmıştır. Bunlar

(http:www.europa.eu.int.en.record.mt.title5.html 14.4.2005);

• Birinci sütunda; AET*, AAET, AKÇT denilen bu üç Topluluk daha sağlam bir temele oturtulduktan sonra bunların üzerine ekonomik ve parasal birlik eklenmesi öngörülmüş.

• İkinci sütunda; Ortak Dış ve Güvenlik Politikası (OGTP) üzerinde iş birliği sağlanması kararlaştırılmış.

• Üçüncü sütun ise; Adalet ve İçişleri konularında üye devletler arasında işbirliği üzerine oturtulmuştur.

* MA ile birlikte, AET yani “Avrupa Ekonomik Topluluğunu Kuran Antlaşma” yerini “Avrupa Topluluğunu Kuran Antlaşma” şeklinde değişerek, AT’a dönüşmüştür.

Demokrasi anlayışını anlamaya yönelik olarak MA ile getirilen en önemli yenilikler ise aşağıda belirtilen maddelerde görülmektedir (McCormick:75-76):

• Avrupa Yurttaşlığı (Md.8-8E)

• Ombudsman Atanması (Md.138 E)

• Uluslarüstü kurumlara verilen yeni yetkiler çerçevesinde yeni karar alma usulleri (Md.189B ve 189C)

• Subsidiarite (yerindenlik) İlkesi (Md.3B)

Antlaşmanın getirdiği yenilikler içinde Avrupa Yurttaşlığı, siyasi birliğin derinleşmesinde* önemli unsurlardan birini oluşturmaktadır. Bu kavramla ilgili olarak kabul edilen Md.8 ve 8A’ya göre; üye devletlerden birinin yurttaşı olan herkes, aynı zamanda Avrupa Vatandaşı* da sayılır. Bu yurttaşlar, üye devletlerin topraklarında Antlaşma’da öngörülen bazı sınırlamalar ve koşullar saklı tutulmak üzere özgürce gezebilmek ve ikamet etmek hakkına sahiptir. Bu düzenlemelerle ilgili olarak bir diğer önemli hüküm, yerel seçimlere katılma ile ilgilidir. Bir başka üye devlet uyruğunda bulunan kişiler, yerel seçimler dışında AP seçimlerinde de seçme ve seçilme hakkını elde etmiş olmaktadırlar. Ayrıca yine Birlik yurttaşları, AP’ye dilekçe vermek ve Avrupa yönetimine karşı Ombudsman’a başvurma hakkını elde etmiştir.

Parlamento’nun yetkileri açısından bakıldığında, MA’nın TAS ile benzerlik gösterdiği görülmektedir. TAS ile AP’ye verilen yetkiler MA ile genişletilmiştir. Roma Antlaşmasıyla AP’ye verilen onaylama ve denetim yetkisine; MA ile kural koymaya katılma, mevzuatın oluşturulması ve yasamaya katılma gibi yetkiler eklenmiştir.

* Derinleşme, Avrupa Birliği sistemi içinde bazı ortak politikaların güncelleştirilmesiyle ilgili kullanılan bir terimdir. Genel olarak bakıldığında, derinleşme sürecinin bazı ortak politikaların güçlendirilmesinin yanı sıra Avrupa bütünleşmesini kolaylaştıracak yapısal reformların uygulanmasını da içerdiği görülür. Derinleşme ayrıca, AB’nin genişlemesi için bir ön koşul olarak da değerlendirilmektedir.

* Avrupa Vatandaşlığı, ulusal vatandaşlığın yerine geçmek olarak anlaşılmamalıdır. Bu durum tamamlama amacı taşımaktadır. Bu sayede vatandaşların AB’ye daha somut bir aidiyet hissiyle bağlanması amaçlanmıştır.

AB Parlamentosu’nun genişletilmiş yetkilerine göre bazı alanlarda Konsey ile ortak karar almasını sağlayacak yeni bir yöntem oluşturulmuştur. 149.maddeyle getirilen ortak karar alma prosedürü ile Parlamento, Konsey ile yasama sürecinde eşit bir konuma gelmektedir.

MA’nın demokrasi ve insan haklarıyla ilgili olarak, yeni bir aşamaya girildiği görülmektedir. Antlaşmanın F(2) maddesinde şu hüküm yer almaktadır; “AB, AİHS’nin öngördüğü temel haklara ve Topluluk hukukunun temellerini oluşturan üye devletlerin anayasal geleneklerinden kaynaklanan bireysel temel hak ve özgürlüklere saygılıdır”. Görüldüğü gibi, insan haklarına saygı, demokrasi ve hukukun üstünlüğü, AB’ye ait olmayı tanımlayan şartlar olarak sadece AB içinde değil, aynı zamanda AB’nin ilişki içinde olduğu ülkelerle eylemlerine yön veren ilişkiler olarak da görülmektedir.

MA ile üzerinde durulması gereken bir diğer konu da Subsidiarite* İlkesidir. Daha önce değinildiği gibi bu kavram ilk kez TAS ile gündeme gelmiş, MA’nın ise ilkeler bölümü içinde yer almıştır.

Yine MA’ya göre, Birliğin çeşitli konularda yetkileri genişletilerek birçok yeni alanda nitelikli oy çokluğu ilkesi getirilmiş ve bu çerçevede federalizm yolunda bir ilerleme kaydedilmiştir. Ancak MA’nın giriş bölümünde “federal amaç” yerine Roma Antlaşmasında yer alan Avrupa hakları arasında “yakın birlik” ifadesi kullanılmıştır (Dedeoğlu,1996:148).

MA’nın getirdiği bir başka yenilik ise bir danışmanlık kurumu oluşturulmuş olmasıdır. Bu amaçla söz konusu Antlaşmayla yerel ve bölgesel toplulukların temsilcilerinden oluşan bir Bölgeler Komitesi oluşturulmuştur (Md.K.4).

Bu düzenlemelerle yurttaşların Topluluk yönetimine katılmaları açısından bir mekanizma daha kurulmuş olmaktadır (Bozkurt,1996:100). Bu organın görevi, kurum olarak devletten sonraki alt tabakada yer alan

* Subsidiarite (yerindenlik) ilkesi; kararların herhangi bir siyasi sistem içinde en etkin işleyebilecek sonuçların elde edileceği idari düzeyde alınmasını öngörmektedir. Kararlar, elverdiğince yerel veya ulusal düzeylerde alınacak; ancak Birlik düzeyinde karar alınması en iyi sonucu vereceği durumlarda bu yola gidilecektir (Ilgaz,2004a: 147).

cemaatlerin topluluk hayatına daha fazla katılımını sağlamaktır (Gölcüklü,1999:4).

Genel olarak bakıldığında MA ile AB’de demokrasi ilkelerine, diğer antlaşmalardan daha fazla verildiği görülmüştür. Ayrıca MA’da, AB Parlamentosu ulusal parlamentolar kadar olmasa da yasama çerçevesinde bir güç kazanmıştır. AB’nin demokratik meşruiyetinin güçlendirilmesi ve demokrasi açığının biraz olsun kapatılması için AP’nin karar alma sürecine yönelik yetkileri de artırılmıştır.

AB, MA’nın yürürlüğe girmesinden sonra 22 Haziran 1993 tarihinde Kopenhag Zirvesinde; AB’nin genişlemesinin Merkezi Doğu Avrupa ülkelerini kapsayacağını kabul ederek, aynı zamanda adaylık için başvuruda bulunan ülkelerin tam üyeliğe alınmadan önce karşılanması gereken kriterleri de belirtmiştir.

Tam üyelik için belirleyici nitelikteki bu kriterler; siyasi, ekonomik ve topluluk mevzuatının benimsenmesi olmak üzere üç paragraftan oluşmaktadır. Bunlar (İKV,1999:72):

• Siyasi kriterler; Demokrasinin güvence altına alındığı istikrarlı bir kurumsal yapı, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık haklarına saygı.

• Ekonomik kriterler; İyi işleyen bir Pazar ekonomisi ve AB içindeki piyasa güçlerine ve rekabete karşı koyabilme kapasitesi.

• Topluluk müktesebatının kabulü; AB’nin çeşitli siyasi, ekonomik ve parasal hedeflerine bağlılık.

Görüldüğü gibi AB’nin ilk kuruluş yıllarında üyeliğe kabul için sadece demokratik ve Avrupalı bir devlet olmak yeterliyken, ilerleyen yıllarda üyeliğin daha karmaşık ve ulaşılması yoğun çaba gerektiren kriterlere bağlandığı görülmektedir.

Maastricht Antlaşması, görüldüğü gibi birincisi Topluluklar (AKÇT, AET ve AAET), ikincisi Ortak Dış Politika ve Güvenlik Politikası, üçüncüsü Adalet ve İçişleri olmak üzere üç sütunlu bir yapı üzerinde duran “Avrupa

Birliği”ni meydana getirmiştir. Birinci sütun, uluslarüstü bir yapıya sahipken, diğer ikisi ise hükümetler arası karar alma mekanizmalarına sahiptirler. Avrupa Birliği, hükümetler arası ve uluslarüstü otoritelerin bir sentezini oluşturmuş ve bu yapısıyla, aynı zamanda üye ülkelerde devlet egemenliğinin uluslarüstü kurumlara devri konusunda tartışmaların yoğunlaşması sürecini de başlatmıştır (Dartan, 2005:231).

MA bütün olarak değerlendirildiğinde; AB’de bütünleşmenin görünür bir biçimde arttığı ve Birliğin eylem alanının genişlediği görülmektedir. Dikkat çeken bir başka önemli nokta ise, MA’dan önce daha çok üye ülkeler ekseninde korunan demokratik yapının, bu defa uluslarüstü düzlemde korunur hale gelmesinde kendini göstermiştir (Ombudsman, Parlamentonun yasama faaliyetine katılımı vb. konular). Ayrıca bölge yönetimleri ile yerel yönetimlerin Birliği, meydana getiren unsurlar arasına katıldığı da görülmektedir.