• Sonuç bulunamadı

1.1.2. Avrupa Topluluğununun Kurucu Antlaşmalarında Demokrasinin Yeri ve Değerlendirilmes

1.1.2.5. Amsterdam Antlaşması (1997)

Maastricht Antlaşması’nın yürürlüğe girmesinden sonra, antlaşmanın eksik kalan yönlerinin belirlenmesi ve AB’nin geleceğinin ana hatlarını tespit etmek ihtiyacı doğmuştur. Özellikle Topluluğa yeni katılan üyelerin etkisiyle de karar alma süreci, içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Altı üye için düşünülmüş olan bu yapı, giderek her genişlemeyle birlikte hantal bir yapıya dönüşmüştür. Bir önceki başlıkta belirtildiği gibi AB, 1993 yılında gerçekleştirdiği Kopenhag Zirvesiyle özellikle; hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hakları ve azınlıklara saygı temelinde şekillenen bir değerler sistemi içinde olma çabasındaydı.

Tüm bu gelişme ve sorunlara çözüm getirmek ve gerekirse yeni bir Antlaşma hazırlamak amacıyla, yeni bir Hükümetler arası Konferans (HAK) süreci başlatılmıştır. Ayrıca HAK ile, özellikle 1989 yılından sonra yaşanan gelişmelerin Avrupa bütünleşmesini nasıl etkileyeceği ve bu gelişmeler karşısında AB’nin izleyeceği yönün nasıl olacağını tespit edip, Birliğin genişleme boyutunu belirleme amacı bulunmaktadır.

HAK ile ilgili olarak birtakım ön hazırlıklar yapılarak bunun için 24- 25 Haziran 1994 tarihinde Korfu kentinde Avrupa Konseyi Zirvesi başlatılmıştır. Zirvede oluşan mutabakat sonucu, bir “Düşünce Grubu” kurulması kararlaştırılmıştır. Bu grupta üye devletlerin dışişleri bakanları ile birlikte bir Komisyon üyesi ve iki Parlamento üyesi yer almıştır. Parlamentonun hazırladığı raporda demokrasi açığı, karar alma prosedürünün reformu ve AB’nin gelecekteki genişlemeye hazırlanması ile ilgili konular yer almıştır. Parlamento ayrıca; şeffaflık* kavramının işlerlik kazanmasını, nitelikli çoğunlukla alınan karar alanlarının genişletilmesini ve AP üye sayısının 700’ü geçmemesi gerektiğinin altını çizmiştir (Corbett:371).

Bu raporda tavsiye edilen ve üzerinde durulması gereken alanlar; yurttaşları ilgilendiren kavramlara eğilmek (insan hakları, sosyal koruma, sosyal bütünleşme ve iş alanı yaratmak), Birliğin daha iyi çalışabilmesi için gelecekteki genişlemesi için hazırlık yapmak, bunun için de AB oluşturma araçlarının etkili ve demokratik olmasını sağlayarak karar alma mekanizmasını basitleştirmektir (Corbett:373).

Bu gelişmeler ışığı altında Avrupa Birliği Devlet ve Hükümet Başkanları 16-17 Haziran 1997 tarihinde Amsterdam’da bir araya gelerek

Amsterdam Antlaşması’nı imzalamışlardır. Ancak Amsterdam

Antlaşması’nın yürürlüğe girmesi hemen mümkün olmamıştır. Amsterdam Antlaşması ile mülteci politikasıyla ilgili yetkilerin AB’ye tanınması ve Fransız Anayasa Mahkemesi’nin Amsterdam Antlaşması’na karşı anayasaya aykırılık iddiası ileri sürmesi nedeniyle Antlaşma onaylanmamıştır (Baydarol:18).

İlerleyen yıllarda artış gösteren küreselleşme olgusu ve Ekonomik ve Parasal Birlik sonucu ortaya çıkan gelişmeler AB’nin dış politikasında daha yüksek bir uyum ihtiyacını gerektirmiştir. Bu uyum ihtiyacı 1 Mayıs 1999 tarihinde yürürlüğe giren Amsterdam Antlaşması’nın Ortak Dışişleri ve Güvenlik Politikası ile ilgili maddeleri tarafından karşılanmaya çalışılmıştır.

* AB kurumları terminolojisinde sık sık karşılaşılan şeffaflık kavramı, Topluluk kurumlarının işleyişinin şeffaflığını belirler. Bu kavram; AB vatandaşlarının Topluluğun bilgi ve belgelerine daha geniş ölçüde ulaşılabilmesi ve metinlerin daha anlaşılır hale getirilmesine ilişkin taleplerine karşı daha duyarlı olmasını ifade eder.

Amsterdam Antlaşması’nda yer alan temel değişiklikler şunlardır (The Amsterdam Treaty, 1999:11-17):

• Amsterdam Antlaşması’nın demokrasiyle ilgili 6.maddesinde, AB’nin üye devletlerce ortaklaşa kabul edilmiş olan “özgürlük, demokrasi, insan hakları ve temel özgürlüklere saygı ilkeleri ve hukukun üstünlüğü üzerine kuruludur” ibaresi yer almaktadır. AB üyelerinin başvurabileceği tedbirler de Amsterdam Antlaşması ile getirilmiş bulunmaktadır.

• Amsterdam Antlaşmasıyla ilk kez kurucu Antlaşmada üyelik için gerekli görülen bazı yeni koşullar eklenmektedir. Bu çerçevede temel hak ve özgürlükler ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne riayet etmek, tam üyelik için bir koşul olmaktadır. Bu ilkelere aykırı davranma eğilimini sıklıkla gösteren ülkelerin AB Konseyi’ndeki oy hakkı, diğer üyelerin üçte birinin teklifi ve oybirliğiyle karar alması sonucu askıya alınabilecektir. • Amsterdam Antlaşmasıyla geliştirilen temel değişikliklerden biri de

Topluluk Politikalarıyla ilgilidir. Buna göre, AT’yi kuran antlaşmaya istihdama ilişkin yeni bir bölüm eklenmiştir. Ayrıca dengeli ve sürdürülebilir kalkınma taahhüdünün gereği olarak tüm Topluluk politikalarının tanım ve uygulamasına çevre boyutu eklenmiştir (md.103.a.).

• MA ile AB’nin iki sütunu olan Ortak Dış ve Güvenlik Politikası ve Adalet ve İçişleri Alanında İşbirliği konusunda da bir takım değişiklikler yapılmıştır. Savunma alanında askeri girişim hedefleri yeniden tanımlanarak; “Siyasal Planlama ve Erken Uyarı Birimi” oluşturulmuştur. Siyasal Planlama ve Erken Uyarı Birimi’nin amacı, uluslararası olayların ortak analizini yapmak ve böylece bir yandan Toplulukların dış politikaları ile ODGP arasında, öte yandan ulusal dış politikalarla AB’nin genel tutumu arasında uyum sağlamaktır. Adalet ve İçişleri Alanında İşbirliği konusunda ise; özellikle iltica ve göç konularıyla ilgili koordinasyonun güçlendirilmesi öngörülmüş ve hükümetler arası yöntemle ele alınan bazı konular Topluluk politikaları kapsamına alınmıştır.

Bölüm IIIa’da yer alan vize, sığınma, göç ve kişilerin serbest dolaşımına ilişkin diğer politikalarda aşağıda belirtildiği şekilde kapsama alınmıştır. Bunlar;

• AB kurumları ve karar alma prosedürüne bakıldığında ise, en önemli değişikliğin şeffaflık konusuyla ilgili olduğu görülür. Antlaşmayla yürürlüğe giren yeni 255. maddesi ile Topluluk faaliyetlerinin şeffaflığının artırılması amacıyla tüm Topluluk kurumlarının çalışmalarına ilişkin dokümanlara erişim kolaylaştırılmıştır. Karar alma mekanizmasında ise ortak karar yönteminin uygulama alanı genişletilerek, yasama yöntemi basitleştirilmektedir.

• Amsterdam Antlaşması, AB’nin tek demokratik kurumu olan AP’ye de birtakım yenilikler getirmiştir. Bu antlaşmayla AP’nin etkisinin artması sağlanmıştır. AP’nin sadece Topluluk politikaları açısından değil, ikinci ve üçüncü sütun çerçevesindeki rolü de artırılmıştır. Ayrıca Komisyon Başkanı’nın atanması için Parlamento’nun uygun görüşü gerekli hale getirilmiştir. Bunun dışında, AP’nin ortak karar alma prosedürüne ilişkin olarak “yasama” yetkisi genişletilmiş; üye devletlere yaptırım uygulamada AP’ye “uygun mütalaa” mercii yetkisi tanınmıştır (Fa/ Md.).

Sonuç olarak; demokrasi ve temel insan hakları konusunda AİHS’na atıf yapılarak, AİHS hükümlerine saygılı olunacağı ifade edilmesine rağmen ancak bir yaptırım ve güvence mekanizması öngörülmemişti. Amsterdam Antlaşmasıyla var olan bu eksiklik giderilerek, insan haklarını ciddi ve ısrarlı bir şekilde ihlal eden devletlere karşı yaptırım uygulanması kararına varılmıştır.