• Sonuç bulunamadı

1.1.3. Avrupa Birliğinin Temel Kurumları ve Demokras

1.1.3.3. Avrupa Birliği Parlamentosu

Avrupa Birliği Parlamentosu, AT’nin kuruluş yıllarında sahip olduğu sınırlı yetkilerle ve AB’nin seçilerek oluşturulan tek kurumudur. Avrupa Birliği Parlamentosu, Avrupa yurttaşlarının temsilcisi olarak kurulduğu yıllardan itibaren yetkilerini artırmaya çalışmış, ancak zaman içinde talep ettiği yetkilerin bir kısmını elde etmeyi başarmıştır.

Özgürlük, insan hakları ve demokrasi ilkeleri üzerine kurulan AB’nin en demokratik kurumu olan Parlamentonun ilerleyen yıllarda elde ettiği yetkilerle, Birlik içinde daha etkin ve güçlü bir konuma gelmiştir. AP’nin yetki açısından ulusal parlamentolar düzeyinde olmaması, Birliğin en zayıf

noktası olan demokratik meşruiyet sorunu* kavramının doğmasına sebep olmuştur.

Bu sorunun giderilmesi, en azından azaltılması yönünde AB tarafından kabul edilen, TAS, MA ve Amsterdam Antlaşması etkili olmuştur. Ancak yine de Parlamento gerçek bir yasa yapıcı konuma gelmemiştir. Yasa yapma konusunda şimdiki durumda Konsey, en önemli yetkiye sahip bulunmaktadır.

AT’nin ilk kurucu antlaşması olan AKÇT’de Ortak Meclis adıyla anılan AP, 1958 yılında ilk toplantısını yaparak “Avrupa Parlamentosu Meclisi” adını almıştır. Bu meclisin önemli bir özelliği; mecliste görev alan üyelerin Topluluğa üye devletleri değil, halklarını temsil etmeleridir. Topluluğu kuran antlaşmalarda AP’nin “Toplulukta bir araya gelen devletlerin halklarının temsilcilerinden oluştuğu” vurgulanmaktadır (AKÇT And. Md.20, AAET Ant. Md.107, AET And. Md.137).

Kurucu Antlaşmalara bakıldığında AP teriminin kullanılmadığı, Asamble veya Meclis adlandırmalarının tercih edildiği görülür. Bu tür isimlendirmelerin pek önemli olmadığı sanılmamalıdır. Bu farklı isimlendirmeler AB Parlamentosu’nun yetkilerini genişletme eğilimi ve buna dayalı olarak ortaya çıkan çabaların bir yansıması olarak düşünülebilir.

Kurucu Antlaşmalarda yer almamasına rağmen Meclis, 30 Mart 1962 tarihinde bir karar alarak “Avrupa Parlamentosu” teriminin kullanılmasını uygun görmüştür. Bu değişiklik, Topluluk kurumları arasında tartışmalara yol açmış ve bazı kurumlar tarafından kabul görmemiştir. AP terimi, ilk kez 1986’da TAS ile kabul edilmiştir. İsim değişikliği, Antlaşmalarda yapılan bu değişiklikle resmi bir hale gelmiştir (Kabalioğlu:147).

AB Parlamentosu, Avrupa Topluluğu içinde Komisyon ve Konsey arasında ortaklaşa yürütülen yasama ve yürütme yetkilerinin kullanılmasının demokratik bir şekilde denetlenmesi amacıyla kurulmuştur. Başlangıçta, Parlamentonun yasama yetkisi bulunmamaktaydı ve daha çok bir danışma organı niteliği göstermekteydi. Daha sonra Topluluğun kendi mali

kaynaklarının oluşturulmasıyla Parlamentoya bütçeyle ilgili olarak giderek artan yetkiler verilmiştir.

Üye ülkeler, Parlamentonun bütçe konusundaki yetkilerini genişletmek amacıyla 22 Nisan 1970 tarihinde, Kurucu Antlaşmaların hükümlerini değiştiren bir protokol imzalamıştır. Parlamentonun bu yetki

genişlemesi, bütçenin Topluluk mevzuatının otomatik olarak

uygulanmasından kaynaklanmayan bölümü üzerinde olmuştur. Yani, zorunlu olmayan harcamalar için bu yetki söz konusu olmuştur. 1975 yılında yine Kurucu Antlaşmalarda yeni bir değişiklikle, Parlamentoya bütçeyi tümüyle reddetme imkanı verilmiştir. Aynı yıl Parlamento, Konsey ve Komisyon arasında bir danışma prosedürünün kurulması söz konusu olmuş ve bütçe ile önemli derecede ilgili bazı yasal metinlerin hazırlanışında Parlamentonun etkisi arttırılmıştır (Noel,1977:27).

AB Parlamentosu’nun yetkilerinin arttırılması konusundaki en önemli gelişmelerden biri de, Topluluğun bütünleşme sürecinde önemli bir yere sahip olan TAS ile birlikte AP’ye daha önce sahip olduğu yetkiler göz önüne alındığında oldukça önemli yetkiler getirilmiş olmasıdır. Daha önce belirtildiği gibi, TAS’la yasama sürecinde İşbirliği Yöntemi, Parlamentonun etkinliğini artırmıştır. Yani ülkelerin Topluluğa üye olmasıyla ve üçüncü ülkelerin ortak üyeliğe kabulüyle ilgili kararlar için Parlamentonun onayı gerekli hale gelmiştir. Yine aynı şekilde, Topluluğun bütünleşme sürecinde önemli rol oynayan MA ile Parlamentonun yasama sürecine katılımı konusunda önemli adımlar atılmıştır.

Amsterdam Antlaşması ise, AP’nin özellikle “ortak karar alma” prosedürüne ilişkin olarak yasama yetkisini genişletmiş, üye devletlere müeyyide uygulamada Parlamentoya “uygun mütalaa mercii” yetkisi tanımıştır (The Amsterdam Treaty,:51). Ayrıca bu Antlaşmayla birlikte, MA ile AP’ye verilen “ortak karar” yetkisinin uygulama alanı genişletilmiştir.

Nice Antlaşması çerçevesinde, ortak karar alma prosedürüne konu olan alanlar genişletilerek, Parlamentonun yasamaya katılım hakkı biraz daha genişletilmiştir. Bu konular şu şekilde sıralanabilir (Treaty of Nice, 2001);

Topluluk teşvik önlemleri, uyumlaştırma hariç olmak üzere üye devletlerin ırk, etnik köken, din, dünya görüşü, malullük, yaş, cinsel tercih nedeniyle ayrımcılığa karşı önlemlerin desteklenmesi, göç ve iltica politikasına ilişkin önlemler (Nr.1 ve Nr.2a).

Ayrıca, AT antlaşması çerçevesinde güçlendirilmiş işbirliği eğer AT antlaşmasının 251.maddesine göre ortak karar prosedürüne tabi bir alanda yapılacaksa, Parlamentonun onayı gerekli kabul edilmiştir. Parlamentoya AB Antlaşmasının 7.maddesinde yer alan yaptırım prosedürü çerçevesinde bir inisiyatif ve veto hakkı da tanınmaktadır. Son olarak AT antlaşmasının 191. maddesi Parlamentoya Konseyin onayıyla, Avrupa Siyasi Partilerinin statüsünü saptama yetkisi vermektedir. Nice Antlaşması böylece Avrupa düzeyinde demokrasinin işlev koşullarını iyileştirmektedir (Arsava, 2002:28).

Avrupa Birliği Parlamentosunun örgütlenme biçimine bakıldığında, AB’de soldan sağa kadar belli başlı tüm siyasi eğilimlerin Parlamentoda temsil edildiği görülmektedir. Avrupa Parlamentosu’nda yer alan üyeler, bilindiği gibi mensup oldukları ülkelere göre değil siyasi eğilimlere göre grup oluşturmaktadırlar. Bu eğilimler ise, AB ülkelerindeki çeşitli siyasi partilerin aralarında kurdukları ittifaklar ile oluşmuş gruplar aracılığıyla temsil edilmektedir. Bunun nedeni, AP’nin üye ülkelerin değil Avrupa halklarının temsil edildiği bir organ olmasıdır (Demir, 2005:113-114).

Parlamento seçim usulünün ayrıntıları ulusal hukuk tarafından düzenlenmekte ve 5 yılda bir tüm AB üyesi ülkelerde aynı anda yapılmaktadır. Parlamento’da etkin çalışmaların büyük bölümü, tarımdan ortak dış ve güvenlik politikasına, hukuk işleri ve vatandaşlık haklarından yurtdışı işbirliği ve gelişmeye kadar değişen tüm alanlarda AB etkinliklerini kapsayan 20 Komisyonda gerçekleştirilir.

AP’nin görev ve yetkileri ise genel olarak şunlardır

(http://www2.europarl.eu.int//OM-Europa 20.4.2005):

• Komisyonun önerilerini inceler. Konseyle birlikte çeşitli konularda (danışma, işbirliği, ortak karar, onay yöntemleri ile) yasama sürecine katılır.

• Komisyon’un atanmasını onaylar (kurul halinde görevden alabilir). Ayrıca Komisyon ve Konsey’e yöneltebileceği yazılı yada sözlü sorularla, AB faaliyetleri üzerinde denetim yetkisini kullanır.

• Yıllık bütçeyi onaylamak ve uygulanmasını denetlemek suretiyle Konsey’le birlikte bütçe yetkisini paylaşır.

AB Parlamentosu’nun temel haklar ve demokrasiye ilişkin faaliyetlerinde ilk olarak; Topluluk hükümet başkanlarının 1974 tarihli Paris Konferansının ardından Parlamento, “özel haklar” başlığı altında siyasi haklar ile Topluluk içi ayrımcılık yasağının uygulanmasını kapsayan bir dizi girişimde bulunmuştur. 16 Kasım 1977 ve 7 Haziran 1983 tarihli Parlamento kararları bu konuda birer örnek oluşturmaktadır. 27 Nisan 1979 tarihli kararda ise, Topluluğun AİHS’ye taraf olmasına yönelik girişim ve çalışmaların başlatılmasına ilişkin olmaktadır. Parlamento, Komisyonun AİHS’ye katılımı ve bunun koşullarını öngören 1979 tarihli Memorandumuna da destek vermiştir. Topluluğun AİHS’ye katılımı 18 Ocak 1994 tarihli kararda da desteklenmiştir. 14 Şubat 1984 tarihli AB Anayasa Taslağının hem önsözünde hem de 4.maddesinde temel hakların korunmasına ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Önsözün 3.paragrafında “üye devletler, çoğulcu demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkesine adanmış olmalarına dayanır” ifadesi yer almıştır. 4.madde ise, Birliğin başta insan onuru olmak üzere üye devlet anayasaları ve AİHS’dan kaynaklanan temel hak ve özgürlükleri tanıdığını vurguladığı belirtilmiştir. 12 Nisan 1989 tarihli Temel Haklar ve Özgürlükler Bildirgesinde ise Parlamento, 1984 tarihli taslağın 4.maddesinde yer alan temel hak kataloğunda klasik hak ve özgürlükler yanında, sosyal haklara da yer verilmiştir. Ayrıca, bildirgede, demokrasi ilkesi ve Topluluk işlemlerinde çevre korumasının dikkate alınması gibi hedef hükümler de yer almıştır (Tekinalp ve Tekinalp:779-780).

Bu bildirge, yukarıda söz edildiği gibi bir parlamento kararı olması dolayısıyla hukuksal açıdan sadece Parlamentoyu bağlayan bir işlem olmasına rağmen temel hakların korunmasında Parlamentonun rolü güçlendirilmiştir.

AB Parlamentosu, 1979 yılında yapılan ilk doğrudan seçimlerin ardından kendine özgü bir siyasi gündem oluşturmuştur. Parlamentonun siyasi gündemini oluşturması, onun kurumsal olarak gelişiminde katkı yapmıştır. AP’nin genel olarak siyasi gündemini oluşturan konular şu şekilde sıralanabilir (Westlake,1994:209-215), İnsan hakları, kalkınma, çevre, fırsat eşitliği kadın hakları, dolandırıcılık, bütçe disiplini, demokrasi ve Avrupa Birliği’dir.

Siyasi gündem konularından insan hakları ve demokrasi başlıklarına bakıldığında şunlar görülür; AP, insan hakları alanında uygulanan politikaların yönlendirilmesine yardımcı olmuş ve bu konuyla ilgili birçok çalışma yapmıştır. Parlamento, insan haklarını iki alana ayırmıştır. Bu alanlardan biri; Topluluk içinde insan hakları, diğeri; üçüncü ülkelere yönelik olarak kişilerle ilgili olan haklardır. Birlik içinde insan ve yurttaş hakları birbiriyle iç içe geçmiştir.

Vatandaş hakları, “Hukuksal İşlev ve Vatandaş Hakları” komisyonu tarafından koruma altına alınırken, “insan hakları” ise Kişi Özgürlüğü ve Kurumsal İşler Komisyonu içindedir. Bu farklılık, sadece bu hakların belirlenmesinde komisyonların hangi işlerden sorumlu olacağını tespit etmekten kaynaklanmaktadır. Parlamentonun Dış İşler Komisyonu ise Topluluk dışında yaşayan insan hakları ile ilgili konulardan sorumludur (Parlamento İç Tüzüğü Ek 6.maddesi).

Daha önceki konu başlıklarında söz edildiği gibi onay prosedürü, TAS ile kabul edilmiş ve daha sonra MA ile kapsamı genişletilmiştir. Tam üyelik başvuruları ve üçüncü ülkelerle yapılan ortaklık antlaşmalarının onayı, Parlamentonun bu yetkisi kapsamına alınmıştır. Bu yetki, Parlamentonun Topluluk dışındaki insan haklarını koruması açısından önemlidir. Çünkü temel insan haklarının korunmasının yeterince sağlanamadığı ülkelerle olan antlaşmalarda Parlamentonun onay vermemesi durumunda anlaşma yapılamamaktadır. Parlamento, bu yetkisini kullanarak söz konusu ülkelerde insan haklarının yerleşmesine katkı sağlamaktadır. Parlamento, 1988 yılında, “Sakharov Price” adı altında her yıl insan haklarıyla ilgili olarak mücadele

eden kişilere verilen bir ödül sistemi geliştirmiştir (http://www.europarl.eu.int.presentation/default.en.htm 23.05.2001).

Birlik içinde yaşayan vatandaşlar, kendilerini doğrudan ilgilendiren konularla ilgili olarak AP’ye dilek ve şikayetlerini bildirebilmektedirler. Vatandaşlık haklarıyla ilgili bir diğer hak, MA’la getirilen Ombudsman’a başvurma hakkıdır. Bilindiği gibi bu hak ile AB vatandaşları, Topluluk kurumlarının uygulaması ile ilgili şikayetleri konusunda Ombudsman’a başvurabilmektedirler.

Görüldüğü gibi AB Parlamentosu, insan hakları konusunda etkili olan bir kurumdur. Parlamentonun kararları, soruları ve güncel olaylara yönelik olarak yapılan oturumları, Parlamentoyu insan haklarının savunulması ve daha ileriye götürülmesi için bir platform haline getirmiş ve bu şekilde Birlik politikalarında temel hakların dikkate alınmasına büyük katkı sağlamıştır.

AP’nin Topluluk dışında sembolik olarak pasif bir role sahip olduğu görülürken aynı zamanda üçüncü ülkelerde anti-demokratik uygulamaları kınayıp demokrasinin yerleşmesiyle ilgili oluşumlara destek vermesi de aktif bir rol oynadığının göstergesi olarak kabul edilebilir. 1989-1993 yılları arasında Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerindeki soğuk savaş döneminden sonra demokratik sistemlerin kabul edilmesinde Parlamentonun aktif ve pasif olarak oynadığı rolün önemi göz ardı edilemez. Ayrıca Parlamento, bütçe yetkisi ile oluşturduğu Demokrasi Fonu ile de demokrasinin yerleşmesi için inceleme yapmakta ve demokratik ilkelerin yaygınlaştırılmasını sağlamaktadır (Westlake:215).

Daha önce belirtildiği gibi Birliğin üçüncü ülkelerle özellikle ACP (Afrika, Karaip, Pasifik) ülkeleriyle ilişkiler bağlamında Lome sözleşmeleri çerçevesinde ilgili fonların oluşturulması, yine demokrasi, insan hakları ve gelişme arasındaki bağlarını güçlendirmektedir. Bu ülkelere yapılan yardımların miktarının artırımı, o ülkelerde kurumsal reformların yapılması, hukuki üstünlüklerin oluşturulması ve demokratikleşme gibi alanlarda gerçekleştirilen gelişmeye göre ödül olarak verilmektedir. Parlamentonun demokrasi gündemine bakıldığında ise, AB’de tek seçilmiş kurum olan

Parlamentonun, demokrasinin sadık bir savunucusu ve temsilcisi olduğu görülür.

AB Parlamentosu, sadece Topluluk içinde değil aynı zamanda dünyada da demokrasinin savunuculuğunu yapmaktadır. Ancak ikinci bölümde ayrıntılı bir biçimde ele alınacak olan demokratik meşruiyet sorunu açısından Parlamentonun konumu istenen yerde değildir. Bu noktadaki eksiklik, daha önce de değinildiği gibi demokratik meşruiyet kavramıyla ifade edilmektedir. Parlamento, demokrasi açığının giderilmesi ve demokratik meşruiyetin işlerlik kazanması için mücadele etmektedir.