B. Hızır Bey ve Molla Hayâlî’nin Osmanlı İlim Geleneğindeki Yeri
I. BÖLÜM
3.3. SEM’İYYÂT
3.3.1. Ma’dumun İadesinin Cevazı ve Haşr
İslamın inanç esaslarından biri olan öldükten sonra dirilme üzerinde bir ihtilaf olmasa da dirilişin nasıl olacağı, bedenle mi ruhla mı olacağı, bedenlerin tamamen yok olduktan sonra dirilmesinin mümkün olup olmadığı, çürüyen bedenlerden geriye yok olmayan bir cüzün kalıp kalmadığı vb. konular üzerine tartışmalar vardır. Molla Hayâlî bu sebeple öncelikle haşrolacak bedenlerin durumu ve haşrdan ne kastedildiği üzerine bir ayırımla konuya giriş yapmıştır.
Haşra konu olan cisimlerin fenasından neyin kastedildiğine dair görüşler şunlardır:450
445 Hayâlî, Şerh, s. 98.
446 Abdunnasîr el-Hindî, a.g.e., s. 121. 447 Ebu Dâvûd, Sünne:7.
448 Abdunnasîr el-Hindî bu kişilere Süfyan es-Sevrî (ö. 161/778) ve İmam Mâlik’i (ö. 179/795) örnek
olarak vermiştir. Bkz. Abdunnasîr el-Hindî, a.g.e., s. 121.
449 Hayâlî, Şerh, s. 99. 450 Hayâlî, Şerh, s. 103.
1-Haşri inkâr edenler haşrin, mâdumun aynıyla iade edilmesiyle sabit olacağını bunun da imkânsız (mümteni) olduğunu söylediler. Bunula haşrin gerçekleşmesi için bedenlerin tamamen yok olması gerektiğini kastederler.
2-Cisimlerin fenası, cüzlerin birbirinden ayrışmasından ve bazı parçaların birbiriyle karışmasından ibarettir. Hz. İbrahim’in kıssasında olduğu gibi451 cüzler
mâdum olmasa dahi telif, hayat ve vâki olan arazların çoğu onda yok olmuştur. Molla Hayâlî, Hızır Bey’in bu konudaki beyitlerle452 inkârcılara nasıl cevap
verdiğini ve bunu nasıl delillendirdiğini şöyle ifade eder:
“Muhakkik (Hızır Bey) cevaba şöyle işaret etti. Evvela mâdumun iadesinden kaçınmaktan men eder ve bunun delilleri üzerine konuşur. İkinci olarak bazılarının belirttiği, cisme ihtiyacı ve tevakkufu yasaklar. Çünkü Allah, aslî cüzleri herhangi bir şekilde toplar ve ruhları onlara tekrar iade eder. Hadîs-i şerifte de geçtiği gibi iade edilen cüzün (muadın) birincinin aynısı olmayışı bize zarar vermez.”453
Hayâlî daha sonra bu konuda tevakkuf eden İmâmü’l-Haremeyn Cüveynî’nin görüşlerini nakleder:
“İmâmü’l- Haremeyn cevherlerin yok olmasının caiz olduğunu söyledi. Sonra cevherler tekrar iade edilir. Cevherler varlıklarını korurken muayyen olarak tespit edilmiş arazları tekrar o cevherde haşredilir. İkisinden birinin tayin edilmesini sağlayacak sem’î-kati delil yoktur. Bundan dolayı tevakkuf gerekmektedir. Bu da bazı muhakkiklerin katında tercih edilen görüştür.”454
451 Bu kıssa şöyledir: “Hani İbrahim, ‘Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster’ demişti. (Allah
ona) ‘İnanmıyor musun?’ deyince, ‘Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için’ demişti. ‘Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.’” (el-Bakara, 2/260).
452 نايوس تاقوا لخدم ىفن و// ازييمت و اناكما ءدبلا و رشحلا - Aralarında ayırım ve zamanın tedahülü olmaksızın,
öldükten sonra dirilme ve ilk yaratılma (Allah için) aynı şeydir (70. Beyit).
نادبا رشح ىف تمدع ام داعي // نا ةحصب لوق ىلا جايتحا لا لب - Bedenlerin yeniden diriltilmesi için yok olan
parçaların varlığına gerek yoktur (71. Beyit).
453 Dâvûd-i Karsî, Hızır Bey’in bu konuda zikrettiği beyitte muradının ne olduğunu göstermek için
Hayâlî’nin bu açıklamasını nakleder. Bkz. Dâvûd-i Karsî, a.g.e., s. 104.
Hayâlî, Hızır Bey’in ilgili beyitte işaret ettiği,455 haşri inkâr edenlerin
getirdikleri delili şöyle izah eder: “Bir insan bir insanı yerse bu şekilde ondan bir parça olur. Yenen parçalar ya yiyen kimsenin bedeninde yahut yenen kimsenin bedeninde diriltilir. Hangi durum gerçekleşirse gerçekleşsin ikisinden biri aynıyla iade edilmiş olmaz.” Bu delile Hızır Bey’in verdiği cevabın açıklamasını, iade edilenin (muad) ömrün başından sonuna kadar kişide var olan aslî cüzler olduğu vurgusuyla yapar.456
Bu cevaptan sonra yapılan itiraz ise şu şekildedir: “Yiyen kimsede gıdalanmayla fazlalık olan asli cüz değildir. Yiyen kimsede fazlalık olan, gıdalanılan cüzler nutfedir457 ve başka bedene nisbetle aslî cüzlerdir.” Bu itirazı ise Hayâlî; Allah
Teâlâ’nın, aslî cüzleri, fazlalık olarak başka bedende cüz olmaktan koruyacağı görüşüyle cevaplandırır.458
Mâdumun iadesinin imkânsızlığı ve bu sebeple cismânî haşrin reddedilmesi iddiası üzerine verilen cevaplar kısaca şu şekilde özetlenebilir:
-Bedenler tamamen yok olmazlar geriye aslî cüzleri kalır. Böylece asli cüzlerden cismânî haşr mümkün olur.
-Aslî cüzler olmasa, bedenler tamamen yok olsa dahi Allah Teâlâ mâdumdan da bedenleri tekrar diriltebilir.
Hayâlî’ye göre haşri inkâr eden maddeci filozoflar hariç, haşrin nasıl gerçekleşeceğine dair üç görüş vardır:459
Birincisi sadece rûhânî haşrin olacağını söyleyen İslam filozoflarının
görüşüdür.
455 نامسجل ءازجا كت مل كلتف // تلكا نا و لاك ةيلصا ءازجا - İade olunan kısımlar (hayatta iken var olan) asıl
parçalardır. Bunlar yenilmiş olsa bile başka bir varlığın vücudunu oluşturmazlar (72. Beyit).
456 Bu itiraz ve cevaplar için bkz. Teftâzânî, Şerhu’l-Akâid, s. 135; Seyyid Şerif Cürcânî, Şerhu’l
Mevâkıf, C. 3, s.562.
457 Buradaki kasıt bir kimseyi yiyen diğer kişide yediklerinin nutfe (meni) haline gelmesidir. Zira nutfe
asli cüzdür.
458 Hayâlî, Şerh, s. 104. 459 Hayâlî, Şerh, s. 100.
İkincisi kelâmcıların çoğunun460 görüşü -ki bu görüş İslam filozoflarının
aksidir- yani haşrin bedenle olacağıdır.
Üçüncüsü Halîmî, Gazzâlî, Debbusî (ö. 430/1039), Râgıb el-İsfehânî (ö.
5./11. yüzyılın ilk çeyreği) ve pek çok sûfînin haşrin hem beden hem de ruhla birlikte olacağı görüşüdür. Hayâlî itimat edilen görüşün bu olduğunu belirtir.
Haşr konusundaki bu görüşleri zikreden Hayâlî’ye Abdunnasîr el-Hindî şöyle bir eleştiri getirmektedir:
“Hayâlî filozofların görüşünü zikrettikten sonra kelâmcıların çoğunun görüşünün bunun tam aksi olduğunu söylemesi yanlış anlamalara sebebiyet verebilir. Çünkü “filozoflar rûhânî haşri kabul edip cismânî haşri reddetmişlerdir” dedikten sonra ‘ekser ulemanın görüşü bunun aksinedir’ demek ‘ekser ulema rûhânî haşri kabul etmeyip sadece cismânî haşri kabul ediyor’ demek olur. Hâlbuki kelâmcıların çoğuna göre ruh bedenden ayrı değildir.”461
el-Hindî’nin sözünde haklılık payı olsa da Cürcânî de Şerhu’l-Mevâkıf’ta haşr hakkında görüşleri sıralarken cismânî dirilişi savunanlar için “Bu, düşünen nefsi reddeden kelâmcıların çoğunluğunun görüşüdür” diyor.462 Hayâlî’nin Şerhu’l-
Mevâkıf’tan sürekli istifade ettiğini düşündüğümüzde konuyu bu şekilde nakletmesi
gayet doğal görünüyor.
Haşr meselesindeki görüşleri sıralarken “itimat edilen görüş budur” diyerek hem rûhânî hem de cismânî dirilişin hak olduğu görüşüne meyleden Hayâlî, âhiret hallerini anlatmaya geçmeden önce mâdûmun iâdesi ve haşr meselesini şu şekilde hülâsa eder:
“Dağılmış ve parçaları birbirine karışmış olan cüzlerin herhangi bir şekilde bir araya getirilebilir olmasında ve onlara ruhun tekrar iade edilmesinde hiçbir şüphe yoktur. Bunun dışındakilerin batıl olduğu açıktır. Bundan dolayı muhakkik (Hızır Bey) herhangi bir itirazda bulunmadı. Bedenlerin haşredilmesi ve bununla alakalı olan
460 Teftâzânî, “Müslümanların çoğunun görüşüne göre sadece cismanîdir, çünkü ruh latif bir cisimdir”
der. Bkz. Teftâzânî, Şerhu’l-Makâsıd, C. 3, s. 343.
461 Abdunnasîr el-Hindî, a.g.e., s. 123-124.
şeyler Furkan’ın bazı kısımlarında, Peygamber’in te’vil kabul etmeyen ve zarûriyyât- ı diniyyeden kabul edilen kelâmında vârit olmuştur. Sadece ruhların iadesi şeklinde tevil edilmesi inat ve kibir ile yoldan çıkma ve haddi aşmadır (cevr).”463