• Sonuç bulunamadı

B. Hızır Bey ve Molla Hayâlî’nin Osmanlı İlim Geleneğindeki Yeri

I. BÖLÜM

3.1. İLAHİYYAT

3.1.4. Halku’l-Ef’al

3.1.4.1. Kulların Fiillerinin Yaratılması

Kulların fiilleri konusunda; bu fiileri Allah’ın mı, kulun kendisinin mi yoksa her ikisinin beraber mi yarattığı hususunda ihtilaf edilmiştir. Ehl-i hakkın çoğunluğu ibdâ ve ihtirâ olarak kulların fiillerini Allah’ın yarattığını, kulların ise onu kesbettiğini savunur. Kesb ise kulun kudretinin fiile yaklaşmasıdır (mukârenet).323

Filozoflar ve Mu’tezile ise fiillerin yaratma yönünden kullara nisbet edilmesi gerektiği hususunda görüş birliği içindedirler. Ancak filozoflar kulun fiilinin Allah’ın kulda yarattığı bir kudretle gerçekleştiğini iddia etmişlerdir. Onlara göre Kulun ihtiyari filleri; şartların oluşması, engellerin kalkması, bu kudretin de kendisinde yaratılmasından sonra aksinin olması imkânsız (zorunlu) bir şekilde gerçekleşir. Ebû Hüseyin el-Basrî ve İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî de bu görüştedir. Mu’tezile ise kulun fiilinin bağımsız olarak tek başına kulun kudretiyle herhangi bir zorlama olmaksızın, ihtiyarla gerçekleşeceğini savunur.324

Hayâlî bu görüşleri sıraladıktan sonra kulun fiilinin iki kudretin birleşmesi

ile meydana geldiğini savunanların iddialarına geçer. Ebû İshak el-İsferâyînî’nin (ö.

418/1027) Allah’ın ve kulun kudretinin beraber aynı fiille alakalanması sebebiyle, fiillerin iki kudretin toplamıyla gerçekleşeceği görüşüne değindikten sonra

320 Hayâlî, Şerh, s. 44; İbrahim b. Abdülvehhab, a.g.e., vr. 53a.

321 Kadir Recep Muhammed, Ekmelüddîn Bâbertî, Bayburt Üniversitesi Yayınları, Bayburt 2015, s. 80. 322 Abdunnasîr el-Hindî, a.g.e., s. 97-98.

323 Hayâlî, Şerh, s. 48; Seyyid Şerif Cürcânî, Şerhu’l Mevâkıf, C. 3, s. 214.

324 Hayâlî, Şerh, s. 48; Adûdiddin Îcî, Mevâkıf, s. 312; Seyyid Şerif Cürcânî, Şerhu’l Mevâkıf, C. 3, s.

Bâkıllânî’nin Allah’ın kudretinin kulun fiilinin aslıyla, kulun kudretinin ise kulun fiilin sıfatıyla (itaat ve isyan gibi) alakalı olduğunu iddia ettiği görüşüne yer verir.325

Kulların fiilleri konusundaki görüşleri sıralayan Hayâlî daha sonra “bizim bir kısım gerekçelerimiz vardır” diyerek deliller zikretmeye başlar. Bu delilleri Cürcânî “kulun ihtiyari fiilinin kulun kudretiyle değil de Allah’ın kudretiyle gerçekleştiğine dair bizim gerekçelerimiz” diye tanımlar. Bunlar Mevâkıf’ta ve Şerhu’l-Mevâkıf’ta geçtiği sırayla verilmiştir.

Hayâlî birinci delil olarak kulların fiillerinin mümkin olduğu, bütün mümkinleri ise Allah’ın yarattığı yani bütün mümkinleri Allah’ın kudretinin kuşattığı delilini nakleder. İşte tam da bu noktada Eş’arî kelâm anlayışından sıyrılarak kulların

fiillerinin ancak iki müstakil kudretin tek bir makdur üzerinde toplanmasıyla gerçekleşeceğini iddia eder. Allah’ın kudretinin bütün mümkinleri kuşatması ile kulun

hâdis kudretinin toplanmasının yani tek bir eser üzerinde iki müeessirin bir araya nasıl geleceğinin düşünülmesi gerektiğini söyler.326

İkinci sırada, “kullar eğer fiillerini kendi ihtiyarlarıyla kendileri yaratsaydı

onların ayrıntılarını bilmesi gerekirdi oysa bu mümkün değildir” delilini naklederek buna itiraz eder. Aynı durumun kulların fiillerini kesb ile delillendirenler için de geçerli olduğunu, kâsibin de fiillerini tafsilatıyla bilmediğini söyleyerek bu delili nakzeder.

Üçüncü delil olarak, “eğer kul kendi fiillerini müstakil kudret ve ihtiyarıyla

yapsaydı o fiili yapmaya ve terk etmeye güç yetirebilirdi. Ayrıca kul bir fiili yapmayı tercih ettiğinde bir müreccihe dayanır. Söz konusu müreccih kulun kendisinden kaynaklanan bir şey olamaz aksi takdirde teselsül gerekir” delilini serdeder. Hayâlî bu delilin Mevâkıf’ta geçtiğini ve bu delil için müellifin şöyle dediğini nakleder: “Bu delillendirme ilzâmî olarak sadece ihtiyari fiilde müreccihin zorunlu olduğunu söyleyen Mu’tezile için kullanılır.”327

325 Hayâlî, Şerh, s. 49.

326 Hayâlî, Şerh, s. 49; Adûdiddin Îcî, Mevâkıf, s. 312; Seyyid Şerif Cürcânî, Şerhu’l Mevâkıf, C. 3, s.

246.

327 Hayâlî, Şerh, s. 49; Adûdiddin Îcî, Mevâkıf, s. 312-313; Seyyid Şerif Cürcânî, Şerhu’l Mevâkıf, C. 3,

Müellif, bu delilleri zikrettikten sonra Mu’tezile’nin itirazına ve genel bir itiraza yer vererek bunları reddeder. Mu’tezile’ye göre, eğer kul kendi ihtiyarıyla bağımsız olarak iş yapmıyorsa o zaman onu emir ve yasaklarla sorumlu tutmak batıl olur. Hayâlî bu itiraza, zaten bunun inkâr edilmediğini, cebrî olmadıklarını, Mu’tezile’nin kesb ve ihtiyar anlayışını yok sayması yüzünden böyle bir iddiada bulunduğunu söyleyerek cevap verir.328

Diğer bir itiraz ise Allah’ın ilminde olan bir şeyin olmasının zorunlu olacağı, O’nun ilminde olmayan bir şeyin ise imkânsız olacağı, bu sebeple kulların sorumlu tutulmasının batıl olduğudur. Hayâlî, Hem Ehl-i sünnet’e hem de Mu’tezile’ye yapılan bu itirazın icmâlî cevabının ilim mâluma tâbidir genel prensibi olduğunu belirtir.329

Hayâlî bu konuyu, bu şerhin genelinde de gördüğümüz üzere bir Eş’ârî eseri olan Mevâkıf üzerinden işlese de kendi fikirlerini serdetmekten geri durmamıştır. Her ne kadar Abdunnasîr el-Hindî, Hayâlî’nin bu konudaki görüşünden Eş’arî kokuları geldiğini yani onun Eş’arî görüşe meylettiğini söylese de bu doğru değildir.330

Mâtürîdî görüşe meyleden İsferâyînî’nin görüşünü tercih etmiştir demek daha doğru görünmektedir.

Hayâlî’nin kulların fiilleri konusundaki görüşleri onun Hâşiye alâ Şerhi’l-

Akâidi’n-Nesefiyye isimli eserinde daha açıktır. Hayâlî, mezkûr hâşiyede bu konudaki

mezheplerin görüşlerini detaylı bir şekilde ve güzel bir tasnifle ele almıştır.331 Üstadın

görüşü diyerek Ebû İshak el-İsferâyînî’nin Allah’ın ve kulun kudretinin beraber aynı fiille alakalanması sebebiyle, fiillerin iki kudretin toplamıyla gerçekleşeceği görüşü üzerinde durmuştur.332 Cebr-i mutavassıt olarak tanımladığı Eş’arî görüşü eleştirmiş,

328 Hayâlî, Şerh, s. 50; Adûdiddin Îcî, Mevâkıf, s. 313; Seyyid Şerif Cürcânî, Şerhu’l Mevâkıf, C. 3, s.

258.

329 Hayâlî, Şerh, s. 50; Adûdiddin Îcî, Mevâkıf, s. 314-315; Seyyid Şerif Cürcânî, Şerhu’l Mevâkıf, C. 3,

s. 260.

330 Abdunnasîr el-Hindî, a.g.e., s. 99.

331 Hayâlî, Hâşiye alâ Şerhi’l-Akâidi’n-Nesefiyye, (Kenarında Ramazan Efendi Hâşiyesi ile Birlikte),

Matbaatü’l-Âmire, İstanbul 1308, s. 75; Dâvûd-i Karsî, a.g.e., s. 50.

332 Metinde geçen üstad tâbiri yanlış anlaşılarak İmam Mâtürîdî zannedilmektedir. Ancak Hayâlî Ebû

İshak el-İsferâyînî’yi kastetmektedir. Bir yanlış anlama örneği için bkz. Osman Demirci, Osmanlı

üstadın mezhebi olarak tanımladığı el-İsferâyînî’nin görüşünü tercih etmiştir.333

Bununla da yetinmeyerek Mâtürîdî çizgiye334 yakın olan bu görüş ile Mu’tezile’nin

ayrıldığı noktayı belirterek cebr ve tefvîzden uzak Mâtürîdî bir izlenim vermiştir.335

Müellif, Hızır Bey’in beytin ikinci kısmında işaret ettiği tevlid konusuna değinmeden geçmemiştir.336 Tevlid, Mu’tezile’nin ortaya attığı bir görüştür. Kulun

kendi fiillerini yarattığını iddia eden bu mezhep, kulun fiilinden sonra bu fiile bağlı olarak ortaya çıkan yeni bir fiilin de failinin aynı kişi olduğunu savunur. Yani bir kimse başka birine vurduğunda o kimsede ortaya çıkan acı, bir insanın kırması sonucu camda meydana gelen kırılma hali, öldürme sonucu meydana gelen ölüm vb. olaylar Mu’tezileye göre ilk fiili işleyenin fiilidir, Ehl-i sünnete göre ise Allah’ın fiilidir. Hayâlî bu görüşü reddetmek için deliller zikrettikten sonra okuyucuyu tafsilatlı kitaplara yönlendirir.337