• Sonuç bulunamadı

B. Hızır Bey ve Molla Hayâlî’nin Osmanlı İlim Geleneğindeki Yeri

I. BÖLÜM

3.3. SEM’İYYÂT

3.3.7. Büyük Günahların Affı

İmanın peygamberin getirdiği şeyleri kalp ile tasdik etmek olduğunu söyleyen Hayâlî, Kerrâmiyye’nin savunduğu şekilde sadece dil ile ikrar olmadığı gibi Hâricîlerin ve Mu’tezilenin ileri sürdükleri şekilde taat ve ibadetle beraber de olmadığını belirtir. Buradan büyük günah işleyen müminlerin affedilebileceğine geçiş yapar. Son olarak da şefaati kabul etmeyen Mu’tezileyi reddeder.

Hızır Bey’in beyitte518 “affolunacağı umulur” diyerek işaret ettiği cumhur

ulemanın affı ispat ederken izlediği yolu Hayâlî, “Allah’tan bir şeylerin umulmasının imkânından mülhemdir” diyerek izah eder.519

Mu’tezile bunu aklen caiz görse de sem’î deliller ile imkânsız olduğunu söylemiştir. Hatta bazıları aklen caiz oluşuna da itiraz etmiştir.520

515 Burada kastedilen Ebu Huzeyl el-Allâf ve ona tabi olanlardır. O cennet halkının nimetleri ile

cehennem halkının azabının son bulacağını ve o zaman, gerek cennet, gerek cehennem halkının, herhangi bir şeye gücü yetmeksizin hareketsiz kalacaklarını iddia eder. Detaylı bilgi için bkz. Abdülkâhir el-Bağdâdî, Mezhepler Arasındaki Farklar, s. 88-89; Eş’arî, Makâlâtü’l-İslâmiyyin, s. 148- 149; Şehristânî, a.g.e., s. 62.

516 Hayâlî, Şerh, s. 114. 517 Nisâ, 4/56.

518 ىناشلا دساحلا مغرب وفع ءاجر // مهل نيبءاتلا ريغ رءابكلا لها - Zemmedicilerin kıskançlıklarına rağmen, tevbe

etmeden ölen büyük günah sahipleri için bir af umudu vardır (81. Beyit).

519 Hayâlî, Şerh, s. 115. 520 Hayâlî, Şerh, s. 115.

Mürcie521 de Allah’ın hem küçük hem de büyük günahları affedeceği

görüşündedir. Onlara göre kâfir dışında hiç kimseye ceza yoktur. Bunu delillendirirken Musa (as)’ın kavminden bahseden Kur’an ayetlerinden istifade ettiler:522

- “Şüphesiz bize, azabın yalanlayan ve yüz çevirenlere olacağı vahyolundu.”523

- “Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, ‘Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?’ diye sorarlar. Onlar da şöyle derler: ‘Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanlamış ve Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz’ demiştik.”524

- “Sizi alevler saçan ateşe karşı uyardım. O ateşe, ancak yalanlayıp yüz çeviren en bedbaht kimse girer.”525

Hayâlî, Mürcie’nin delil olarak zikrettiği ayetleri sıraladıktan sonra cevaplarına da değinir: Birinci ayetteki azap ile müebbet olan azabın kastedildiğini, ebedi azabın da sadece kâfirler için geçerli olduğunu söyler.526

İkinci olarak zikredilen ayetin ateşteki kâfirin halini açıklamak için olduğunu belirtir. Manası şu şekildedir: Kâfirlerden her bir grup cehenneme atıldığında cehennem bekçisi size bir uyarıcı gelmedi mi diye sorar. Bize bir uyarıcı geldi diyerek cevap verirler ancak biz onları yalanladık ve dalâlette olduklarını söyledik. Bundan dolayı da azaba duçar olduk. Hayâlî bu durumun, Allah’ın emrinden uzaklaşarak isyan eden müminlerden bir grubun da cehenneme atılacak olması ile çelişmediğini de söyler.527

521 Mürcie: Tehir etmek, geciktirmek ve ümit vermek manalarındaki ircâ kelimesinden gelir. Ameli,

niyet ve inançtan sonraya bıraktıkları ve küfürle beraber taatın bir faydası bulunmadığı gibi, imanla beraber mâsiyet de zarar vermez şeklindeki sözlerinden dolayı bu isim verilmiştir. Kebîre sahibinin durumunun kıyamet gününe bırakılması gerektiğine inandıkları için de bu ismin verildiği söylenir. Bkz. Abdülkâhir el-Bağdâdî, Mezhepler Arasındaki Farklar, s. 148; Şehristânî, a.g.e., s. 129.

522 Hayâlî, Şerh, s. 115. 523 Taha, 20/48. 524 Mülk, 67/8-9. 525 Leyl, 92/14-16. 526 Hayâlî, Şerh, s. 115. 527 Gös. yer.

Üçüncü ayete gelince, buradaki ateşten maksadın ateşi kuvvetli (telezzâ) olan özel ateş olduğunu, kullanılan tefa’ul babının da buna delalet ettiğini veya bununla ebediliğin nefyinin kastedildiğini iddia eder. Zira ateşte ebediyet daha önce de zikredildiği üzere kâfirlere mahsustur.528

Müellif, büyük günahların affının naklen caiz olmadığını söyleyen Mu’tezile’nin de delil olarak zikrettiği ayetleri şöyle sıralar:

Yetimlerin malını yiyen fâsıklar hakkında inen ayet; “Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa, onu cehennem ateşine atacağız.”529

“-Savaş taktiği olarak düşmanı vurmak için çekilme, ya da diğer bir birliğe katılmak durumu hariç- böyle bir günde her kim onlara arkasını dönerse mutlaka o, Allah’ın gazabına uğramış olur. Onun varacağı yer de cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!”530

“Kim Allah’a ve resûlüne karşı gelirse şüphesiz onlar için, içinde ebedi kalacakları cehennem ateşi vardır.”531

“Kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir.”532

“Fasıklık edenlere gelince, onların barınağı ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde, oraya döndürülürler.”533

“Şüphesiz, günahkârlar da cehennemdedirler. Hesap ve ceza günü oraya gireceklerdir. Onlar oradan kaybolup kurtulacak da değillerdir.”534

Mu’tezile bunlar ve benzeri olan ayetler ile büyük günah işleyenler hakkında azaba delalet eden hadisler olduğunu; Şayet bu kimseler affedilseler ve cezalandırılmaları terk edilse, azap edileceklerine dair sözden dönülmüş olacağını ve Allah Teâlâ’nın haber verdiği şeylerde de yalan ile itham olunacağını söyler. İki durum

528 Gös. yer. 529 Nisa, 4/30. 530 Enfal, 8/16. 531 Cinn, 72/23. 532 Nisâ, 4/93. 533 Secde, 32/20. 534 İnfitâr, 82/14-16.

da Allah hakkında muhaldir. Hayâlî daha önce va’d ve va’id ayetleri konusuna değindiği için bu meselenin çözümüne tekrar değinmez.535

Hayâlî ashabın, bazı büyük günahların affedileceğine dair iki şekilde delil getirdiklerinden bahseder:

Birincisi, Hızır Bey’in de konuyla alakalı olan beyitte işaret ettiği gibi,536

tevbe ile beraber bütün günahların affolunacağıdır. Mu’tezile Allah’ın affedici olduğunu kabul eder. Azabı hak etmesine rağmen günahkâr kimseyi affeden odur. Onlara göre büyük veya küçük günahlardan ancak tevbe edileni affa mazhar olur. Ancak tevbe etmeden ölen büyük günah işleyen kimse (mürtekib-i kebîre) affa mazhar olamaz. Lakin cumhur mezheplere göre büyük günahtan tevbe etmemiş kimse de affa mazhar olabilir.

İkincisi, “gufrân ayetleri tevbe ile mukayyet değildir” mısraında işaret

edildiği gibi af ve mağfiret konusunda gelen ayetlerin bir kısmının mutlak olduğu, bir kısmının da genel olduğudur. Şu ayetlerde olduğu gibi; “Şüphesiz Rabbin insanların zulümlerine rağmen bağışlama sahibidir”537, “Şüphesiz Allah bütün günahları

affeder.”538

“Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar.”539 Bu ayetin mutlak manası ile cari olması

gerekir. Çünkü ayetin hükmünü tevbe ile takyîd eden veya müstehak olan cezanın ertelendiğine dair veya suretlerini bozmak bakımından (domuz ve maymuna çevirme) önceki ümmetlere yaptıklarını terk etmesi gibi anlaşılmasına dair hiçbir delil yoktur. Affetmenin tevbe ile mukayyed olduğunu bildiren Mu’tezile’nin te’villeri batıldır. “Muhakkak ki Allah kendisine ortak koşulmasını affetmez” ayetinden mağfiretinin

535 Hayâlî, Şerh, s. 115.

536 نارفغ تايأ اهب ديقي مل و // اهعم هدنع ىفعت ةبوقع لا ذا - (Mutezîle’ye göre) mademki Allah’ın affı tevbenin

olduğu yerde söz konusudur, aftan bahseden ayetler tevbenin dışında kalmaktadır (tevbeyi ihtiva etmemektedir) (82. Beyit).

537 Ra’d, 13/6. 538 Zümer, 39/53. 539 Nisâ, 4/116.

tevbe ile kayıtlandığı manası çıkmaz. Şirk ve onun gibi olanları kapsar. Ayrıma gitmek doğru olmaz.540