• Sonuç bulunamadı

II. BAŞKA BİR DİLDE TİYATRO PRATİĞİ

III.II. LUCA FIORELLO

Luca Fiorello, ana dili fransızca olan, franco italyan genç bir oyuncudur. Bu röportaj 03.02.2018 tarihinde Saint-Etienne/Fransa’da gerçekleştirilmiştir.

Luca, Fransa’nın en iyi oyunculuk okullarından olan Comédie de Saint-Etienne’de oyunculuk eğitimini almıştır. Bu röportajda Luca, başlangıçta bir okul projesi olan ulus- lararası bir tiyatro oyunundan bahsediyor. Beş Fransız ve beş Amerikalı oyuncudan olu- şan oyuncu ekibi, ABD’de buluşmuş ve bir toplum bize ne yapar sorusundan hareketle ingilizce doğaçlamalar yapmışlardır. Bu doğaçlamaları izleyen bir yazar tiyatro metnini yazmıştır. Proje boyunca dil ve kültür farklılıklarına odaklanmışlardır.

Sultan : Uluslararası bir ekiple çalışırken sana ilginç gelen bazı deneyimler yaşadın

mı ?

Luca : Daha önce uluslararası ekiplerle çalıştığım için, yabancı ekip arkadaşlarımla

uyumluydum. Aynı ana dile sahip olmadığımızın bilincindeydim. Sahnede farklı bir şe- kilde iletişime geçebileceğimizi gördüm.

Bu projeyle özellikle şunu farkettim ki, bir grup oyuncu başka bir grup oyuncunun kar- şısındaydı.Bu bana sahneyle aynı ilişkiye sahip olmadığımızı gösterdi. Onların (ABD’li oyuncuların) nasıl çok daha rahat ve basitçe kendilerini oyuna ve duygulara verebildiği- ni gördüm. Oysa biz (Fransız oyuncular) sahnede bir şey yapmadan önce çok daha fazla düşünüyorduk.

Sultan : Peki sence bu Amerikalılar ve Fransızlar arasındaki bir fark mı yoksa onlar

kendi ana dillerinde oynarken sizin yabancı bir dilde oyunculuk yapmanızdan mı kay- naklanıyordu ?

Luca : Belki bu da rol oynadı ancak sözsüz yaptığımız alıştırmalarda bile temelde bir

farklılık olduğunu görebiliyordum. Onlar bir duygudan, yoğunluktan ve bir gerçeklikten çok daha rahat geçebiliyorlardı. Sanki onlar ortaya konan kurguya çok daha fazla inanı- yorlardı ama biz mesafeliydik. Belki de bu dil nedeniyle de öyle oldu.

Başlangıçtaki zorluk benim için, çok iyi ingilizce konuşamamaktı. Bu nedenle konfor alanımda kaldığım için oyunumda br blokaj vardı. Kelimeleri gidip başka yerlerden top- lamam gerekiyordu. Bu benim oyun seviyesinde yer değiştirmeme neden oluyordu.

Sultan : Sana göre, sen ve karakterin arasında bir mesafe var mıdır ? Eğer varsa bu sen-

de bir yabancılaşma hissi uyandırır mı ?

Luca : Fransızcada bu yabancılaşma hissini duyduğumda oyun açısından iyi bir yerde

olmadığımı düşünürüm. Benim kişisel görüşüme göre, karakter yoktur. Tiyatro metnini, kendi geçmişim ve kültürümle devralırım ve onu bedenime yerleştirmeye çalışırım. Sonrasında bu, bir karakter yaratır. Ben, mesafe almamaya çalışırım. Eğer sahnede ne yaptığımı izlersem, bu demek olur ki anda değilim. Bu fransızcada çok zorlandığım bir şeydi. Belki de ana dilim olduğu için. O nedenle, yabancılaşma duygusunu daha kolay yaşıyordum. Çünkü bildiğim kodlara göre kendimi daha kolay yargılıyordum. Ben her zaman fransızca konuştum, bu çok iyi bildiğim bir kod.

İngilizceyle bu ilişkim daha azdı. Çünkü kendime tüm bu soruları soracak zamanım yoktu. Yeni bir dille başa çıkmak zorundaydım. O nedenle, karakter bana hemen daha yakın olmuştu. “Bu karakter nasıl acaba ?” diye kendime soru soracak zamanım kal- mamıştı. Sadece bu yeni dille başa çıkmak zorundaydım. Yeni bir teknik de diyebiliriz.

Bu yeni dil bedenimi ve sesimi inanılmaz değiştirdi. Aynı yerleşim değildi. Dolayısıyla farklı bir ses verme niteliği ortaya çıktı. Aynı kası işe koyamıyorsun çünkü. Bu nedenle de, beden duruşun farklı olmak zorunda.

Sultan : Aslında bu nedenle, bu değişim bir yabancılaşma duygusu yaratıyor mu diye

sormuştum. Çünkü ben de fransızcada bedenimin ve sesimin değiştiğini duyumsuyo- rum.

Luca : Evet aslında, ingilizceyle tam olarak aynı şeyi hissediyorum ama buna yabancı-

laşma duygusu demezdim ya da bunun bir mesafe yarattığını. Bu pratik, ana dilim olan fransızcada devam etseydim keşfedemeyeceğim başka bir beden ihtimalini görmemi sağladı. Bedenimde yeni yerler keşfetmemi sağladı. Nasıl sesimin yerini değiştireceğimi de. Mesela şu an bu tekniği fransızcada da kullanabiliyorum. Yeni ses verme nitelikleri, yeni beden duruşları keşfettim. Aynı şekilde, bu keşfettiğim şeyleri kendi ana dilim olan fransızcaya çevirebiliyorum. Oysa önceden böyle bir şey yapamazdım. Çünkü bu yerle- rin bedenimde olduğundan haberim yoktu. Örneğin, ingilizcenin müzikalitesi çok daha akıcı ve harmonikken, fransızca çok daha tokkata. Bence bu gerçekten bedenle olan ilişkiyi değiştiriyor. Bedenimle olan ilişkim değişti. Çünkü ingilizce konuşurken beden çok daha rahatlamış bir yapıda, konuşkan bir bedene göre.

Sultan : Sence bu deneyim sana bir özgürlük sağladı mı oyuncu olarak ?

Luca : Evet, kesinlikle. İngilizce yoluyla fiziksel olarak bulduğum bu rahatlama nokta-

sını, kendime bir çok soru sorduğum bir ilişki içinde, onu fransızcadaki oyunuma enjek- te ettim. Ve işte orada aslında daha fazla özgürlük buldum. Çünkü bedendeki bu yeni tekniği anlamak için kodlarım yoktu. Şimdi ise ingilizceyle olan ilişkim değişti, daha iyi konuşuyorum. Bu nedenle kendime daha fazla soru soruyorum. Ama önceden, başka türlü yapma şansım olmadığı için çok daha içgüdüsel bir ilişkim vardı.

Luca : Sanırım provaların başında bu tip bir hisse kapılmıştım. Çok iyi ingilizce ko-

nuşmuyordum. Bu nedenle sahnede oynarken kendi anadilimde düşünmeye devam edi- yordum. Bence bu daha uzun bir yolu izlememe sebep oluyordu. Önce fransızca dü- şünmek, sonra da onu ingilizceye çevirmem gerekiyordu. Ancak provalarda ilk iki haf- tadan sonra oynadığım dil olan ingilizce düşünmeye başladım sahnede de. O zaman ar- tık iki kere oynuyormuş hissine kapılmadım.

Sultan : İngilizce oynarken daha çok imaj mı yoksa yazılı kelimeler mi görüyorsun zih-

ninde ?

Luca : Sanırım daha çok durumu düşünüyorum. İngilizce oynamak beni cümlelerden

daha fazla uzaklaştırıyor. Bu dilde kelimeleri iyi telaffuz etme kapasitem yeterince iyi olmadığı için bir duygu durumundan ya da fiziksel bir durumdan geçmem gerekiyor. Fransızcadakinden daha farklı bir alandan geçiyorum. Oysa ana dilim olan fransızcada tam tersi.