• Sonuç bulunamadı

BAŞKA BİR DİLDE YABANCILAŞMA DUYGUSU

II. BAŞKA BİR DİLDE TİYATRO PRATİĞİ

II.IV. BAŞKA BİR DİLDE YABANCILAŞMA DUYGUSU

Bu tez çalışmasının ilk bölümünde, Louis Jouvet’nin yaklaşımını takip ederek, yabancı- laşma duygusunu ele almıştık. Bu bölümde ise, başka bir dilde oyunculuk yapıldığında yabancılaşma duygusunun ne yönde değişebileceğine bakacağız.

Daha önce, başka bir dil pratiğinin beden üzerinde belli bir fiziksel etkisi olduğunu gör- dük. Pratik edilen dil değiştiğinde, kendilik duygusu da değişir. Öyleyse bununla bera- ber, kendine bakış da değişir diyebiliriz. Ele aldığımız yabancılaşma duygusu, kendine dışarıdan bakmadan kaynaklanır. Bu ise, oyuncunun ikileşmesi meselesini beraberinde getirir. Öyleyse, yabancı bir dilin pratiği “kendinden çıkma” durumuna başka bir kat- man ekler mi? Acaba bu durumda, oyuncu, hem dille hem de karakterle, iki defa başkası olma hissini mi duyar? Bu kesişme ile birlikte oyun pratiğine neler yansır? Acaba çifte yabancılaşma duygusu yaşamak mümkün müdür ya da bu durumda başka tip bir duygu mu yaşanır?

Dil bilimci ve didaktisyen Jean-Pierre Cuq’e göre, ana dilin edinimi doğal bir şekilde gerçekleşir (Pierra 2003: 358). Ana dil, çocuğun hayatındaki ilk sosyalleşmesini temsil eden bir fonksiyon üstlenirken, aynı zamanda kültür ve kimliğe derinden bağlıdır (Pier- ra 2003: 359).

Ana dili bırakıp başka bir dile geçişi ele aldığımızda, kişinin kendini alışkın olduğu sos- yal kimlikten uzakta bulması olasıdır. Jean-Marie Prieur’den aktaran Gisèle Pierra, ya- bancı dil yoluyla kendini kaybetme hissiyatına dikkat çeker.

“Demek oluyor ki, başka bir dil öğrenme durumunda, her şeyden önce bedenin ve sesin imajları sarsıldığında, iki arada olma durumu, bu dili öğrenme eylemi büyük bir istekle yapılıyor olsa bile, özneye hoş olmayan bir kendini kaybetme hissiyatı verebilir. Çünkü hassaslaşmış ve değişken hale gelmiş özne, diller ve kültürler arasındaki yolculuğu sırasın- da, kaçınılamaz kimliksel zorluklar yoluyla, kendini, eğer başka tip etkiler bu durumu ney- se ki onaramazsa, seçilmiş olmayan “kendinin dağılması” ve bir tür rahatsızlığın yaratıcısı durumunda bulur” (Pierra 2003: 360)

Kısaca söylememiz gerekirse, ana dilinden başka bir dilin pratiği, kişide kendini kay- betme hissiyatının doğmasına yol açabilir. Bu durum, bedendeki içsel veya jestler yo- luyla ve ses tonundaki duyulabilir değişimlere de bağlıdır. Tek bir sesin üretilebilmesi için bedendeki transformasyonu göz önüne aldığımızda, başka bir dilin bedendeki etki- sini de tahmin edebiliriz. Dilbilimci Edward Sapir’den daha önce alıntıladığımız gibi, her dil, bir transformasyon gerektirir. Bununla birlikte, her dil, kendine özgü ses ve ritmlere sahip olduğu için, üretimi için farklı bir transformasyon gerektirir. Yeni dille beraber yeni bir var olma hali de doğar.

Yeni dilin maddeselliği bedenden daha rahat çıkabilmek için yeni organ duruşlarına ih- tiyaç duyar. Öyleyse diyebiliriz ki, yeni bir dil yeni bir beden gerektirir. Dönüşümün yolu ve şekli, oyuncuya bağlıdır. Oyuncu, yeni dil yoluyla, tiyatro ve yeni dille olan ilişkisine göre bir dönüşüme girer. Öyleyse, başka bir dilde oynayan oyuncunun bedeni hali hazırda o “karaktere girmeden” önce zaten bir transformasyona uğramış olur. Bu modifikasyon, bazen özgürleştirici ve belki de bazen, rol ve kendi arasında başka bir ara katman doğmasına yol açabilir.

Daha önce, yabancılaşma duygusunun belki de, oyuncunun iki hali arasındaki geçişin aniliği ve öngörülememesinden kaynakladığını varsaymıştık. Bununla birlikte, bu ça- lışma için oyuncularla yapılan röportajlara baktığımızda, bu duygunun oyuncular ara- sında sıkça yaşanmadığını ya da bizim bu çalışmada tanımladığımız gibi tanımlanmadı- ğını gördük. Öyleyse, bu konuyla ilgili bir genellemeye varılamayacağı sonucuna ulaşı- yoruz. Her oyuncu, oyun pratiği sırasında farklı/garip bir hissiyatla ilgili kendi deneyi- mine sahip ancak bu, özellikle bir yabancılaşma duygusu yaratmıyor ya da öyle adlandı- rılmıyor.

Yabancı dil olarak ingilizcede oyunculuk yapan Franco-italyan oyuncu Luca Fiorello ile yaptığımız röportajda, oyun oynarken hissettiği farklı duyguyu bir yabancılaşma duygu- su olarak tanımlamıyor ancak yabancı bir dilde oynamanın ona kendinin başka bir ihti- malini gösterdiğini söylüyor. Luca, kendi tiyatro anlayışına göre, karakter ve kendini birbirinden ayırmıyor. Eğer sahnede oyun sırasında ne yaptığını izliyorsa, bu onun için anda olmamak demektir. Ana dili olan fransızcada, çok iyi bildiği kodlarla ilgili kendini yargıladığı için, andan çıkma halini daha sık yaşadığını söylüyor. İngilizcede ise, ana diliyle olan bu ilişkiye sahip olmadığı için, bu durumun çok daha az ortaya çıktığını söylüyor. Hali hazırda zaten yeni bir dille, yeni bir teknikle başa çıkmak zorunda olduğu için, oyunculukla ilgili kendini yargılamaya ayıracak zamanı ve enerjisi olmadığını ol- madığına dikkat çekiyor. Bu nedenle, yabancı dilde oynadığında, rolle olan ilişkisini çok daha samimi olarak nitelendiriyor.

Bununla birlikte, başka bir dilde tiyatro pratiği, oyuncuyu role yaklaştırabileceği gibi, rol ve oyuncu arasında başka bir ara katman da yaratabileceğini görüyoruz. Amerikalı oyuncu Vinora Epp, fransızca oyunculuk yaparken küçük bir ara katmandan bahsediyor. Yaklaşık 6 yıldan beri Fransa’da yaşadığı için, fransızcayla arasında, çok yeni olarak yabancı dilde oyunculuk yapmaya başlamış olan Luca Fiorello’nun yabancı dille olan ilişkisinden bambaşka bir ilişki söz konusu.

“Sanırım fransızca oyunculuk yaptığımda her zaman, ufak bir ara katman var. Söylemek zor ama biliyorum ki benim fransızcadaki kişiliğim tam olarak aynı değil. Ortada bir kere Fransa ve ABD’ye ait kültürel referanslar var. Artık 6 yıldır Fransa’da yaşıyorum ve bura- daki sosyal kodlara entegre oldum. İngilizce konuşmak başka türlü konuşmayı gerektiriyor. Kendini başka türlü ifade etmek zorundasın. İngilizce konuştuğumda fransızcadakinden bambaşka mimik ve jestlere sahibim. Aynı yüz ifadesini göstermem mümkün değil. Biz ABD’de çok daha fazla ifade gösteriyoruz. Fransızcada ise çok daha düz. Yani fransızca oynarken bir “fransızca kişiliğim” olduğunu söyleyebilirim. Evet, daha karakteri oynama- dan önce, ufak bir ara katman oluşuyor, fransızcayla beraber başka biri olma, sanki bir te- mel gibi” . 6

Vinora, aynı zamanda fransızcayla gelen bir zaman aralığına/gecikmeye dikkat çekiyor.

“Bu zaman aralığı orda olduğunda ben daha az kendimim. Evet, sonuç olarak sanırım ben fransızcada bir yabancılaşma duygusuna sahibim ama bu sevdiğim bir yabancılaşma duy-

gusu. Yani, kökenime döndüğümde, bazen ingilizce bana daha yabancı geliyor daha doğal olsa bile” . 7

Öyleyse varsayabiliriz ki, yabancı bir dil yoluyla “kendinin başka bir ihtimali” ve oyun- dan gelen “başka biri olarak kendilik” duyguları aynı bedende buluşur. Bu nedenle, yeni bir dil yoluyla gelen bu garip hissiyat, kendinin başka bir ihtimalini keşfetme ve tanıma gerekliliğini doğurabilir.

II.V. BAŞKA BİR DİLDE OYUNCULUK YAPMAK : BİR ÇEŞİT ÖZGÜRLÜK