• Sonuç bulunamadı

2.2 İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.2.1 Logoterapi ile İlgili Araştırmalar ve İlişkilendirildiği Durumlar

Joshi (2009), Frankl’ın hayatın anlamına yönelik iddiasını test etmek için yapmış olduğu çalışmasında, Frankl’ın ortaya koymuş olduğu anlam istemi, hayatın anlamı, varoluşsal engelleme ve varoluşsal boşluğun semptomları arasındaki ilişkiyi ortaya koymuştur. Anlam istemi ve hayatın anlamı birlikte varoluşsal boşluğun varyansının yarısını açıklamakta; hayatın anlamı kendi başına varoluşsal boşluğun % 34’ünü, yaşam memnuniyetin %5’ini açıklamakta; anlam istemi, hayatın anlamı ve varoluşsal boşluk birlikte yaşam memnuniyetinin %34’ünü açıklamaktadırlar.

60

Ruhsal bozukluğa sahip 214 yatan hastanın ve 856 sağlıklı bireyin kontrol grubu olarak kullanıldığı bir çalışmada hasta olarak tanılanmış olan bireylerin kontrol grubuna oranla hayatın anlamı puanlarının daha düşük olduğu saptanmıştır. Hastalarda hayatın anlamı tedavi ve izleme aşamalarıyla arttırıldığı çalışmada; her iki grubun da (hastalar ve kontrol) anlam alanları sosyal ilişkilerde kesişmiştir. Bu çalışma; ruhsal bozukluğa sahip bireylerde hayatın anlamına ilişkin tedavi uygulamalarının etkili olabileceğini göstermektedir (Volkert, Schulz,Brütt ve Andreas, 2014).

Wong (2012a), geliştirmiş olduğu ikili sistem modelinde hayatın anlamına ilişkin etraflıca bir çalışma yürütebilmek için üç hayati noktaya işaret etmektedir. Bunlar; a) insanlar gerçekten ne istiyorlar ve yaşam amaçlarına nasıl ulaşıyorlar? b) insanlar neden korkuyorlar ve bunlarla nasıl başa çıkıyorlar? c) insanlar zorlu yaşam olaylarını ve hayatın çelişkilerini nasıl anlamlandırıyorlar? Mason’un (2013) 179 (%53,63’ü kadın) Afrikalı üniversite öğrencisinin hayatın anlamı tanımlamasına ilişkin bir çalışmasında ise katılımcıların ön plana çıkan iki tanımı şu şekildedir; a) dünyaya bir katkı sağlamak için kendinin ötesinde bir anlam deneyimi ve b) ilişkiler, eğitim, din anlamın önde gelen kaynaklarıdır. Bunun dışında kendi ırklarına özgü bazı metaforlar kullanarak anlamı açıkladıkları da saptanmıştır.

Mason ve Nel (2011), logoterapi yönelimli öğrenci geliştirme ve destekleme programına katılan öğrencilerin program sonrası anlam merkezli deneyim ve bakış açılarını incelemişlerdir. Güney Afrika Üniversitesi sağlık biliminde öğrenim gören on üç öğrenci üzerinde gerçekleştirilen çalışma sonucunda anlam merkezli yaklaşımın öğrencilerin üniversitedeki ilk yıllarında kendilerine katkı sağladığı kanıtlanmıştır.

De Witz (2004), hayattaki amaç ve öz yeterlik inançlarının incelediği çalışmasında ikisi arasında pozitif anlamlılık bulmuş, yüksek öz yeterliğe sahip bireylerin hayatlarındaki anlama ilişkin puanlarının da yüksek olduğunu saptamıştır. Benzer şekilde Pakenham, Sofronoff ve Samios (2004), asperger sendromu çocuğa sahip 59 ebeveyn ile yaptıkları çalışmada ebeveynlerin anlam değişkenleri ile sosyal destek, öz yeterlik, stresle başa çıkmada problem odaklı ve duygusal yaklaşımları arasında pozitif yönde ilişkili bulunmuştur.

Bowers (2007) çalışmasında varoluşsal depresyon yaşayan on üç üstün yetenekli yetişkinin yaşam deneyimleri ve baş etme stratejilerini niteliksel açıdan

61

incelemiştir. Deneyimlerini hikâyesel bir anlatımla paylaşan katılımcıların en çok kullandıkları baş etme stratejileri sosyal izolasyon, profesyonel danışma, kariyerini devam ettirmek ve başkalarına yardım etmek, okumak, yazmak ve kendilerini meşgul etmek olduğu görülmüştür. Bir başka araştırmada ise HIV virüsü taşıyan sekiz kadın ile anlam odaklı bir çalışma yapılmış, maneviyat ve anlamın HIV ile baş etmede önemli bir rol oynadığı görülmüştür. Ve bu çalışmada da başkalarına yardım etmek hayata anlam katması açısından önemli bir faktör olarak bulunmuştur (Dobson, 2005). Schnella ve Beckerb (2006), kişilik ile anlam ve anlamın kaynaklarının arasındaki ilişkiyi inceledikleri bir çalışmada; kendini aşkınlık kapasitesine sahip, yani başkalarına kendilerini adayan kişilerin hayatlarını daha anlamlı yaşadıklarını saptamışlardır.

Mağduriyet durumunda bu duruma maruz kalan bireyler dünyanın anlamlı bir yer olduğuna ilişkin inançlarını kaybedebilmektedirler. Suç ve mağduriyetin yoğun olarak yaşandığı Güney Afrika’da yapılan bir çalışma, bir suçun kurbanı olan bireylerin bile hayatın koşulsuz bir anlama sahip olduğunu ileri süren logoterapinin trajik iyimserlik kavramının yardımıyla hayattaki anlamı keşfedebileceklerini ortaya koymuştur (Mason ve Nel, 2012).

Logoterapinin ölümcül hastalar üzerindeki etkisinin araştırıldığı bir çalışmada yaşamdaki amaç testi ile ölçüldüğü kadarıyla hastaların, 6 oturumluk logoterapi yönelimli grup yaşantısından sonra yaşamlarındaki amaç ve anlam duygusunda anlamlı bir artış yaşadıkları tespit edilmiştir (Zuehlke ve Watkins, 1975). Ayrıca yaşlılardaki depresyonun tedavisi için geliştirilen “yaşamda bir pencere” açarak geçmiş yaşantıdaki “mutlu anıları bulma” çalışması da logoterapinin yaşlılar üzerindeki olumlu etkisini göstermektedir (Morgan, 2013).

Akademik kariyerinin başlarında kanser nedeniyle babasını kaybeden bir psikoloji profesörünün hayatının incelendiği bir çalışmada ise travmatik olayların psikologların hayatlarındaki anlamı bulmalarına ve mesleki bir hedef belirlemelerine nasıl yardımcı olduğu konusu işlenmiştir. Çalışmasında kendi hayatından yola çıkan Comerchero, babasının zamansız ölümünün nasıl bir anlamı olduğunu sorguladığını ve cevabı Viktor Frankl’ın yaklaşımında bulduğunu ifade etmektedir. Profesör kaçınılmaz olan acıya karşı bir tavır belirleyerek hayatın anlamını bulabileceği felsefesinden ilerleyen, uzun bir

62

yolculuk olarak adlandırdığı süreçten meslek yaşantısı için de önemli kazanımlar elde ettiğini belirtmektedir (Comerchero, 2014).

Bayraktar (2010), logoterapi yönelimli psikoterapi programının konuşma bozukluklarından kekemelik üzerindeki etkisini test etmek için bireysel psikolojik danışma uygulaması gerçekleştirmiştir. Araştırma sonuçları incelendiğinde logoterapi yönelimli sağaltım programının kekemeliğin sağaltımında etkili olduğu bulgusu kaydedilirken aynı zamanda programın kekeme bireyin düşünce odağını değiştirmede, psikolojik belirtileri azaltmada, kekeme bireyin konuşmasına eşlik eden davranışları ortadan kaldırmada ve takılma sayılarını düşürmede de etkili olduğu saptanmıştır.

Çolak (2010)’a göre Logoterapi yönelimli grupla psikolojik danışma uygulaması, sosyal fobi düzeyini azaltmada etkindir. Ayrıca Logoterapi yönelimli grupla psikolojik danışma uygulaması sonucunda bireyin sahip olduğu yeterliklere yönelik farkındalıklar oluşturularak beklentilerini yeniden organize etmede, olumsuz değerlendirilme korkusu ve sosyal kaçınma düzeyini azaltmada, bireyin kendine verdiği değeri işlevsel bir şekilde artırmada etkin bulunmuştur. Lamb (1980), logoterapinin önemli tekniklerinden birisi olan paradoksik niyeti test ettiği bir çalışmada sınavda heyecanlanıp bayılmaktan korkan 19 yaşında bir öğrenci ile çalışmıştır. Lamb öğrenciyi sınavda heyecanlanması, korktuğu şeyle yüzleşmesi için cesaretlendirmiştir. Öğrenci korktuğu şeyi yapmaya çalıştığında yapamadığını görmüş, heyecanlanmadan sınavını tamamlayabilmiş, zamanla yaşamış olduğu duruma ilişkin tutumlarında da düzelme gözlemlenmiştir. Bir başka çalışmada ise Çolak ve Koç (2013) logoterapi yönelimli grupla psikolojik danışmanın eleştirilme kaygısı, kişisel değersizlik duygusu ve sosyal kaçınma düzeyini azalttığını bulmuştur.

Logoterapi açısından Kur’an ayetlerinin analiz edildiği bir çalışmada logoterapinin İslam’ın temel kaynağı olan Kur’an’da yer alan temel bazı prensiplerle uyumluluk arz ettiği tespit edilmiştir. Logoterapi ölüm korkusu, özgürlük, sorumluluk, yalnızlık ve anlamsızlık gibi konularda bireyin hayatında anlam bulmasına yardımcı olmayı amaçlamakta; aynı zamanda Kur’an da bu konulara ilişkin bireyin anlam ihtiyacını karşılayacak çok önemli mesajlar ihtiva etmektedir (Karslı, 2012).

Logoterapi yönelimli grupla psikolojik danışma uygulamasının affetme esnekliği kazandırma üzerindeki etkisini test etmeyi amaçlayan çalışmasında Çolak

63

(2014), uygulamış olduğu logoterapi yönelimli psikolojik danışmanın affetme esnekliği kazandırmada tanıma, içselleştirme ve uygulama olmak üzere tüm alt boyutlarda etkili olduğunu saptamıştır. Schulenberg ve diğerleri (2010) yaptıkları çalışmada ise çiftler için logoterapi uygulamasını ele almışlar, çiftlere yapılacak olan danışmanın bireysel ve ortak değerlerin sınıflandırılmasını ve kabul ve öz-aşkınlığa dayalı sevginin vurgulanmasını içermesi gerektiğini ifade etmişlerdir.

Cho (2008), alkoliklerin eşlerinde hayatın anlamı ve akıl sağlığı üzerinde logo- otobiyografi programını uygulandığı grup yaşantısının etkisini inceleyen bir araştırmasında bir deney grubu ve bir kontrol grubu oluşturmuş, deney grubuna logoterapi yönelimli yaklaşım uygularken, kontrol grubuna bu yaklaşımı uygulamamıştır. Çalışmanın sonucunda deney grubunda olan bireylerin hayatlarındaki anlam puanları kontrol grubundakilerden daha yüksek, depresyon, somatizasyon, kişilerarası duyarlılık ve öfkenin ise kontrol grubundakilerden daha düşük olduğu bulunmuştur. Henrion (1987), alkoliklere yönelik anlam odaklı yapmış olduğu bir çalışmada başarı oranın %20 ile %25 arasında kaldığını, bu oranın harcanan çabaya göre düşük bir oran olması ile birlikte; bir kişinin bile hayatında amaç ve anlam bulmasına yardımcı olmanın ne denli önemli olduğunu belirtmiştir.

Schultze ve Miller (2004), logoterapinin kariyer danışmanlığındaki etkisini durum çalışması ile incelemiş oldukları bir çalışmada, kariyer danışmanlığı yapan bireylerin varoluşsal analizi kullanmalarının diğer bireylere yardımda etkili olabileceğini ortaya koymuştur.

Kısırlık teşhisi konan kadınlarda psikolojik sıkıntılar yaşadığı varsayımından yola çıkılarak başlatılan bir çalışma; kısırlık teşhisi konulan 65 kadın katılımcı ile gerçekleştirilmiş olup, katılımcıların 33’ü deney grubuna 32’si ise kontrol grubuna dâhil edilmiştir. Kontrol grubundaki bireylere bir müdahale gerçekleştirilmezken, deney grubundaki bireylere logoterapi ile müdahale edilmiş, deney grubundaki katılmacıların stres düzeylerinde kontrol grubundaki bireylere göre anlamlı düzeyde bir azalma görülmüştür. Bu noktadan hareketle logoterapinin kısırlık problemi yaşayan bireylerin hayatına anlam katmada etkili olduğu söylenebilir (Mosalanejad ve Koolee, 2013).

64