• Sonuç bulunamadı

IV. Bağımsızlığa Giden Yol

3. ROMANLARIN TARİHÎ OLAYLAR ELE ALINARAK İNCELENMESİ

3.2. Kıbrıs’ta Vuruşanlar (Mücahidin Romanı) Romanının Kıbrıs Tarihiyle İlgis

3.2.3. Limasol Olayları

Arpalık olaylarından sonra, “13 Şubat 1964 tarihinde, Rumlar, 7000 Türk’ün yaşadığı, Limasol’a saldırırlar. Türkler bu saldırıya, ellerinde bulunan silahlarla karşı koyarlar. Bunun üzerine Rumlar ateşkes ister. Ancak, 12 Şubat 1964 günü, Türk heyetine tekrar saldırı düzenleyip, 75 ve 76 yaşlarında iki Türkü şehit ederler. 13 Şubat günü saat 05.50’de, zırhlandırılmış buldozerler, tanksavarlar ve roketatarlarla yüzlerce Rum, Baf Yolu, Volo sineması arasından taarruza geçip, Magic Bar ve oradaki mevzileri harabeye çevirirler. Direnmenin güçlüğü anlaşılınca mücahitler geri alınır ancak Yeni Klinik mevziinde 5 mücahidimiz şehit düşer. Baf yolu ve Gerilli Deresi mevkilerindeki kanlı savaşlarda da, bir sonuç alamayan düşman, zırhlı araçlarının tahrip edilmesi üzerine ateşkes antlaşmasını kabul edip imzalar. Ancak Rum saldırıları yine de devam eder” (Emircan, 2007, 16-17).

Yaşın, romanda Limasol olaylarını şöyle hikâyeleştirir; “Takvim yaprakları 1964 yılının 13 Şubat Perşembe gününü gösteriyordu. Herkesin dilinde aynı sözler... Limasol’da Türk mevzileri ele geçirilmiş, Limasol’da yüzlerce şehit vermişiz… Limasol’da çok şehit vermişiz ama dayatıyormuşuz. B.B.C.’nin haber bülteninde ise Limasol’da kanlı çarpışmaların devam ettiği ve en az yüz elli ölü olduğu söylenmişti. Ankara radyosu kırk Türk’ün şehit edildiğini bildiriyordu...” (Yaşın, 1974, 89). Romanın kahramanlarından biri olan Şadi amca, Limasol’da beş yıl öğretmen olarak çalıştığını, burada otuz bin Rum, beş bin Türk’ün yaşadığını, yani Limasol’un, Türklerin en azınlıkta olduğu yer olduğunu, anlatır (Yaşın, 1974,91). Tüm bunlar göz önüne alındığında ve peşine de bu haberler gelince herkes çok üzülür. Ancak bunlar söylentiden öteye gitmez. Halil öğretmen kendisi gibi TMT’ci olan Şinasi ve Orhan’dan, şehit sayısının yedi olduğunu öğrenir (Yaşın, 1974, 91). 1964’ün Ramazan Bayramı savaş içinde geçer. Romana da yansıtıldığı üzere, “Kıbrıs, 1572’den beri böyle bir Ramazan geçirmemiştir. Lefkoşa Serdar’ı, bir bayram mesajı yayınlamalarını ve bu mesajda insanların bayram namazlarını

71

evlerinde kılmalarını, bir yere toplanmanın tehlikeli olabileceğini söyler. Müftünün de bu konuda bilgilendirme yapacağını belirtir ve gazetelerin bu konu hakkında birkaç satır yazmasını ister” (Yaşın, 1974, 122-123).

Romanda, Kıbrıs’ta o günlerde etrafa yayılan haberler adeta bomba etkisi yapar ve sürekli olarak Mehmetçiğin adaya çıkarma yapacağı söylenir. Bu konuşmalar, diş hekimi, ortaokul müdürü, kitapçı arasında geçer. Bu konuşmalar yaşanırken, yanlarında, Halil Öğretmen de vardır. Onlar, yine hararetli bir sohbet ortamındayken, yumurta satıcılığı yapan Hasan Mehmet Buba, yanlarına gelir. Kitapçı ve diş hekimi, Hasan Mehmet Buba’nın, Doktor Binbaşı Nihat kadar acıklı bir serüveni olduğunu, binbaşının üç çocuğu ile karısının öldürülmesi gibi, bu ihtiyarın da ailesinin katledildiğini anlatırlar (Yaşın, 1974, 129) Hatıraları canlanınca hüzünlenen Hasan Mehmet Buba titreyen sesi ile başından geçenleri anlatır:

“İki oğlum Ömerim ve Mehmedim… Angonim (torunum) Ayşeciğim, karım, kaynım hep bir gece içinde öldürüldüler. Ömerim liseyi bu yıl bitirmişti. Mehmedim daha on yedi yaşındaydı. Büyük kızımın çocuğu Ayşecik on yaşındaydı” (Yaşın,

1974, 129).

Daha sonra, ihtiyar cebinden iki zarf çıkarır. Bunlar Türk Cemaat Meclisi Şehitler Komitesinden gelen baş sağlığı mesajlarıdır. Kitapçı, ihtiyar adama öcünün alınacağını, Mehmetçiklerin gemilere bindiğini, yakında geleceklerini söyleyince, ihtiyar adam çok mutlu olur (Yaşın, 1974, 129-131).

Kıbrıs Türkü’nün Türk askerini umutla bekleyişi devam eder. Ama umulanlar o zaman aralığında değil, aylar sonra gerçekleşir. Romanın bu bölümlerinde yazar, halkın hayal kırıklıklarına, gerçek olaylardan alıntılar yaparak değinmiştir. Şüphesiz 1963 yılının en vahşi katliamlarından biri de Hasan Mehmet Buba’nın28

ailesinin yok

28

Yaşın’ın, romanında anlattığı, Hasan Mehmet Buba’nın ailesinin katledildiği o geceyi “H. Scott Gibbons “Şerefsiz Barış” (Peace Without Honour) isimli kitabında söyle anlatıyor: Silah sesleri ve tüfek dipçikleri kilitli kapıları kırdılar, insanlar sokaklara sürüklendi. Yetmiş yaşında bir Türk, kırılan ön kapısının sesiyle uyandı. Sendeleyerek yatak odasından çıktığında bir sürü silahlı gençle karşılaştı. ‘Çocuğun var mı?’ diye sordular. Şaşkın bir biçimde ‘Evet’ dedi. ‘Dışarı gönder’ diye emrettiler. On dokuz ve on yedi yaşındaki iki oğlu ve on yaşındaki kızı aceleyle giyinip, silahlı adamların peşinden dışarı çıktılar. Bahçe duvarının dibine dizildikten sonra, silahlı adamlar tarafından makineli tüfek ateşiyle öldürüldüler. Başka bir evde on üç yasındaki bir erkek çocuk, elleri dizlerinin arkasına bağlanıp yere yıkıldı. Ev talan edildi ve talancılar, çocuğu tekmeleyip ırzına geçip, sonra da tabancayla başının arkasına vurdular. O gece Ayios Vasillos’ta toplam olarak on iki Türk katledildi. Diğerleri toplandı, itilip kakılarak oradaki Türklerin yanına sığınmak üzere Skylloura yoluna çıkarıldı. Geceleyin, pijamaları ve çıplak ayaklarıyla soğukta sendeleyerek ilerlemeye başladılar. Rumlar, karanlıkta arkalarından ateş ediyorlardı. Silahlı adamların dikkati, Türk evlerine çevrildi. Evleri yağmalayıp, tahrip ettiler,

72

edilmesidir. Ancak Yaşın’ın romanda da değinindiği üzere, Binbaşı Nihat29 ve ailesinin katli de Rum vahşetinin göstergesidir. “Kıbrıs Türk Alayına mensup Türk askerî doktoru Binbaşı Nihat İlhan’ın yaşlı bir aile ile birlikte oturan karısı ile üç çocuğu, silah atışlarından korunmak için banyoya sağınmışlar. Fakat saldırgan Rum vahşileri, kapıyı kırıp açarak kendilerini yamyamca ve barbarca öldürerek, cesetlerini banyo küvetinde yığın halde bırakmışlardır. Aynı evde oturan yaşlı bir kadın da aynı şekilde katledilmiştir” (Küçük ve Çalışma Arkadaşları, 1999, 34-35).