• Sonuç bulunamadı

IV. Bağımsızlığa Giden Yol

2. ROMANLARIN ÖZETLERİ

2.1. Bütün Kapılar Kapandı Romanının Özeti

Özker Yaşın Bütün Kapılar Kapandı romanıyla, Erol Yalçın adlı bir gencin hayat hikâyesinden, okuyucuya bir kesit sunar.

Hayatını yakınlarından, memleketinden uzakta geçiren Erol, annesini dünyaya geldiğinde kaybeder. Babası ise, Erol daha beş altı yaşlarındayken Kıbrıs’tan kaçar. İlkokul bitene kadar merhametli bir insan olan dayısının yanında, “P…” köyünde kalır. Daha sonra konsolosluk tarafından açılan leyli meccanilik sınavlarına girerek Haydarpaşa Lisesi’ni kazanır ve hayatının en güzel altı yılını burada geçirir.

Ancak, bu yıllarda talihsiz günler yaşamıştır. Ortaokuldayken, Beyağabey dedikleri Gaziantepli bir öğrenci, Ali Bey’in kafasına dışardan erik fırlatır. Öğretmen Erol’un yaptığını zannederek, Erol’a okuldan uzaklaştırma kararını çıkarttırır. Bu karara rağmen diğer öğretmenler ve idareci Erol’un böyle bir şey yaptığına ihtimal vermezler. Yaşadıklarına çok üzülen Erol, o gün kafasında feci bir kaza kurgulayarak, intihar etmeyi düşünür. Her şey bittiği dediği anda, Beyağabey her şeyi itiraf eder ve karar iptal edilir.

Erol’un ortaokul yıllarından itibaren kitaba olan ilgisi daha da artar. Arkadaşları, çeşitli sosyal aktivitelerde bulunurken, Erol boş zamanlarını okulun kütüphanesinde ve İstanbul’daki kütüphanelerden biri olan Beyazıt Kütüphanesi’nde geçirir. Dosteyevski, Andre Gide, Stefan Zweig, Reşat Nuri, Halide Edip, Yakup Kadri gibi yazarların romanlarını okur. Romanları okurken, kahramanlarına ve onlarından başlarından geçen olaylara büyük ilgi duyar. Özellikle de Dosteyevski’nin “Aptal”24

adlı romanında Prens Mişkin ve Nastasya’nın aşklarına hayran kalır ve eserdeki Nastasya’ya âşık olur. Hatta Erol’un romandaki Nastasya için ağladığı günler vardır. Erol Nastasya’yı düşünürken ilerde kitapları on binlerce satılan meşhur bir yazar olmanın da hayalini kurar.

Liseyi bitirdikten sonra üniversite eğitimine devam eden Erol, Fatih’te bir pansiyonda kalır. Burada pansiyon sahibi ihtiyar Sezai Bey ve eşi Fatma Abla ile

41

yakın ilişkiler kurar ve onların sohbetlerine katılır. Pansiyonda onlardan başka, Meryem, Süheylâ ve Kerküklü bir öğrenci de kalmaktadır.

Erol, üniversite günlerinde geçimini sağlamak için haftalık magazin mecmuaların birisinde iş bulur. Ara sıra takma adıyla hikâyeler yazıp, sanat olaylarını aksettiren makaleler de karalar. Mecmuadaki işlerini bitirince, soğuk kış günlerinde daha sıcak olduğu için, kitaplarını da alıp, kütüphaneye gider. Bu kütüphaneye gittiği günlerin birinde, fildişi bir yüzü çerçeveleyen, siyah saçlı, gün ışığı vurmuş kayısı çiçekleri kadar aydınlık ve yakıcı olan, Nastasia Filipouna’ya benzettiği kızı görür. Kız kütüphaneden çıkınca, bir an hareketsiz kalan Erol sonrasında kızın peşinden gider. Kapalıçarşı, Kuyumcular Çarşısı, Mahmutpaşa yokuşu civarına baksa da aynı gök kubbe altında yaşadığına inandığı Nastasya’yı bulamaz. O sırada çalıştığı yere gelir ve ikinci patronu onu bu hâlde görünce, ne olduğunu sorar ve Erol da romandaki Nastasya’yı sevdiğini söyleyerek, oradan çıkar. Beyoğlu’nun sokaklarından geçerken, buradaki kirlenmiş hayatları düşünür. Daha sonra Balık Pazarı’ndaki bir Rum’un meyhanesine sapar. Burada, yıllar sonra Beyağabey ile karşılaşır. Birbirlerini gördüklerine çok sevinen eski iki arkadaş, içerler ve sohbetlerinin ardından, Beyağabey ile Laleli’ye bir randevu evine giderler. Ertesi gün, Erol kütüphaneye gittiğinde, hiç tanımadığı birini beklemenin anlamsızlığını bilse de meçhul sevgilisi Nastasya’yı bekler. Onunla ilgili bir vaka tahayyül eder. Onunla beraber olacakları saadet dolu günlerin hülyasına dalar. Hülyalara daldığı bir gecede Nastasya’nın yüzünün korkunç bir hâl aldığını, o güzel gözlerin yerini, simsiyah parıltıların aldığını, eski görüntüsünden eser kalmadığını görür ve korkunç çığlıklar duyar gibi olur. Bir an sokaktaki kadınların hepsini Nastasya’ya benzetir. Ancak kadınlar evlerinin içine girer ve bütün kapılar yüzüne kapanır. Açık kalan bir kapının ardındaki kadının peşinden, kapıyı açmaya çalışır. O sırada uyanan ve rüyada olduğunu anlayan Erol, çıkardığı seslerden dolayı Sezai Bey, Fatma Hanım ve evde bulunanların kapısına geldiğini görür.

Bu vehimlerin içinde kendisini oldukça hâlsiz hisseden Erol bir yandan işine de okuluna da devam etmeye çalışır. Yazılarında lügatlerde kalmış sözcüklere yer veren ve yazıcılık konusunda kabiliyeti olmayan mecmua sahibi, ondan E…Halkevi’nin düzenlediği bir şiir müsabakasına, tanınmış şairlerin iştirak edebileceğini bu yüzden

42

bu şahıslarla konuşma yapmasını ister. Bu aralar çok dalgın olduğunu da belirten mecmua sahibi doktora gitmesini tavsiye eder.

Erol buradan ayrıldıktan sonra büyük yazar olma hayalini hatırlar. Sonrasında ise üç dört sanat dergisinde şiirlerini neşretmekle geleceğin bütün kapılarının ona açılacağını sandığını, ancak ümitlerinin boşa çıktığını ifade eder. Okul yıllarında kütüphanede geçirdiği günler yerine diğerlerinin yaptığı gibi lastik bir topun peşinde koşsaydı, kendine hazırladığı bu felaketin olmayacağını da ima eder. Kendisinin de ifadesiyle ayrı bir denizin balığıdır Erol.

İstiklâl Caddesi’nde birkaç kez dolaştıktan sonra, bir bara giren Erol burada yaşlı bir cinsi sapıkla karşılaşır. Ne olduğunu anlayınca oradan hemen ayrılır ve Abonoz Sokaktaki randevu evine gider. Buradaki, hayat kadınlarının düşüş hikâyelerinden bahseder. Erol, Nastasya’ya benzeyen bir kadınla karşılaştığı için buraya birkaç kez gelmiştir.

Dosteyevski’yi okumasıyla başlayan ve kütüphanedeki kızla karşılaşmasının ardından buhranlı günlerinin şiddeti artan Erol, mecmua sahibinin tavsiye ettiği doktora gider ve sayıklamalarından bir nebze de olsa kurtulur. Sonrasında Dosteyevski’nin Aptal isimli romanını yakar ve Beyazıt’taki kütüphaneye uğramamaya başlar.

Ancak doktorlar tarafından sulu zatülcenp25 teşhisi koyulur ve Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı Valdebağı’ndaki Pravantoryum’a yatırılır. On sekiz gün kaldığı Pravantoryum’da karşılaştığı Felsefe öğretmeni Tekin Köksal ile aralarındaki samimiyet ilerledikten sonra, ona ruhî buhranını anlatır. Tekin Köksal, Dosteyevski’yi okuyan herkesin etkilenebileceğini ancak Erol’da bu tesirin çok fazla olduğunu söyler. Konuşmalarının ardından Erol “Bütün Kapılar Kapandı” isimli şiirini okur. Bir gün Tekin Köksal’ın ani bir şekilde hastalanıp Sanatoryum’a kaldırılmasının ardından bir daha görüşemezler. Ancak Tekin Köksal ona bir bakıcı vasıtasıyla bir mektup gönderir. Mektupta, Erol’un hayalî bir roman kahramanına âşık olduğunu, kendisinin ise gerçeğine tutulduğunu, hayatın iğrenç gerçekleriyle, tahayyül ettikleri toz pembe hayatın tezat içinde olabileceğini, Erol’un bir hastalığı olmadığını ve bu yüzden parlak bir gelecek yaşayamasa bile, parlak bir istikbal

25

43

tahayyül edebileceğini yazar. Tüm bunlara rağmen, Erol’dan, Tanrı’nın insanlara bir kapıyı açık bıraktığı için bu kapının mevcudiyetini unutmamasını ister.