• Sonuç bulunamadı

2.4 Sözleşmeye Özel Etkenler

2.5.4 Lider Bankanın Payı

“Sendikasyon yapısının faiz oranları üzerindeki etkisi ile ilgili yapılan araştırmalarda sendikasyon yapısını ölçmede genellikle grubun büyüklüğü ve lider düzenleyicinin payı değişkenleri kullanılmıştır” (Champagne ve Coggins 2012: 1439). Bir sendikasyon kredisinde lider banka toplam kredi miktarının küçük bir bölümünü kendi temin edip kalan büyük bölümün katılımcı bankalar tarafından verilmesini tercih edebileceği gibi büyük bölümünü kendi temin edip kalan küçük

111 bölümün katılımcı bankalar tarafından tamamlanmasını da tercih edebilir. “Vekâlet teorisine (agency theory) göre sendikasyon yapısı kredi faiz oranını çeşitlendirme (diversification) ya da asimetrik bilgi primleri üzerinden etkiler” (Champagne ve Coggins 2012: 1439). Sendikasyon grubu içerisinde borç talep eden kuruma en yakın olan ve onun hakkında en fazla bilgiye sahip olan banka hiç kuşku yok ki krediyi düzenleyen lider bankadır. Borç talep edenle daha yakından ve doğrudan bir ilişki içerisinde olması düzenleyici bankaya katılımcı bankaların ulaşması mümkün olmayan, firmaya özel bilgilere kolaylıkla ulaşabilme imkânı vermektedir. Bu durum lider banka ile katılımcı bankalar arasında asimetrik bilgi ve buna bağlı olarak ters seçim ve ahlaki risk sorunlarını ortaya çıkarmaktadır. Kredinin birden fazla borç veren arasında paylaşıldığı sendikasyon kredilerinde, ahlaki riskin lider düzenleyici ile sendikasyona katılan diğer üyeler arasında geçerli olan ve literatürde “sendikasyon ahlaki riski” adı verilen ek bir unsuru bulunmaktadır (Bosch ve Steffen 2011: 290). Gadanecz, Kara ve Molyneux (2012) ters seçim ve ahlaki risk sorunlarının satış öncesi fiyatlama aşamasındaki sorunlar ve satış sonrası borçlu performansının izlenmesi ile ilgili sorunlar olarak iki aşamada ortaya çıktıklarını ve birbirlerinden farklı yapılarda olduklarını belirtmektedirler. Yazarlar lider banka ile katılımcı bankalar arasındaki asimetrik bilginin kredi maliyetlerine olan etkisini belirlemeye çalıştıkları çalışmalarında, bilgi asimetrisini diğer çalışmalardan farklı olarak sendikasyondaki düzenleyici ve katılımcı bankaların her birinin borçlu ile geçmişte kaç kredi alışverişinde bulundukları ve borçlu ile birlikte çalışma sürelerinin uzunluğu ile ölçmüşlerdir. 1993-2006 yılları arasında finans dışı sektörlerde faaliyet gösteren firmalara verilen 5.867 sendikasyon kredisini içeren çalışmalarında yazarlar katılımcı bankaların düzenleyici bankalara kıyasla bilgi dezavantajına sahip oldukları durumlarda daha yüksek oranlardan borç verdiklerini, bu durumun özellikle kredi derecelendirmesi olmayan borçlular için çok daha belirgin olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Yazarlara göre katılımcı bankalar aynı firmaya zaman içerisinde daha çok borç verdikçe borçluya ait bilgi edinmeye başlamakta ve daha sonraki kredi verme işlemlerinde hem düzenleyici bankaların ününe hem de borçluya dair biriktirmiş oldukları bilgiye dayanarak daha düşük oranlarda borç verebilmektedirler. Bu bağlamda bankalar ve firma arasında zaman içerisinde artırılan kredi alışverişi, sendikasyona katılan bankalar arasındaki bilgi

112 asimetrisini azaltmakta, bir sertifikasyon etkisi yaratarak özellikle kredi notu olmayan firmalar için daha düşük oranlardan borçlanma imkânı sunmaktadır.

Sendikasyon grubu yapısının spread üzerindeki etkilerini araştıran çalışmaların cevabını aradığı sorulardan biri de lider bankanın çıkarcı davranıp davranmadığıdır (opportunistic behavior). Çıkarcı davranış, lider bankanın borç talep eden kurumla ilgili sahip olduğu bilgileri sendikasyon üyesi bankalar ile eksiksiz olarak paylaşmaması ya da bazı bilgileri kendisine saklayarak yüksek kaliteli kredilerin büyük kısmını kendi elinde tutarken düşük kaliteli kredilerin büyük kısmının katılımcı bankalar tarafından verilmesi anlamına gelir. Böyle bir durumda, katılımcı bankalar daha riskli kredileri satın almak ya da katlandıkları riske oranla daha düşük getirileri kabul etmek zorunda kalırlar. Simons (1993)’e göre katılımcı bankalar için söz konusu olan bu tür bir riskin varlığı katılımcı banka ile lider banka arasındaki sözleşme uzaklığı (contractual distance) ile doğru orantılıdır. Bu uzaklık, birincil piyasada düzenlenen sendikasyon kredilerinde en azdır çünkü katılımcı banka lider banka ile doğrudan ve yüklenimden önce sözleşme yapmaktadır. Sözleşme uzaklığının daha fazla olduğu işlemler ise ikincil piyasalarda gerçekleştirilen devir (assignments) işlemleridir çünkü bu tür işlemlerde her ne kadar krediyi alan banka ile satan banka arasında bir sözleşme yapılmış olsa dahi bu sözleşme kredinin verilmesinden sonra yapıldığı için yüklenim sırasında yapılan sözleşme kadar kuvvetli değildir. Katılım (participations) işlemleri ise çıkarcı davranış riskinin en yüksek olduğu işlem türüdür çünkü bu işlemde krediyi satın alan banka satan bankanın kredi ile ilgili sağladığı bilgilere, kredi izlemesine ve teminatlara güvenmek durumundadır. Bu konu ile ilgili yapılan araştırmalar lider bankaların bu tür bir davranış içerisinde olmadıklarını, aksine sorunlu kredilerin büyük bir kısmını kendi portföyünde tutmayı tercih ettiklerini göstermektedir (Simons 1993; Sufi 2007; Jones, Lang ve Nigro 2005; Dennis ve Mullineaux 2000; Narayanan, Rangan ve Rangan 2004; McCahery ve Schwienbacher 2009; Panyagometh ve Roberts 2010). Simons (1993)’e göre bunun iki sebebi vardır. Birincisi problemli kredilerin herhangi bir kredi değerlendirilmesi yapılmadan dahi mevcut bilgiler ışığında katılımcı bankalar tarafından tercih edilmemesi ve lider bankaların zorunlu olarak bu kredileri kendi portföylerinde tutmak zorunda kalmalarıdır. İkincisi ise lider bankaların ticari itibarlarını düşünmeleri ve sorunlu

113 kredileri katılımcı bankalara satmaktan çekinmeleridir. Hiç kuşkusuz, bankanın ticari itibarını düşünmesindeki sebeplerden biri de gelecekteki muhtemel sendikasyon çalışmalarında başarılı olabilme isteğidir.

Düzenleyici bankanın krediye katılım oranının yüksek olması, sertifikasyon etkisi yaratarak diğer bankalar tarafından olumlu bir sinyal olarak algılanır. Bu sertifikasyon etkisi ile katılımcı bankalar lider bankanın borçlunun kredibilitesi hakkında yeterli bilgiye sahip olduğu, borçluya güvendiği ve elini taşın altına koyduğunu düşünerek daha düşük orandan borç vermeyi kabul ederler. Bu bağlamda, lider banka payının kredinin maliyeti üzerinde nasıl bir etkisinin olacağı önemli bir araştırma konusu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu amaçla yapılan çalışmalardan Angbazo, Mei ve Saunders (1998) bir sendikasyon kredisinde lider bankanın finanse ettiği miktardaki artışın bankanın daha fazla sorumluluk aldığı anlamına geldiğini belirtmişler ve araştırmalarında lider bankanın kredideki payı arttıkça faiz oranlarının düştüğü sonucuna ulaşmışlardır.

Bosch (2006), 1996-2005 yılları arasında İngiltere’de hem özel hem kamu kesimine verilen sendikasyon kredilerini araştırmış ve düzenleyici bankaların krediye katılım oranı arttıkça asimetrik bilginin yarattığı olumsuz etki ve maliyetin azaldığını ortaya koymuştur. Yazarın elde ettiği bir başka sonuç ise bunun faiz oranlarına yansıtılarak daha düşük oranlardan borç verildiği ve borç talep eden kurumun bu durumdan kazançlı çıktığıdır. Bosch (2006) çalışmasında bu etkiyi lider düzenleyici bankanın payındaki %10’luk azalışın katılımcı bankaların talep ettikleri faiz oranını 28 baz puan civarında arttırdığı şeklinde ölçümlemiştir.

Focarelli, Pozzolo ve Casolaro (2008), 1990-2001 yılları arasında seksenden fazla ülkede düzenlenen 14.121 sendikasyon kredisini incelemişler ve düzenleyici bankanın payı arttıkça faiz oranın azaldığını ortaya koymuşlardır. Sertifikasyon etkisinin özellikle yeni, küçük ölçekli ve kredi öncesi hakkında az bilgi sahibi olunan riskli firmalar için daha yüksek olduğunu ortaya koyan yazarlar ulaştıkları sonucun literatürdeki sertifikasyon etkisi araştırmalarının sonuçlarını doğruladığını, verilen krediler ile ilgili izleme ve değerlendirme gerekliliği arttıkça sertifikasyon etkisinin de arttığını belirtmişlerdir.

114 Ivashina (2009) bir sendikasyon grubunda lider banka payındaki %9’luk artışın (%10’dan %19’a) katılımcı bankaların talep ettikleri faiz oranını 29 baz puan (toplam maliyetin %4’ü) civarında düşürdüğünü tespit etmiştir. Yazara göre bunun sebebi lider bankanın krediye katılım oranı arttıkça asimetrik bilgi sorununun ve onun ortaya çıkardığı ekstra maliyetin azalmasıdır. Diğer taraftan yazar, lider bankanın kredideki payı arttıkça daha fazla kredi riskine maruz kalacağını ve buna bağlı olarak daha yüksek oran talep edeceğini, dolayısı ile sendikasyon yapısı ve

spreadin birbirine zıt etkileri olan bu iki faktör tarafından belirleneceğini belirtmiştir.

Yazar buna bağlı olarak büyük ve çeşitlendirilmiş kredi portföyüne sahip lider bankaların daha düşük oran teklif etme konusunda diğer bankalara göre daha avantajlı olduklarını ortaya koymuştur.

Do ve Vu (2010) sertifikasyon etkisi hipotezine paralel olarak lider bankanın payı ile kredi maliyetleri arasında negatif bir ilişki bulunduğunu ortaya koyarken sertifikasyon etkisinin daha ünlü lider bankalar tarafından verilen ve lider banka ile borçlu arasında daha önce borç ilişkisinin olduğu kredilerde daha sınırlı olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Yazarlara göre, lider bankanın sahip olduğu itibar ve lider banka ile borçlu arasında daha önce kurulan ilişkiler sertifikasyona olan ihtiyacı azaltırken, lider bankanın yüksek katılım oranı ile sağladığı sertifikasyon etkisi küçük ölçekli, daha önce borç vermediği ve hakkında bilgi edinmesi daha güç olan borçlular için daha etkili olmaktadır. Yazarlar ayrıca lider bankaların borçlu özellikleri olarak daha küçük ölçekli borçlular ile kaldıraç oranı daha düşük olan borçlulara verilen kredilere; kredi özellikleri olarak ise küçük tutarlı krediler ile garantisi olmayan kredilere daha fazla oranda katılmayı tercih ettiklerini göstermektedirler.

Gadanecz, Kara ve Molyneux (2012), literatürdeki çalışmalara paralel olarak düzenleyici bankaların payı ile faiz oranları arasında negatif bir ilişki olduğunu ortaya koymuşlar ve düzenleyici bankaların katılım miktarı arttıkça katılımcı bankaların düzenleyici bankaların kredi sonrası izleme performanslarına daha fazla güvendiklerini ve düzenleyici bankalardan kaynaklanacak ahlaki çöküntü sorununun azaldığını düşündüklerini belirtmişlerdir.

115