• Sonuç bulunamadı

Lütfi Paşa’nın selefi Ayas Paşa gibi Arnavut asıllı olduğunu ve Avlonya taraflarından devşirme olarak saraya getirildiğini ve burada terbiye edildiğini Âlî’den naklederek kaydeden M. Tayyib Gökbilgin, onun ilk saray memuriyetlerini göz önünde tutarak doğum tarihini tespite girişir ve Lütfi Paşa’nın 1488 yılında doğmuş olduğunu iddia eder. Yavuz’un cülusunda müteferrikalık göreviyle taşraya çıktığını, sırasıyla çeşnigirbaşı, kapucubaşı ve miralemlik yapan Lütfi Paşa’nın Sultan Selim yanında terbiye görmüş olduğu ve padişahın yakınında yer aldığını eserinin mukaddimesinden edindiği bilgilere dayanarak bizlere ileten Gökbilgin, Lütfi Paşa’nın Kanuni Sultan Süleyman’ın cülusunda Kastamonu sancak beyi olarak göreve getirildiğini belirtir. Daha sonra Aydın sancakbeyi olduğunu, bir müddet sonra Yanya sancakbeyliği yaptığını, bu görev sırasında iken Viyana kuşatmasına katıldığını, 1533’te ise Karaman beylerbeyliğine tayin edildiğini kaydetmektedir. Bu görevle Irakeyn seferine katılan Lütfi Paşa, Karaman kuvvetlerini komuta etmiş ve Tebriz civarında artçı olarak görev yapmıştır. Lütfi Paşa’nın Van civarındaki harekatta mühim bir görev üstlenerek Tatvan sahillerinde Mimar Sinan’a gemiler inşa ettirdiğini, bir müddet Anadolu beylerbeyliği yaptıktan sonra Mustafa Paşa’nın yerine Rumeli beylerbeyliğine ve sonrasında üçüncü vezirliğe getirildiğini, 1537 yılında Korfu seferinde Barbaros Hayrettin Paşa’nın yanında Akdeniz harekatına memur edildiğini, Korfu’nun muhasarısına karar verilince 25 bin asker ve 30 topla kaleyi kuşattığını, ancak Barbaros’un itirazı ve padişahın emri ile İstanbul’a geri çağrıldığını, 1538’de Mustafa Paşa’nın vefatıyla ikinci vezirliğe tayin edildiğini ve Boğdan seferine ikinci vezir olarak katıldığını belirten Gökbilgin, Paşa’nın burada en büyük hizmeti Prut nehri üzerine bir köprü kurdurarak ordunun buradan kısa sürede geçmesine imkan sağlayarak gerçekleştirdiğini kaydeder. Ayrıca Lütfi Paşa, bu işte Mimar Sinan’ı padişaha tanıtarak köprü işini ona havale ettirmiştir. Sonraki yıl sadrazam olduğunda ilk iş olarak Mimar Sinan’ı hassa mimarlığına getirmekle kadirşinaslığını bir kez daha

göstermiştir. 1541 yılında veziriazamlıktan azline kadar bu görevi yürüttüğü iki yıl boyunca iç işlerine dair yaptığı en mühim hizmetlerden biri “ulak”64 adetini kaldırmasıdır. Dış işleri alanında ise yaptığı en önemli işler Venedikliler ile barış ve Avusturya müzakerelerini ustalıkla idare etmesidir. Avusturya ile savaş ve Budin seferine çıkılması kararının alındığı esnada Lütfi Paşa birden bire görevinden azledilmiştir. Buna sebep olarak padişahın kız kardeşi olan eşi Şah Sultan ile arasında geçen sert tartışma gösterilmektedir. Bu tartışmanın padişaha aksettirilmesinden sonra görevden azledilerek, Şah Sultan ile nikahı feshedilmiştir. Bundan sonra iki yüz bin akçe has ile Dimetoka’daki çiftliğine çekilmiş ve sonraki sene İstanbul’a gelerek Hac için izin istemiş ve hacdan döndükten sonra çiftliğinde hayatının geri kalan 20 senesini tamamen yazı işine vermiştir. Saraydaki tahsil ile terbiyesi ve tayin edildiği yerlerde o mahaldeki alim ve şairlerle sıkı münasebetleri sonucunda diğer devlet adamlarına nazaran belli bir seviyeye ulaştığı ilim alanında kendini olduğundan kıymetli görerek kibirlendiğini ifade eden Âli ve Peçevî gibi tarihçiler, Paşa’nın Ebussuud ve Aşçızade gibi devrin alimlerini yetersiz görerek ilmi kudretlerinin olmadığını iddia ettiğini belirtirler. Paşa’nın ayrıca şair olduğunu Edirneli Sehi’nin kaydına dayandıran Gökbilgin, bu şairlikten başka tezkire sahiplerinin bahsetmediğini belirtir. Lütfi Paşa daha çok yazdığı “Tevarih-i Âl-i Osman” ve “Âsafname” adlı eserlerle tanınmıştır. II. Bayezid devrinin sonuna kadar olan olaylarda, kendinden önceki kaynakları alıntı ve kopya etmek suretiyle kullanan ve Yavuz Selim ile Kanuni Sultan Süleyman devirlerinde bizzat kendi gördüklerini basit bir tarih felsefesi ve üslubuyla bizlere ileten Paşa’nın eserini tarafgir mülahazaları dolayısıyla Gökbilgin, ihtiyatla yaklaşılması gereken bir eser olarak görür. Yine Gökbilgin Paşa’nın ölüm tarihi noktasında Âli’nin verdiği tarihi güvenilir ve gerçeğe yakın görerek 1563 yılı olarak ifade eder. Paşa’nın Dimetoka’da öldüğünü belirtir.65

64 Ulak Hükmü: Ulak denilen posta memurunun geçtiği yerlerde istediği atları almak, gecelediği yerlerde hayvanları ile beraber iaşesinin temin edilmek üzere verilen emir hakkında kullanılan bir tabirdir. (bkz. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C. III, 2. baskı, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1971, s. 544.)

Babinger, yukarıda Gökbilgin’in de belirttiği üzere Lütfi Paşa’nın Karaman beylerbeyliğinde bulunduğuna ek olarak bundan sonra Şam beylerbeyliği yaptığını da kaydederek sadrazamlıktan sonra Dimetoka’ya sürüldüğünü iddia eder. Ölüm tarihi olarak da 1564 yılını gösterir. Eseri “Tevârih-i Âl-i Osman”da 1553 yılına kadar olan olayları kaleme aldığını, eserin, yazarın yaşadığı kendi zamanına ait kısmına başlı başına bir kaynak olarak müracaat edilebileceğini, bundan önceki devirlerin ise tamamen kopya edildiğini ifade eder. “Asafname” adlı devlet adamlarına öğütler veren bir eserinden başka “Kanunname”sinin de bulunduğunu belirtir.66

Kayhan Atik, Lütfi Paşa’nın hayatı ve doğum yeri ile ilgili olarak kendi eserlerinde bilgi vermesine rağmen doğum tarihi kesin olarak belli olmayan Paşa’nın doğumuyla ilgili olarak verilen yegane bilgilerin kendisine en yakın tarihlerde yaşamış tarihçiler Âli ve Peçevî’nin kayıtları olduğunu kaydeder. Atik, Lütfi Paşa’nın sadarette iken devlette çürümeye yol açan rüşvet hastalığını engellemek için eline geçen parayı ayrı ayrı açıklayarak sadrazamın rüşvete muhtaç olmadığını göstermeye çalıştığını, mali bazı ıslahatlara girişerek bir takım tedbirler aldığını, gelirin gidere denk tutulmasına çaba sarf ettiğini, halkın mallarının sebepsiz olarak devlet hazinesine karışmasının devletin sonu olacağını gördüğünden bu malların sahipleri ortaya çıkıncaya kadar yedi yıl süresince devlet tarafından emanet olarak tutulmasını içeren çabalarının, gereksiz ve israf olan harcamaları mümkün olduğunca kısmayı, örneğin kırk gün olan düğünleri onbeş güne düşürmeyi, devlet memuru suç işlediğinde hemen azledilmeyerek önce ihtar ve ikaz edilmesi, narh meselesine itina gösterilmesi, nüfuzlarını kötüye kullanmalarına engel olunması ve ticaret yapmalarına engel olunması gibi ıslahatları içermekte olduğunu kaydeder.67

Kayhan Atik, Paşa’nın 1508-1553 yıllarına dair anlattığı olaylarda kendi müşahadeleri ve bilgilerine dayandığını belirterek özellikle Sultan Selim ve Sultan Süleyman devirleri için savaşlara katılması ve padişahlarla beraber olması münasebetiyle bu dönemlere ait ana kaynak hüviyeti taşıdığını

66 Babinger, a.g.e., s. 89-90.

vurgular.68 Paşa’nın kendisinden sonra gelen Hoca Sadettin, Müneccimbaşı Ahmet, Solakzade Mehmet Hemdemî, İbrahim Peçevî ve Karaçelebizade Abdülaziz Efendi gibi önemli tarihçiler tarafından ismi zikredilmemesine rağmen kaynak olarak kullanıldığını belirten Atik, Gelibolulu Âlî’nin ise ulak meselesinde verdiği birçok bilginin Paşa’nın eserindekilerle benzerlik gösterdiğini kaydeder.69

Bu çalışmada XVI. yüzyılda yaşanan isyanlar hakkında Lütfi Paşa’ya atfen verilen bilgiler Kayhan Atik’in hazırladığı “Lütfi Paşa ve Tevârih-i Âl-i Osman” adlı eserden alınmıştır. Kayhan Atik, çalışmasında “İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi Nüshası” şeklinde ifade ettiği ve Ali Bey tarafından İstanbul’da 1341(1922-1923) yılında neşredilmiş bir istinsah nüshayı esas almıştır.70