• Sonuç bulunamadı

Kendisi hakkında bilgilere şuara tezkirelerinde rastlanan Şükrî, Bitlislidir. Ne zaman doğduğu hakkında herhangi bir kayda rastlanmamıştır. Çok çeşitli ilimlere sahip olan yazarın nerede tahsil gördüğü de bilinememektedir. Kendi eserinin hatimesinde belirttiği kadılık, müftülük, müderrislik gibi resmi görevlerini nerede ve zaman yaptığı da bilinmemektedir.52

Şeref Han, Şükrî’nin bir süre Türkmen beylerinin hizmetinde bulunduktan sonra dedesi olan Bitlis hakimi Şeref Han’ın hizmetine girdiğini ve daha sonra Sultan Selim’in has meclisine girerek onun önde gelen nedimlerinden biri olarak yer edindiğine ve bu özelliği sebebiyle Latifî’nin Tezkire’sinde anlatıldığını kaydederek Şükrî’nin Bitlisli olmasıyla övünür.53

Avusturyalı tarihçi A. Steidl’i kaynak gösteren Argunşah, Şükrî’nin bir süre Akkoyunlu sarayında yaşadığını belirtmektedir. Şükrî, Sultan Selim’in 1512 yılında tahta geçtiği sırada İstanbul’a gelerek ona bir kaside takdim etmiş ve Sultan Selim’in özel meclisine girmiştir. Ayrıca bu kasidenin karşılığı olarak padişah kendisine Diyarbakır civarında bir zeamet ile mükafatta bulunmuştur. Dulkadiroğulları Beyliği’nin Osmanlı Devleti’ne katılmasından sonra Şükrî, buraya tayin olunarak Şehsuvaroğlu Ali Bey hizmetine girmiş ve Şehsuvaroğlu Ali Bey’e hocalık yapmıştır. Şükrî’nin “Selimname”sinin “Sebeb-i Telif” başlıklı bölümünde eserin yazılış amacıyla ilgili olarak şunları öğrenmekteyiz ki; Ali Bey, kendi hizmetinde çalışan hocası Şükrî’ye Sultan Selim’den hayranlıkla bahsederek, anlattıklarını nazma çevirmesini istemiştir. Ali Bey, Selim’in İskender’den daha büyük olduğunu ileri sürerek Ahmedi’nin eseri olan “İskendername”den daha büyük bir eser yazmasını istemiştir. Bunun için yıllarca Sultan Selim’in yanında bulunurken bizzat şahit olduğu olayları anlatarak bunları kaydetmesini istediğini yazar ilgili bölümde

52 Şükrî-i Bitlisî, Selimname, Hazırlayan: Mustafa Argunşah, Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri, 1997, s. 3.

belirtmektedir. Fakat Şehsuvaroğlu’nun katlinden sonra ondan işittiklerine İran seferine katılarak gördüklerini de ekler ve böylece 1521’de Selimname’nin ilk şeklini meydana getirir. Şehsuvaroğlu’nun katledilmesiyle yerine Koçi bin Halil getirilir ve böylece Şükrî bu beye bağlı olarak çalışır. Şehsuvaroğlu’ndan aldığı bilgilerle yazdığı eseri Koçi Bey’e okuduğunda Koçi Bey, eserde bazı yanlışlıklar bulunduğunu belirterek kendi bildiği ve gerçek olduğuna Şükrî’yi inandırdığı bilgileri Şükrî’ye anlatır ve o da bunları eserine kaydederek gerekli değişiklikleri yapar ve Selimname’yi tekrâr nazmeder. Şükrî, 1530’da tamamladığı bu eseri Sadrazam İbrahim Paşa vasıtasıyla Sultan Süleyman’a sunar ve karşılığında büyük bir caize alır ki Sultan’dan aldığı ücretin aynısını sadrazam da kendisine verir. Şükrî, Selimname’yi Sultan Süleyman’a sunduktan sonra Sultan kendisinden bir Süleymanname yazmasını istemiştir. Doğumundan tahta geçişine kadar olan hayatını yazması karşılığı kendisine bir sancak verileceği vaat edilmiş fakat Şükrî’nin bunu yazmaya ömrü yetmemiştir.54

Yukarıdaki bilgiler ışığında görülmektedir ki Şükrî’nin eseri iki farklı anlatıma dayanmaktadır. Bunlardan ilki olan Şehsuvaroğlu Ali Bey’in ölümünden sonra yazar, bu eserin ilk şekline ait nüshaları yeni hamisinin emriyle yok etmiştir. Koçi Bey, Şükrî’nin ikinci ve belki de eserine son halini verdiği yegane kişi olarak karşımızdadır. Fakat Şehsüvaroğlu Ali Bey’e ait anlatımların eserin ikinci nazmedilişinde ne derece kullanıldığı bugün tarafımızdan bilinememektedir. Fakat her iki kişi de yaşadıkları döneme ait bilgiler verdiğinden birinci elden kaynaklar olarak görülmektedir.

Şükrî, Sultan Selim ve Sultan Süleyman ile birlikte seferlere katılmıştır. Ayrıca devlet kademesinde birçok görevler yürütmüştür. Herat ve Gilan gibi iki büyük kültür merkezini gezmiştir. Ölüm tarihi hakkında kesin bir şey söyleyemediğimiz yazarın eserini Sultan Selim’e sunması tarihi olan 1530’ da halen hayatta olduğunu bilmekteyiz. Fakat bundan kısa bir süre sonra öldüğü tahmin edilmektedir. Kendisi hakkında bazı bilgileri edindiğimiz Aşık Çelebi’den, Şükrî’nin Belgrad ve Rodos seferlerinden sonra

“eglenmeyüb” öldüğünü öğrenmekteyiz. “Yemen Tarihi” adlı eserin sahibi Molla Şihabî, Şükrî’nin oğludur.55

Çok yönlü bir kişi olan Şükrî, birçok ilimle meşgul olmuştur. Asıl şöhretini şairlikle kazanmıştır. Türkî, Farisî dillerinden başka, Ermeni, Arap, Kürt ve Hint dillerini de bilmekte ve bu dillerde yazılmış kitapların ekserisini okumuştur. Hemen her dildeki yazıyı rahatlıkla okuyabilmektedir.56

Selimname’sinin hâtimesinde kendisi hakkında verdiği bilgilerden anladığımıza göre Şükrî, Arapça dilinin iki temel alanı olan nahv ve sarf bilimlerini de bilmekte olup ayrıca İslamî ilimlerin tamamına vâkıftır. Müftülük, kadılık ve müderrislik gibi resmi vazifelerde bulunmuş; hadis, tefsir, kelam, fıkıh gibi dini ilimlerin hepsinde nüfuz sahibi olmuştur. Hatiplik ve vaizlik de yapan Şükrî, kendisini mazinin ve devrinin en büyük hatiplerinden birisi olarak tanımlamaktadır. İlm-i edvâr, ilm-i mâ’kul, ilm-i menkûl, ilm-i hikmet, ilm-i beyân, ma’anî, bediî ve ilm-i riyaî şairin meşgul olduğu diğer ilimlerden olup, “âdâb bahsi” görmüş, insanları tatlı dil ile yola getirebilecek kadar ikna gücüne sahiptir. Bunlarla ilgilenmekle yetinmeyen şair sporla da uğraşmıştır. Meşgul olduğu sporlar ise şunlardır: Murat nehrini geçebilecek kadar iyi bir yüzücü olmak, atçılıkla meşgul olarak iyi ata binmek, itçilik ve kuşçulukla ilgilenmek, av avlamak, balık tutmak, iyi yay çekip ok atmak vb. ayrıca Şükrî, müzik ile uğraşmış ve oldukça iyi tanbur çalmaktadır.57

Şükrî’nin “Selimname” adlı eseri Sultan Selim’in 1490 yılında Trabzon’da sancağa çıkmasıyla başlar ve 1521 yılında Canberdi Gazali isyanının bastırıldığı tarihe kadar olan olayları içerir. Bu eser İran seferi hakkında mühim bilgiler sunmaktadır.58

Eserinin tarihi değeri için Avrupalı tarihçi Herbert Janski şunları kaydeder:

“Şükrî’nin manzum şeklinde yazdığı Selimname tarihi bilgi bakımından çok zengin olup, Mısır seferi için birinci derecede bir kaynaktır.” Ahmet Uğur

55 Argunşah, a.g.e., s. 9.

56 Argunşah, a.g.e., s. 10.

57 Argunşah, a.g.e., s. 11.

da Janski’nin verdiği bilgileri teyit ederek Hoca Efendi’nin nazım parçalarını kelime kelime Şükrî’den aldığı halde “Li Münşihi” başlığıyla verdiğini belirtmiştir. Uğur, Şükrî’nin kendisinden sonra eser veren tarihçilere örneğin Âli’nin “Künhü’l- Ahbar” adlı eserine ve daha başka bazı yazarlara da kaynaklık ettiğini ifade etmiştir.59

Eserin tarihi değerini arttıran en önemli sebep, bizzat tarihçinin Sultan Selim’i çok iyi tanımış olması ve onunla seferlere katılmış olmasındandır. Bunun yanı sıra Selim’in seferlerini Şükrî’ye naklederek eserin yazılması için teşvik eden Şehsüvaroğlu Ali ve Koçi Bey’in hükümdarın uzun yıllar maiyetinde çalışmış olmalarının da büyük payı vardır.60

Nazım şeklinde kaleme alınan Selimname 5831 beyitten oluşmaktadır. Bu beyitler 111 bölüm başlığı altında toplanmıştır.61

Eserde şahıs ve yer isimlerinin hepsinin verilmiş olması kıymetini bir kat daha arttırmaktadır. Kitap, Doğu Anadolu Bölgesi için bir atlas durumundadır. Sultan Selim’in sürekli seferleri dolayısıyla uğradığı bütün yer isimleri en küçük ayrıntısına kadar doğru olarak verilmiştir. Ayrıca köyler arası uzaklıkların kaç konak olduğu, bu mesafelerin ne kadar zamanda alındığı gibi birçok teferruat eserde yer almıştır. Bunun altında Şükrî’nin Bitlisli olması ve bölge coğrafyasını çok iyi tanıması gibi mühim bir özellik yatmaktadır. Diğer Selimnamelerde bulunmayan çok önemli coğrafi bilgiler kendisinden sonraki tarihçiler tarafından malzeme olarak kullanılacaktır.62

Bu çalışmada XVI. yüzyılda yaşanan isyanlar hakkında Şükrî’ye

atfen verilen bilgiler Mustafa Argunşah’ın hazırladığı “Şükrî-i Bitlisî, Selîm-nâme” adlı eserden alınmıştır. Mustafa Argunşah, çalışmasında “Topkapı Sarayı, Müze Kütüphanesi, Hazine Bölümü, nr. 1597-1598”63 kayıtlı istinsah nüshayı esas almıştır.

59 Argunşah, a.g.e., s. 14. 60 Argunşah, a.g.e., s. 15. 61 Argunşah, a.g.e., s. 37-44. 62 Argunşah, a.g.e., s. 15. 63 Argunşah, a.g.e., s. 20.