• Sonuç bulunamadı

I. Selim ve Kanuni Sultan Süleyman devrinin tanınmış ulemasından olan Tosyalı Kadı Celal’in (Ö. 1529) oğludur. “Küçük Nişancı” diye ün yapmış Ramazanzade veya Yeşilce lakaplı Nişancı Mehmet Paşa’dan ayırt edilmek için “Koca Nişancı” da denen Mustafa Çelebi, Tosya’da doğdu. Memleketinde başladığı tahsiline İstanbul’da devam etti.71

Genç yaşta devlet hizmetine Pîrî Paşa’nın yanında 1526’da divan kâtipliği göreviyle başladı. Mesleğindeki mahareti yükselmesine ve II. Selim’in dikkatini çekmesine yol açtı. Pîrî Paşa’dan sonra İbrahim Paşa da Mustafa Çelebi’yi takdir etti ve Mısır’a hareketi esnasında (1524), kendisini, diğerleriyle beraber, kâtib-i divan (kâtib-i sırr) olarak beraberinde götürdü. Mısır dönüşünde burada gösterdiği liyakat ve sadrazamın teveccühü neticesinde ödüllendirilerek reisülküttâp olarak atandı (1525). Bu görevdeki

68 Kayhan Atik, a.g.e., s. 41.

69 Kayhan Atik, a.g.e., s. 42.

70 Kayhan Atik, a.g.e., s. 20.

başarısı ona daha nişancı olmadan bazı name-i hümayunlar ve beratların yazdırılması fırsatını vermişti. Nihayet 1534 yılında Irakeyn seferinde Nişancı Seydi Bey’in vefat etmesiyle nişancılığa getirildi. Kendisine seleflerinden farklı olarak 180.000 akçelik haslar ile tevcih edilen bu makam daha sonra 300.000 akçeye çıkartıldı. Mustafa Çelebi, 1534’ten 1557’ye kadar kesintisiz olarak bu görevi 23 yıl boyunca icra etmiştir. Görevden çekilmesine Rüstem Paşa’nın sebep olduğu ve çevirdiği entrikanın yol açtığı söylense de çağdaşı Âşık Çelebi ve Atâ‘i bunun kendi isteğiyle olduğunu, emekliliği murad ettiğini kaydederler ki kendisi de eserinde bunu teyit eder. Mustafa Çelebi görevden ayrılırken Kanuni Sultan Süleyman büyük bir kadirşinaslıkla nişancılık haslarının emeklilik maaşı olarak kendisine verilmesini emretmiştir. Bu arada Mustafa Çelebi tamamen emekli olmamış, müteferrika-başı olarak kalmıştır. 1566 yılında Zigetvar seferine halen müteferrika-başı olarak katılan Mustafa Çelebi, Nişancı Mehmed Bey’in Peçoy’da vefatı üzerine Sokullu Mehmed Paşa’nın isteğiyle ikinci defa aynı göreve getirildi ki bu atama padişahın vefat ettiği güne denk gelmiştir.72

Mustafa Çelebi, vefat tarihi olan 1567’ye kadar nişancılık görevini yürüttü. Eyüp’te inşa ettirdiği Nişancılar Camii yakınında medfundur. Nişancılıktan çekildikten sonra yaptırıp oturduğu ve daima ilim ve edebiyat meclislerine tahsis ettiği evi, ayrıca bir hamam ve mensup olduğu Halvetiye73 tarikatı için yaptırdığı bir tekke de buradadır.74

Resmi yazışmalardaki yeteneğine ek olarak kendisinin beğenilen bir şair olduğu bilinmektedir. Mustafa Çelebi padişaha sunduğu kasidelerle oldukça yüklü miktarlarda caizeler almış, Sarhoş Abdi Çelebi’nin Ata‘i’ye nakline göre bu hediyeler 27 yük akçeye ulaşmıştır.

72 M. Tayyib Gökbilgin, a.g.m., 62.

73 Halvet, şeyhin emriyle müridin karanlık ve dar bir yere çekilip ibadetle vakit geçirmesi anlamına gelen bir tabirdir. Tasavvuf ıstılahı olarak halvet; Hak ile gizli konuşmak anlamına gelmektedir. (bkz. M. Zeki Pakalın, a.g.e., C. I, s. 713.) Halvetiyye, Şeyh Ebu Abdullah Sıracüddin Ömer ibn-i Eşşeyh Ekmeleddin-ül Ehci tarafından kurulan tarikatın adıdır. Ebi Abdullah Ehcan’da doğmuş, Harzem’de bulunan amcası Eşşeyh Ahi Muhammed ibn-i Nur-ül Halvetî’nin yanına gitmiştir. Bu kişi seyr ü sülükte “halvet” zikrini sevdiğinden ömrünü halvetle geçirmiştir. Bundan dolayı “halvetî” diye şöhret kazanmıştır.1317 yılında bu zatın ölümüyle Siracüddin Ömer Halvetî bu makama geçmiş ve tarikatın piri olmuştur. İrşat makamına geçtikten sonra sırasıyla Hoy’a, Mısır’a, Hicaz’a, Herat’a gitmiş ve burada 1349 yılında ölmüştür. (bkz. M. Zeki Pakalın, a.g.e., C. I, s. 714-715.)

Sadece resmi yazışma ve şiirler yazmakla kalmayan yazarın tercüme ve telifler yapmak suretiyle ilim dünyasına hizmetleri olmuştur. Eserlerinin başında “Tabakat el- Memalik fi Derecat el- Mesalik” adlı yapıt gelmektedir ki başta Âli olmak üzere birçok kronik ve tarihlere kaynak teşkil etmiş bir eserdir. Fakat Kanuni devri olaylarını ele alan ve tabakalardan oluşan eserin buradan sonra bir bölümü eksik olup bunun sebebi ve akıbeti bilinmemektedir. “Molla Miskin” olarak tanınan Muin el Mıskin’in peygamberler tarihi ve siyer-i nebeviye ait “Maaric Nubuva fi Madaric el-Futuva” adlı eserini Farsça’dan “Dalail el-Nubuva el-Muhammedi ve Şamail el-Futuva el-Ahmedi” adı ile Türkçe’ye çevirmiştir. Mustafa Çelebi’nin Yavuz Sultan Selim’in savaşlarını anlatan “Selim-name” adlı bir eseri ve aşk ve hikmet konulu “Nişânî” mahlaslı bir divanı ve ayrıca bir münşeatı vardır. Ayrıca bir “Tarih-i Kale-i İstanbul ve Mabed-i Ayasofya” ve mensur bir “Şehname” tercümesi ona izafe edilmektedir.75

Babinger, Selimname’nin 23 fasldan müteşekkil olarak kaleme alındığını ve yazarın burada kendi hayatına dair bilgiler verdiğine ek olarak Tabakat’ül Memalik’ten sonra kaleme alındığını ve sadece Sultan Selim devri olaylarını konu edindiğini belirterek eserin Yavuz’u baba katilliği ithamından kurtarmak için kaleme alındığını ileri sürmektedir.76

Ahmet Uğur, Celal-zade’yi Selim devrini bizzat yaşadığı için o dönemi iyi bilen bir kimse olarak niteler ve verdiği bilgilerin birinci elden bir kaynak sayılan Vezir Piri Paşa’dan alındığını belirtir. Ayrıca eserin Kanuni Sultan Süleyman devrinde yazıldığını ve yazarın bu eseri kaleme aldığında 70’li yaşlarını aştığını ifade eder.77

“Meâsir-i Selim Hanî” adındaki bu eseri diğer Selimnameler’den ayıran en önemli farkın divanda reisül’küttab ve nişancı olarak çalışan yazarın kimsenin bilmediği bu kayıtlara da müracaat ederek kaleme almasına bağlayan Uğur, Celal-zade’yi eseri kaleme alışındaki tutumuyla tam bir Selim

75 M. Tayyib Gökbilgin, a.g.m., s. 63-64.

76 F. Babinger, a.g.e., 114.

77 Celâl-zâde Mustafa, Selimname, Hazırlayan: Ahmet Uğur-Mustafa Çuhadar, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1997, s.9.

taraftarı olarak görmektedir. Yazarın eserinde Selim’i her yaptığı işte daima haklı göstermeye çalıştığını ifade eder. Hacim açısından diğer Selimnameler’den daha geniş olan bu eserin olayları anlatımında ve genel sıralamasında Kemal Paşazade ile benzerlik gösterdiğini ifade eden Uğur, Celal-zade’nin Kemal Paşazade’den hem kaynak olarak hem de stil olarak yararlandığı görüşündedir.78

Bu çalışmada XVI. yüzyılda yaşanan isyanlar hakkında

Celal-zade’ye atfen verilen bilgiler Ahmet Uğur ve Mustafa Çuhadar’ın hazırladığı “Celâl-zade Mustafa, Selim-nâme” adlı sadeleştirme eserden alınmıştır. Ahmet Uğur ve Mustafa Çuhadar çalışmalarında The British Museum “Add. 7848”de kayıtlı bulunan nüshayı esas olarak almışlardır.79