• Sonuç bulunamadı

Babinger, Hoca Sadettin Efendi’nin künyesinin “Sadeddin Mehmed bin Cân bin Hafız Mehmed bin Hafız Cemaleddin” olduğunu belirterek, aslen İsfehanlı bir Fars ailesine mensup olduğunu kaydeder. Hafız Mehmed’in Çaldıran seferi dolayısıyla oğlu Hasan Cân ile birlikte İstanbul’a geldiğini, oğlunun saraya girerek Sultan Selim’in saltanatının son altı yılında nedimliğini yaptığını, babasından Sultan Selim hakkında hikayeler dinleyen Sadettin Efendi’nin daha sonraları bunları “Selimname” adlı eserinde kaleme aldığını belirten yazar, Sadettin Efendi’nin 1536 yılında İstanbul’da doğduğunu, 1555’te mülazımı olduğu Ebussuud Efendi’den ders gördüğünü, 1571 yılında sahn olduğunu, 1574 yılında Manisa’ya orada vali olan Şehzade Murat’a hoca olarak gönderildiğini ve bundan sonra “Hoca” lakabını almış olduğunu, 1574’te III. Murat’ın padişah olmasıyla onun sadık danışmanlığına devam ederek “Hoca-i Sultani” ünvanını aldığını, bu sıfatla devlet siyasetine de

78 Ahmet Uğur, a.g.e., s. 9.

79 Ahmet Uğur, a.g.e., s. 9-10.

∗ İlmiye sınıfı içinde özel rütbe olan Fatih Medresesi öğretim üyeliğidir. (bkz. Bekir Sıtkı Baykal,

karıştığını, dış siyasette İngiltere ile iyi ilişkilerden yana olduğunu, bu tutumunda ise önceleri Fransa tarafında iken Kraliçe Elizabet’ten beş bin düka almış olduğunun belirleyici rol oynadığını iddia eden Babinger, Macaristan’a karşı açılan sefere III. Mehmet’i ikna edenin o olduğunu vurgulamaktadır. Düşmanlarının tüm çabalarına rağmen III. Murat dönemindeki konumunu III. Mehmet devrinde de koruduğunu ileri süren Babinger, onun Mart 1598’de Şeyhülislam olduğunu, bundan iki yıl sonra ise “Mevlid-i Nebevi” günü Ayasofya’da dua etmek üzere iken öldüğünü, hepsi en yüksek makamlara ulaşabilmiş olan oğullarının tabutunu Eyüp’te Yahya Efendi Tekkesi’nin avlusuna defnettiklerini belirtmektedir.80

Hoca Sadettin’in en önemli eserinin “Tacü’t-Tevârîh” olduğunu belirten Babinger, eserin sultanın emriyle yazılmış olmamasına rağmen bugün hala eski Osmanlı tarihi için en önemli bir başvuru kaynağı olarak yerini koruduğunu vurgular. Eserin Tevarih-i Âl-i Osman adıyla kaleme alınan tanınmış eski kronikleri yalnız unutturmaya değil aynı zamanda küçümsemeye de sebep olduğuna dikkat çeken yazar, Sadettin Efendi’nin eserini Müslihiddin el Lârî’nin dünya tarihine dair kaleme aldığı “Mir’at el-edvâr ve-mirkât el-ahbâr” adlı eserine zeyl olarak yazmayı düşündüğünü ve bunun için de bu eserin Osmanlılara ait kısmını bırakarak diğer kısımlarını Türkçe’ye çevirdiğini, eserin sonradan birçok kopyalarının her yere dağıtıldığını, Şeyhülislam olan oğlu Mehmet Efendi’nin babasının eserine bir zeyl yazmak istemişse de bitirmeyi başaramadığını kaydetmektedir. Ayrıca Hoca Sadettin Efendi’nin babası Hasan Cân’ın verdiği bilgilerle bir de “Selimname” yazmasına rağmen bu eserin bir tarih kitabı olmaktan çok bir halk kitabı olarak çok beğenildiğini belirtmektedir.81

Hoca Sadettin Efendi hakkında bilgi veren bir başka yazar da İsmet Parmaksızoğlu olup Babinger’in verdiği bilgilere ilave olarak O, Hoca’nın dedesi Hafız Mehmet’in sesiyle kendini tanıttığını ve Sultan Selim’in özel

80 Babinger, a.g.e., s. 137-138.

hafızı olduğunu belirtir.82 Hoca Sadettin’in devlette etkin rol oynar iken Sokullu Mehmet Paşa, Koca Sinan Paşa ve Kanijeli İbrahim Paşa ile sık sık çatıştığını, İran savaşlarının bitirilmesinde etkin rol oynadığını belirten Parmaksızoğlu, ölüm tarihinde Babinger’le mutabık olsa da öldüğü günün III. Murat’ın ruhuna okutulacak mevlide katılmak için evinde abdest alırken olduğu ve Eyüp’te kendi yaptırdığı Darulkurra bahçesine defnedildiğine dair bilgilerle ayrılık gösterir. Ayrıca halkla ilişkisini kesmediğini belirten Parmaksızoğlu, Lokman Çelebi, Gelibolulu Âli, Kınalızade Hasan Çelebi gibi kimseleri koruyup kolladığını, her Cuma günü Ayasofya’da halkın dertlerini dinlediğini ifade ederek tek kusurunun biraz paraya düşkünlüğü ve kendi çocukları ile yakınlarına tutkunluğu olduğunu belirtmektedir.83

Şerafettin Turan, Hoca Sadettin’in büyük babası Hafız Mehmet’in Bayındır ümerasından Sofu Halil’in yakını olup bir ara Şah İsmail’e bağlı bulunduğunu, Çaldıran savaşına katıldığını ve zaferden sonra Yavuz tarafından İstanbul’a getirilerek kısa süre sonra “hafız-ı mahsus-u sultani” sıfatını aldığını kaydeder.84 Hoca Sadettin’in dünya malına düşkünlüğünün ve yakınlarını kayırmasının ifrat derecesini bulduğunu ve bu durumun kötü örnek oluşturarak ilmiye sınıfının da bozulmasına yol açan sebeplerden biri olarak ifade etmişse de, Hoca Sadettin’in hayır işlerinden geri kalmayarak Eyüp Camii’nde halka açık bir kütüphane tesis ettirdiğini, Beşiktaş halkının müracaatları üzerine, semte bir hamam ve bir ekmekçi fırını yaptırdığını, Eyüp’te Servi Mahallesi Mescidi ile Abdulkadir Efendi Mescidi’nin yanındaki Darülkurrayı yaptırdığını ve Sofular Caddesi’ndeki Sofu Ali Çavuş Mescidi’ni tamir ettirdiğini kaydetmektedir.85

Hoca Sadettin Efendi’nin şair olduğunu, fakat herhangi bir eser bırakmadığını ifade eden Şerafettin Turan, Arapça ve Farsça’yı çok iyi bilmekte olduğundan bu dillerden bazı eserleri tercüme ettiğini, bunlara ek olarak iyi bir hattat olduğunu kaydetmektedir. Hoca Sadettin’in Tacü’t-Tevarih

82 Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih, Hazırlayan: İsmet Parmaksızoğlu, C. I, 4. baskı, Sistem Ofset, Ankara, 1999, s. X.

83 Parmaksızoğlu, a.g.e., s. XI-XIII.

84 Şerafettin Turan, “Sa’d-ed-Din”, İA, C. X, Milli Eğitim Basımevi, Eskişehir, 1997, s. 27.

adlı eserini on farklı kaynaktan mütalaa ettiğini belirten Turan, bu eserin xvı. yüzyıl saray edebiyatında çok mühim yer tuttuğundan ve nesrine örnek olduğundan pek çok kopyasının çıkartıldığını kaydetmektedir.86

Hoca Sadettin, Molla Muslihiddin-i Lâri’nin “Mir’atü’l-edvâr ve Mirkatü’l-ahbâr” adıyla Sokullu Mehmet Paşa için yazdığı genel tarihini, yine bu vezirin isteği üzerine 1566’da Murat Paşa Medresesi müderrisi iken Osmanlıca’ya çevirmiş ve bu çalışması sonucu ödüllendirilerek Yıldırım Medresesine atanmıştır. Bu eserin Osmanlı tarihine ilişkin bölümündeki noksanlıklar Hoca Sadettin’i etkilemiş ve daha sonra Tacü’t-Tevarih’i yazmasına neden olmuştur. Kendi zamanına kadar yazılan tarihlerin büyük çoğunluğunun Farsça olması ve aynı zamanda büyük kronolojik hatalar içermesi ve bu eserlerin genelde II. Bayezid dönemine kadar gelen olayları anlatmaları gibi sebeplerden bu eseri kaleme alma fikrinin doğduğunu belirten Parmaksızoğlu, Hoca Sadettin’in eseri II. Selim’in padişahlığı sırasında kaleme almaya başladığını fakat bir süre başka işlerle meşgul olduğundan bu yazma işine ara verdiğini ve nihayet eserini III. Murat’a sunduğunu belirtmektedir. Ona göre Hoca Sadettin, yapıtını kaleme alırken tarafsız olmaya çalışmıştır. Eserin bir başka özelliği kendinden önceki eserlerin anlaşılmazlığını eleştirerek ortaya çıkmasıdır. Parmaksızoğlu bu iddialarının tam tersine olarak Hoca Sadettin’in eserini çok daha ağır bir dille Arapça, Farsça tamlamalarla çok seçkin bir kısım aydın zümreye seslenen bir anlayışla kaleme aldığını belirtir.87

Bu çalışmada XVI. yüzyılda görülen isyanlar hakkında Hoca Sadettin Efendi’ye atfen verilen bilgiler İsmet Parmaksızoğlu’nun hazırladığı “Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih” adlı 4 ciltlik bir sadeleştirme eserden alınmıştır. İsmet Parmaksızoğlu, ilk olarak Türkçe basımı Maarif Nazırı Nevres Paşa’nın yönetiminde 27 Ekim 1863 yılında 2 cilt olarak yayınlanan bir eseri, çalışmasına esas olarak almıştır.88

86 Turan, a.g.m., s. 30.

87 Parmaksızoğlu, a.g.e., s. XIV-XVII.