• Sonuç bulunamadı

C. DİĞER DAVA HAKLARI

1. Kuruluş Sorumluluğundaki Dava Hakları

TTK m. 193/1 hükmü ile birleşme, bölünme veya tür değiştirme işlemlerine katılan tüm kişilerin şirketlere, ortaklara ve alacaklılara karşı kusurları ile verdikleri zararlardan sorumlulukları düzenlenmiş ve kurucuların sorumlulukları saklı tutulmuştur. TTK m. 193/1 hükmünde kurucuların sorumluluklarının saklı tutulmasının sebebi, şahıs şirketlerinde sermaye şirketlerine benzer kurucuların sorumluluğuna ilişkin düzenlemelerin bulunmamasıdır528. Kurucuların sorumlulukları

bakımından anonim şirketler için TTK m. 553 vd. hükümleri; limited şirketler için TTK m. 644/1 hükmü ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler için TTK m. 565/2 hükmünün yaptığı atıflar sebebiyle yine TTK m. 553 vd. hükümleri uygulama alanı bulmaktadır. Şahıs şirketlerinin yapısal değişikliklerinde ise, kuruluş eksikliklerine ilişkin hükümler (TTK m. 214, 305) gündeme gelecektir. O halde, birleşme kapsamında gerçekleşen sermaye şirketi kuruluşları nedeniyle kuruculara karşı sorumluluk davası TTK m. 553 hükmüne göre açılmalıdır529. Bununla birlikte,

TTK m. 553 hükmü sermaye artırımı bakımından da uygulama alanı bulacağından,

527 Gürbüz-Usluel (Yöneticiler), s. 167; Çoştan (Alacaklının Korunması), s. 260. 528 Tekinalp (Yeni Hukuk), s. 407, 408.

529 Birleşme kapsamında yönetim kurulu üyeleri ve yöneticilere karşı ise TTK m. 553 veya m. 193

hükmü çerçevesinde sorumluluk davası açılabilecektir. Bkz. Çoştan (Alacaklıların Korunması), s. 258, 259.

birleşme kapsamında yapılan sermaye artırımlarında da TTK m. 553 hükmü çerçevesinde kuruluş sorumluluğuna başvurulabilecektir530.

TTK m. 553 hükmü uyarınca, kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal etmeleri halinde hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar. Ancak TTK m. 553 hükmü kapsamında sorumlu olan kişi ve organların, kanundan ve esas sözleşmeden doğan görev ve yetkilerini kanuna dayanarak başkasına devretmeleri halinde, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispatlanması dışında, bu kişilerin eylem ve kararlarından dolayı sorumlulukları doğmayacaktır (TTK m. 553/2). Ayrıca kanun koyucu, hiç kimsenin, kontrolü dışında kalan kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle gözetim ve özen yükümlülüğü dolayısıyla sorumlu tutulamayacağını öngörmüştür (TTK m. 553/3)531.

TTK m. 553 hükmü ile zarar veren kimsenin, zarar görenin zararını belirli bir miktar ödeme yaparak veya malvarlığının belirli bir kısmını devrederek denkleştirmesi amaçlanmıştır532. Bu bakımdan, TTK m. 553 hükmü kusur sorumluluğuna dayanan

hukuki bir düzenlemedir; ancak madde hükmünde kusurun kim tarafından ispat edileceği hususunda bir açıklık bulunmamaktadır.

530 Çoştan (Alacaklıların Korunması), s. 258; İpekel-Kayalı, s. 346.

531 Altaş, TTK m. 553/3 hükmünü, TTK m. 553 hükmünün ilk iki fıkrasındaki düzenleme karşısında

oldukça geniş yorumlanabileceği için eleştirmektedir. Bkz. Altaş, s. 954.

TTK m. 553 hükmünde yer alan “kusurlarının bulunmadığını ispatlamadıkça” ibaresi 6335 sayılı Kanun m. 41 hükmü ile yapılan değişiklik ile metinden çıkarılmıştır. Söz konusu değişikliğe rağmen öğretide bazı yazarlar, TTK m. 553 hükmü uyarınca açılan sorumluluk davalarının şirket ile kurucular dışındaki diğer sorumlular arasındaki sözleşmesel ilişkiye dayandığını ve davalının kusurlu olmadığını ispat etmesi gerektiğini ileri sürmektedir533. Ancak bazı yazarlar ise, TTK

m. 553 hükmüne göre açılacak sorumluluk davasında ispat yükünün davacı tarafta olduğunu ifade etmektedirler534. Belirtmek gerekir ki, TTK m. 553 hükmü

çerçevesinde “objektifleştirilen kusur yaklaşımı” kabul edildiğinden ispat yükü önemini yitirmektedir535. Zira bu yaklaşıma göre “sorumluluk atfedilen kimsenin davranışı, o olayda ve koşullarda bilinçli ve makul bir kimseden beklenen davranışla kıyaslanmakta, yükümlülük ihlalinin ispatlandığı durumlarda artık kusurun aksi ispat edilemeyecek şekilde var olduğu kabul edilmelidir”536.

b. Müteselsil Sorumluluğun Niteliği

TTK m. 557 hükmünde “Birden çok kişinin aynı zararı tazminle yükümlü

olmaları hâlinde, bunlardan her biri, kusuruna ve durumun gereklerine göre, zarar şahsen kendisine yükletilebildiği ölçüde, bu zarardan diğerleriyle birlikte müteselsilen sorumlu olur” denilerek farklılaştırılmış teselsül öngörülmektedir537.

533 Bilgili/ Demirkapı, s. 594; Şener, s. 419.

534 Bozkurt, s. 473; İpekel-Kayalı, s. 355; Kendigelen, s. 459,460; Üçışık/ Çelik, s. 562; Tekinalp (Yeni

Hukuk), s. 408.

535 Yolcu, s. 90; Akdağ-Güney (Kuruluş), s. 61, 263; Sarıkaya, s. 353. 536 Akdağ-Güney (Kuruluş), s. 61.

537 Bkz. TTK m. 557/1 hükmünün gerekçesinde, “Bu yaklaşım 557 nci maddenin birinci fıkrasında, ‘aynı zararın’ tazmini ibaresi bağlamında, birlikte zarar vericilerden, yani tazminat yükümlülerinden

Farklılaştırılmış teselsül öğretisi, müteselsil sorumluluğun birlikte verilen zarar için söz konusu olabileceği, birlikte verilen zararlar dışında tek başına verdikleri zararlardan sadece zarar verenin sorumlu olması gerektiği ve müteselsil sorumluların ise teselsül tavanına kadar kusurlarına ve somut olay gerçeğine göre zararı tazmin etmeleri gerektiği anlayışına dayanmaktadır538. Bu bakımdan zarara uğrayan şirketin,

pay sahibinin veya alacaklının zarar hesabı yapmasının zor olacağını göz önünde bulunduran kanun koyucu, TTK m. 557/2 hükmünde davacının, birden fazla kişiyi zararın tamamı için birlikte dava edebileceği ve aynı davada her bir davalının tazminat borcunun hâkim tarafından belirlenmesini isteyebileceği hususu açıklanmaktadır.

c. Davacılar

TTK m. 553 hükmü çerçevesinde şirkete, pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına dava açma hakkı tanınmıştır. Nitekim kuruluştan doğan hükümlerin ihlali halinde doğrudan zarar gören şirketin yanı sıra ortaklar ve alacaklılar da doğrudan veya dolaylı olarak zarara maruz kalabilirler539. TTK m. 553, 555 ve 556

hükümlerinde dava açma hakkına ilişkin olarak zararın doğrudan veya dolaylı meydana gelmesine, şirketin iflas halinde olup olmamasına ve davacının ortak veya alacaklı olmasına göre farklı hükümler öngörülmüştür.

her birinin kusuruna ve durumun gereklerine göre ve her birine ‘şahsen isnat edilebildiği ölçüde’ şeklinde” açıklama yapılmaktadır.

538 TTK m. 557/1 hükmü gerekçesi.

539 Kuruluştan doğan sorumluluk kapsamında zarar, kuruluşa katılanların hukuka aykırı eylem veya

işlemlerinden kaynaklanan ve şirketin, alacaklıların veya ortakların malvarlığında meydana gelen azalmadır. Bu kapsamda, ortakların ve alacaklıların kendi malvarlıklarında meydana gelen zararlar doğrudan zararı, şirketin malvarlığında meydana gelen zararlar ise onlar için dolaylı zararı oluşturmaktadır. Akdağ-Güney (Kuruluş), s. 263, 264; Üçışık/Çelik, s. 551, 554; Sarıkaya, s. 355.

İlk olarak şirket, pay sahipleri ve alacaklılar doğrudan zararları için her zaman dava açabileceklerdir. Şirket, uğradığı zararları kuruluştan sorumlu olanlardan şirketin yasal temsilcisi olan yönetim kurulu tarafından açılan dava ile talep edebilecektir540.

Yönetim kurulu üyelerinin kurucu sıfatıyla veya başka bir nedenden dolayı sorumlu tutulması halinde davanın kimin tarafından açılacağı sorusu ise öğretide yönetim kurulunun üyelerinin tamamının kuruluştan doğan zarardan sorumlu tutulup tutulmamasına göre farklı şekilde cevaplanmaktadır. Buna göre, yönetim kurulunun çok üyeli olduğu bir şirkette, kurulun bir veya birkaç üyesine karşı sorumluluk davası açılacak olması halinde dava, yönetim kurulunun sorumlu tutulmayan diğer üyeleri tarafından açılacak; bununla birlikte görevdeki tüm üyelerin veya yönetim kurulunun tek üyeli olması ve o üyenin sorumlu tutulması halinde ise ilgililerin talebi ile şirketin menfaatlerini korumak adına TMK m. 426/3 hükmü541 uyarınca mahkemeden bir

temsil kayyımı atanması gündeme gelecektir542. Bununla birlikte, şirketin uğradığı

zarara karşı ortaklar da bu zararlar için tazminatın şirkete ödenmesi şartıyla sorumluluk davası açabileceklerdir. Başka bir deyişle ortaklara uğradıkları doğrudan zararlara yönelik dava açma hakkının yanında uğradıkları dolaylı zararlara yönelik olarak da dava açma hakkı tanınmıştır. Böylece ortaklar tazminatın şirkete ödenmesi kaydıyla açtıkları sorumluluk davasıyla paylarındaki değer düşüklüğünü yani dolaylı

540 Akdağ-Güney (Kuruluş), s. 264; Altaş, s. 956.

541 TMK m. 426/3 hükmü yasal temsilcilerin görevlerini yerine getirmelerinde bir engel olması halinde

vesayet makamının ilgilisinin isteği üzerine veya re’sen temsil kayyımı atayacağını öngörmüştür.

542 Çamoğlu, E.: Yeni Türk Ticaret Kanunu’nda Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerine Karşı Açılacak Sorumluluk Davalarında Zamanaşımı, Yaklaşım Dergisi, Mayıs 2012, s. 233. Tekinalp,

davalının görevdeki yönetim kurulu olması halinde davayı açmak üzere bir kayyım tayin edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Akdağ-Güney ise burada yönetim kayyımından bahsedilmediğine dikkat çekmektedir. Yazara göre, TMK m. 427/4 hükmü çerçevesinde tüzel kişinin yönetim organının boş kalması sonucunda kayyım atanması yapıldığı; ancak burada yönetim boşluğu olmadığından bir yönetim kayyımının atanması da söz konusu olmayacaktır. Bkz. Akdağ-Güney (Kuruluş), s. 264.

zararlarını giderebileceklerdir543; ancak belirtmek gerekir ki, ortağın uğradığı dolaylı

zarar için açılan sorumluluk davasında talep edilen tazminat miktarı, ortaklığın gördüğü zararın tamamı olduğundan, ortağın aktif dava ehliyeti onun ortaklık sıfatı olduğu sürece var olacaktır544. Ayrıca TTK m. 555/2 hükmünde pay sahibi tarafından

açılan davada, mahkemenin, hukuki ve maddi sebepler haklı gösterdiği takdirde, yargılama giderleri ile avukatlık ücretini, giderler davalıya yükletilemediği hallerde, davacı pay sahibi ile şirket arasında hakkaniyete göre paylaştıracağı öngörülmüş; böylece uğradığı zarar karşısında sessiz kalan şirket yerine dava açacak pay sahibinin, dava masraflarından çekinip vazgeçmesi önlenmeye çalışılmıştır545.

Alacaklıların dolaylı zararları için dava açma hakları bakımından ise TTK m. 556 hükmünde ortaklar ve alacaklıları arasında ayrıma gidilmiş; alacaklıların dava açması bazı koşulların gerçekleşmesine bağlanmıştır: Buna göre, şirketin iflas etmiş olması ve iflas idaresinin davayı açmamış olması koşulu ile alacaklılar tazminatın şirkete ödenmesini talep hakkına sahiptirler. Nitekim TTK m. 556 hükmü uyarınca ortakların ve şirket alacaklılarının talepleri önce iflas idaresince ileri sürülecek; iflas idaresinin dava açmaması halinde her ortak veya şirket alacaklısı söz konusu davayı açabilecektir. Bu durumda, elde edilen hasıla önce dava açan alacaklıların alacaklarının ödenmesine tahsis olunacak; bakiye sermaye payları oranında davacı ortaklara ödenecek; artan ise iflas masasına verilecektir. Ayrıca TTK m. 556/3 hükmü şirketin istemlerinin devrine ilişkin olarak İcra ve İflas Kanunu’nun m. 245 hükmünü saklı tutmuştur.

543 Altaş, s. 955,956; Pulaşlı (Şirketler), s. 345. 544 Akdağ- Güney (Kuruluş), s. 267.

d. Davalılar

TTK m. 553 hükmü kapsamında, kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları sorumludurlar. Görüleceği üzere bu hüküm ile kanun koyucu hem organ sorumluluğunu hem de kurucuların sorumluluğunu düzenlemiştir. TTK m. 549 (belgelerin ve beyanların kanuna aykırı olması), m. 550 (sermaye hakkında yanlış beyanlar ve ödeme yetersizliğinin bilinmesi) ve 551 (değer biçilmesinde yolsuzluk) hükümlerinde kuruluştan doğan sorumluluk sebepleri düzenlenmiştir. Bu bağlamda kurucular, (TTK m. 549 ila 551 hükümleri kuruluştaki belirli ihlallere özgü olduğundan) TTK m. 549 ila 551 hükümleri dışında kalan yükümlülüklerini ihlal etmeleri halinde TTK m. 553 hükmü uyarınca sorumlu tutulabilecek546; kurucu olmayan kişiler, kuruluş esnasında TTK m. 549 ila 551

hükümleri dışındaki yükümlülük ihlalinde bulunsalar bile TTK m. 553 hükmü uyarınca sorumlu tutulamayacaklardır547.

TTK m. 337 hükmünde “pay taahhüt edip esas sözleşmeyi imzalayan gerçek

ve tüzel kişilerin” kurucu olduğu; “kurucuların bu işlemi, üçüncü bir kişinin hesabına yaptıklarında, bu kişinin de kuruluştan doğan sorumluluk bakımından kurucu sayılacağı ve bu üçüncü kişinin, kendisi hesabına iş gören kimsenin bildiği veya bilmesi gereken bir hususu kendisinin bilmediğini ileri süremeyeceği” ifadesi yer

almaktadır. Bununla birlikte öğretide kurucu kavramı daha geniş yorumlanmış; bu

546 TTK m. 553 hükmü gerekçesinde mehaz İsviçre kanunundan farklı olarak kurucuların da hüküm

kapsamına alınması “İsviçre, 754 üncü maddeyi yönetim ve tasfiye ile uğraşanlara özgülemek

istemekte, 753 üncü̈ maddede kuruluşa ilişkin sorumluluğun düzenlenmiş olduğu düşüncesine ağırlık tanımaktadır. Oysa kurucuların, Tasarının 549 ilâ 552 nci maddelerine girmeyen görev aykırılıkları olabilir” ifadeleri ile açıklanmıştır. Ayrıca bkz. Akdağ-Güney (Kuruluş), s. 255; Hazıroğlu, E. C.: Türk

Ticaret Kanunu Açısından Anonim Ortaklıklarda Kurucu Menfaatleri, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara 2018, s. 37.

kapsama yalnızca TTK m. 337 hükmü gereğince payları taahhüt edip esas sözleşmeyi imzalayanların değil; danışmanlar, avukatlar gibi kuruluş işleminde insiyatif

alanların, belge düzenleyenlerin, beyanları, izahnameleri hazırlayanların, taahhüt verenlerin, yolsuz değerleme yapan, yönlendiren, bu işleri etkileyen kimselerin de

dahil olduğu belirtilmiştir548, ki biz de bu görüşe katılmaktayız.

e. Sorumluluğun Sona Erme Halleri

TTK m. 559 hükmü kuruluştan doğan sorumluluğu sona erdirecek halleri sulh ve ibra olarak açıkça düzenlemiştir. TTK m. 559 hükmü sadece kuruluş ve sermaye artırımından doğan sorumluluğa ilişkin olup kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin ve denetçilerin sorumluluklarından dolayı şirketin tescili tarihinden itibaren dört yıl geçmedikçe sulh ve ibra edilemeyeceklerini düzenlemektedir549. İbra ve sulh bahsi

geçen dört yıllık sürenin geçmesinin ardından ancak genel kurulun onayıyla söz konusu olabilecektir. Bunun yanı sıra sulh ve ibranın genel kurulca onaylanması esas sermayenin onda birini, halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden pay sahiplerinin karşı çıkmamasına bağlıdır.

İbra kararı, genel kurulda olumlu oy veren pay sahipleri açısından bağlayıcı olacak (TTK m. 558/2); ancak genel kurulda olumsuz oy veren pay sahipleri ile alacaklıların dava açma haklarını etkilemeyecektir550. Bunun gibi, şirket ile sorumlu

548 Akdağ-Güney (Kuruluş), s. 270; Yolcu, s. 105. Hatta İsviçre öğretisinde ve yargı kararlarında şirket

kuruluşu için kurucuya kısa süre içinde geri ödemek üzere borç veren kişiler de kurucu sıfatıyla sorumlu tutulmaktadırlar. Bunların yanı sıra hukuka aykırı kuruluştan yarar sağlayanlar, ticaret sicil memurları, bankalar, sermaye artırımında sadece şekli değil fiili organ da şirket kuruluşunu tescil ile yükümlü yönetim kurulu üyeleri veya şirketi temsile yetkili kimseler de kuruluştan doğan sorumluluk kapsamındadırlar. Bkz. Akdağ-Güney (Kuruluş), s. 270.

549 Sermaye artırımından doğan sorumlulukta, dört yıllık sürenin şirketin tescilinden değil sermaye

artırımı kararından işlemeye başlaması gerektiği yönünde bkz. Bozkurt, s. 491.

550 Yavuz, s. 141, 142; Akkaya, s. 34,101,102; Özboyacı, s. 107,112,113; Yolcu, s. 112. Şahinkuşu, s.

tutulanlar arasında yapılan sulh sözleşmesi şirketin dava açmasını; aynı şekilde pay sahipleri ve alacaklıların -hem doğrudan hem de dolaylı zararları için- sorumlularla yaptıkları sulh sözleşmesi ise bu kişilerce dava açılmasını engelleyecektir551. Bu

noktada, şirket ile sorumlular arasında yapılan sulh sözleşmesinin, şirketin uğradığı zarar nedeniyle dolaylı olarak zarar gören ortakların dava haklarına etkisi üzerinde durulması gerekmektedir. Sulh sözleşmesinin onaya sunulduğu genel kurulda olumlu oy vermiş olan ortaklar tarafından dava açılamayacaktır; zira aksi takdirde TMK m. 2 hükmü gereğince hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı hareket edilmiş olacaktır552. Genel kurulda olumlu oy vermemiş olan ortaklar tarafından ise -TTK m.

558/2 hükmünün kıyasen uygulanması ile altı aylık hak düşücü süre içinde – dolaylı zararlar için dava açılabileceği kabul edilmektedir553.

f. Görevli ve Yetkili Mahkeme ile Dava Açma Süresi

TTK m. 4/1 hükmü gereği, TTK’de düzenlendiğinden mutlak ticari dava olan kuruluştan doğan sorumluluk davası asliye ticaret mahkemesinde görülecektir (TTK m. 5). Yetkili mahkeme ise TTK m. 561 hükmü uyarınca şirketin merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesidir554.

551 Yolcu, s. 109.

552 Akdağ-Güney (Kuruluş), s. 273; Şahinkuşu, s. 68. 553 Akdağ-Güney (Kuruluş), s. 273; Şahinkuşu. s. 68.

554 Ancak öğretide hükmün inhisari yetkiyi haiz mahkemeyi göstermediği, davanın HMK m. 6 hükmü

uyarınca davalının dava açıldığı tarihteki yerleşim yerinde veya sorumluluğun haksız fiil sorumluğu olarak nitelendirilmesinin kabulü halinde haksız fiilin işlendiği yer mahkemesinde açılabileceği gibi yetkili mahkemenin belirlenmesi hususunda anlaşma da yapılabileceği belirtilmektedir. Bkz. Akdağ- Güney (Kuruluş), s. 277; Altaş, s. 965. Yargıtay’ın da bu yönde kararları bulunmaktadır. Bkz. Yarg. 11. HD., T. 18.09.2013, E. 2013/1633, K. 2013/16010; Yarg. 11. HD., T. 12.12.2016, E. 2016/12846, K. 2016/9474. Buna karşılık Yargıtay’ın TTK m. 561 hükmünde kesin yetki kuralının öngörüldüğü yönünde kararları da bulunmaktadır. Bkz. Yarg. 11. HD., T. 03.10.2016, E. 2016/7444, K. 2016/7664.

TTK m. 560 hükmünde tazminat sorumluluğuna ilişkin olarak özel zamanaşımı süreleri öngörülmüştür. Buna göre, zarar gören, zararı ve sorumluyu (ikisini birden) öğrendiği tarihten itibaren iki ve herhâlde zararı meydana getiren fiil tarihinden itibaren beş yıl555 içinde sorumluluk davası açmalıdır. Öte yandan

sorumluluğu gerektiren fiilin aynı zamanda suç teşkil etmesi halinde fiil, Türk Ceza Kanunu uyarınca daha uzun dava zamanaşımına tabi tutuluyorsa tazminat davasına da bu zamanaşımı uygulanacaktır (TTK m. 560).

2. Şirketler Topluluğuna İlişkin olarak Tazminat Davası ile Payların

Benzer Belgeler