• Sonuç bulunamadı

Şirketler Topluluğuna İlişkin olarak Tazminat Davası ile Payların Satın

C. DİĞER DAVA HAKLARI

2. Şirketler Topluluğuna İlişkin olarak Tazminat Davası ile Payların Satın

a. Genel Olarak

TTK m. 193 hükmü şirketler topluluğuna ilişkin sorumluluğu düzenleyen TTK m. 202 ila 208 hükümlerini saklı tutmuştur. Bunun gibi TTK m. 202/4 hükmünde de yapısal değişiklik işlemlerinde pay sahipleri ve ortaklara tanınan diğer haklar saklı tutulmuştur. Dolayısıyla, somut olayın şirketler topluluğunda gerçekleşmesi halinde TTK m. 202 ila 208 hükümleri, TTK m. 193 hükmü ile birlikte uygulanacaktır. Zira söz konusu hükümlerin işlevleri birbirinden farklıdır556. TTK m. 193 hükmünde

yapısal değişiklik işlemlerine katılanların kusur sorumluluğu; TTK m. 202 hükmünde ise hâkim şirketin bağlı şirket üzerinde sahip olduğu hakimiyetin hukuka aykırı olarak kullanılması nedeniyle sorumluluğu düzenlenmiştir.

TTK m. 202 hükmünde hakimiyetin hukuka aykırı olarak kullanılması halleri iki gruba ayrılmıştır. TTK m. 202/1 hükmü bağlı şirketin, faaliyetlerini yürütürken

555 Sorumluluk davası için öngörülmüş olan 5 yıllık azami sürenin yorum yoluyla uzatılması mümkün

değildir. Bkz. Çamoğlu (Zamanaşımı), s. 230.

hâkim şirketin yönlendirmesi ile gerçekleştirdiği iş ve işlemler nedeniyle kayba uğraması halinde, bunun giderilmesine ilişkin bir düzenlemedir. Bu çerçevede, kayıp o faaliyet yılı içinde fiilen denkleştirilmez veya süresi içinde denk bir istem hakkı tanınmaz ise bağlı şirketin pay sahipleri ve alacaklılar hâkim şirkete ve kayba sebep olan yönetim kurulu üyelerine karşı uğradıkları dolaylı zararları (şirketin zararları) için tazminat davası açabileceklerdir. Tazminat şirkete ödenecektir. TTK m. 202/2 hükmü ise kural olarak hâkim şirketin hakimiyetini kullanarak bağlı şirketin genel kurulunda alınmasını sağladığı bazı önemli kararların pay sahiplerini olumsuz etkileyebileceği düşünülerek pay sahiplerinin korunması amacıyla düzenlenmiştir557. Nitekim bu halde

hâkim şirket oy gücü veya baskı ile, bağlı şirketin genel kurulunda veya yönetim kurulunda bazı kararların alınmasını sağlayarak bağlı şirketin pay sahiplerine zarar vermektedir558. TTK m. 202/2 hükmü ile hakimiyetin uygulanmasıyla gerçekleştirilen

ve bağlı şirket bakımından haklı bir sebebin bulunmadığı (içinde yapısal değişiklik işlemlerinin de olduğu) önemli nitelikteki işlemlerde, genel kurulda ret oyu kullanıp tutanağa geçirtmiş olan veya yönetim kurulu kararına yazılı olarak itiraz etmiş olan pay sahiplerine, hâkim şirketten uğradıkları doğrudan zararların tazminini veya

557 Öğretide, şirket topluluğu hükümlerinin mehazı Alm POK’da TTK m. 202/2 hükmüne benzer bir

düzenlemenin bulunmadığından hareketle yapısal değişikliğe ilişkin pay sahiplerini koruyucu TTK m. 191 vd. hükümleri karşısında bu hüküm ile ek bir koruma mekanizması getirilmesinin gerekli olmadığı görüşü ileri sürülmüştür. Bkz. Gürel, M.: Bağlı Şirket Genel Kurulu’nda Alınan Yapısal Değişiklik

Kararları Nedeniyle Hakim Şirketin Sorumluluğuna İlişkin 202.2 maddenin Gerekliliği Üzerine, Banka

ve Ticaret Hukuku Dergisi, C. XXXII, S. 2, s. 211-236. Aksi yönde bkz. Poroy, R./ Tekinalp, Ü./Çamoğlu, E.: Ortaklıklar Hukuku II, 13. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2017, s. 754, 755.

558 Tekinalp (Yeni Hukuk), s. 587. Bu sebeple, şirketler hukuku açısından, daha önce var olmayan genel

kurulda kullanılan oylar nedeniyle sorumluluğun doğması imkânı, TTK m. 202/2 hükmü ile mümkün hale gelmiştir. Gerçekten, eski TK’de yalnızca genel kurul kararlarının iptali veya hükümsüzlüğü söz konusu olabilecekken; bu hüküm ile hâkim şirket, hakimiyetini kullanarak bağlı şirket genel kurulunda aldıracağı kararlar bakımından bağlı şirketin menfaatlerini göz önünde bulundurmak zorundadır, aksi takdirde bu hüküm çerçevesinde sorumlu tutulabilecektir. Bu bakımdan hüküm, pay sahibinin oyunu istediği gibi kullanma özgürlüğüne getirilmiş bir sınırdır. Bkz. Okutan Nilsson, s. 311, 312.

paylarının satın alınmasını talep etme hakkı tanınmıştır559. Bağlı şirket bakımından

açıkça anlaşılabilir haklı bir sebebi bulunmayan bir işlemin TTK m. 202/2 hükmü kapsamında değerlendirilmesi için işlemin hâkim şirketin hakimiyetini uygulanması ile gerçekleşmiş olması gerekir. O halde, hâkim şirket doğrudan veya dolaylı olarak sahip olduğu oy gücünü kullanarak söz konusu genel kurul kararını tek başına almış olmalıdır. Bir diğer deyişle, hâkim şirketin elinde bulundurduğu oylar kararın alınması için tek başına yeterli değil ise, karar sayısının sağlanmasına yalnızca katkıda bulunmuş ise söz konusu karar hakimiyetin kullanılması ile alınmış olmayacaktır560.

Bu bağlamda sorumluluk hâkim şirkete yükletilmiş; dava hakkı ise sadece pay sahiplerine verilmiştir.

TTK m. 202/1 hükmünde yer alan dava bakımından kanun koyucu mahkemenin duruma uygun düşen başka bir çözüm olarak pay sahiplerinin haklarının satın alınmasına karar verilebileceğini öngörmüştür (TTK m. 202/1-b). TTK m. 202/2 hükmünde yer alan iki dava türü ise birbirinden bağımsızdır. Söz konusu iki talep aynı davada terditli olarak ileri sürülemeyeceği gibi, hâkim de açılan tazminat davası sonunda ilk fıkrada düzenlenen halde olduğu gibi duruma uygun düşen başka bir çözüm olarak pay sahiplerinin haklarının satın alınmasına karar veremeyecektir561.

559 Bu hüküm yalnızca kısmi hakimiyet halinde uygulanabilecektir. Nitekim TTK m. 203 hükmü

uyarınca, bir ticaret şirketinin bir sermaye şirketinin paylarının ve oy haklarının doğrudan veya dolaylı olarak yüzde yüzüne sahip olması halinde tam hakimiyet meydana geleceğinden, bu hükmün uygulanması için öngörülmüş olan pay sahibinin söz konusu karara itiraz etmiş olma şartı gerçekleşmeyecektir.

560 Bunun yanı sıra, hâkim şirket elinde bir kararı aldırabilecek bir oy gücü bulunmadığı halde,

hakimiyetini fiili olarak kullanarak diğer pay sahipleri ile iş birliği yapmış ve söz konusu kararı aldırmış ise bu durumun ispatı gerekecektir. Bkz. Akın, s. 289; Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu (Ortaklıklar II), s. 774, 775.

561 Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu (Ortaklıklar II), s. 776; Tekinalp (Yeni Hukuk 2013), s. 589. Buna karşın

Akın, tek bir davada hem tazminat hem de payların satın alınmasının talep edilebileceği ve mahkemenin de şartlar sağlandığı takdirde ikisine birden hükmedebileceğini ileri sürmektedir. Bkz. Akın, İ.: Şirketler Topluluğu Sorumluluk Hukuku, 1. Bası, Ankara 2014, s. 304.

Görüleceği üzere, payların satın alınması (ayrılma hakkı); ilk fıkrada tazminat davasına alternatif bir çözüm iken, ikinci fıkrada doğrudan ileri sürülebilecek bir haktır.

TTK m. 202/1 hükmündeki hukuka aykırılık hali, bağlı şirketin ticari faaliyetini sürdürmesi ile ilgili olan, yönetim kurulunun faaliyet alanına giren ve “daha

çok dış dünya ile gerçekleştirilen” iş ve işlemleri kapsamaktadır. Nitekim söz konusu

maddede sayılan iş ve işlemler, TTK m. 374. hükmü uyarınca yönetim kurulunun yetkisindedir; ancak bu konularda alınan genel kurul kararları da yine söz konusu fıkra kapsamına girecektir. TTK m. 202/2 hükmündeki hukuka aykırılık hali ise, “şirketin

kendi iç yapısı ile geleceğini ilgilendiren” ve kural olarak genel kurul kararı gerektiren

konuları kapsamaktadır. Ancak genel kurulun yetkisine giren bazı işlemlerin yönetim kuruluna bırakılması halinde yönetim kurulunun aldığı bu kararlar da söz konusu hükmün kapsamında değerlendirilecektir562. Nitekim TTK m. 202/2 hükmünde yer

alan “yönetim kurulunun bu ve benzeri konulardaki kararlarına yazılı olarak itiraz

eden pay sahipleri” ifadesi, bazı yönetim kurulu kararlarının da bu madde kapsamında

olduğunu göstermektedir.

b. Sorumluluğun Niteliği

TTK m. 202/2 hükmünde öngörülen tazminat davasının tarafları olan hâkim şirket ile bağımlı şirket pay sahipleri arasında herhangi bir hukuki ilişki bulunmamaktadır. Söz konusu ilişkiye hangi hükümlerin uygulanacağı konusunda öğretide farklı görüşler mevcuttur. Bir görüş, ilişkinin bir kimsenin başkasının malına zarar vermemesi gerektiği yönündeki bir davranış kuralına aykırı olması nedeniyle

haksız fiil sorumluluğu doğuracağı yönündedir563. Buna karşın bizim de katıldığımız

diğer bir görüşe564 göre, hâkim şirket ile diğer pay sahipleri arasındaki ilişki tesadüfi

şekilde bir araya gelmekten farklı bir nitelik taşıdığından, söz konusu ilişkiye yalnızca haksız fiil hükümlerinin uygulanması doğru değildir. Bağlı şirketin genel kurulunda veya yönetim kurulunda önemli nitelikteki işlemlere ilişkin kararlar alınırken hâkim şirketin, bağlı şirketin yanı sıra diğer pay sahiplerinin menfaatini de düşünmek durumunda olması, yani bir özen gösterme ve koruma borcu altında bulunması nedeniyle, söz konusu ilişki haksız fiil ile sözleşmesel sorumluluk arasında bir konumda değerlendirilmelidir. Bu nedenle, bu ilişkiye öncelikle uygun düştüğü oranda kıyasen sözleşmesel sorumluluk hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.

TTK m. 202/1-e hükmünde pay sahiplerinin ve alacaklıların açacakları davalara kıyasen TTK m. 553, 555 ila 557, 560 ve 561 hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.

TTK m. 202/2 hükmünde düzenlenmiş olan sorumluluğun kusur sorumluluğu mu yoksa kusura bağlı olmayan bir sorumluluk mu olduğu konusunda da öğretide farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bir görüşe göre, söz konusu fıkrada düzenlenmiş olan sorumluluk, kusur sorumluluğu değildir ve bu nedenle, hakimiyetin kullanılması ile zarar arasında nedensellik bağının bulunması yeterlidir565. Bununla birlikte, bizim

de katıldığımız görüşe göre, sorumluluğun doğması için gerekli olan hâkim şirketin

563 Akın, s. 294; Gürel, M.: Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nda Şirketler Topluluğundaki Hakimiyetin

Hukuka Aykırı Kullanılmasından Doğan Sorumluluk, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Ana Bilim Dalı, Ankara 2009 s. 92. Tekinalp, fiili hakimiyet halinde zararın haksız fiilden, hakimiyet sözleşmesinin varlığı halinde ise zararın sözleşmeden kaynaklandığını belirtmiştir. Bkz. Tekinalp (Yeni Hukuk 2013), s. 592.

564 Okutan Nilsson, G.: Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Şirketler Topluluğu Hukuku, 1.Bası,

İstanbul 2009, s. 391.

hakimiyetini kullanarak bağlı şirket genel kurulunda (istisnai olarak yönetim kurulunda) haklı bir sebebi bulunmayan kararları aldırmış olması zaten kusurlu bir harekettir566.

c. Sorumluluğun Şartları

TTK m. 202/2 hükmüne göre, pay sahiplerinin hâkim şirketten zararlarının tazminini veya paylarının satın alınmasını talep edebilmeleri şu koşulların gerçekleşmesine bağlanmıştır: düzenlemenin kapsamına giren işlemler hakkında genel kurul (veya yetkilendirilmesi halinde yönetim kurulu) kararı alınmış olması; işlemin bağlı şirket bakımından açıkça anlaşılır haklı bir sebebinin bulunmaması; işlemin hakimiyetin uygulanması ile gerçekleştirilmiş olması; pay sahibinin genel kurul kararına ret oyu verip tutanağa geçirtmiş olması veya yönetim kurulunun kararına yazılı olarak itiraz etmiş olması. Tazminat davası bakımından ayrıca zarar ile hakimiyetin uygulanması arasında nedensellik bağının bulunması gerekmektedir. Somut olayda anılan şartların var olduğu, TMK m. 6 hükmü uyarınca, davacı tarafından ispat edilecektir.

İlk olarak, TTK m. 202/2 hükmünde, düzenlemenin kapsamına giren işlemler kesin olarak sayılmamış; “Hâkimiyetin uygulanması ile gerçekleştirilen ve

bağlı şirket bakımından açıkça anlaşılabilir haklı bir sebebi bulunmayan, birleşme, bölünme, tür değiştirme, fesih, menkul kıymet çıkarılması” denilmek suretiyle bazı

genel kurul kararları örneklenmiştir. Ancak hükmün lafzından ve “gibi” kelimesinden de anlaşıldığı üzere sayılan genel kurul kararları tahdidi değil, örnek niteliğindedir. Genel kurul kararlarının kapsama girmesi önemli nitelikte olma şartına bağlanmıştır.

Nitekim hükümde sayılan örnekler, hem münhasıran genel kurulun yetkisine giren hem de şirketin sermaye yapısını, türünü, mali durumunu ve bizatihi varlığını etkileyecek öneme sahip işlemlerdir. Okutan Nilsson, hükmün kapsamına giren kararların ortak özelliğinin “payın değerini ve pay sahibinin şirkete ortak olmasının

temelinde yatan kabul ve beklentileri etkileyecek önemde olmaları” olduğunu

belirtmiştir567. Bunun yanında, hükümde “önemli esas sözleşme568 değişiklikleri” de örnek olarak verilerek kapsama alınmıştır. Bu bağlamda, “pay sahiplerinin

menfaatlerini ihlal eden ve onlara zarar veren değişikler” önemli kabul edilmelidir569.

Örneğin, sermaye artırılması ve azaltılması gibi şirketin sermaye yapısını etkileyecek esas sözleşme değişiklikleri de önemli niteliktedir570.

Sorumluluğun bir diğer şartı ise bağlı şirket tarafından yapılan işlemin, şirketin kendisi bakımından açıkça anlaşılır haklı bir sebebinin olmamasıdır. Zira haklı bir sebep bulunmasına rağmen zarara uğrayan pay sahipleri bu hüküm kapsamında korunmamaktadır. Ancak “açıkça anlaşılabilir haklı sebep” kavramı ne hükümde ne de gerekçede tanımlanmıştır571. Bu nedenle somut olayda sözleşme ilişkisinin sona

erdirilmesine ilişkin haklı bir sebebin bulunup bulunmadığına dürüstlük kuralı

567 Okutan Nilsson, s. 299. Nitekim bu hüküm ile de öngörülmüş olan bir nevi pay sahibinin şirketten

ayrılma hakkı, “pay sahibi bakımından işlem temelinin de değişmesi sonucunu veren, dolayısıyla

ortaklıkta kalmasının beklenemeyeceği ve bu yönüyle pay sahibi için haklı sebep oluşturan nitelikteki kararlara bağlanan bir sonuçtur". Bkz. Sönmez, s. 84 vd.

568 Hükümde esas sözleşme denerek anonim şirket terminolojisi kullanılmış olsa da bu hükmün limited

şirketler ve kooperatifleri de kapsayacak şekilde yorumlanmasının amaca uygun düşeceği belirtilmiştir Bkz. Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu (Ortaklıklar II), s. 774.

569 Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu (Ortaklıklar II), s. 774

570 Okutan Nilsson, s. 301. Ayrıca, TTK m. 202/2 hükmü kapsamında önemli nitelikte kabul edilecek

işlem örnekleri için bkz. Okutan Nilsson, s. 300 vd.

571 Okutan Nilsson, TTK açısından haklı sebep kavramını, “ilgili hukuki ilişkiden veya bir yetkinin veya hakkın tanınmasından beklenen amacın gerçekleşmesini neredeyse imkânsız hale sokan veya kanunun korumayı hedeflediği menfaatlerin zedelenmesine yol açan olgulardır” şeklinde tanımlamıştır. Bkz.

çerçevesinde mahkeme tarafından karar verilecektir. Öğretide, karar bağlı şirkete herhangi bir fayda getirmiyorsa, şirketin büyümesini ve gelişmesini sağlamıyorsa, olası bir zarara engel olmuyorsa, şirket veya pay sahiplerinin menfaatleri için gerekli görülmüyorsa, kararın haklı bir sebebinin olmadığı kabul edilmektedir572. Bununla

birlikte, hükümde şart koşulan haklı bir sebebin olmaması durumunun “açıkça

anlaşılabilir” olması gerekmektedir. Öğretide, söz konusu ifade farklı şekillerde

yorumlanmaktadır. Tekinalp, bu ifadenin hükümde yer almasının nedeninin, uzun vadede yapılacak ince değerlendirmeler ile yapılan işlemin (alınan kararın) haklılığının kabul ettirilmesinin önüne geçilmek istenmesi olduğunu belirtmiştir573.

Okutan Nilsson ise ifadeyi, hükmün uygulama alanı bulabilmesi için, şirket veya grup dışı pay sahiplerinin menfaatlerine önemli derecede aykırı hareket edilmiş olması gerektiğine yapılmış bir vurgu olarak yorumlamakta ve şirkete yarar sağlamayan ama şirketi zarara da uğratmayan kararların hüküm kapsamında değerlendirilemeyeceğini dile getirmektedir574. Son olarak, açıkça anlaşılabilir haklı sebebin bulunup

bulunmadığına ilişkin değerlendirmeler, ilgili kararın alındığı tarih itibariyle mevcut olan veya öngörülebilir olan durumlar göz önünde bulundurularak yapılacaktır. Bir diğer anlatımla, kararın alınmasından sonra hükümde yer alan iki yıllık zamanaşımı

572 Tekinalp (Yeni Hukuk 2013), s. 588; Okutan Nilsson, s. 310. Ayrıca, haklı sebebin var olduğu

karar örnekleri için bkz. Akın, s. 293; Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu (Ortaklıklar II), s. 775. Bununla birlikte, Çamoğlu, hükmün uygulanabilmesi için şirket açısından açıkça anlaşılabilir haklı bir sebebin bulunmamasının yeterli olacağını, ayrıca pay sahipleri açısından öznel bir haklı sebep bulunmasının aranmayacağını savunmaktadır. Bkz. Çamoğlu, E.: Şirketler Topluluğunda Hakimiyetin Kötüye Kullanılmasından Doğan Sorumluluk Davalar, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2013/2, s. 29. Ancak Okutan Nilsson, söz konusu kararın pay sahiplerinin menfaatlerini dürüstlük kuralına aykırı olarak zedelemesinin de haklı bir sebep oluşturabileceği görüşündedir. Bkz. Okutan Nilsson, s. 310.

573 Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu (Ortaklıklar II), s. 775. 574 Okutan Nilsson, s. 313, 314.

süresi dolana kadar meydana gelen olayların değerlendirme yapılırken dikkate alınmaması gerekir575.

d. Davacılar

TTK m. 202/2 hükmünde öngörülmüş davaları açma hakkı sadece pay sahiplerine verilmiştir; ne bağlı şirketin576 kendisinin ne de alacaklılarının söz konusu

davaları açması mümkündür. Ancak pay sahipleri fıkrada öngörülmüş olan şartları taşıdıklarında davacı olabileceklerdir. Bu hüküm çerçevesinde, davacı sıfatının kazanılması, karar alınması anında pay sahibi olmak ve karara itiraz etmek şartlarına bağlanmıştır.

Hükümden de anlaşılacağı üzere, ortağın dava açabilmesi için bağlı şirket tarafından karar alınması anında bağlı şirkette pay sahibi olması gerekmektedir. İlgili işlem genel kurul kararı ile yapılmış ise, ilgilinin karar tarihinde pay sahibi olması ve diğer bir şart olan toplantıya katılıp karara muhalefet şerhi koymuş olması gerekir. İlgili işlem bir yönetim kurulu kararı ile yapılmış ise, ilgilinin en geç kararın ilan edildiği tarihte pay sahibi olması gerekir. Bu bağlamda, TTK m. 36 hükmünde düzenlenmiş olan sicilin olumlu işlevi nedeniyle, pay sahipleri tescil ve ilan edilen yönetim kurulu kararları bakımından, tescil ve ilan tarihinden itibaren bilmediklerini ileri süremeyeceklerdir. O halde, bu kararlar ilan edildikten sonra payı iktisap eden

575 Okutan Nilsson, s. 314.

576 TTK m. 202/1 hükmü kapsamında dava açma hakkının bağlı şirkete tanınmamış olmasının nedeni

gerekçede şu şekilde açıklanmaktadır: “Dava hakkı, şirkete tanınmamış, bunun yerine pay sahipleriyle

şirket alacaklılarına bu olanak sağlanmıştır. Bunun sebebi hukukî gerçekçiliktir. Çünkü, şirketin bu davayı hâkim şirkete karşı açıp samimiyetle izleyebileceği konusunda şüpheye düşülmüştür. Kökleşmiş uygulama da bu şüpheyi destekler niteliktedir. Ayrıca bağlı şirket yönetim kurulunu, hâkim şirket ve yönetim kurulu ile karşı karşıya getirmenin doğru bir hukuk politikası olmadığı inancı ağırlık kazanmıştır.” Bkz. TTK m. 202/1 hükmü gerekçesi. Bununla birlikte öğretide bağımlı şirketin TBK m.

49 hükmü vd. düzenlenmiş olan haksız fiil sorumluluğu hükümleri çerçevesinde dava açabileceği ifade edilmiştir. Bkz. Aytaç, s. 48; Okutan Nilsson, s. 356; Tekinalp (Yeni Hukuk 2013), s. 584.

kişilerin TTK m. 202/2 hükmü çerçevesinde dava açma hakları yoktur; ancak, pay sahibinin itiraz etme şartını yerine getirdikten sonra payı devralan kişi – söz konusu dava hakkı paya bağlı olarak pay sahibi tarafından kullanılabilen bir hak olduğundan- dava açabilecektir577. Söz konusu kararın duyurulmuş ve eski pay sahibinin karara

itiraz etmemiş olması halinde, payı devralan yeni pay sahibinin dava açma hakkı olmayacaktır578. Eski pay sahibi tarafından dava açıldıktan sonra payın devredilmesi

halinde ise hem eski hem de yeni pay sahibinin hukuki yararı ortadan kalkacağından dava düşecektir579.

TTK m. 202/2 hükmü çerçevesinde, dava açabilmek için pay sahibinin ayrıca karara itiraz etmiş olması gerekmektedir. Genel kurul kararları bakımından, işlemin dayanağı olan genel kurul kararına ret oyu verilip tutanağa geçirtilmiş olması gerekmektedir. Bununla birlikte, pay sahibinin karar hakkında yanlış ya da eksik bilgilendirilmesi nedeniyle ret oyu kullanamaması veya toplantıya katılamaması halinde de durumu ispatlaması koşuluyla dava açabileceği kabul edilmektedir580.

Yönetim kurulu kararları bakımından ise, davacı sıfatının kazanılması için pay sahibi tarafından ilgili karara yazılı olarak itiraz edilmiş olması gerekmektedir. Pay sahibinin yönetim kurulu üyesi olması halinde, itiraz toplantıda kolaylıkla tutanağa geçirtilebilecektir. Yönetim kurulu üyesi olmayan pay sahipleri bakımından, ticaret

577 Akın, s. 297.

578 Benzer şekilde, TTK m. 558 hükmünde, yönetim kurulunun ibra edildiğini bilerek payı devralan

yeni pay sahibine de sorumluluk davası açma hakkı verilmemiştir. Bkz. Okutan Nilsson, s. 393; Akın, s. 297, 298.

579 Okutan Nilsson, s. 394.

580 Akın, s. 298; Okutan Nilsson, TTK’ m. 446 hükmünde düzenlenen iptal davasına gönderme yaparak,

TTK m. 202 hükmünde korunmak istenen menfaatin göz önünde bulundurulması gerektiğini ve bu nedenle kendilerinden kaynaklanmayan sebepler ile toplantıya katılamayan pay sahiplerine de dava açma hakkı verilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Bkz. Okutan Nilsson, s. 394, 395.

sicilinin olumlu işlevi (TTK m. 36) ve internet sitesi açma ve bilgi verme zorunluluğu (TTK m. 1524) önem arz etmektedir. Bu hükümler çerçevesinde, ilan edilen veya internet sitesinde duyurulan kararlar açısından itiraz etme şartının yerine getirilmesinde sorun çıkmayacaktır; ancak her yönetim kurulu kararının ilanı söz konusu değildir. Belirsizliğin önüne geçebilmek için, bilgi alma hakkı çerçevesinde ilgili hüküm kapsamındaki işlemler hakkında pay sahiplerinin genel kurulda bilgilendirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Dahası, pay sahiplerinin bilgilendirildiğinin şirket tarafından ispat edilmesi gerekmektedir, aksi halde karara itiraz etmemiş olsa bile pay sahipleri dava hakkını kullanabilecektir581. Son olarak,

hükümde itirazın süresine ilişkin bir belirleme yapılmadığından, yönetim kurulu kararlarına karşı dürüstlük kuralı çerçevesinde belirlenecek uygun bir süre içinde itiraz edilmelidir. Okutan Nilsson, haklı olarak TTK m. 460 hükmünde yönetim kurulu kararlarının iptali davası için öngörülmüş olan bir aylık sürenin bu hükümdeki itiraz bakımından kıyasen uygulanması gerektiğini ifade etmektedir582.

TTK m. 202/2 hükmünde öngörülmüş olan tazminat davasının açılması, pay sahibinin söz konusu işlemden zarar görmüş olmasına veya işlemin gerçekleşmesi ile zarar görecek olmasına bağlıdır. Hükmün uygulanabilmesi için, zarar ile hakimiyetin uygulanması arasında nedensellik bağının bulunması gerekmektedir. Karar henüz gerçekleştirilmeden ve zarar doğmadan önce davanın açılıp açılamayacağı konusunda öğretide bir görüş birliği bulunmamaktadır. Bir görüş, karar gerçekleştirilmeden, yani henüz zarar meydana gelmeden muhtemel zararlar için tazminat davası açılamayacağı

Benzer Belgeler