• Sonuç bulunamadı

KURTLAR SOFRASI

Belgede Fotoğraf: Emel Beyaz (sayfa 46-58)

Dr. Murat Emre Şahin

- ... memleket bir kurtlar sofrasına döndü mü, isyan haktır.

kiler yumağında Kuvay-ı Milliye ruhuna bağlı dürüst bir gazeteci olan Mahmud Ersoy’un yolsuzluklar üzerine yaptığı araştırması gi-derek derinleşir ve bu uğurda kellesini verir.

Ancak olaylar burada bitmez ve gazetecinin sevgilisi Ümid ve Birlik Gazetesinin sahibi Hüsnü Faik Bey’in olayları çözmek amacıyla üzerine giderek meseleyi çözerler. Romanda, yabancı şirketler ve onların yerli ortakçıları, döviz kaçakçıları, spekülatörler, milletvekille-ri, gazeteciler, eğlence sektöründe çalışanları da içine alan geniş bir ilişkiler yumağı bulun-maktadır.

Mahmut Bey, üzerinde çalıştığı haberler-le ilgili olarak Kâtip Rıza ihaberler-le görüşmek üzere randevulaşır. Fakat randevu yerine geldiğinde ortada kâtip yerine bir başkası ile karşıla-şır. Kendisini Kâtip Rıza’nın gönderdiğini söyleyen kişi; kendisi ile gelmesini ister.

Beraber giderken iki kişi daha ortaya çıkar ve üçü birlikte Mahmut Bey’in üzerine saldırırlar. Mahmut Bey, bir yolunu bulur ve aralarından kaçarak kurtulur. Mahmut Bey, Kâtip Rıza’ya ulaşamamıştır ve onu mutlaka bulması gerekmektedir. Buluşmayı önceden öğrenen gangster bozuntuları Kâtip Rıza’yı iyice benzetip bir köşeye atmış ve başına da üç nöbetçi bırakmışlardır.

Mahmut Bey Kâtip Rıza’nın izini bulur.

Hemen bir plan yaparak Kâtip Rıza’yı gangsterlerin elinden kurtarır ve beraberce Beyazıt’ta Acem’in Sabahçı Kahvesi’nde soluğu alırlar.

Mahmut Bey sigarasını içerken aklından tek geçen şey Sezai Yazmacı’nın adresini bulmaktır. Ancak bu adam ve onun adresi sayesinde, birbiri ile ilgisi yokmuş gibi gözü-ken birçok olay çözülebilecek, aynı zamanda arsa spkülasyonuna ve inşaat yolsuzlukları-na kadar birçok olayın perde arkası aydın-lanacaktır. Kâtip Rıza intikamını almak için Yazmacı’nın adresini bulur. Mahmut’u bir düşüncedir alır. Böyle bir sırada İstanbul’dan ayrılmak, gazeteyi ve Ümit’i bırakmak doğrumu diye uzun süre düşünür. Mahmut Ersoy tüm bu düşüncelerinden sıyrılarak İzmir’e gitmeye karar verir.

dır. Siyasetin ne kadar çetrefilli bir iş olduğu-nu o zaman anlar. Ama gazetecilik içgüdüsü ile duyduğunu, gördüğünü yazmak istediği de vardır. Ona ters gelen taraf, sustuğu za-man korkuyor anlamının ortaya çıkmasıdır.

Gazetede çıkan fıkranın konusu olan adam;

iki defa haklı çıkması, üç defa yerinde tenkidi yüzünden yarın cezaevini boylayacak olursa korku düpedüz içine girmiş anlamına gele-cek. Birden aklına Mahmut’un sözleri gelir.

- “ … sen bir iki seçimle her şeyin küt diye yoluna gireceğini mi sanıyordun? Yok be. Ra-gıp! Asıl çekişme bundan sonra başlayacak bu gelenler gidenlerden farklı olmadıkları, hatta belki daha kötü oldukları için, bütün et-tikleri vaatlerin altından kalkmak isteyecekler-dir. Sen, ben karşılarına dikilmezsek, bunca gayreti, bir iyimserliğe harcamış olmaz mı-yız?”

Kirli işlerin adamı İbrahim, iri ve ağır bul-duğu suratındaki yuvarlak gözleri ile Mor-dohay’ı ve Seyit Sabri’yi etkisi altına alır.

Mordohay’ı içten içe bir korku sarıyor. Seyit Sabri’nin baş eğdiyi bir fikre başkaldırma ise, Mordohay’ın adeta vazifesidir. O kadar mı? Birisi nasıl kıpır kıpır koltuğunda ve dün-yadaki yerinde kendisini rahatsız hisseder;

Oysa öteki iğneli beşikte olsa bile, bir bulut kadar rahattır. Birisi nasıl küçük hesapların, buçuk liretlerin birkaç sıfırlı küstah çeklerin, büyük bonoların adamıdır. Mordohay’la iki çift lakırtı etmek sorunda kalırsanız, kendini-zi gerek sosyal, gerekse entellektüel bakım-dan hiç değilse size eşit bir kimse karşısında mı bulursunuz? Seyit Sabri, sakallarını tel tel gözümüzün camına batırarak, size mutlaka kapıcı muamelesi yapılacaktır. Ama birincisi Yiddiş ve İbranice dahil altı dil konuşurmuş.

Konuşmakla da kalmaz, bütün bu dillerde yayımlanan kitapları bulur buluşturur, ipek böceği Sabri ile okurmuş. İkincisi ise yarım Fransızcası ve İngilizcesi ile gittiği ve gidece-ği herhangi bir yabancı ülkede, yemek liste-lerinden ve uçak tarifeliste-lerinden başka, hiçbir şeyi okumak külfetine katlanmazmış. İkisi de döviz kaçakçılığı yapar ama Yardımseverler Cemiyeti hesabına hayır işlenmiş gibi…

olarak kayıtlara geçer.

Mordohay ve Seyit Sabri’nin ellerini uzat-madığı köse, burunlarını sokuzat-madığı delik kalmamıştır. Bir o uçtan, diğer uca, taa otuz-lardan beri ithalat, ihracat derken, oluk oluk para akıtan bir kazanç değirmeni kuruver-mişlerdir. Limanlardan gemiler mi kalkıyor?

Sözün gelişi Hamburg limanında gemiler mi bekliyor? Marsilya’da Rıhtım işçileri kendi-lerini kamçılayıp simsiyah bir gemiye büyük kasalar mı yüklüyor? Her şey bu tırnaklarını kemiren Yahudi Mordohay MORDA için ! Bankalar caddesinde, Şişhane’ye en yakın, en müthiş üç binadan birisinin giriş kapısında beyaz mermer üzerine siyah harflerle “ Akın İş Hanı ” yazıyor. Bu han şirketin; Şirket Seyit Sabri ile Mordohay’ın malı. İbrahim Cura’nın hesaplarına göre, onlar sadece ithalat ve sa-tış kârları üzerine yaşasalar, yıllık safi gelir-leri bütün lüksgelir-lerine yeter de artar bile. Oysa taban tabana zıt her halleri ve hareketleri ile birbirlerini iten bu iki adam Seyit Sabri ve Mordohay, yanlız bir noktada tartışmasız bir-leşiyorlar.: Daima daha çok kazanma ! Ser-vet bir yerden sonra bütün dikişleri söküyor;

ardından koşanları hep usul usul kanun dışın-da hem de fark ettirmeden beşeri olmayana götürüyor. Biri otuz beş yıllarında buhran sı-rasında, biri vergi zamanında, iki büyük iflas tehlikesi geçirdikten sonra firmasını kale gibi korumuş para avcısı iki canavar.

Bu canavarın işlerine burnunu sokanlar da Mahmut Bey gibi görüyorlar.

Mahmud Ersoy bir İnkılâp çocuğuydu! Bir İnkılâp Şeyhi idi.

Basını, diyor; parayla soysuzlaştırmak is-tiyor. Çünkü yalnız paranın kuvvetine inanı-yorlar. Ahlak ölçülerini de yapan bu; saadet ölçülerini de. Daha çok kazanmak, daha zengin olmak için, iktidara mı gelmeli? Bunu açıklamaya kalkışan, ya besleyip evcilleşti-recekler ya da kaba kuvvete başvurup, dize getirmeye çalışacaklar. Onların karşısında, her şeyden çok, halka ve fikirlere tutunmak gereklidir.

Bu böyle yürümez, Ümid! dedi. Bir şeyler yapmayı düşünmek gerek. Artık bir şeyler yapmayı düşünmek yeter, artık bir şeyler yap-mak lazım. Gerekirse tehlikeli hatta ümitsiz, fakat sonrakilere örnek teşkil edebilecek, elle tutulur, gözle görülür hareketler! Onlar

duru-yorlar mı? Baksana çatal dişleri, çamurlu bu-runlarıyla, kurtlar gibi her şeyi göze alarak saldırıyorlar. Ete, ekmeğe, suya her şey onla-rın pençeleri arasında kalıyor. Memleket bir kurt sofrasına döndü. Bu vaziyet karşısında, senin, benim, yapabileceğimiz pek fazla bir şey yok.

Fakat asıl, en önemli sözünü Ümid’i usulca öptükten sonra dudaklarını kulağına yaklaştı-rıp gizli bir aşk sözü gibi fısıltıyla söylemişti.

Memleket bir kurtlar sofrasına dönmüş ise isyan haktır.

KURTLAR SOFRASI ROMANININ TAHLİLİ

TOPLUMSAL YAPI ANALİZİ

Yazarın anlattığı dönem 1954’lü yıllara aittir. 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti’nin 10 yıllık iktidarının ortalarında başta siyasi ve ekonomik gelişmelerin yoğun yaşan-dığı dönemdir.

7 Ocak 1946 yılında CHP’den ayrılan ve istifa eden bir grup milletvekili tarafından ku-rulan DP yakın dönem Türk politik ve toplum hayatında önemli bir dönüm noktasıdır. 14 Mayıs 1950 genel seçimlerinde DP’nin mut-lak çoğunluğu elde etmesiyle tek parti dönemi resmen sona ermiştir. 2 Mayıs 1954’te yapı-lan genel seçimlerde ise DP milletvekili sayısı-nı arttırarak devam etmiştir.

Türkiye’nin tek partili yönetimden çok par-tili yönetime geçiş ortamını, siyasal, sosyal ve ekonomik iç etkenler ile dış etkenler hazırla-mıştır. Ülke içindeki siyasal sistemin monolitik yapısının, sorunları çözmede yetersiz kalması, sosyal yapının etkileri ve ekonomik durumun bozulması ile ortaya çıkan toplumsal muha-lefetin zorlanması, çok partili hayata geçişte iç etkenleri oluşturmuştur. BM Anlaşması’nın imzalanması, İkinci Dünya Savaşı’nı demok-ratik cepheyi oluşturan ülkelerin kazanması ve dünyada demokratik ideolojilerin egemen olması ülkenin iç siyasal yapısını bu yeni du-ruma göre düzenleme zorunluluğunu da bera-berinde getirmiştir (Kirman, 2006, 45).

Çok partili hayata geçiş döneminde ülke-nin sosyo-ekonomik yapısı ve bu yapının si-yasal sisteme etkileri demokrasiye geçiş süre-cini de doğrudan etkilemiştir. Sosyal yapıda oluşan değişimler ve ekonomik sorunlar, reji-min temel yapısının da değişmesi sonucunu

doğurmuştur. Bu geçiş sürecindeki ekonomik durumun bozulması ve buna bağlı olarak halkta beliren hoşnutsuzluk, 1950 seçimlerine de doğrudan yansımış ve geleneksel algıda yer alan tek parti dönemi de böylece sona ermiştir.

DP’nin kuruluş felsefesindeki libera-lizm anlayışı, ekonomide etkisini göstermiş-tir. Ekonomideki bu liberalizm anlayışı, bir düşünceden çok zorunluluktan kaynaklanan bir yaklaşımı ifade etmektedir. Ekonomideki bozulmaların giderilebilmesini sadece yer-li girişimcilerle kalkınamayacağını düşünen Menderes hükümeti başta ABD olmak üzere, Batılı demokratik devletlerle daha sıkı işbirli-ğine girmeye başlanmıştır. Bunun içinde çeşit-li yasal düzenlemelerle yabancı sermayesini teşvik amacıyla kanunlar çıkartılmıştır (Baytal, 2007, 552).

On yıllık iktidar döneminin sosyal, siya-sal, kültürel ve ekonomik alanlarda genel anlamda değişimler olmuştur. DP’nin iktidara gelmesiyle 1923’ten beri devam eden denk bütçe ilkesinden vazgeçilmiş, para ve maliye politikası tümüyle değişmiştir. Ekonomik can-lanmayı gerçekleştirebilmek için hükümet har-camalarını arttırmıştır. Bu da ilk başlarda eko-nomik büyüme önceki yıllara göre çok hızlı olmuştur. DP’nin asıl amacı tüm yurt çapında ekonomik kalkınmayı gerçekleştirebilmek için özellikle özel sektörün gelişmesine öncelik ta-nıması olmuştur.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle kırsal kesim ve tarım alanlarındaki planlama-ya bağlı olarak DP iktidarı döneminde canlan-maya başlamıştır. Özellikle Marshall yardı-mıyla başlayan ve DP iktidarının ilk yıllarında başta traktör olmak üzere tarım aletlerinin yaygınlaştırılmıştır. Bunun için yabancı ser-mayeyi teşvik edici düzenlemeler yapılmıştır.

Ekonomideki bu canlanma, toplumsal yapıla-rın diğer alanlayapıla-rına da yansımıştır. Özellikle ekonomideki bu değişim, eğitimden, kültürel alanlara, dini yaşantıdan, hukuki düzenleme-lere kadar birçok değişimi de beraberinde getirmiştir.

Bu dönemin siyasetini belirleyici ana faktör

ki diğer gelişmelere odaklanmıştır. Bu dönem aynı zamanda Türk siyasi tarihi açısından çok partili hayata geçişin ilk somut aşaması-dır. Bu dönemle birlikte devlet içinde sivilleş-menin önü açılmıştır. DP iktidarının kuruldu-ğu günden beri düşündüğü liberal ekonomik yaklaşımlar DP iktidarı süresinde önemli bir değişim meydana getirmiştir. CHP’nin muha-lefete düşmesi ve askeri bürokratik yönetim üzerinde etkisini sürdürmesi dönemin siyasi tartışmalarına da ayrı bir boyut katmıştır.

YAZARIN TEZİ

Çok partili siyasi hayata geçişle birlikte toplumsal ilişkilerde de ideolojik ve ekonomik yaklaşımların ağırlık kazandığı bir dönemdir.

Yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmeye/

getirilmeye çalışılması, basın ve eğlence sektöründeki değişim ve gelişmeler, gençlik kesiminin toplumsal meselelerden uzak bir hayatı sürdürür hale gelmesi, toplumsal ilişkilerin örtülü hale gelmesi, insan ilişkilerinde kapitalizmin egemen olmaya başladığı ve insan insanın kurdudur anlayışının hâkim olmaya başladığı bir dönemi romandaki karakterler üzerinden anlatmaya çalışmıştır.

Yazar bunu yaparken de siyaset, iş dünyası, medya ve insan ilişkilerindeki bozuk ilişkileri roman içerisinde anlatmaya çalışmıştır. Yazar romanını şu kurgular etrafında işlemektedir :

1. KURGU: GAZETECİLİK Olaylar:

• -Ragıp: Benim çetrefil siyasete aklım ermez. Gazeteciyim ben, duyduğumu, gördü-ğümü yazarım. Yediğim ekmeği, aldığım pa-rayı çalmamış olmam için, doğruyu duymak, gerçeği görmek zorundayım. Ben sustum mu, korkuyorum demektir… (s.30).

• Her şey değişiyor. Matbuat. Matbua-tın karakteri ve fonksiyonu. Her şey. Dün ga-zeteyi sattıran başmakaleydi: İçinde asgari iki fikir yazısı bulunmayan bir gazete çıkar-maktan hicap duyardık. Bugün gazetelerimiz-den, başmakaleyi sepetlemeye uğraşıyoruz…

(s.31).

• -Mahmud: Bana sorarsanız, muhalefe-tin evcilleştirilmesi bu. Bizi kendilerine göre

ye’de dava kovalıyorum; teleks ve telefon-cularımla Ankara ve yurt haberleri alıyorum;

radyocularımla dünyayı dinliyorum; bir gaze-te olarak yaşıyorum ben… (s.50).

• Mahmud işlerini ayarlamıştı. İzmir’e gidecek, aradığı adamı bulacaktı. Gazetenin bu karanlık günlerinde, yeni açıklamalar yap-mayı, ortalığı altüst etmeyi düşünüyordu…

(s.53).

• -Avukat Sadık: Sen diyor, siyasi bir mücadele geleneğinin yokluğundan bahsetti-ğin sırada belki de haklıydın: Söylediklerinde yüzde yüz haklı bir muharriri, göz göre göre tevkif ediyorlar, kimse tınmıyor… (Necdet’in yazdığı bir fıkradan dolayı tevkif edilmesi)…

(s.49).

• Ümid nihayet bana ve yalnızca bana ait bir mesele, halbuki nüfuz ticareti ve büyük şirketlerin vurgunculuğu meselesi… (s.54).

(Ümid ile Mahmud arasındaki problem ve mesleği)

• -İrfan : İki satırlık fıkra için, Necdet’i tevkif ettiler. Cezaevine yatağını gönderdik.

Yeni hiçbir şey yok… (s.77). (Necdet’in tutuk-lanması sonrası gelişmeler)

• Birinci sayfada, üç sütun üzerine. Hak, adalet filen. Basın hürriyet… vs. (s.77) (Du-rum üzerine gazetenin başlığı)

• Bir gazeteci, bir fıkra yazarı, durup dururken tevkif edilmiş, o hala bir fevkalade-lik olursa diyor… (s.78). (Bir gazetecinin mes-leğinden dolayı tutuklanması)

• -Mahmud: … yazacağız, diyor. Haber vereceğiz. Bu herifler iğrenç menfaat ağları kurmuşlar. Bunu bulduk, çıkardık, yazacağız.

Gölge adamların arkasındaki asıl suçluları bulacağız… (s.91)

• -Komiser Orhan: Gazeteci ha. Vazi-yetler berbat!... (s.137) (Gazetecinin ölümü)

• -Hüsnü Faik: … Nasıl edebilirdik ki?

Biz İnkılabı, aleyhtarlarına karşı müdafaa et-mekten, nefes bile alamadık… (s.161)… (Bir dönem gazetenin çıkış amacı İnkılapları mü-dafaa etmek)

• --Mahmud: … tuhaf değil mi, inkılap-çılık cumhuriyeti ve devrimleri, aşırı sağa ve aşırı sola karşı savunmaktır sanıyoruz. Bu Milli Mücadele’nin 1930 konağıydı. Geçtik bu konağı. Şuradan belli ki bugün demokrasi için, demokrasinin asgari şartlarını

gerçekleş-tireceğini umduğumuz bir siyasi partiyle mü-cadele halindeyiz… (s.161). (Dönemine göre siyasi zemin ve bununla ilgili gazetecinin mü-cadelesi)

• … vakanın bir cinayet olup olmadığı noktası üzerinde, ehemmiyetle durulmaktadır.

İyi haber alan çevrelerden belirtildiğine göre, maktul solcu muhitlerin husumetini üzerine toplamış bulunmaktaydı. Bu bakımdan cina-yetin komünistler veya Moskova ajanları tara-fından tertiplenmiş olması ihtimal… (s.234).

(Gazetelerdeki farklı yaklaşımlar)

• … Mahmud Ersoy, birçokları tara-fından, müfrit solcu telakki edilen bir gaze-teciydi. Gazetesinde iktisadi kalkınmamızı sağlamak için, sanayi ve ticaretimizin inkişafı uğrunda fedakarca çalışan şirket ve bankala-ra yerli yersiz hücum eder; bir takım yolsuz-luklar ortaya çıkardığını iddia ederdi. Son günlerde yine böyle bir neşriyat yapıyordu.

Kızıllara has bir şekilde, millet, memleket ve din düşmanlığını, ebedi Şef Atatürk’ün ölmez fikirleri arkasına sığınıp, kirli ve gizli maksat-ları için… (s.234) (Farklı bir gazete ve farklı bir bakış)

• -Mahmud: … hakkımızı mahfuz bulun-durmak, istikbalimizi emin bulundurabilmek için, heyet umumiyemizde, heyet-i milliyemiz-ce, bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı, heyet-i milliyece mücahadeyi caiz gören bir mesleği takibeden insanlarız. (s.311). (Mesle-ğinin zorluklarına rağmen mücadele eden bir gazeteci)

• Kaç gündür Mahmud Ersoy’un öldürül-mesine sütunlar ayıran, bu konuda olur olmaz yorumlar yapan gazetelerin, bu sabah hiçbi-risinde hadiseyle ilgili tek satır yoktu. Hepsi, Birlik dahil, birinci sayfalarında Savcılığın gönderdiği neşir yasağı bildirisine yer vermiş-lerdi… (s.368). (Yayın yasağının gelmesi).

• -Komiser Orhan: … Ayrıca gazeteci, Kolaylık İnşaat Şirketi’nin adamakıllı dibini karıştırmış; ıcığını cıcığını çıkarmış da öyle yazmış. Biz ne bulduysak, yazdıklarına uyu-yor, hem de tıpatıp… (s.389) (Gazetecinin ortaya çıkardıkları ile polislerin ortaya çıkar-dıkları uyuşuyor)

• -Hüsnü Faik: … İrfan, Mustafa Ke-mal’in söylev ve demeçlerinden, bugün için haizi ehemmiyet olanları neşre

başlayaca-ğız… (s.417). (Muhalif gazetecilik anlayışı ve Nutuktan seçmeler)

• -Avukat Sadık: …dün bir celpname gelmiş, sizin adınıza. Buna göre, Cuma saba-hı on buçukta Basın Savcılığı’na gideceksiniz.

Mahmud’un öldürülmesini müteakip, yazdığı-nız başmakale, anlaşılan dava mevzuu ola-cak… (s.606)… Hüshü Faik olaya temkinle karşıladı. Hatta güldü. Necdet’in başına ge-lenlerin, onun da başına gelmesi çok müm-kündü. (s.606) (Dönemin muhalefet yazıları-na ilişkin iktidarın yaklaşımı)

• Bekir, Zehra’nın paralarını alarak, At-hena ile birlikte kaçar… (s.654).

• -Mahmud: …basın diyor, parayla soy-suzlaştırmak istiyorlar. Çünkü yalnız paranın kuvvetine inanıyorlar. Ahlak ölçülerini de ya-pan bu, saadet ölçülerini de. Daha çok kazan-mak, daha kolay zengin olmak için, iktidara gelmediler mi? Bunu açıklamaya kalkışanı, ya besleyip evcilleştirecekler ya da kaba kuv-vete başvurup dize getirmeye çalışacaklar.

Onların karşısında, her şeyden çok, halka ve fikirlere tutunmak gerekli. Halka ve devrimci fikirlere…-Ragıp: … Halk onları seçiyor gör-müyor musun?... –Mahmud: …seçiyor, çünkü onların, bir önceki diktanın karşıtı olduğunu sanıyor. Öyle takdim ettiler kendilerini. Onla-rı bırak, yıllarca halka biz öyle takdim ettik.

Gerçeği gösterebilmek, uzun ve zahmetli ola-cak… (s.673).

2. KURGU: TOPLUMSAL İLİŞKİLER Olaylar:

• Keleşoğlu’nun bilgisi dahilinde, Kılçık Nazım ve Sadık Mahmud’u öldürmek için kumpası kurarlar ve öldürürler.

• Amerikalı Freedy Mills Ümid’in arka-daşı Suzan’ın babası ile iş yapıyorlar. İbra-him; en akıl almaz transfer dalaveraları, en kurnazca hazırlanmış döviz fırıldakları ara-sında bile, vicdanı ve herhangi bir şekilde el-leri onu rahatsız etti mi… (s.67). (Bir yanıyla bu işlerden uzaklaşmak isteyen birisi)

• … Ya bildiklerini açıklarsa? (s.107) (Seyit Sabri, İbrahim’den şüpheleniyor).

… İbrahim gerçekten gidip bütün

bildikleri-zım’ın Athena’ya gülmesi)

• Rejisör İhsan’ın durumu: Palavracı. İşi gücü, ya kendi hesabına, ya da başkalarının hesabına; içyüzünü kimsenin iyice anlaya-madığı kombinezonlar kurup, fırıldaklar çe-virerek, piyasa filmleri yapıp, zengin olmak!

(s.204). (Kılçık, rejisör ve Athena)

• -İbrahim: Beş yıl öne Paris Borsası’nda-ki dolar ve frank karşılıklarını sor, ya da bırak onu, 47’de Gaetano ile yaptığımız ilk an-laşmanın şartlarını sor, nefes almadan teker teker söyleyeyim; yalnız kaybettiğim, öğüttü-ğüm bir Mecidiyeköyü geçmişinden, bakkal isimleri, manav suratları isteme… (s.219) (Geçmişten kopuş)

• Rejisör İhsan, Selma (Rejisör İhsan’ın eski sevgilisi – Hüsnü Faik’in kızı), Athena, Gilda, Kılçık, Mordohay ve Seyit Sabri (Mor-dohay ve Seyit Sabri birbirinden huylanan ama uzun yıllardan beri iş ortakları), Akın (Seyit Sabri’nin oğlu)… İbrahim, Zehra, Athe-na, Türkan…

• -Kılçık: … ben diyor, her türlü boka gir-dim çıktım, ama cinayet? Hayır! Benim işim değil bu. (s.290) (Keleşoğlu ile Kılçık cinayet yüzünden birbirleriyle tartışmaya başlıyorlar)

• -Mahmud: … senin Keleşoğlu’nun kızı olduğunu bilseydim, acaba buraya getirir miydim? Getirmezdim belki de… (s.298).

(Mahmud ile Ümid arasındaki ilişkiden)

• … Kılçık ve Namık beni öldürmek is-tiyor. Onların bütün sırlarını biliyorum ben.

Korkuyorlar tabii. Ben de korkuyorum. (s.396) (Kılçık ve Namık, Athena’dan dolayı Bekir’i dövüyorlar)

• … Rejisör İhsan koltuğunun yumuşaklı-ğını yaşıyor. Patronu dinlemiyor bile. Pencere-den görünen, mavisi şüpheli bir gökyüzü par-çasını gözlerine yapıştırıp, içisıra uğuldayan projeleri uygulamaya başlıyor. Şimdi bütün ağırlığı reklama vermeli. Uydurma biyografi.

Yüzlerce resim. Röportajlar. Hele şu kızı bir tanıtalım, adı duyulsun, her köşe başında bir resmi görünsün, arkası kendiliğinden gelecek:

Senaryo da, para da, şirket de… (s.489) (Ke-mal Sunal’ın Yüz Numaralı Adam filmi buna

ben işletiyorum. O da inek, fark etmiyor…

(s.563) (İlişkilerdeki yalanlar)

• -İbrahim: … Türkan’ı değil, Selma’yı tasarlıyorum. (s.568).

• -Suzan: … İzmir’e filan gitmiyor. İş ko-nuşmak maksadıyla, Ankara’ya gidiyor. Bunu kimden öğreniyorum, bil bakalım: Babam-dan… (s.585) (Amerikalı Freddly’nin işleri).

• Bütün pislikler Keleşoğlu ile ilişkilendi-rilir…. Herkes her şeyi öğrenir. (s.660). …kı-zım diye yılan beslemişim. (s.663) (Keleşoğ-lu’nun kızı Ümid ile ilgili düşünceleri)

3. KURGU: GELENEK VE MODERNLEŞ-ME (BATILILAŞMA) ÇATIŞMALARI

Olaylar:

• -Ümid: … Mahmud bütün önemine rağmen, benim için alaturka… (s.21).

• -Ümid: …Beş yıl Paris’te yaşadıktan sonra, sen İstanbul için fazla alafrangasın, orası sana hafif ve alaturka gelecek. Sen…

(s.23).

• Eğer Ümid Paris’e gitmeden, oradan bildiklerinin dışında bir şeyler görüp

• Eğer Ümid Paris’e gitmeden, oradan bildiklerinin dışında bir şeyler görüp

Belgede Fotoğraf: Emel Beyaz (sayfa 46-58)

Benzer Belgeler