• Sonuç bulunamadı

HIDIRELLEZ KUTLAMALARI

Belgede Fotoğraf: Emel Beyaz (sayfa 30-44)

Sultan Kılıç

nilmektedir. Bunlar rivayetten öteye git-memektedir. Bazı kaynaklarda “Hızır ile İlyas’ın aynı kişiler olduğu da ileri sürülmektedir. Ancak başta Kur’an-ı Ke-rim olmak üzere hadis, tefsir ve tarih kitaplarında yer alan Hızır ve İlyas tas-virlerine göre İlya ve İlyas aynı , Hızır ile İlyas farklı kişilerdir, ayrıca bunların birlike hareket ettiklerine dair herhen-gi bir bilherhen-gi bulunmamaktadır”(Çele-bi,1998,ss. 406-409).

İslâm bilginlerinin Hızır’ın pey-gamber, velî veya melek olduğuna dair değişik görüşleri de bulunmakta-dır. Onun peygamber olduğunu ile-ri sürenler Kur’an-ı Keile-rim’de geçen Kehf(18/65)’te Hızır’ın H.Z. Musa’dan üstün gösterilmesini delil olarak gös-termektedir. “Çeşitli kaynaklarda Hı-zır’ın adı, lakabı, soyu, yaşadığı yer, veli veya nebiliği, ölümsüzlüğü ile ilgili farklı efsaneler vardır. Halk muhayyi-lesinde Hızır, kimi zaman Hızır Nebi adıyla Allah tarafından ledün ilmi ve-rilmiş peygamber olarak yaşadığı ka-bul edilmektedir”(Çetin, 2002, s.35).

Hızır’ın halk arasında anlatılan efsane-lerdeki şekli zihinlerde ortak bir Hızır görünümü oluşturmaktadır. Aksakallı, nur yüzlü, yeşiller içinde asalı, darda olan kişilere, fakirlere yardım eden bir kişidir. “Kendisini genellikle tanıtmaz.

Kim olduğu hep sonradan anlaşılır”

(Dinç, 2011, s.108). Hızır zor durum-da olanlara yardım eden bir velî zât olarak düşünüldüğü için “Hızır gibi ye-tişmek” deyimi “kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş” atasözü sözlüklerimize yerleşmiştir. “Hızır’ın diğer bir fonksi-yonu olan bereket ve bolluk ise’ ’Hızır uğramış’’ “Hızır eli değmiş” deyimleri ile anlatılır. Yapılan törenlerin bu

fonk-oldukça yaygındır. Bunun yanında fer-si problemlerden başka toplum prob-lemlerinde de Hızır’ın messer olduğu bilinmektedir. Savaşlarda, göçlerde ve bunun gibi toplumsal hareketlilik-lerde Hızır, iyilere yardımcı olur (Çe-tin,2002).”

“İlyas ise Kur’an-ı Kerîm’de adı geçen peygamberlerden biridir. Kur’an’da iki defa İlyâs (el-En‘âm 6/85; es-Sâffât 37/123), bir defa da İlyâsîn (es-Sâf-fât 37/130) şeklinde ismen zikredil-mekte, mümin kullardan olduğu, kav-minin taptığı Ba‘l inancıyla mücadele ettiği ve daha sonra gelenler arasında hayırla anıldığı belirtilmektedir”(Har-man,2000,ss.160–162).İlyas peygam-berden Kur’an ve hadislerden çok Ya-hudi dini literatüründe bazı rivayetlerde geçmektedir. Kâ’b el- Ahbâr’ın verdiği bilgilerde İlyas peygamberin Hârûn’un üçüncü batından torunu olduğu iri baş-lı, çekik karınbaş-lı, ince bacakbaş-lı, göğsünde veya başında kırmızı bir beni bulundu-ğu, yedi yaşında Tevrat’ı ezberlediği ifade edilmektedir.

İslâmî kaynaklarda da İlyâs’ın Kral Ahab ve Kraliçe İzebel’in saltanatla-rı döneminde yaşadığı bildirilir. Kral Ahab putlara tapıyor ve kavmini de buna zorluyordu. İlyâs onları Ba‘l’e tapmayı bırakıp Allah’a kulluğa davet etti. Kral Ahab, İlyâs’ın davetine uya-rak putperestliği terketti. Bir ara karısı İzebel komşusunu öldürterek bahçesini ele geçirince Allah onları ikaz etmek ve bahçeyi iade etmelerini, aksi takdirde cezalandırılacaklarını bildirmek için İlyâs’ı gönderdi. Ahab buna kızarak putperestliğe döndü ve İlyâs’ı öldür-meye kalkıştı. Bunun üzerine İlyâs yedi

man sonra dağdan inen İlyâs, Yûnus b. Mattâ’nın (başka bir rivayette Elye-sa‘ b. Ahtub) annesinin evine misafir olur ve burada altı ay kaldıktan sonra dağa döner. Kavminin putperestlikte ısrar etmesinden dolayı çok üzülen İl-yâs, yedi yıl sonra İsrâiloğulları’nın yaptıklarından bıktığını ifade ederek Allah’tan ruhunu almasını dilerse de bu dileği kabul edilmez. Ancak İlyâs’a üç yıllığına yağmura hükmetme yetkisi verilir. Onun yağmuru durdurmasıyla büyük bir kıtlık ve kuraklık baş göste-rir. Üç yılın ardından meleklerin araya girmesiyle kuraklık sona erer, İlyâs’ın duasıyla yağmur yağar, tekrar bolluk ve bereket olur. İsrâiloğulları’nın yine de isyandan vazgeçmemesi üzerine İl-yâs kendisini bu dünyadan kurtarması, katına çağırması için Allah’a niyazda bulunur. Sadık müridi Elyesa‘ ile bir-likte iken ateşten bir at gelir, Elyesa‘ın hayret nidaları arasında İlyâs ata binip göğe yükselir.(Taberî, Câmiu’l-beyân, XXIII, 58-62; a.mlf., Târîħ, I, 461-464;

Sa‘lebî, s. 252-259; İbn Kesîr, I, 337-339; Köksal, II, 135-140)” ( Aktaran:

Harman,2000,ss.160–162).

Bazı kaynaklarda ise İlyas’ın aslında İdris peygamber olduğu da söylenmek-tedir.

Hızır-İlyas İlişkisi

Halk arasındaki yaygın inanışa göre Hızır ile İlyas kardeş veya arkadaştır.

Ancak ne Kur’an-ı Kerim’de ne de sa-hih hadislerde bunu doğrulayan bir bil-gi bulunmamaktadır. Hatta bu kaynak-larda ikisinin aynı kişi olabileceği de ileri sürülmektedir. Kur’an- Kerim’de İl-yas adı geçerken hızır’ın adına rastlan-mamaktadır. “Hızır kelimesinin lakap, İlyas’ın da isim olabileceğini düşünen müellifler Hızır’ın asıl isminin Belyâ olduğunu kabul etmişlerdir” (Ocak,

s. 79–80)(Aktaran: Harman 2000, s.160–162). Belyâ İlyas’ın farklı bir şe-kilde söylenişi olup bütün şarkiyatçılar halk içinde Hızır olarak bilinen kişinin İlya’dan başkası olmadığı neticesine varmışlardır.

Halk inanışları da tasavvuf kadar ol-masa da bu anlayışla paralellik göste-rir. Hızır’la alakalı sayısız efsane, halk hikâyesi, masala karşılık İlyas’la ilgili çok az esere rastlanır. Bazen bu iki şahsiyet ayrı kişiler olarak kabul edilir-ken, kimi yerde Hızır-İlyas şeklinde tek bir şahsiyet olarak düşünülmüştür.

“Hadislerde yer alan bir rivayete Hı-zır ve İlyas her yıl belli bir zamanda bir araya gelirler, yine başka bir ha-dise göre de Hızır denizlerde, İlyas karalarda insanlara yardım eder”(-Dinç,2011,s.49.).

Hıdırellez Kutlamaları

Türk dünyasına bakıldığı zaman be-reket, bolluk, sıhhat, para, huzur ge-tirmesi için özellikle 5 Mayıs’ı 6 Ma-yıs’a bağlayan gece birçok ritüeller yapılmaktadır. “Hıdırellez kutlamaları

‘’Hıdırlık veya ‘’Hızırlık’’ olarak adlan-dırılan yeşillik, ağaçlık ve su kaynak-larının bulunduğu yerlerde veya türbe, yatır ziyaret gibi mevkilerde yapılmak-tadır”(Araz, vd. ,1985,s.167).

Hıdırellez’de yapılan ritüeller eski Türk inançlarını da barındırır nitelik-tedir. Ateş, su, bereket ile ilgili kültler günümüzdeki kutlamalarda da kendini göstermektedir. Hıdrellez’de gidilen piknik yerlerinin ırmak veya deniz ke-narından seçilmesi, dileklerin suya bı-rakılması, Hızır ile Ellez’in deniz kena-rında buluşacağına inanılması, büyük bir ateşin yakılıp üzerinden atlayınca o yılki günahlarından arınılacağına ina-nılması, karınca yuvalarından bereket getirmesi için toprak toplanması ateş,

su, bereket kültlerinin günümüze kadar geldiğini göstermektedir. “Gerek Ana-dolu’da ve gerekse Anadolu dışındaki Türk topluluklarında Hıdırellez’in yak-laşması ile çeşitli hazırlıklar yapılmak-tadır. Evler baştanbaşa silinmekte, ev eşyaları, üst-baş baştanbaşa temizlen-mektedir. Bu çabalar Hızır Aleyhisse-lam’ın eve uğramasını sağlamak için yapılmaktadır. O gün için aile reisi ev halkına yeni elbiseler, ayakkabılar al-mayı zorunluluk olarak hissetmektedir.

Diğer yandan Hıdırellez günü kuzu veya oğlak kesilmesi, çeşitli yemeklerin hazırlanması tamamlanır. Hıdırellez’i bazı yerlerde bir gün öncesinden oruç tutarak da karşılayan insanlarımız bu-lunmaktadır”(Çay,1997,s.23).

Bolluk bereket getirmesi için o gün yapılan yemekler fakirlere dağıtılır.

Zenginlik için dilekler kâğıda yazılıp gül dalına asılır. Yine bereket için bak-lagiller bahçeye asılır böylece Hıdırel-lez’in baklagilleri kamçılayacağına ve o yıl bolluk olacağına inanılır.

Bütün bu yapılan ritüellerin yanı sıra bir de Hıdırellez’de yapılınca sonunun kötü olacağını düşündükleri işler vardır.

Bunların yapılması hoş karşılanmaz.

“Hıdırellez’de boya badana yapılmaz.

Evin pencere ve kapıları kapatılmaz

“(Turan,2008,s.106). O gün çamaşır yıkanmaz, un ile ilgili işler yapılmaz.

Un ile ilgili işler yapıldığında o yıl sine-ğin çok olacağına inanılır. Tarla, bağ bahçe işleri yapılamaz. Dikiş dikilmez, makas tutulmaz, uyunmaz. Dikiş diken kişinin o sene çok yılan göreceğine, makas tutanın hayvanlarına kurt sal-dıracağına, uyuyan kişilerin ise o yılı uyuşukluk içinde geçireceğine inanılır.

bir takım ritüeller bulunmaktadır. Hızır ile İlyas’ın kardeş olduğuna ve 6 Ma-yıs’ta buluştuklarına inanılır. Yöre hal-kı bu kavuşmayı kutlamak için ve Hızır ile İlyas’ın özellikle Hızır’ın isteklerini, dileklerini gerçekleştireceklerine inanır-lar. Bu dileklerine bu iki kardeşe ulaştı-rabilmek için onların o gün bulunabile-cekleri yerlerde inançlarına göre çeşitli ritüeller yaparlar. Yine o günün bedene sağlık; eve, ev halkına bolluk bereket getirmesi için de birtakım ritüelleri ya-parlar.

Bu yörede Hızır’ın ve İlyas’ın pey-gamber olduğuna onların ölmedikleri-ne inanılır. Bunun için de iki kardeşin senede bir defa buluştuklarına Hızır’ın karadan İlyas’ın denizden geldiğine inanılır (K1). Bir inanca göre de Hı-zır’ın denizden İlyas’ın gökyüzünden geldiğine inanılır (K3). Onların buluş-tuğunda birbirlerini tıraş edip ondan sonra da ayrıldıklarına inanılmaktadır (K1).

Halk bu kavuşmayı, baharın gelişini kutlamak için 5 Mayıs günü ikindi vak-tinde hazırlıklara başlar. Bu hazırlıklar Finike’de kırk bir karınca yuvasından bozuk parayla birlikte toprak toplan-masıyla başlar. Toplanan bu topraklar ve bozuk paralar karınca duası okun-duktan sonra gül dalına asılır. 6 Mayıs sabahı bu toprak ve bozuk paralar gül dalından alınır ve aile efradına verilir.

Para ile toprağı aile efradı cüzdanına koyar ve böylece gelecek Hıdırellez’e kadar bolluk ve bereket içinde yaşaya-caklarına inanırlar (K1).

Aynı gün karınca yuvasından toprak toplanırken üç yolun birleştiği noktaya dilekleri neyse çocuksa çocuk, evse ev,

şim yerinden geçeceğine ve dileklerini göreceğine ve bu şekilde de dilekleri-ni gerçekleştireceğine inanmaktadırlar (K1).

Buradaki genç kızlar ve erkekler ise o yıl evlenip evlenemeyeceklerini öğre-nebilmek için çevreden bir kucak odun toplarlar ve odunu gül dalına bırakır-lar. 6 Mayıs sabahı odunları sayarbırakır-lar.

Odunlar çift ise evleneceklerine, tek ise evlenemeyeceklerine inanırlar (K1).

Özellikle 5 Mayıs’ı Mayıs’a bağla-yan gece Hızır ile İlyas’ın sağlık, bere-ket, bolluk getirmesi için mersin, zey-tin veya iğde yaprağına İhlas-ı Şerif okunur. Sayısı çok da önemli değildir.

(K1) Demre’de 100 tane zeytin yapra-ğına Fatiha suresi okunur.(K3) ya da 70 tane zeytin yaprağına İhlas okunur (K6). Aynı yerde Hızır ile İlyas için çe-kebildikleri kadar ‘’La İlahe İllallah’’

diyerek tespih çekme inancı da vardır (K4). Fatiha suresi veya İhlas Suresi okunan bu yaprakların içine dileklerini yazdıkları küçük kâğıtları da koyarlar (K1,K3,K4,K5,K6).

Gece 00.00’dan sonra veya isteyen-ler sabah namazında bu yaprakları ve dileklerini İlyas’ın denizden geldiğine inandıkları ve ona bu şekilde ulaşabi-leceğine inandıkları için denize bırakır-lar(K1). Yaprakları akarsuya bırakan-lar da vardır (K3,K4,K6).

Yine 6 Mayıs sabahı gusül abdesti alınır böylece bedenlerinin sağlıklı ola-cağına inanırlar (K5). 6 Mayıs sabahı deniz kenarına yaprak dökmeye gi-denler deniz kıyısına dileklerinin resim-lerini çizerler (K1,K3,K4,K5,K6). Daha sonra bu resimlerin dalgalar tarafından silinip silinmediğine bakılır. Silinmişse dileklerinin kabul olacağına inanırlar (K5). Deniz kenarında iki rekât Allah rızası için, iki rekât peygamberin

şe-faati için, iki rekât duaların kabul için namaz kılınır (K1).

Hızır ile İlyas’ın buluştukları an deniz suyunun tatlandığına inanırlar ve bu su-dan evlerine getirirler. Getirdikleri bu suyun birazını seraların içine, birazını ise evin odalarına serperler. Böylece seralarında ve evlerinde bolluğun be-reketin olacağına inanırlar. Eve getir-dikleri deniz suyunun bir miktarıyla da kendileri banyo yapar. Suyun bedenle-rine sağlık getireceğine inanırlar (K4).

Finikeliler ise denizden dönerken yedi çeşit çiçek toplayıp bir demet ha-line getirirler. Bu demeti evlerinin ka-pısına asarlar. Böylece gelecek Hıdı-rellez’e kadar hanedekilerin yüzünün güleceğine inanırlar (K1).

6 Mayıs sabahı çimenlerin üzerinde yuvarlanılır (K6). Çimenlerin üzerindeki çiğleri toplayıp yüzlerini yıkarlar böy-lece ciltlerinin daha güzel olacağına inanırlar. Ayrıca bu çiğ tanelerini sula-rına karıştırıp içtiklerinde de bedenleri-nin sağlıklı olacağına inanmaktadırlar (K1).

Demre’de 6 Mayıs sabahı sadaka için kurban kesilir ve komşulara, ak-rabalara dağıtılır ardından da komşu-larla veya akrabakomşu-larla birlikte pikniğe gidilir. O gün, Horasan’dan geldikle-rine inandıkları erenlerin mezarlarının olduğu yerde piknik yapılır. Bu yer Demre’ye göre rakımı yüksek bir yer-dir. Çocuğu olmayanlar, dileği gerçek-leşmeyenler Erenlerin yattığı türbenin başında iki rekât şükür namazı kılıp uyurlar. Rüyalarında dileklerinin ger-çekleşip gerçekleşmeyeceğinin kendi-lerine bildirileceğine inanırlar. Eğer türbenin üstünde uyuyan kişi hamileyse kişinin bebeğinin cinsiyetini öğrenebi-leceğine inanılır (K3).

Kumluca’da ise halk genellikle

kut-lamayı Hıdırellez günü yapar. Bir gün önceden yapılan hazırlıklar yoktur. An-cak halkın çoğu o gün bütün işlerini bı-rakır ya da önceden bütün işlerini hal-lederler. Eğer 6 Mayıs hafta içine denk geliyorsa çocukların çoğu o gün okula gitmezler. Hep birlikte eğlenmeye gi-derler (K3, K5). Halk 6 Mayıs’ta ge-nellikle Olimpos Dağı’nda toplanır. İlk olarak piknik yapmak için ulu bir ağaç arar. Yapılan piknikten sonra orada çeşme olmasına rağmen bereket getire-ceği inancı ile bulaşıklar derede yıkanır (Oğuz ve Kasımoğlu,2005). Burada yapılan kutlamalardan biri de salın-cağa binmektir (K1,K2,K3,K4,K5,K6).

“Bugüne özel olarak iki çeşit salıncak kurulur. Bunlardan biri, ulu bir ağaca bağlanan halatlarla kurulan tek kişilik salıncaktır. Hıdırellez günü salıncağa binenler göğe her yükseldiklerinde gü-nahlarından arındıklarına inanırlar”

(Oğuz ve Kasımoğlu,2005, K1, K2, K3, K4, K5, K6). İkinci bir salıncak ise iki kişinin aynı anda binebildiği ‘Ca-vur Sancağı’dır (Oğuz ve Kasımoğlu, 2005).

Hıdırellez günü şişman kişilerin zayıf kişileri kucaklayınca da zayıflayacağı-na izayıflayacağı-nanılmaktadır (K2).

Bu yöredeki Hıdırellez kutlamaları göçebe kültüründe de çeşitli ritüellerle kutlanır. Yörükler 6 Mayıs sabahı kah-valtısını süt ile yapar. Hayvanlarını hiç sağmazlar. O süt sadece hayvanların yavrularına içirilir. Sebebi de o gü-nün hayvanların da bayramı olduğuna inanmalarıdır (K1).

Çobanlar yaylaya göçmek için özellikle 6 Mayıs’ı beklerler. 6 Mayıs günü kurbanlar kesilir; komşular,

ak-rar gelmeyeceğine inanırlar. Yaylaya göçtüklerinde hayvanlarının kulağına kendi hayvanlarını diğer obaların hay-vanlarından ayırabilmek için bıçakla iz yaparlar. Yine hayvanlarının kuyruğu-nun ucundaki fazlalığı kesmek için de bugünü beklerler. Bu yaraların 6 Ma-yıs’ta daha çabuk iyileşeceğine inanır-lar (K2).

Hıdırellez sabahı otların üzerindeki çiğ tanelerini beyaz bir tülbent yardı-mıyla tasa toplayıp, süzerler ve bu çiği yoğurt mayalamak için kullanırlar. Bu çiğden yapılan yoğurdun daha lezzet-li olduğuna diğer günlerde toplanan çiğlerden yoğurt elde edilemediğine inanırlar. Ayrıca bu çiğ tanelerini ya-pacakları peynir sütünün içine de ko-yarlar bu peynirin daha tatlı olduğuna inanmaktadırlar (K2).

Yine Kumluca’daki Yörükler pikniğe gitmek için yeşillik bir alanı ya da di-lek dileyebilecekleri ağaçların olduğu yerleri tercih ederler. Buradaki dilek ağaçlarına dilekleri neyse ev, çocuk, sağlık dileyip çaputlarını ağaca bağ-larlar (K2). Burada ateş yakıp ateşin üzerinden üç defa atlarlar. Böylece gü-nahlarının ateşe dökülüp yok olduğuna inanmaktadırlar (K4).

Bugünün mübarek bir gün olduğuna inandıkları için taşkınlık yaratacak dav-ranışlardan, haram olan içeceklerden uzak durmaya çalışırlar (K2, K3).

Yapılan bütün bu ritüellerin özünde aslında sağlık, bereket, bolluk dilekleri yatmaktadır. Baharın gelişi doğanın ta-zelenişiyle, yenilenişiyle birlikte insan-lar da kendi bedenlerinde, ruhinsan-larında ve yaşayışlarında yeni bir sayfa açmak,

arz etmediği görülmektedir. Kişilerin bugünden beklentilerinin çoğunlukla aynı olduğu görümektedir.

KAYNAK KİŞİLER

1. Sabriye Koçubaba,1951, Finike, İlkokul, Derle-me tarihi: 2016.

2. Nuri Doğuş-Fatma Doğuş,1950–1958, Kumlu-ca, okuma yazma yok, Derleme tarihi: 2016.

3. Keziban Avcı, 1982, Demre, Lisans, Derleme tarihi: 2016.

4. Hürriyet Sarıca, 1974, Demre, İlkokul, Derleme tarihi: 2016.

5. Fatime Sarıçobanoğlu,1982, Finike, Lisans, Derleme tarihi: 2016.

6. Ayşe Coşkun, 1973, Demre, İlkokul, Derleme tarihi: 2016.

KAYNAKLAR

1. Araz, N. , Günay, U. ,Tan, N. ,Toygar, K., Öksüz, E. ve Seyidoğlu, B. , 21. Yüzyılın Eşi-ğinde Örf ve Adetlerimiz(Türk Töresi), İstanbul:

Anadolu Matbaa.

2. Çay, A.M.(1997). Hıdırellez Kültür – Bahar Bayramı(Gözden Geçirilmiş 2. Baskı). Ankara:

Kültür Bakanlığı Yayınları.

3. Çelebi, İ (1998). Hızır. Diyanet Vakfı İslam An-siklopedisi. (C. 17, s.406–409).İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı.

4. Dinç, N.(2011). H.Z Hızır Kimdir. İstanbul: Sı-nır Ötesi Yayınları.

5. Harman, Ö.F (2000).‘İlyas.’Diyanet Vakfı İs-lam Ansiklopedisi ,C. 17, s.160–162.,İstanbul:

Türkiye Diyanet Vakfı.

6. Oğuz, M.Ö ve Kasımoğlu, S. (2005 ). ‘Türkiye

‘de 2005 Yılında Yaşayan Geleneksel Kutlama-lar.’ Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.

7. Turan, F.A.( 2008.Bahar). Anadolu’daki Hıdı-rellez Kutlamalarına Dair İnanmalar, Ritüeller, Yasaklar ve Yaptırımlar. Gazi Türkiyat Türklük Bilimi Araştırma Dergisi. S.2. s.92–100

8. Uludağ, S. (1998). “Hızır” Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (C.17, s.409-411) İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı

9. Yücel, A. (2002). Türk Dünyasında Hıdırel-lez Kutlamaları ve İşlevleri. Milli Folklor. S.54.

s.35–38.

Ben bozkırı severim. Ellerimi çatlatan o kuru ayazı. Zemheride gelerek evlerin bacasında tüten meşe dumanını seyretmek isterim. Yazın; serin dere kenarla-rından uzak, su görmemiş çorak topraklara düşmüş bir yağmur damlası gibi işleyecek bir kök aramayı isterim. Baş vermemiş buğday tohumlarının, üstünü beyaz nakışlarıyla örtecek karı görmeyi isterim. Çünkü eriyip, rahmet olup, rızkı-mıza can verecektir. Sonra mı? Sonrası taze buğday saplarının ve başaklarının boyanmış örtüsüyle gelip, göze ferahlık veren renk. Bozkırın ortasındaki hayat işte bu renktir. Dağların kuzey yamacındaki çamlarda, kayınlarda, çalılarda, otlarda hâsılı toprağın üstündeki her nebatatta gördüğümüz; dört mevsimimizi süsleyen bu latif renk aslında bu diyarlara yabancı değildir.

Artık buğdaylar sararmış, esen yelle beraber çıkardıkları ses ile muhteşem bir ahenk oluşturarak raks ediyorlar. Rezzak’ın verdiği rızık olmaya iyice yaklaştı-lar. Sarının harikulade tonuyla boyanan ekin, şimdi de harman olmayı bekliyor ama daha vakit var.

Kellerin kafasının kızardığı, takılan şapkaların terden sarardığı, sıcak mı sıcak

TALAN

CI

Samet Can Karakaya

bu sıcaklarda içilen sıcak çaylar, in-sanın bunaltıcı hararetini alır. Hele de yanında bir cigara olursa değme çayı içenin keyfine. Buralarda tüttürülen bir cigara, her solukta başka bir düşünce-yi, kederi, elemi ve gurbettekileri de hatırlattığı için elbette hasreti de körük-ler. Ağızdan ahenkle çıkarılan dumana bakarak derinden bir ah çekildiği de olur. Yirmi otuz ihtiyarın ancak sıcak-larda durabildiği bir mekân haline ge-len köyümüz aynı zamanda âdetlerini de oldukça iyi muhafaza eder. Yazın görülen bahçe işleri, akşam ziyaretleri ve cami önü sohbetleri meskûnun vakit geçirmesine vesiledir.

Sabah yarı tuğla yarı ahşap evimizin kuzeye bakan tahta pencerelerinden karşıya baktığım vakit, iki yüce dağı birbirine bağlayan uzun ve geniş Eşme Deresi’ni yine hayranlıkla izledim. Ta-biat bana her zaman olduğu gibi bütün cömertliği ve saflığıyla muhteşem man-zarasını sunmuştu. Anlaşılan ninem yine benim için mükellef bir köy kah-valtısı hazırlayıp, evimizin arkasında bulunan bostandaki işleri görmeye ko-yulmuştu. Karnımı sıkıca doyurmuştum.

Karşımdaki manzara, ninemin sobanın üstündeki bakır çaydanlıkla demlediği sıcak ve tavşankanı çayımdan alaca-ğım bir yudumu beklerken, ben de bu sırada cigaramı yakıp kibritin çöpünü sönene kadar salladıktan sonra oda-nın içindeki ocaklığa attım. Eşme De-resi’nin bütün güzelliğiyle, göz göze bakışarak cigaramı tüttürdüm. Eskile-rimi ve kısa boğazlı kara lastikleEskile-rimi giydikten sonra selamlığın hemen yanı başındaki merdivenden avluya indim.

Derin bir nefes alıp tabiatın muhte-şem kokusunu içime çektim. Erik ağacı-nın dallarında sallanan birkaç ham eri-ği yüzümü buruşturarak yerken biraz esneyip iyice açıldım. Evin arkasına,

ninemin yanına doğru dolanırken çakı-lın dibine dikilmiş soğanların diplerinde hiç görmek istemeyeceğimiz bir aksilik gördüm. Ne mi? Kahrolası köstebek delikleri… Köstebekler olgun fidanların köklerini yiyor ve toprağa adeta tünel kazıyorlardı. Bu kazdıkları tünel çakıla kadar uzanıyor ve suyu soğanlara tut-tuğumuz vakit su toprağa işlemeden bu

ninemin yanına doğru dolanırken çakı-lın dibine dikilmiş soğanların diplerinde hiç görmek istemeyeceğimiz bir aksilik gördüm. Ne mi? Kahrolası köstebek delikleri… Köstebekler olgun fidanların köklerini yiyor ve toprağa adeta tünel kazıyorlardı. Bu kazdıkları tünel çakıla kadar uzanıyor ve suyu soğanlara tut-tuğumuz vakit su toprağa işlemeden bu

Belgede Fotoğraf: Emel Beyaz (sayfa 30-44)

Benzer Belgeler