• Sonuç bulunamadı

1.3. Kırmızı Saçlı Kadın’ın Özeti

2.1.2. Kuramın Doğuşu: Julia Kristeva (1941-)

Teorik olarak metinlerarasılık kuramı, 20. yüzyılın ikinci yarısında edebiyat teorisyeni, psikanalist Julia Kristeva tarafından ortaya konmuştur. Kristeva, Noam Chomksy, Ferdinand de Saussure, Sigmund Freud, Jacques Lacan gibi pek çok bilim insanından etkilenmiş olmakla birlikte, metinlerarasılık ile ilgili tanımlamalarını büyük ölçüde Bahtin’in söyleşimcilik kavramından yola çıkarak yapar. Kristeva, 1966 yılında kaleme aldığı “Word, Dialogue and Novel” (Kelime, Diyalog ve Roman) adlı makalesi ile yine aynı yıl yazdığı “The Bounded Text” (Bağımlı Metin) başlıklı makalesinde, Bahtin’in söyleşimcilik düşüncesine dayanarak metinlerarasılık kavramını ortaya koyar.

Kristeva, metinlerarasılığı edebîliğin temel ölçütü olarak görür ve bir metni, öteki metinlerin kesişme noktası olarak ele alır. Ona göre, hiçbir metin rastlantısal bir şekilde oluşmaz. Bir söylem, Bahtin’in deyimi ile diyalojik etkileşimin ürünü ise, metinler de kendilerinden önce ve kendileriyle aynı dönemde yazılmış olan öteki metinlerin değiş-tokuş işlemlerinin ürünüdür. Bir başka ifadeyle, bir metinde, diğer metinlerden alınmış olan sözcüklerin yeri ve bağlamı değişir. Böylece önceki metin etkisiz hâle gelir. Bu da demek oluyor ki, bir metin diyalog kurduğu diğer metindeki bağlamları “yer değiştirme” işleminden geçirerek kendi içinde dağıtıp sindirir ve onu yeni anlamlarla yeniden oluşturur (aktaran Aktulum, 2000: 40-55). Buradan da anlaşılacağı gibi, Kristeva, Bahtin’in söyleşimcilik kavramını yeni bir şekilde ele alıp farklı bir anlam boyutuna taşımış ve kavrama yeni açılımlar kazandırmıştır.

Kristeva’ya göre metinler, hep başka metinlerin alanında oluşur ve okuyanı başka metinlere gönderirler. Burada özellikle vurgulamak gerekir ki, metinler bu kaynaşmanın içinde özerk birer yapı oluştururlar. Yani metinler, birbirinin içinde oluşan ayrı ve öznel bir yapılanmadır. Aktulum, Kristeva’nın Semeiotike, recherches

pour une semanalyse isimli eserinde dile getirdiği metin hakkındaki düşüncelerini

şöyle yorumlar:

Metin belli bir işlevi yerine getiren, belli bir ‘iş’ yapan bir aygıttır. Metnin yerine getirdiği işlev gösterenleri yeniden dağıtmaktır. Farklı

gösteren dizgelerini yeniden dağıtmak yeni bir metin (dolayısıyla yeni anlamlar) üretmektir. Dil üretici bir işlev gerçekleştirir; dil yoluyla, metin gösterenleri yan yana ekler, onları bir bağlamdan alarak yeni bir bağlam içerisine dönüştürerek sokar, böylelikle karşılıklı ilişkiler içerisinde belli değişiklikler yaratır. Bu ilişkiler metinlerarası ilişkilerdir. Metin, metinlerarası açısından bakıldığında, bir alıntılar mozaiği olarak tanımlanır. (Aktaran Aktulum, 2000: 41)

Aktulum’un da yorumunda belirttiği gibi Kristeva, metni bir alıntılar mozaiği olarak görür. Başka bir ifadeyle, bir metin, öteki metin ya da metinlerin değişip dönüşmüş hâlidir. Anlaşılacağı gibi Kristeva, metni, değişim ve dönüşüm ile yeniden üretilen bir yapı olarak ele almıştır.

Bir alıntılar mozaiği olarak metin, başka metinlerle az ya da çok etkileşim içindedir. Bu etkileşim ile metin sürekli olarak başka söylemlere açık bir hâlde bulunur. Demek oluyor ki, her metin, metinlerin aslında çeşitli şekillerde bir yer değiştirmesi ve yeniden üretilmesidir (Aktulum, 2000: 42). Kristeva’ya göre, yeniden üretim, metinlerin diğer metinleri bozup yeniden bir dağılım işleminden geçirmesidir. Her metin, diğer metin ya da metinleri kendi yapısı içinde kaynaştırıp dönüştürür. Böylece metin, tarihin ve kültürün içinde oluşmuş ve fakat öznelleşmiş genel bir metin olarak yorumlanır. Bu metin yorumu, yani metnin yeniden üretilmiş bir metin olarak ele alınması, metni sonsuz bir sürecin öznel bir parçası kılar. Bu açıdan bakıldığında da Kristeva’nın metni evrensel bir boyutta değerlendirdiği söylenebilir (Aktulum, 2013: 55).

Metnin bu evrensel açılımı bağlamında Kristeva, öncelikle, dilin en küçük yapı parçası olarak gördüğü sözcüğün tekil düzlemde ele alınmaması gerektiğini düşünür. Zira ona göre dil masum değildir ve tarafsız olamaz. Kristeva bu düşüncesinden hareketle de sözcüğü tarihsel ve toplumsal metnin içinde ele alır. Böylece metin, kültürün etkisiyle genel bir anlama bürünür. Kristeva bu sebepten metni, metinlerin söyleşimi olarak görüp “genel metin” olarak değerlendirir. Burada genel metin yapısı içinde okunabilen, metnin tarihsel ve toplumsal yerlerini işaret eden bir işlevi olan düşünyapıbirim (Fr. idéologème) kavramı önemlidir. Kristeva, metnin, toplumsal

yapıları içerdiğini ve bunun her metinde farklı yapısal düzeylerde gerçekleştiğini düşünür. Bu anlamıyla düşünyapıbirim, metinlerarası işlevlerin somutlaşması olarak görülebilir (aktaran Aktulum, 2000: 47).

Bu bakımdan Kristeva, metnin önce kendi içinde, sonra da metnin kendinden önceki metinlerle etkileşimi boyutunda incelenmesi gerektiğini düşünür. Aktulum, Kristeva’nın bu düşüncesini şu şekilde yorumlar: “Eşsüremsel düzeyde, anlatıyı dizimsel açıdan ele alarak, ‘kesitlerin düzenlenişinin, olayın sıralanışının, eyleyenler

olgusunun’ evrim geçirip geçirmediğini, gelişip gelişmediğini, gösteren ve gösterilen

düzeyinde baştan sona bir değişiklik meydana gelip gelmediğini araştırır” (Aktulum, 2000: 46-47).

Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere Kristeva, çözümleme yaparken önce eserleri kapalı bir metin olarak ele almış ve kendi içindeki dönüşümleri eşsüremli olarak incelemiştir. Ardından artsüremli bir çizgide eserin öteki metinlerle ilişkilerini inceleyip tarihsel ve toplumsal konumunu belirler. Böylece metni kuran ve fakat onda ayırt edilemeyen ya da güçlükle fark edilebilen birimlerin ayırıcı özelliklerini ortaya çıkarır (Aktulum, 2000: 48).

Bu çalışmalarda Kristeva, Aktulum’un da belirttiği gibi, “kimi sözcelerin yazıldığı dönemin reklam söyleminden, kimilerinin saray şiirinden, skolastik söylemden, halk konuşmalarından, karnaval söyleminden vb. geldiklerini saptar” (Aktulum, 2000: 48). Toplumsal hayatın içinde olan sözlerin romanda somut bir şekilde yer aldığını görür. Bu da demek oluyor ki, eser pek çok farklı söylemin bir kesişme noktasıdır. Kristeva, “Le texte du roman: approche sémiologique d’une structure discursive transformationnelle” (Romanın Metni: Dönüştürücü Söylemsel Yapıya Göstergebilimsel Bir Yaklaşım, 1970) başlıklı tezinde metinlerarası çözümlemeler yapmıştır (Aktulum, 2000: 50).

Anlaşılacağı üzere, Kristeva’ya göre, bir metindeki gösterge, bir diğer metinde yeni bir anlama bürünüp farklı bir gösterge dizgesi oluşturur. Metnin eşsüremli ve artsüremli eksende incelenmesiyle de göndergelerin anlamına ulaşılabilir. Yani, metnin eşsüremli ve artsüremli eksende incelenmesiyle bozulup değişen, dönüşen,

yeniden bir dağılım işleminden geçen metinlerin etkileşimleri ve onların anlamları ortaya çıkarılmış olur. Artık bilinen metinlerarası etkileşimler de söylemlerin işlevsel bakımdan uğradıkları dönüşümlerini gösterir.

Buradan hareketle kısaca söylemek gerekirse Kristeva, metinlerarasılık çözümlemesiyle, romanın hem kendi içinde hem de daha önceki çağlardaki eserler arasındaki yerini belirlemeye çalışır. Aktulum’un da üzerinde durduğu gibi, “Kristeva’nın önerdiği dönüşümsel yöntem yazınsal yapıyı, artık bir metin gibi okuduğu toplumsal ve tarihsel bütün içerisine ve dönüşüm sonucu, önceki sözcenin yeni bağlamda aldığı biçimsel ve anlamsal dönüşümü bulmaya dayanır” (Aktulum, 2000: 46). Bu düşüncesinden hareketle Kristeva, Antoine de la Salle’ın Jean de

Saintré ve Comte de Lautréamont’un Maldoror’un Şarkıları isimli eserleri üzerinde

çözümlemeler yapmıştır.

Kısaca, Kristeva, metinlerarasılık ile metinlerin hem kendi çağlarında hem de kendilerinden önceki çağlarda yazılmış olan diğer metinlerle bir alışveriş içinde olduğu düşüncesine işaret eder. Ona göre, bir metin, diğer bir metnin ya da metinlerin dönüşüme uğrama işleminin sonucu olarak ortaya çıkar ve öznel bir yapı hâline gelir. Metinlerarasılık yöntemi, romanın yapılanmasını inceleyip romana karışan, romanla bütünleşen öteki söylem biçimlerini saptamak, açığa çıkarmaktır.