• Sonuç bulunamadı

4. ESERLERİ

1.3. Kur’an-ı Kerim Hakkındaki Genel Düşünceleri

Müfessirimiz, Bahru’l-Muhît yazarı Ebu Hayyan el-Endelüsî’nin (ö. 745/1344) dile getirdiği, Kur’an belâğatının, nahiv ölçülerine ve nahiv âlimlerinin çıkarımlarına boyun eğmekten münezzeh olduğu düşüncesini taşır.43

تﺎﻤﻠﻇ ﰱ ﻢﻬﻛﺮ ـ ﺗ و ﻢﻫرﻮ ﻨﺑ ﻪﻠﻟا ﺐﻫذ ﻪﻟﻮﺣ ﺎﻣ تءﺎﺿا ﺎﻤﻠ ـ ﻓ ارﺎﻧ ﺪﻗﻮ ـ ﺘ ﺳا ىﺬﻟا ﻞﺜﻤﻛ ﻢﻬﻠـ ﺜ ﻣٍ َ ُُْ ََُ َ َ ِِْ ُِ ُّ َٰ َ َْ َُ َ َ ْ ََ َ َﱠَ ً َ َََْ ْ ِﱠ ََِ َْ ُ ََُ ﻻَ

نوﺮﺼﺒـ ﻳ َ ُ ِ ُْ

“Onların (münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler.”44 âyetinin tefsirinde şunları söyler:

“Müfessirlerin çoğu, (ﻞﺜﻤﻛ)’deki (ك) harfinin, teşbih edatı olan (ﻞﺜﻣ)

kelimesine ilave/zâid olduğu görüşündedirler. (ك) harfi, teşbih edatıdır. İki

edat ise, tek bir müşebbehun bih üzerinde bir araya gelmez. Buna göre

biçim: “(ارﺎﻧ ﺪﻗﻮﺘﺳا ىﺬﻟا ﻞﺜﻣ ﻢﻬﻠﺜﻣ) veya (رﺎﻧ ﺪﻗﻮﺘﺳا ىﺬﻟﺎﻛ ﻢﻬﻠﺜﻣ) şeklinde olur.

Kur’an belâğati, nahiv ölçülerine ve nahiv âlimlerinin çıkarımlarına boyun eğmekten uzak ve yücedir! Dolayısıyla Allah’ın kelimelerinde/ifadelerinde, nahiv âlimlerinin, ilimlerini tashih etmeleri, kurallarını ortaya koymaları için birtakım çekişmeler veya nedenlere sarılmalarına gerek yoktur. Kur’an bir

40

Allah’ın sıfatlarını te’vil ve ispat konusunda elli müfessiri temel alarak, ‘el-Müfessirûn Beyne’t-Te’vil

ve’l-İsbât fi Âyâti’s-Sıfat’ (Müessesetu’r-Risâle, 2000) adlı dört ciltlik eseri yazan Muhammed bin

Abdirrahman el-Miğravî de, el-Hatîb’in selefî ekole bağlı olmadığı görüşündedir. (a.g.e., s. 1465)

41

İctimaî ekol için bkz. Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Tarihi, I-II, DİB Yayınları, Ankara, 1988, c. II, s. 467- 496; Turgut, Ali, Tefsir Usûlü ve Kaynakları, MİFAV Yayınları, İstanbul, 1991, ss. 306-317; Şimşek, Said, Günümüz Tefsir Problemleri, Esra Yayınları, Konya, 1995, ss. 35-77.

42

Bkz. el-Hatîb, a.g.e., c. XVI, s. 1420, 1429, 1460, 1468, 1600, 1616, 1636, 1657, 1733, 1734.

43

el-Muhtesîb, İtticâhâtu’t-Tefsîr fi’l-Asri’r-Râhin, s. 75.

44

söz söyler ve bir üslûp ortaya koyar. Onun sözü hak, üslûbu açıktır. Nahiv kuralları ve nahivcilerin akıllarının şaşkınlığı ile onun üzerinde bir hâkimiyet

kurulamaz.”45

Bu görüşüyle el-Hatîb, Kur’an benzeri bir metni oluşturmaya insan gücünün yetmeyeceğini, Kur’an’ın üslûp, söz sanatları ve belağat açısından insanlığın erişemeyeceği bir düzeyde olduğunu savunan müfessirler arasında yer alır. Kur’an’da, verilmek istenen mesajı vurgulamak için bazen Arapça gramer kural ve kaidelerinin dışına çıkılmıştır. Kur’an, mevcut Arap diline tamamen teslim olmak yerine, zaman zaman onun belli unsurlarına yeniden şekil verip düzenlediği de olmuştur.46

Abdulkerim el-Hatîb, Kur’an’ın anlamının Allah’tan; ifade kalıplarının ise Hz. Muhammed’den kaynaklandığı görüşüne karşı çıkar, bu iddiaya cevap verir. O, Kur’an’ın i’cazının sadece manasında değil aynı zamanda nazmında olduğunu söyler. Hz. Peygamber’in (sav), vahyi ezberlemek için çaba göstermesini bu manada delil olarak gösterir. Kur’an-ı Kerim’i birçok yerde Allah’ın kelâmı olarak nitelerken, bir sözün, lafız ve mana birlikte olmadıkça mütekellim’e ait olmayacağını söyler.47

Ancak tefsirinin bir başka yerinde, “O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen

onun okunuşunu takip et.”48 âyetinin tefsirinde de, bu görüşünün tam aksine, lafız ile manayı birbirinden ayırır. Allah’ın, Peygamberi’ne (sav), kendisine vahyedilen anlamları lafızlara dökmesi için acele etmemesini emrettiğini söyler.49 Bu iddiası ile manayı Allah’a, lafzı Hz. Peygamber’e (sav) atfetmiş olur. Kısacası ileride muhkem ve müteşabih konusunda göreceğimiz gibi, bu konuda da el-Hatîb belli bir görüşe sahip değildir ya da zaman içerisinde farklı bir görüşe sahip olmuş ancak görüşlerinden herhangi birini tashih etmeye kalkışmış değildir.

Nasr Hamid Ebu Zeyd, bu problemin, Kur’an âlimleri nezdinde başka bir şekilde de gündeme geldiğini ve bu çerçevede çeşitli sorulara cevap arandığını ifade eder. Sonuç olarak şöyle der: “Âlimler bu soruya cevap noktasında iki gruba ayrılmıştır. İlk grup şu görüşü benimsemiştir: İndirilen, hem lafız hem de manadır. Cebrail, Kur’an’ı

45

el-Hatîb, a.g.e., c. I, s. 36.

46

Güven, Şahin, Kur’an’ın Anlaşılması ve Yorumlanmasında Çokanlamlılık Sorunu, Denge Yayınları İstanbul, 2005, s. 40. 47 el-Hatîb, a.g.e., c. X, ss. 167-171. 48 75/Kıyamet, 18. 49 el-Hatîb, a.g.e., c. XV, s. 1324.

Levh-i Mahfuz’dan ezberlemiş ve onu indirmiştir. Bazıları da şunu söylemiştir: Kur’an’ın harfleri Levh-i Mahfuz’da mevcut olup, bu harflerin her biri Kaf Dağı büyüklüğündedir. Her birinde, Allah’tan başkasının ihata edemeyeceği (sonsuz) manalar mevcuttur.”50

Biz, burada tartışmaya açık olan her iki görüşten (indirilenin lafız ve mana ya da indirilenin lafız olup mananın Hz. Peygamber’e (sav) ait olduğu) görüşlerinden hangisinin isabetli olduğu konusunu ele almayacağız. Bizim dikkat çektiğimiz konu, el- Hatîb’in, tefsirinin farklı yerlerinde her iki görüşü de benimsemiş olması ve kendi içinde çelişkiye düşmesidir.

el-Hatîb, son yüzyılda sık sık dile getirilen, Kur’an’ın nüzûl sırasına göre okunması fikrine de karşı çıkar. Âyet ya da sûrelerin inişi sırası konusunda âlimler arasındaki ihtilafa rağmen bunun gündeme getirilmesini, Kur’an’ı anlama hedefinden saptırmak olarak değerlendirir. Bu tür bir okumayı fitne olarak kabul eden müellif, konu ile ilgili bir makale de kaleme almıştır.51

İzzet Derveze, Ali b. Ebi Talib’in (ra) de Kur’an’ın nüzûl sırasına göre bir mushafı olduğundan hareketle, Kur’an’ı nüzûl sırasına göre tefsir etmede herhangi bir sakıncanın olmadığı, tam tersine Kur’an’a hizmette büyük bir yer aldığını, yine de bu konuda düşüncelerini öğrenmek için Suriye müftüsü Şeyh Ebu’l-Yüsr Âbidîn ve Abdulfettah Ebu Gudde’ye başvurduğunu, bu konuda aslolanın niyet olduğunu söyler.52 Ancak tarihsel olarak baktığımızda, İslam dünyasına nüzûl sırasına göre Kur’an’ı tertip etme çabalarının, özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında müsteşriklerin çabalarıyla girdiğini görmekteyiz. Kur’an’ın Hz. Muhammed’in zihninin bir ürünü olduğunu kabul eden müsteşrikler, onu kronolojik olarak okuyarak Hz. Muhammed’i ve onun zihin dünyasını anlamaya ve yorumlamaya çalışmışlardır.53

50

Ebu Zeyd, Nasr Hamid, İlahî Hitabın Tabiatı, (çev. Mehmet Emin Maşalı), Kitabiyat, 2. baskı, Ankara, 2006, s. 66.

51

Bkz. Abdulkerim el-Hatîb, “Fitnetu’t-Tertîbi’n-Nüzûl li’l-Kur’an”, el-Fikru’l-İslâmî, Lübnan, 1971, yıl: 6, sayı: 2, s. 37-42.

52

Derveze, Muhammed İzzet, et-Tefsîru’l-Hadîs, I-X, Dâru İhyai’l-Kütüb el-Arabî, Kahire, 1383, c. I, ss. 9-10.

53

Okumuş, Mesut, Kur’an’ın Kronolojik Okunuşu: Muhammed İzzet Derveze Örneği, Araştırma Yayınları, Ankara, 2009, s. 17; Koçyiğit, Hikmet, Kur’an’ın Nüzûl Sırasına Göre Tefsir Edilmesi,

HÜİFD, c. 12, sayı: 23, 2013/1, (ss. 183-201), s. 5; Güven, Şahin, Muhammed Âbid el-Câbirî ve

el-Hatîb’le çağdaş olan Emin el-Hûlî (ö. 1966), mevcut tertibin müslümanlar nezdinde bazı ilahî hikmet ve gayelerinin bulunduğu ancak Kur’an’ı bu tertibe riayet ederek tefsir etmenin onun mana ve maksatlarının tam anlaşılması hususunda isabetli olmayacağı kanaatindedir. el-Hûlî, bu görüşlerine gerekçe olarak, Mushaf tertibinde konu birliğinin olmaması ve âyetlerin nüzûl tertibine riayet edilmemesine işaret etmektedir.54 Muhtemelen el-Hatîb de, çağdaşı Emin el-Hûlî’den (1895-1966) etkilenmiş, sonradan şekillenen bu tefsir ve okuma anlayışının İslam dünyası üzerinde kötü etkileri olacağını düşündüğünden buna tepki göstermiştir. Oysa Kur’an’ı nüzûl sırasına göre tefsir etme eğiliminde, Kur’an’ı bir metin olarak değil, canlı bir hitap olarak görme anlayışı ağırlıktadır55 ki, bu da varolan metne yeni bir gözle bakmayı gerektirmektedir ve Derveze’nin dediği gibi tamamen konu hakkında beslenen niyetle ilişkilidir.