• Sonuç bulunamadı

4. ESERLERİ

2.6. Kelâmla İlgili Bazı Meseleleri Açıklaması

2.6.1. İstiva

İstivâ, ‘yükselmek, yönelmek, eşit olmak, yukarı çıkmak, doğru ve düzgün olmak, iki şeyin birbirine eşit olması, kastetmek, dikilmek, olgunlaşmak, mutedil olmak, karar kılmak, oturup yerleşmek’ gibi anlamlara gelir.295 Kur’an’da, Allah’ın yeryüzü ve gökyüzünü yarattıktan sonra arş’a istiva ettiği anlatılır.296

Kelâm âlimleri ve kelâmî bir eğilime sahip olan müfessirler, Yüce Allah’ın zâtıyla ilgili Kur’ân’da yer alan, tecsîm ve teşbîh algılamasına yol açabilecek bazı ifadelerin mahiyeti üzerinde çokça fikir yürütmüşlerdir. Bu ayetlerle ilgili yaklaşımlar, İslâm düşünce geleneğinde genel olarak üç ana damarı oluşturmaktadır. Birinci 291 Bkz. a.g.e., c. IV, s. 265, 268, 272, 275. 292 Bkz. a.g.e., c. IV, s. 272. 293 Bkz. a.g.e., c. IV, s. 273 294

Bkz. a.g.e., c. IV, s. 276; c. XII, s. 1001.

295

Ferahidî, Halil bin Ahmed, Kitabu’l-Ayn, (thk. Mehdi el-Mahzûmî, İbrahim es-Samerrâî), I-VIII, Daru’l-Hilal, byy. c. II, s. 981-982; 1013-1015; Eş’arî, Ebû’l-Hasan Ali b. İsmail, Kitabu Makalat’il-

İslâmiyyîn ve İhtilafu’l-Musallîn, I-II, (thk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamit), Beyrut,1990,

c. I, s. 237; İbn Manzur, a.g.e., c. XIV, s. 410, ‘seva’ md.; İsfehanî, Hüseyin b. Muhammed er-Rağıb,

el-Müfredat fi Garibi’l-Kur’an, (thk. Savfan Adnan ed-Davedî), Daru’l-Kalem, Dımeşk, 1412, ‘seva’

md. 366-369; İbn Faris, Ebû’l-Hasan Ahmed b. Faris b. Zekeriya, Mu’cemu Mekayisu’l-Lüga, I-III, (thk. Abdusselam Muhammed Harun), c. III, s. 89-90; el-Askerî, Ebu Hilal Hasan, el-Furuku’l-

Lüğaviyye, (thk. Muhammed İbrahim Selim), Daru’l-İlm ve’s-Sekafe, Kahire, trs., 178 ve 179.

maddeler, s. 22; Yavuz, Yusuf Şevki, “İstivâ” md. DİA, İstanbul, 2001, c. XXIII, s. 402.

296

yaklaşım, bu ifadelerin hakikî anlamda kabul edilmeleridir. Bu yaklaşımı benimseyenler, genelde Müşebbihe veya Mücessime olarak isimlendirilmektedir. İkinci yaklaşım, bu ifadelere ‘keyfiyetlerini sorgulamaksızın, oldukları gibi’, fakat “O’nun hiçbir benzeri yoktur”297 ayetinden hareketle teşbîh ve tecsîme sapmadan iman etmek ve bunlarla ilgili herhangi bir yoruma gitmekten kaçınmak şeklinde kendini gösterir. Bu yaklaşıma da selef ulemasında, Hanbelîlik’te ve ayrıca Eş’ariyye ve Mâtürîdiyye mezheplerinin özellikle ilk dönemlerinde rastlamaktayız. Üçüncü yaklaşım ise, bu gibi ifadelerin, konuyla ilgili olarak anahtar konumundaki yukarıdaki ayetten hareketle tecsîm ve teşbîhe sapmaksızın, Yüce Allah’ın şanına yakışır bir şekilde te’vil edilmesi şeklinde kendini göstermektedir. İlk dönemlerde Mu’tezile tarafından ortaya konulan bu yaklaşım, daha sonraları Ehl-i Sünnet tarafından da büyük oranda benimsenmiştir.298

Abdulkerim el-Hatîb’in istiva konusundaki fikirleri farklılık gösterir. Örneğin,

او تاﻮﻤﺴﻟا ﻖﻠﺧ ىﺬﻟاَ ِ َ ٰ ﱠ

َ ََ

َ

ﻷَ

ﺴﻓ ﻦﲪﺮﻟا شﺮﻌﻟا ﻰﻠﻋ ىﻮـﺘﺳا ﰒ مﺎﻳا ﺔﺘﺳ ﰱ ﺎﻤﻬـﻨـﻴـﺑ ﺎﻣو ضرْ

َ ْ ﱠُٰ

ِ َْ

ْ

ََ َْٰ

ُ ٍ ﱠ ِ ِﱠَ

ََُ َ َ َْ

َ

ْ

ﺌَ

اﲑﺒﺧ ﻪﺑ ﻞً َ ِ ْ

“Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş’a istivâ eden (ona hükmeden) Rahmân’dır. Bunu bir bilene sor.”299 âyetinin tefsirinde şunları söyler300:

“Arş’a istiva etmek, bu nesne üzerinde bulunmak, ondaki güç ve otoriteye sahip olmak, bu varlıktan hiçbir zerrenin Allah’ın otoritesi ve ilminden çıkmaması demektir. Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. “O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir.

Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”301

Yukarıda alıntıladığımız kapsamda değerlendirdiğimizde, el-Hatîb, bu sözleriyle Allah’ın zâtı ile ilgili hususları değerlendirmede, üçüncü gruba girmektedir. İstiva’yı hakikî anlamda anlamamış ancak konu hakkında herhangi bir yoruma gitmekten de kaçınmamıştır. el-Hatîb’in, ‘ondaki güç ve otoriteye sahip olmak’ ifadesi ile ne

297

42/Şûrâ, 11.

298

Kiraz, Celil, Zemahşerî’nin el-Keşşâf’ında Allah’ın Bazı Sıfatlarıyla İlgili Temsîl, Mecâz ve İstiâre Algılamaları, UÜİFD, c. 17, sayı: 2, Bursa, 2008, s. 520.

299 25/Furkan, 59. 300 el-Hatîb, a.g.e., c. X, s. 50. 301 6/En’am, 59.

kastettiği ise anlaşılmamaktadır. Onun bu görüşüne göre -hâşâ- mülkü konusunda Allah’a üstün gelmiş bir gücün daha önce var olduğu akla gelmektedir.

Tefsirinin farklı yerlerinde de, Allah’ın otorite ve gücünü bu varlığın (arş’ın) üzerinde yaydığını söyler.302

el-Hatîb’in, istiva konusundaki görüşünü ifade ettikten sonra, bu konu hakkında selefin inancını da aktarmamız gerekir. Selef, bu âyetlerin ya Allah’ın sıfatlarına uygun bir şekilde tevil ve tüm muhdes sıfatlardan tenzih edilmesi ya da muhdes sıfatlardan Allah’ı tenzih ederek tevil edilmesi görüşündedir. Ümmü Seleme’den (ra) rivayet edildiğine göre, ona, “Sonra Arş’a istivâ eden (ona hükmeden) Rahmân’dır.”303 âyeti sorulduğunda şöyle dedi: “İstiva meçhul değil, nasıl olduğu ma’kul (anlaşılır) değildir. Bunu ikrar (kabul) etmek imandan, inkârı ise küfürdendir.”304

İmam Ahmed’e, istiva’nın anlamı sorulduğunda şöyle dedi: “İstiva, bildirildiği şekildedir; insanın aklına geldiği şekilde değil.” İmam Şafiî’ye de sorulduğunda şöyle dedi: “Herhangi bir teşbihte bulunmadan iman ettim. Herhangi bir örneğe gerek duymadan kabul ettim. Onu anlayabileceği düşüncesinden dolayı nefsimi suçladım ve bu konuda tartışmaya dalmaktan tamamen kendimi uzak tutmuş bulunmaktayım.”305

Selefin, istiva konusundaki düşüncesini ifade ettikten sonra, el-Hatîb’in, arş’ın, varlığın merkezi olduğu görüşünde hata ettiğini söyleyebiliriz. Bu görüş, selefin akidesine, Kur’an âyetlerine ve hadislere muhaliftir.

el-Hatîb, bazen de İmam Malik’in, herhangi bir ta’dil veya te’vilde bulunmadan ifade ettiği görüşü benimser. Örneğin, “Rahmân, Arş’a istivâ etmiştir.”306 âyetinin tefsirinde şunları söyler:

“Yüce Allah, arş’ın üstüne istiva etmiştir. O, mülkü ve hükmünde tektir. Hiç kimse bunu O’ndan alamaz. Ne bir eş ve ne de bir çocuk, bu konuda O’na ortak olamaz!.. Mu’tezile, Kaderiye, Mücessime ve diğerleri gibi görüş sahipleri arasında bu konuda birçok görüş ifade edilmiştir. Arş’ın ve arş’a

302

el-Hatîb, a.g.e., c. VII, s. 66; c. VIII, s. 781.

303

20/Taha, 5.

304

Kurtûbî, el-Cami’ li Ahkâmi’l-Kur’an, c. 1, s. 254.

305

el-Bâcûrî, İbrahim, Şerhu Cevheratu’t-Tevhid, (thr. Muhammed Edib el-Keyâlî ve Abdulkerim Tâtân), byy., 1972, s. 165.

306

istivanın te’vili konusunda birçok görüş ve ihtilaf vardır… Bunların en iyisi,

bu konuda İmam Malik’in görüşüdür.”307

Konu ile ilgili diğer âyetlerin tefsirini de gözden geçirdiğimizde, el-Hatîb’in, istiva konusunda tek bir görüş üzere olmadığını görürüz. Kimi zaman selefin görüşünü benimserken, kimi zaman da Allah’ın sıfatlarından bahseden âyetleri te’vil eder. Bazen, istiva konusunda selefin görüşünü benimserken, bazen istiva’yı hakikî anlamda te’vil eder. Bazen de Mutezile’nin görüşünü destekler tarzda, istila/hâkimiyeti alma şeklinde te’vil eder.308

İstivâ, ilâhî kudret ve iradenin bütün kâinat üzerinde sürekli olarak geçerli olduğunu ve bütün varlıkları hâkimiyeti altına alıp yönettiğini anlatan bir sıfattır. Arşa istivâ etmek tabiri insanlar hakkında kullanıldığı zaman bile bundan sadece bir hükümdarın devlet başkanlığı tahtına oturması anlaşılmaz, bunun yanı sıra hükümdar sıfatını alması manasını ifade eder. Bir yerde ve yönde bulunmak gibi yaratılmış varlıklara ait niteliklerden münezzeh olan Allah’ın arşa istivâsı ancak mecazî bir mâna ile açıklanabilir ki o da kâinat üzerinde mutlak hâkimiyet kurması demektir... İstivâ gibi, özünde müteşabih olan ve mecaz anlamları içinde barındıran lafızları, ne Selef âlimleri gibi zahiri üzere alıp gerçeğe uygulamak, ne de Mutezile bilginleri gibi tamamen te’vil ederek soyutlaştırmak gerekir. Doğru olan, bilimin ve zamanın hoşgörüsünden yararlanarak yorum yapmak ve sonunda yine de “En iyisini Allah bilir” diyerek son sözü zamana bırakmaktır.309

Biz, İslam dünyasında ihtilaflara neden olan konuların gündeme getirilirken, pratik sonuçlarının hesap edilmesi gerektiği görüşündeyiz. Kur’an-ı Kerim’de, herhangi bir olay ya da kıssanın en ince ayrıntılarına kadar anlatılmadığı herkes tarafından bilinir. Kur’an’da anlatılmayan, üstelik insanların tanık olmadığı ve olamayacağı konularda tartışmanın, ‘gaybı taşlama’ seviyesinde faydadan uzak tartışmalar olduğuna inanıyoruz. Nitekim tarih boyunca bu türden yapılmış olan tartışmalar, İslam dünyasına pratik bir kazanç sağlamanın aksine, büyük bir problem yumağı bırakmıştır.

307

el-Hatîb, a.g.e., c. VIII, s. 781.

308

Bkz. A.g.e., c. XV, s. 1063.

309

Güven, Mustafa, Hakikat ve Mecaz Bağlamında Müteşabih Bir Kavram Olarak “İstivâ”, Hikmet

Ayrıca Allah’a ait sıfatları, ancak kendi dünyamızın dili ya da görselliği ile tanımlayabiliriz ki, bu konuda kelimelerimiz yetersiz, eksik ya da hatalı olur. Dolayısıyla istiva konusunda en doğrusu, onu te’vil etmeye çalışmamak, olduğu gibi kabul etmektir. Muhtemelen ilk dönem müslümanlarının eşsiz bir ahlâka ulaşma ve medeniyet kurma çabalarında da, Kur’an’a doğru bir şekilde yaklaşmaları temel olmuştur.

Rasûlullah’ın hayatta olduğu ve vahyin indirildiği süreçte tam bir teslimiyet vardı. Bu dönemde hiçbir mümin itikada ilişkin hususlarda, sözgelimi ‘istiva’ gibi konularda soru sormamış, aklın algı alanını aşan meselelerde aklî yorumlar yapmamış, yalnızca olduğu gibi inanmakla yetinmiştir. Bu nedenle hicrî birinci yüzyılda, Hz. Peygamber’in vefatına kadar geçen zaman sürecinde Allah’ın isimleri, sıfatları ve filleri gibi itikadî konularda hiçbir tartışma yaşanmamış, sahabelerden hiçbiri Kur’an ve Sünnet’te varid olan nitelemeleri te’vil etmemiştir.310