• Sonuç bulunamadı

Kur‟an‟ın Çoğaltıldığı Dönem Öncesi

B. Kıraatlerin GeliĢim Süreci

1. Kur‟an‟ın Çoğaltıldığı Dönem Öncesi

Hz. Peygamber‟e elçilik görevinin verildiği yıllar kültürel açıdan imkânların son derece sınırlı olduğu yazılı kültüre nispetle Ģifâhî kültürün daha yaygın olduğu ve toplumun büyük bir kesiminin ümmî olduğu bir dönemdir.142 Allah Teâlâ böyle ümmî bir toplum143 içinden yine kendileri gibi ümmî bir kiĢiyi elçi olarak tayin etmiĢ ve onu vahye muhatap kılmıĢtır.144

BaĢlangıç itibariyle Hz. Peygamberin kısa süreliğine de olsa yaĢadığı bir takım korku ve heyecanlar atlatıldıktan sonra; “Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve insanları uyar!”145

Emriyle birlikte insanların vahiyle tanıĢma ve tanıĢtırılması dönemi baĢlamıĢtır. Ġlk dönem itibariyle sınırlı sayıda insana ulaĢma imkânı olsa da, Ģartların olgunlaĢmasına paralel olarak bu kutlu halka geliĢmiĢ ve zamanla sistematik bir eğitim öğretim faaliyetine dönüĢmüĢtür.

Hz. Peygamber bir yandan gelen vahyi insanlara okuyor, bir yandan açıklıyor ve bir yandan da kayıt altına alma iĢi üzerinde titizlikle duruyordu. Ġlk zamanlar sayıları az olan ancak vahiy akıĢının artarak devam etmesi ve Müslümanların sayısının artmasına paralel olarak çok sayıda sahâbenin görev aldığı, bir nevi vahiy kâtipliği müessesesi tesis edilmiĢtir.146 Hz. Peygamber‟in rehberliğinde sahâbenin

142 Ümmî, anasından doğduğu gibi kalan; yeni bir bilgi edinmemiĢ olan; okuma-yazma bilmeyen gibi

anlamlara gelir. "Ümm" kelimesinin ism-i mensubu "ümm"e mensup olan demektir. Arap dilinde "ümm"; anne, bir Ģeyin aslı gibi anlamlara gelir. Bkz. Râgıb el-Isfehânî, el-Müfredât, s. 27, “َا” mad.; Ġbn Manzûr, Lisânü‟l-Arab, I/132, “ُِأ” md.

143 Cum'a, 62/2. 144

A'râf, 7/157, 158; Ankebût, 29/48; Buhârî, Savm, 13; Müslim, Sıyam, 15. 145

Müddessir, 74/1-2.

146 Ersöz, Ġsmet, Kur‟an Tarihi-Kur'ân-ı Kerim'in ĠndiriliĢi ve Bugüne GeliĢi, Ġstanbul, 1996, s. 75-79; Demirci, Muhsin, Vahiy Gerçeği, ĠFAV Yayınları, Ġstanbul, 1996, s. 222.

47

okuma yazma bilenlerinden oluĢan bu grup o günkü mevcut imkânlar içinde bir yandan gelen vahyi yazıyla kayıt altına alırken, diğer taraftan da ezberlemiĢlerdir. Bunun yanında vahiy kâtipliği gibi özel bir görevi olmayan, dahası ümmî olan çok sayıda sahabi de Hz. Peygamber‟den Kur‟an‟ı dinleme ve ezberleme noktasında büyük bir gayret göstermiĢlerdir. Dolayısıyla sahâbe Kur‟an‟ın korunması ve kayıt altına alınmasında yazı (kitabet) ve ezber (sadr) olmak üzere iki temel yönteme baĢvurmuĢlardır.147

AraĢtırmacılar bu iki yoldan ezberin kitabetten daha yaygın ve daha etkin olduğu kanaatindedirler.148

Esasında toplumun okuma yazma seviyesi ve yazım imkânları dikkate alındığında kitabetin ezbere nispetle daha dar bir kesime hitap ettiği söylenebilir. Sonuç itibariyle Hz. Peygamber döneminde çok sayıda vahiy katibi tarafından Kur‟an‟ın tamamı yazıyla kayıt altına alınmıĢtır. Diğer taraftan Ġbn Mes‟ud ve Ubey b. Ka‟b gibi bazı sahâbîler de özel Mushaflara sahip olmuĢlardır.149

Hz. Peygamber Kur‟an‟ın korunması ve kayıt altına alınması yanında O‟nun okunması ve okutulmasına da gerçekten büyük önem vermiĢtir.150

Birçok hadislerinde Kur‟an okumanın, okutmanın ve hatta dinlemenin fazileti üzerinde durmuĢ, sahâbeyi buna teĢvik etmiĢ ve kendileri de bu konuda sahâbeye örnek olmuĢtur.151

Hz. Peygamber gelen vahyi insanlara tebliği etme sırasında, kendisinden Kur‟an öğrenme talebinde bulunanların bu talebini yerini getirme esnasında, namazlarda, ramazan aylarında ve gece vakitlerinde olmak üzere daha pekçok vesileyle Kur‟an okumayla meĢgul olmuĢ, bazen de sahâbeden Kur‟an dinleme talebinde bulunmuĢtur. Diğer taraftan sahâbe içinde kıraatiyle temayüz eden kiĢileri taltif etmiĢ ve onlardan Kur‟an öğrenilmesini teĢvik etmiĢtir.152

Hz. Peygamberin kıraatle ilgili bu tutumu sahâbe üzerinde ciddi bir etki meydana getirmiĢ ve çok sayıda sahabi bu yönde büyük çaba sarfetmiĢtir. Bu bağlamda Kur‟an‟ın tedrici

147 Hamîdullah, Ġslâm Peygamberi, II/706. 148

Ġbnü‟l-Cezerî, en-NeĢr, I/6. 149

Sicistânî, Ebû Bekir Abdullah b. Ebî Dâvud Süleyman b. el-EĢ‟as, Kitâbu‟l-Mesâhif, Kahire, 1936, s. 50-87; el-Kattân, Mennâ Halil, el-Mebâhis fî Ulûmî‟l-Kur‟ân, Müessesetü‟r-Risâle, Beyrut, 1994, s. 173-174.

150

Kur‟an okumaya teĢvik etme ve Kur‟an okumanın faziletine dair birçok âyet ve onlarca hadisi Ģerif mevcuttur. Bkz. Fatır, 35/29-30; Enfal, 8/2; Müzzemmil, 73/4-20; Buhârî, Fezâilü‟l-Kur‟ân 17, 21;

Tevhîd 36, 52, 45; Ġlm 15; Müslim, Müsâfirîn 243, 266, 268; Ebû Dâvud, Edeb 16, Salât 349; Tirmizî, Fezâilü‟l-Kur‟ân 13, 15, Edeb 79; Ġbn Mâce, Edeb 52.

151 Buhârî, Fezâilü‟l-Kur ân 7, Tefsir-u Sûre 17, 1; Ebû Dâvud, Tatavvu, 22, Ramazan, 9. 152 Buhârî, Menâkibu'I-Ensar,16.

48

olarak iniĢine paralel olarak bazı sahabiler Hz. Peygamber daha hayattayken Kur‟an‟ı baĢtan sona ezberlemiĢ birçokları da vahiy ortamının hareketliliği sebebiyle Kur‟an‟ın tamamını olmasa da büyük bir kısmını ezberlemiĢ, kalan kısımlarını da Hz. Peygamber‟in irtihali sonrası tamamlamıĢtır.153

Kur‟an‟ın okunması ve ezberlenmesi noktasında sahâbenin ortaya koyduğu bu tutum daha sonraki nesillere de örneklik teĢkil etmiĢtir.

Kıraat faaliyeti Kur‟an‟ın nüzûlüyle birlikte baĢlamıĢtır. Hz. Peygamber Kur‟an‟dan bir bölüm âyetleri önce Cibrîl-i Emîn‟den dinlemiĢ ve sonra da O‟na okumuĢtur.154

Esasında karĢılıklı arz ve sema Ģeklinde gerçekleĢen bu tarz, kıraat ilminde yaygın bir usul olarak kabul görmüĢtür. Öyle ki gerek Hz. Peygamber‟le sahâbe arasında ve gerekse sahâbenin kendi arasında meydana gelen Kur‟an eğitiminde çoğunlukla bu yönteme baĢvurulmuĢtur. Bu anlamda Hz. Peygamber ilk hâliyle Kur‟an âyetlerini Cibrîl-i Emîn‟den nasıl öğrenmiĢse sahâbeye öyle okumuĢ, sahâbe de Hz. Peygamber‟den öğrendiklerini gittikleri yerlerde insanlara öğretmiĢtir. Bu durum Kur‟an‟ın tek harf üzere okunduğu dönem için de yedi harf ruhsatından sonraki dönem için de geçerlidir. Dolayısıyla Hz. Peygamber‟e rağmen herhangi bir sahabinin Kur‟an‟ı O‟ndan duyduğundan farklı bir tarz üzere okuması mümkün değildir. Bütün bu uygulamalar kıraatin tevkîfî bir yolla vahye dayandığı gerçeğini ortaya koyar.

Yirmi üç yıllık Risâlet dönemiyle ilgili bu genel tasvirden; kıraatin vahiy süreciyle birlikte baĢladığı kitabetin ise net bir tarih verilmemekle birlikte ilk ĢaĢkınlık ve telaĢ dönemlerinin ardından baĢladığı söylenebilir.155

Bu süreçte Hz. Peygamber‟in fonksiyonu bütünüyle vahiy meleğinin yönlendirmesine göre ĢekillenmiĢtir. Kur‟an‟ın ifadesiyle; “O sadece, kendisine vahyolunanı insanlar tebliğ

153 Râfiî, Mustafa Sadık, Ġ‟cazü‟l-Kur‟ân, s. 17; Çetin, Abdurrahman, Kur‟ân Ġlimleri ve Kur‟ân‟ı

Kerîm Tarihi, Dergâh Yayınları, Ġstanbul, 1982, s. 94.

154 Buhârî, Bed'ü'l-Vahy, 3; Müslim, Ġmân, 252. 155

Nâzil olan âyetlerin Mekke döneminin ilk yıllarından itibaren yazıldığına dair bizzat Kur‟an'da, hadis kaynaklarında ve tarih kitaplarında bilgiler bulunmaktadır. Müslümanların sayıca az olduğu ilk birkaç yılda vahyin yazdırılmamıĢ olabileceği düĢünülse bile bu bir mahzur teĢkil etmemiĢtir. Çünkü bu dönemde inen sûreler, gerek çok kısa olmaları gerekse üslup özellikleri dolayısıyla Rasûl-i Ekrem ve sahâbîler tarafından kolayca ezberlenmekte ve okunmaktaydı. Vahyin erken dönemlerden itibaren yazıldığına dair en önemli delillerden biri Hz. Ömer'in Müslüman olması hâdisesidir." Bkz. Hamîdullah, Muhammed, Rasûlüllah Muhammed, (çev. Sâlih Tuğ) Ġrfan Yayınları, Ġstanbul, 2000, s. 196; BirıĢık, Abdülhamit, "Kur‟an", DĠA, Ankara, 2002, XXVI/385.

49

etmekle görevli kılınmıĢtır.”156

Diğer taraftan Nebi (as)‟ın ümmî bir peygamber olması da bu gerçekliği teyit eden bir baĢka delil olarak zikredilebilir. Hz. Peygamber‟le ilgili bu özelliklerin bilinmesi Kıraat ilmi açısından son derece önemlidir. Zira bütün bu veriler, kıraatin vahiy meleğinden itibaren silsile halinde Hz. Peygamber‟e, O‟ndan sahâbeye, sahâbeden tâbiûna ve sonraki nesillere hangi ilkeler çerçevesinde nakledildiğine dair önemli bir veri olarak kabul edilmektedir.

Sahâbe, tabiî olarak farklı kabiliyet ve özelliklere sahipti. Onlardan birçoğu değiĢik alanlarda özel bir takım donanıma sahipken, bazı sahabiler ise kıraat alanındaki özel kabiliyetleriyle öne çıkmıĢtır. Kendilerine kurra denilen bu kiĢiler baĢından itibaren Kur‟an‟ı birinci ağızdan almıĢ, ezberlemiĢ ve Hz. Peygamber‟in görevlendirmesiyle de öğretim faaliyetlerinde sorumluluk almıĢlardır. Esasında sahâbe içinde birçokları bu kutlu halka içinde yer alıp yerine göre bazı hizmetlerde bulunsa da özellikle Abdullah b. Mes‟ud, Übey b. Ka‟b, Ebu‟d-Derda, Osman b. Affân, Ali b. Ebi Tâlib, Ebû Musa el-EĢarî, ve Zeyd b. Sabit gibi Kur‟an hafızları bu faaliyetler içinde temayüz etmiĢ isimler olmuĢtur.157

Bunlara Huzeyfe‟nin azatlısı Sâlim ve Muaz b. Cebel, öğreticilik görevi için değiĢik beldelere gönderilen Mus‟ab b. Umeyr, Amr b. Hazm, Ebû Ubeyde b. Cerrah gibi isimler de ilâve edilebilir.158

Dolayısıyla ilgili tüm rivâyetler bir araya getirildiğinde kıraatte meĢhûr olan sahabilerin sayısı daha da artırılabilir. Bu süreçte gerek isimleri verilen bu meĢhûr kurra sahâbe ve gerekse Kur‟an kıraati hizmetinde bulunan diğer sahabilerin, Hz. Peygamber‟den tüm kıraatlerini alıp alamadıklarını veya ne kadarın alıp ne kadarını alamadıklarını bilemiyoruz. Kaynakların belirttiğine göre genel itibariyle bu dönemde sahabilerin Hz. Peygamber‟den aldıkları kıraatlerin sayısı birbirinden farklı olmuĢtur. Kimileri için iki üç harften söz edilirken kimileri için bundan daha fazla sayıdan söz edilmektedir.159

Bu hâliyle birçok kurra sahâbe Hz. Peygamber‟den öğrendiklerini insanlara öğretmek üzere Ġslâm topraklarına dağıldılar. Kur‟an öğrenimi ve öğretimi konusunda son derece azimli olan bu topluluk okuma ve yazma

156 Nisâ, 105; Mâide, 48-49,67; En'âm. 106; Ahzâb. 1-2; Câsiye, 18.

157 Zehebî, Ebû Abdullah ġemseddin Muhammed b. Ahmed, Ma‟rifetu‟l-Kurrâi‟l-Kibâr ala‟t-Tabakât

ve‟l-Âsâr, (nĢr. Tayyar Altıkulaç), ĠSAM Yayınları, Ġstanbul, 1995, I/24; Süyûtî, el-Ġtkân, s. 190-191.

158 Ünal, Mehmet, Kur‟an‟ın AnlaĢılmasında Kıraatlerin Rolü, s. 20. 159 Zürkânî, Menâhilü‟l-Ġrfân, I/337.

50

imkânlarının sınırlı olması sebebiyle bu süreçte öğretim faaliyetlerini daha çok Ģifâhî bir metotla gerçekleĢtirmiĢlerdir. Bunun yanında sınırlı seviyede de olsa özel gayretleriyle oluĢturdukları özel Kur‟an metinlerinden de istifade etmiĢlerdir. Böylelikle bölge halkları hocaları olan sahabiden hangi kıraat üzere Kur‟an‟ı öğrenmiĢse onu benimsemiĢ ve Kur‟an‟ın kıraat Ģeklinin bundan ibaret olduğunu düĢünmüĢtür. Özellikle de avamdan insanlar bu konuda son derece katı bir tavır sergilemiĢlerdir. Esasında bu durum sınırlı seviyede de olsa Hz. Peygamber döneminde de yaĢanmıĢtı. Ancak kısa süreliğine yaĢanan bu tür ihtilaflar Nebî (as)‟nin önderliğinde büyümeden çözüme kavuĢturulmuĢtur. Hz. Ebû Bekir dönemine gelindiğinde kıraat açısından Nebî (as) döneminde baĢlayan süreç aynen devam etmiĢtir. Bu dönemde Hz. Peygamber döneminden farklı olarak yaĢanan bir takım ridde olayları sonucu yaĢanan harplerde çok sayıda hafız sahabinin Ģehit olması sebebiyle Kur‟an‟ın toplanıp bir araya getirilmesi ihtiyacı olmuĢtur.160 Yapılan bu çalıĢma bir bütün olarak Kur‟an metninin muhafaza edilmesi açısından son derece önemli görülmüĢse de kıraat açısından var olan uygulamalara herhangi bir etkisi olmamıĢtır.

Haddi zatında Hz. Peygamber döneminde baĢlayıp devam eden kıraat eğitimi ayniyle bu dönemde de devam etmiĢtir. Hz. Ömer dönemi özellikle fetihlerin arttığı ve Ġslâm topraklarının geniĢlediği bir dönemdir. Bu dönemde de Hz. Peygamber döneminde uygulanan; yeni fethedilen yerlere Kur‟an öğreticilerinin gönderilmesi alıĢkanlığı devam ettirilmiĢtir. Yukarıda ifade edildiği üzere yine bu beldelere gönderilen kurra sahâbe bölge halklarına, kendi öğrendikleri kıraatlerle Kur‟an öğretimi iĢini gerçekleĢtirmiĢlerdir. Devam eden süreçte toprakların geniĢlemesi ve Müslümanların sayısının artmasına paralel olarak kıraatte de ihtilaflar artmıĢtır.161

Ġlk iki halife döneminde bu ihtilaflara bireysel ölçekte müdahaleler olsa da, hilafet

160 Bilindiği üzere Kur‟an‟ın tek parça haline getirilmesine, ridde harpleri sonucu karar verilmiĢti. Zira bu harplerden sadece Yemame SavaĢında yetmiĢ kadar hafız Ģehit edilmiĢti. Bu durum Kur‟an hafızlarının yok olmasına bağlı olarak Kur‟an‟ın da zayi olacağı endiĢesini doğurmuĢ nihâyetinde Hz. Ömer‟in teklifi, Hz. Ebû Bekir‟in de Zeyd b. Sabit‟i görevlendirmesiyle bu önemli iĢ gerçekleĢtirilmiĢti. Farklı kıraatleri ihtiva edecek Ģekilde hareke ve noktadan yoksun olan bu Mushaf, tek nüsha halinde ihtiyaten halifenin yanında muhafaza altına alınmıĢ, ondan sonra da Hz. Hafsa‟ya teslim edilmiĢtir. Dolayısıyla meydana getirilen bu tek nüshadan insanların pratik anlamda istifade etmeleri mümkün olmamıĢtır. GeniĢ bilgi için bkz. Buhârî, Fedâilü‟l-Kur‟ân, 3-4, Tevbe, 20; Taberî,

Câmi‟u‟l-Beyân, I/59-60.

51

makamı nezdinde resmi bir müdahale olmamıĢtır. Ancak olayların boyutları giderek artmıĢ ve ümmeti sarsacak boyutlara ulaĢmıĢtı. Dolayısıyla artık bu duruma sessiz kalınamazdı.