• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: DİL VE YABANCI DİL ÖĞRETİMİ

1.3. Yabancı Dil Öğretimi

1.3.3. Yabancı Dil Öğretim Yöntemleri

1.3.3.3. Kulak-Dil Alışkanlığı Yöntemi (Audio-Lingual Method)

Davranışçı psikologlar, yapısalcı dilbilimcilerin görüşlerinin etkisi ile 1940-1950’li yıllarda ortaya çıkmış, Fries ve Lado tarafından geliştirilen Michigan yöntemi ve Amerika’nın üs kurduğu yabancı ülkelerin dillerinin öğrenilmesi için Michigan 53 Demircan, s. 179-180. 54 Hengirmen, s. 21. 55 Üzüm, s. 17-19.

36

üniversitesinin geliştirdiği Ordu (Army) Yönteminin bir benzeri olarak uygulanmıştır. Yabancı ülkelerde başarılı olunduktan sonra orta dereceli okullarda da uygulanmış ancak başka bir adla; Kulak- Dil Alışkanlığı yöntemi olarak yayılmıştır. Bu yönteme önemli katkıları olan yapısalcı dilbilimciler Bloomfield, Brooks ve Lado’ya göre; her dilin kendine has, devamlı değişim gösteren bir yapısı vardır ve dil kendi içinde bir bütündür. Dil bir sistemdir ve anlamla bağlantılıdır. Yöntemin uygulanmasında tekrar ve ezberlenen cümlelere benzeyen yeni cümleler oluşturmak önemlidir. Davranışçı psikologlardan Skinner’a göre ise; her uyarıcıya karşı bir tepki vardır ve aralarındaki bağın kurulabilmesi için pekiştireçlerin olması gerekir. Sürekli verilen bu pekiştireçlerle alışkanlık kazandırılır ve öğrenim gerçekleşir. Bunun için yabancı dil sınıflarında tekrar, alıştırma ve pekiştirmeler çok önemlidir. Dil öğrenimi doğru cevapların pekiştirilmesiyle etki-tepki bağının kuvvetlendiği bir süreçtir.

Davranışçı psikoloji bu yöntemde etkili olmuştur. Onlara göre dil sözlü bir davranış biçimidir ve alışkanlıkların doğru cevap verilerek oluşturulması gerekir. Dil öğrenimi mekanik alışkanlık oluşturma sürecidir ve yeni cümle kalıplarının öğretilip öğrencinin benzer cümleleri üretmesi gerekmektedir. Geliştirilmesi hedeflenen dört beceriden öncelik dinleme ve konuşma becerilerine verilmelidir. İlk etapta mekanik ve biçime dayalı alıştırmaların yapılması, karşılaştırmalı çalışmaların olması ve uzun gramer açıklamalarının olmaması önemlidir. Hedef dil öğrenilirken o dilin konuşulduğu ülkenin kültürel bağlamında öğrenilmelidir.56

William Moulton 1961 yılında 9. Uluslar arası Dilbilim kongresinde bu yöntemin ilkelerini şöyle açıklamıştır:

1. Okuma ve yazma öğrenilmeden dinleme ve konuşma öğrenilmelidir çünkü dil konuşmadan ibarettir.

2. Alışkanlıklar davranışın pekiştirilmesiyle oluştuğundan dil öğrenimi alışkanlıklar halkasına dönüşür. Dolayısıyla çocuğun bir kültür içinde o dili öğrenmesi gibi hedef dil öğrenilebilir.

3. Dilbilgisinin detaylı yapısını vermek yerine sadece dil öğretilmelidir. 4. Bir dil konuşulduğu toplumda var olan anlamlarıyla öğretilmelidir.

56

37

5. Her dil birbirinden farklıdır ve kendi içinde bir bütündür. Dil öğrenim sürecinde güçlükler anadil ile hedef dilin farklılıklarından dolayı olduğundan iki dil arasındaki benzer olmayan durumlar vurgulanmalı, bunun için özel alıştırmalar yapılmalıdır.57

Dinleme ve konuşmanın, okuma-yazma becerilerinin önüne geçtiği, gramer kurallarının tümevarım yöntemiyle öğretildiği, yeni yapıların taklit, ezber, diyaloglarla sıralı olarak ve tek tek öğretildiği, kelime bağlamının önemli olduğu, dil laboratuvarlarının çok kullanıldığı, kalıp ifadelerin tekrar ve ezberle öğrenildiği bir yöntemdir. Belli miktarda bir dağarcık varsa, mekanik olarak rahat bir şekilde kullanılıyorsa, hedef dilin öğrenildiği görüşü yaygındır. Diyaloglar açıklanırken sadece anlamaya yarayacak kadar anadil kullanılır. Direk yöntemle bu noktada ayrılırlar. Ancak sınırlı miktarda kullanılan ana dil, o dilde düşünme yeteneği kazandırır ve zaman kaybına engel olur. Bu yöntemin en önemli özelliği yapısalcı dilbilimcilerin ve davranışçı psikologların görüşlerinden ortaya çıkmış olması ve şartlı tepkilerin pekiştirilmesini önermesi, anlamdan çok yapıların öğretilmesini hedeflemesidir. Dilin işlevselliğine önem verdiğinden öğrencilerin motivasyonu yüksek olur. Çok çeşitli materyal kullanımı gerektirdiğinden derslerin canlı, öğretmenin aktif, öğrencinin etkin olmasına fırsat sağlar. Ancak yöntemin en önemli özelliği olan taklit ve ezber, anlaşılmadan yapıldığı taktirde öğrencinin yanlışları genellemesine neden olur. Öğrencilerin papağan gibi tekrar etme yerine dili bir iletişim aracı olarak kullanmaları gereklidir. Ayrıca dilbilgisi kurallarının diyaloglardan çıkarılmasını beklemek, bazı kuralların gözden kaçırılmasına neden olur. Bunun yanında işitsel-dilsel metot mekanik becerileri geliştirdiğinden ordu içinde faydalı olabilir ancak düşünme ve değerlendirme gerektiren örneğin üniversite gibi ders ortamlarında başarısı düşer.58

Yapısalcı bir yaklaşım izleyen bu yöntemin yaklaşımına göre; dil öğreniminde geliştirilmesi hedeflenen dört dil becerisinden dinleme ve konuşma ön planda okuma ve yazma arka plandadır. Yapısalcı dilbilimcilerden ve davranışçı psikologlardan etkilenmiştir. Anadilin kesinlikle olmadığı direk metottan, az da olsa anadil kullanımına olanak sağladığı için ayrılır.

57

Richards and Rodgers, s. 57; Demircan, s. 42-44.

58

38

Tasarımı ise şöyledir: Okuma ve yazma etkinliklerine uzun bir süre sonra başlandığı; öncelikle dinleme ve konuşma melekesinin geliştirilmesi hedeflendiği için başlangıçta otomatik ve şekle dayalı alıştırmalar, tekrarlar, ezberler ve etkinlikler yapılır. Bu yöntemde dil ile beraber kültür aktarımı da oldukça önemlidir ve bir dili öğrenmek o kültürü de öğrenmeyi kapsar. Okuma yazma çalışmalarının sonradan yapılması, o ana dek okuma yazma etkinlikleriyle öğrenmeye alışmış bireyler için sıkıcı ve gelişimi engelleyicidir.

Uygulamada; diyaloglar, dilbilgisini oyun ile öğretme, dikte çalışmaları, dönüştürme, boşluk doldurma, belli kalıpların ezberlenmesi, taklit, mekanik ve biçimsel alıştırmalar, soru cevap ve tekrar etme yer alır.59

Kulak-dil alışkanlığı yönteminin dışında yabancı dil öğrenimini bilinçli bir eylem olarak tasarlayan bilişsel öğrenme yaklaşım yöntemi bulunmaktadır.