• Sonuç bulunamadı

1.3. KÜRESELLEŞME VE KRİZ İLE BAĞLANTISI

2.1.4. Kriz Dönemlerinde Maliye Politikasının Önemi

Maliye politikaları devletin ekonomiye müdahalede vazgeçilmez bir unsurudur. Toplam arz ve talepte meydana getirdiği değişikliklerin yanı sıra enflasyon, stagflasyon vb. gibi ekonomik göstergelerin kötüye gittiği durumlarda tasarruf, yatırım ve harcamalar üzerinde maliye politikasının etkinliği önemli yer tutmaktadır. Bunun yanında devletin gelir ve giderlerinin yer aldığı bütçeyle de maliye politikası yakından ilgilidir.

37

Ülkede meydana gelen mali veya ekonomik krizin aşılmasında maliye politikaları önem arz etmektedir. Ekonomik krizler beraberinde işsizlik, gelir dağılımında adaletsizlik, kamu harcamalarındaki artışın yanı sıra kamu gelirlerinde azalış ve özel sektör piyasalarında durgunluğa neden olabilmektedir. Hükümetler maliye politikası araçlarını kullanarak ekonomiyi canlandırıcı ve düzenleyici bir rol oynayabilirler. Fakat burada önemli olan uygulanacak maliye politikalarının yeterli ve zamanında uygulanabilmesidir. Şöyle ki; maliye politikaları ekonomiyi canlandırma özelliğine sahip olduğu gibi yanlış uygulanan maliye politikaları da geri dönüşü olmayan bir ekonomik seyrin başlangıcına sebep olabilir. Bu yüzden kriz dönemlerinde uygulanacak olan maliye politikaları zamanında ve doğru bir biçimde uygulanmalıdır.

Hükümetlerin ekonomik krizde ekonomik dengeyi sağlamak için dört ayrı politika seçeneği vardır. Birincisi, ekonomik krizin aşılması için hiç müdahale edilmeyip piyasa mekanizmasının sorunu kendiliğinden çözmesini beklemektir. İkincisi ise, vergileri sabit tutarak harcamalarla dengeyi sağlamaya çalışmaktır. Krizin meydana getirdiği tahribatlara göre harcamalar arttırılabilir. Üçüncü seçenek, harcamaları sabit tutarak vergi gelirlerinde değişikliğe gidilmesidir. Dördüncüsü ise, hem vergi gelirlerinden hem de harcamalardan ekonomik krizin aşılması için etkin bir şekilde yararlanmasıdır. Hükümetlerin bu seçeneklerden hangisini uygulamaya koyup koymayacağı, ülkenin gelişmişlik düzeyi, istikrarsızlığın boyutu ve hükümetin ideolojik görüşü gibi temel unsurlara göre belirlenmektedir (Ulusoy, 2003: 97).

Ekonomik krizin kaynağına göre belirlenecek olan maliye politikaları uygulanırken krizin sebepleri doğrultusunda para politikasıyla beraber uygulanabilir. Uygulanacak politikalar ekonomik krizin sistematik kriz haline dönüşmesini engelleyecek, tüketicilerin alım güçlerini yükseltecek, istihdam seviyesini artıracak ve piyasa ekonomisindeki durgunluğu azaltacak nitelikte olmalıdır. Tüm bunlarla ek olarak hükümetler ekonomik tedbirleri uygularken ekonomik krizin güven krizine dönüşmesine engel olmaya çalışmalıdır.

Ekonomik kriz anında, yaşanan krizlerin sistemik kriz haline dönüşmesi, yani tüm ekonomiyi etkilemeye çalışması durumunda çoğunlukla en kötü durumda olanın kurtarılması ve piyasaya likidite sürülmesi uygulanan yöntem olarak öne çıkmaktadır. Bu zamanlarda sistemik kriz riski nedeniyle birbirlerine güvenini yitirmiş olan finans

38

kuruluşlarının likidite sağlaması işlevini Merkez Bankaları ya da Hazineler üstlenmektedirler. 2008 küresel finansal krizinde de bu doğrultuda; devletler, bir yandan şirket kurtarmaya diğer yandan da piyasaya likidite sunmaya çalışmışlardır (Eğilmez, 2009: 110). Piyasaya likidite sunmak ve şirket kurtarmaları, mali teşvikler ve yardımlar, millileştirmeler şeklinde yapılabilmektedir.

Bilindiği gibi kriz dönemlerinde tüketicilerin alım güçlerinde düşüş meydana gelir. Maliye politikası uygulamalarıyla tüketicilerin alım güçleri, doğrudan parasal transfer, alışveriş kuponu veya vergi teşvikleriyle artırma yoluna gidilir. Hem ekonomik hem de sosyal açıdan krizden en çok etkilenen kesimler ile gelir düzeyi düşük mal ve hizmet talebi ise yüksek olan kesimlere alım gücü transferinin yapılması ekonomik göstergelerin düzelmesi açısından daha etkili olabilecektir. Alım gücü artırımının önemli özelliği hızlıca devreye sokulabilmesidir. Böylelikle tüketicinin taleplerinde ve güveninde hızlı bir iyileşme sağlanabilir (Hiç, 2009: 26). Söz konusu transferle piyasa ekonomisindeki durgunluk giderilerek ekonomi canlanır ve tüketicilerin taleplerinin karşılanması halinde yaptıkları harcamalar dolaylı vergilerden sağlanan gelirleri artırır. Bu sayede hükümetler genişletici maliye politikası uygulamalarıyla kamu harcamalarını artırabilirler.

Maliye politikalarının ekonomik kriz dönemlerinde kritik öneme sahip bir diğer uygulaması ise istihdam artırıcı politikalardır. Bu politikalarla istihdam düzeyinin azalmasını önleme ve yeni istihdam olanakları sağlama yoluyla ek talep oluşturulması hedeflenmektedir. Söz konusu hedefler, devletin doğrudan işgücü talebinde bulunması veya işverenler üzerindeki istihdam maliyetini azaltıcı politikalar ve teşvikler uygulaması şeklinde gerçekleştirilebilir. Ek olarak, devletin işten çıkarmaları caydırıcı politika uygulamaları da bu hedeflere hizmet etmektedir. İstihdam düzeyini artırmaya yönelik uygulanan bu tür politikalar, tüketicilere akım gücü transfer edilmesinden çok daha etkili olarak nitelendirilmektedir. Bu tür politikalar, işsizliğin yol açtığı sosyal maliyetleri azaltmanın yanı sıra, talepte süreklilik de sağladığından krizin aşılabilmesi açısından son derece önem arz etmektedir. Fakat burada istihdam artırıcı politikalara yönelik belirtilmesi gereken husus; alım gücü transferine göre daha uzun zamanda sonuç alınmakta ve ekonomik maliyetleri de daha yüksek olmaktadır. Bu yüzden düşük maliyetle daha çok sayıda kişiye iş sağlanabilmesi için bu tür istihdam artışlarının

39

emek-yoğun alanlarda devreye sokulması daha iyi sonuç verebilecektir (Erdoğdu, 2009: 13).

Ekonomik krizle mücadelede durgunluğu azalmak için uygulanan bir başka maliye politikası da vergi politikasıdır. Vergi politikası uygulamalarıyla yatırımlar üzerinde olumlu etki meydana getirilebilir ve dolayısıyla bu olumlu etki istihdamı artırıcı nitelikte olacaktır. Ücretler üzerindeki vergi yükünün azaltılması, işgücü ağırlıklı sektörlere yönelik kaynak dağılımını da etkileyici bir unsur olabilecektir. Vergiler içerisindeki servet vergisi ekonomik kriz dönemlerinde olumsuz psikolojik etkisi olan bir vergilendirme türü olarak öne çıkmaktadır. Ancak çok düşük oranda olsa da yatırıma yönlendirilmemiş, atıl durumda bulunan ekonomik değerleri vergileyen toplu ve sürekli bir verginin düşünülmesi mümkün olabilmektedir. Servetlerin yeniden dağılımında ve gelirlerin adil olarak vergilendirilmesinde net servet vergisi araç olarak kullanılabilecek niteliktedir. Tüm bunlarla beraber, ekonomideki üretim kapasitesi artışı olan ekonomik büyüme ile üretim ve kişi başına düşen milli gelirin artışı anlamına gelen kalkınmayı sağlamak için yatırıma ve yatırımın yapılması için sermayeye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu anlamda büyüme ve kalkınmanın sağlanması açısından vergileme yoluyla tasarruf ve yatırımların teşviki sağlanabilecektir (Can, 2003: 96-97).