• Sonuç bulunamadı

Dünyada iki bloğa dayalı güç dengesi sisteminin ortaya çıktığı tarihlerde dünyanın çeşitli bölgelerinde önemli olay ve gelişmeler sürerken Doğu ve Batı bloklarını bir sıcak savaşla karşı karşıya getiren bir sorun, Kore Savaşı patlak verir. Bu sorun Türkiye Cumhuriyeti’nin de fiilen savaşa katılmasına ve dış politikasında yeni gelişmelere sebep olur.250

Kore Savaşı, 1950-1953 yılları arasında Kuzey Kore ile Güney Kore arasında gerçekleşmiştir. Bu savaş Soğuk Savaş’ın ilk sıcak çatışması olmuştur. Kore, 1910 yılında Japonya’nın egemenliği altına girmiştir. Korelilerin bütün çabalarına rağmen 1945 yılına kadar bu durum devam etmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarında Müttefikler arasında yapılan Yalta ve Postdam Konferanslarında, Kore’den Japonları uzaklaştırma görevi Amerika Birleşik Devletleri’ne ve Sovyetler Birliği’ne verilmiştir. Bunun üzerine 1945 yılında Japonya’nın yenilgiyi kabul edip teslim olmasından sonra; Ruslar, Kore’nin

247Cumhuriyet, 19 Eylül 1950, s.1-3. 248Cumhuriyet, 15 Ekim 1950, s.1-3. 249Şeyhanlıoğlu, Demokrat Parti, s.201-203.

kuzeyini, Amerikalılar da güneyini işgal ederek, otuz sekizinci enlemi ara sınır olarak ilan ettiler. Bu da Kore sorununun başlangıcı oldu.251 Amerika, Eylül 1945’te Güney Kore’yi işgal ettikten sonra burada bir askeri yönetim; buna karşılık Sovyetler Birliği, kuzeyde kendi işgal bölgesinde Kuzey Kore Halk Cumhuriyeti’ni resmen kurmuş oldu. Böylece Kore, Kuzey Kore ve Güney Kore olmak üzere ikiye ayrıldı.252

Kuzey Kore, 25 Haziran 1950 günü Güney Kore askerlerinin otuz sekizinci enlem boyundaki sınırı geçtiklerini ileri sürerek saldırıya geçmiş ve Güney Kore Cumhuriyeti’ne resmen savaş açmıştır. Savaşın başlaması üzerine Amerika, Güney Kore’ye hemen yardım göndermeye başlamış ve bu konuyla ilgili BM örgütüne bilgi vermiştir. BM Güvenlik Konseyi de 25 Haziran 1950 tarihindeki toplantısında çarpışmaların hemen durdurulmasını ve Kuzey Kore’nin otuz sekizinci enleme çekilmesini istemiştir. 27 Haziran 1950 günü aldığı diğer kararda da Kuzey Kore’yi barışı bozmakla suçlu ilan etmiş, bu bölgede silahlı saldırıyı geri püskürtmek ve barışı sağlamak için Güney Kore’ye yardım yapılmasını bütün üye devletlerden istemiştir. Güvenlik Konseyi’nin bu kararlarını, BM Örgütü’ne ait elli altı üye devletten elli üçü -Türkiye de dahil- ilke olarak kabul etmiş; Sovyetler Birliği, Çekoslovakya, Polonya ise reddetmiştir. Bunun üzerine BM Örgütü’ne üye devletler Güvenlik Konseyi’nin çağrısına uyarak Güney Kore’ye askeri yardım göndermeye başlamışlardır. Bazıları kara, deniz, hava kuvvetlerini; bazıları üç kuvvetten ikisini ya da birini göndermiştir. Güvenlik Konseyi bu gelişmeler üzerine 7 Temmuz 1950 tarihinde aldığı bir kararla, Kore’de BM Komutanlığı kurarak bu göreve Amerikalı General Mac Arthur’u atamıştır.253

Savaşın sonucunda Çin Halk Gönüllü Ordusu, BM birliklerini otuz sekizinci paralelin gerisine püskürterek Güney bölgesini işgale başlamışlardır. Ancak BM ordularının karşı saldırısı sonucunda cephe otuz sekizinci paralel boyunca sabitlenmiştir. Mareşal Mac Arthur’un Başkan Truman’ın isteklerini yerine getirmemesi, ordularını tekrar Çin sınırına kadar ilerletmek istemesi üzerine Truman tarafından emekli edilmiştir. Savaşın durağan bir hal alması ve her iki tarafın da kazanç elde edememesi tarafları barış

251Feridun Cemal Erkin, Dışişlerinde 34 Yıl: Anılar-Yorumlar, C.I, Ankara 1980, s.249.

252Bülent Akkaya, “Türkiye’nin NATO Üyeliği ve Kore Savaşı”, Akademik Bakış Dergisi Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi, S.28, Ocak-Şubat 2012, s.8.

görüşmesi yapmaya itmiştir. 1951 Nisanı’nda başlayan görüşmeler 1953 yılında imzalanan ateşkes antlaşması ile son bulmuştur.254

1.Türkiye’nin Dış Politikası ve Kore Savaşı’na Girme Sebepleri

İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen ilk yıllarda Türkiye’nin dış politikasının en önemli sorunu, savaş içinde düştüğü yalnızlıktı. Sovyet Rusya’nın tehditleri ve Türkiye aleyhine genişleme teşebbüsleri karşısında, Türkiye’nin diğer büyük devletlerin yardımına ihtiyacı vardı. Türkiye’nin Sovyetler Birliği karşısında endişesi yersiz değildir. Sovyet Hükümeti Türkiye üzerindeki emellerini 1939 yılında Moskova’ya giden Türk heyetine açıklamıştır.

Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov, Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Selim Sarper’le 7 Haziran 1945’te yaptığı bir görüşme sırasında; Türkiye eğer Sovyetler Birliği ile anlaşmak istiyorsa, Türkiye’nin Sovyetlerin isteklerini kabul etmesi gerektiğini söylemiştir.255 Bu istekler;

1. 16 Mart 1921 tarihli Moskova Anlaşması ile tespit edilen Türk-Sovyet sınırında

Sovyetler Birliği lehine bazı düzeltmeler yapılması.

2. Boğazların Türkiye ve Sovyetler Birliği tarafından ortaklaşa savunulması ve bunu

sağlamak için de Sovyetler Birliği'ne Boğazlardan deniz ve kara üsleri verilmesi.

3. Boğazlar rejimini tespit eden Montrö Sözleşmesi'nde yapılması gereken

değişiklikler konusunda Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında bir prensip mutabakatına varılmasıydı.

Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği'ne verdiği 9 Ekim 1946 tarihli notada Montrö Sözleşmesi’nin yalnız Karadeniz devletleri tarafından değiştirilmeyeceğini tekrarlamış, Boğazlar bir saldırıya ya da saldırı tehdidine maruz kalırsa bundan doğacak herhangi bir durumda Birleşmiş Milletler Güvenlik Meclisi’nin harekete geçeceğini bir kere daha belirtmiştir. Sovyetlerin bu emelleri üzerine Türkiye ve Yunanistan’a yardım etmek kararını alan Truman, Türkiye'ye 400 milyon dolar vermeye karar vermiştir.256

254Uçarol, Siyasi Tarih, s.868.

255Adil Işık, Kore Savaşı’nda Türk Ordusunun Lojistik Desteği, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir 2009, s.27.

Bu dönemde Türk dış politikasını şekillendiren ana etken; Sovyet tehdidi ve bu tehdide karşı milli güvenliğin sağlanabilmesi amacıyla ittifak arayışları olmuştur. Türkiye için ana hedef, Batının öncülüğünde kurulan tüm siyasi, askeri ve ekonomik ittifaklara üye olmaktır. Kore’ye asker gönderme kararının temelinde NATO’ya girme isteğimizin yattığı ve bunun telkininin Amerika tarafından yapıldığı bilinmektedir.

2 Ağustos 1950’de Zafer gazetesi şöyle bir başlık kullanmıştır: “Bu kıta hemen

hareket etmiş ve yola çıkmış da değildir. Muhtemeldir ki hiç hareket etmeyecektir!” Buna

karşılık Başbakan Adnan Menderes kendilerini sıkı şekilde destekleyen o zamanki Milliyet gazetesi sahibi Ali Naci Karacan’a “NATO’ya katılmamız zarureti barışın

koruması amacına bağlıdır.” diyor ve ekliyordu: “Amerika ile sıkı dostluk ilişkilerimiz dış politikamızın esas unsurunu oluşturmaktadır.”257

22 Mayıs 1950 tarihinden 9 Mart 1951 tarihine kadar görev yapan Birinci

Menderes Hükümeti hazırlamış olduğu programda dış politika esaslarını açıklamıştır. Demokrat Parti, geleneksel İngiliz ve Fransız ittifakına ve Birleşik Amerika ile en sıkı

dostluk ve işbirliğine dayanan, dostluklarına daima sadık kalan, uzak-yakın ve büyük- küçük bütün milletlerin istikbal ve toprak bütünlüklerine her zaman hürmetkar olan dış siyasetimizin barışçı mahiyeti bütün dünyaca malumdur diyerek, dış siyasetinde her zaman barışçıl bir çizgi takip ettiğini belirtmiştir. Amerika ile büyük müttefikleri İngiltere ve Fransa ile siyasi, iktisadi, kültürel ilişkileri, samimi ve anlayış havası içinde her gün daha kuvvetlendirmenin en büyük amaçları olduğunu söyleyerek özellikle Amerika’nın Türkiye’ye yaptığı Truman ve Marshall yardımları üzerinde durmuştur. 258

Türkiye’nin NATO’ya girişinin kolay olduğunu söylemek zordur. Demokrat Parti iktidara gelmeden önce Halk Partisi döneminde Türkiye NATO’ya girmek için başvuruda bulunmuştur. Ancak çeşitli sebeplerden dolayı bu başvurular reddedilmiştir. Türkiye’nin üyeliğinin reddedilmesine NATO üyesi devletler tarafından gösterilen gerekçeler genellikle Türkiye’nin Avrupa savunmasıyla ilgili olan bir ittifaka girmesine gerek olmadığı, coğrafi sebeplerden ötürü Türkiye’yi üyeliğe kabul etmenin anlamsız olduğu yönündeydi. Türkiye’nin üyeliğine en büyük itiraz İngiltere ile kuzeydeki birkaç İskandinav ülkesinden geldi. Çünkü Sovyetler Türkiye’ye saldırırsa kendi güvenlik

257Toker, Demokrasimizin İsmet Paşa’lı Yılları, s.83-84.

258Tibet İnal, Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti Farklılığı ve Dış Politikaya Yansıması, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir 2010, s.28.

sahasını ilgilendirmeyen bir bölge için, kendi güvenliklerini tehlikeye atmak istememişlerdir. İngiltere’nin itirazı çok farklı nedenlere dayanmaktadır.259

Hükümet Kore’ye asker gönderme kararını, Uzak Doğu’da büyük menfaatleri olan ve Kore’de Kızıllar galip geldiği takdirde, sıranın kendilerine geleceği kesin olan devletlerden önce vermiştir. NATO’ya üye devletler Amerika’nın müttefikidirler. Bu devletler Amerika’dan gerek iktisadi ve gerek askeri çok büyük yardımlar gördükleri halde Kore’ye asker gönderme konusunda Amerika’ya karşı çok egoist davranmışlardır.260

Başbakan Adnan Menderes, Kore Harbi patlak verdiği zaman bu durumun NATO’ya dahil olmak için iyi bir fırsat olduğunu düşünmüş ve bu fikrini Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü’ye de açıklamıştır. Ortak güvenlik ruhunu yürütmek ve Türkiye’nin itibarını yükseltmek bakımından bu fırsatın, Türkiye’nin işine yarayan bir fırsat olduğunu söylemiştir. Kore Savaşı’na asker göndermenin, NATO’ya kabul edilmemize de bir köprü olacağını özellikle vurgular. İngiltere ve diğer devletlerin Kore’ye asker gönderme davetine cevap vermeden önce Türkiye’nin bu çağrıya olumlu yaklaşmasının Türkiye’nin lehine olacağını belirtmiştir.261

Başbakan Adnan Menderes, Atlantik Paktı’na girmemizin bizim için mecburi olduğunu şu sözleriyle belirtir: “Muhtemel bir savaş ihtimali ile karşılaştığımız zaman

dünyada öyle kilit noktaları vardır ki bunlar zayıf ve teminatsız kalırsa tecavüz kolaylaştırılmış olur. Bu hakikatin dikkatle göz önünde bulundurulacağına inanıyoruz.”262

Abidin Daver, “Ortadoğu’nun Kalesi” adlı yazısında, Türkiye’nin Kore’de gösterdiği çabaların bir an önce Amerika tarafından fark edilmesini ve Türkiye’nin NATO’ya girmesi için gerekli onayın bir an önce verilmesi gerektiğini söyler ve Türkiye’nin stratejik konumunun uluslar arası alanda ne kadar önemli olduğunu vurgular. Türkiye Balkanlara, Akdeniz’e, Süveyş Kanalı’na, Ortadoğu ve Arabistan petrollerine giden yolları korumaktadır. Türkiye’den geçen bu yolların nasıl korunacağını anlamak için Kore’deki tugayımızın kahramanlığını göz önünde bulundurmak yeter diyerek Türk askerinin ülkesi için yaptığı kahramanlıklara değinir. Çünkü başkasının ülkesi için bu

259İnal, Demokrat Parti Farklılığı, s.80.

260Abidin Daver, “Amerika’dan İstediklerimiz ve Beklentilerimiz”, Cumhuriyet, 31 Temmuz 1950, s.1. 261Albayrak, Demokrat Parti, s.411.

kadar canını ortaya koyan askerler kendi ülkesi için neler yapmaz. Türkiye’nin Atlantik Paktı’na alınmasını istemeyen bazı Batı Avrupa devletlerinin hepsinin Kore’ye gönderdiği askerden sayıca Türkiye’nin askerleri daha fazladır. Daver, Batı Avrupa devletleri için Türkiye’nin bir yük olmadığını, büyük kuvvet olacağını belirtir. General Marshall’ın “Türk ordusuna yapılan askeri yardımın diğer ülkelerin ordularına yapılan

yardımla kıyaslanamayacak şekilde önemli sonuçlar verdiği.” sözünü de hatırlatarak bu

askeri yardımın artırılması gerektiğini vurgular.263

Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, BM’ye çektiği telgrafta, BM’nin paktından doğan taahhütlerine ve Güvenlik Konseyi’nin kararlarına uymayı zorunluluk olarak bilen Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin, Kore hakkında yardım talebini incelediğini açıklamıştır. Türkiye, bu inceleme sonucunda Kore’de hizmet etmek üzere dört bin beş yüz mevcutlu silahlı bir Türk Savaş birliğini BM’nin emrine sunmaya karar vermiştir.264

TBMM’nin 30 Haziran 1950 tarihli oturumunda Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, savaşa asker gönderme kararının gerekçesini şöyle açıklamıştır: “Yeryüzünde sulhu ve

emniyeti müdafaa, taarruza karşı dayanma ve bütün milletlerin istiklallerine, toprak bütünlüklerine riayet bütün insanlığın saadetini ve refahını temin, takip ettiğimiz harici siyasetin esasıdır. Birleşmiş Amerika ile çok sıkı işbirliğimiz, İngiltere ve Fransa ile mevcut ittifakımız, bu esaslar dairesinde yeryüzünde barışın istikrarına hizmet eden bu açık sarih, dürüst siyasetimizin gereğidir. Bu son durum karşısında tecavüz karşısında eğer BM derhal güçlü bir harekata geçmiş olmasaydı ve eğer emrivaki kabul etmek vaziyetinde kalsaydı, bu yalnız bu bölge için değil, dünyanın bütün bölgeleri içinde yeni bir güvensizlik olacak bütün dünya barışı temelinden sarsılacaktır. Bundan dolayı BM’nin bu kararını uygulama hususunda bütün kuvvetleri tekrar harekete geçiren ve dünya barışını koruma hususunda derhal fiili harekete geçen Birleşik Amerika Hükümeti'nin hareketini büyük bir memnuniyetle karşılamak barışsever bütün milletlerin vazifesidir.”265 Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü’nün bu konuşması o zamanki Demokrat

Parti Hükümeti’nin de genel kanaatidir.

Türkiye’nin Kore’ye asker gönderme kararı, doğrudan kazanım sağlayabileceği bir olanağı değerlendirmek ve kurulmakta olan yeni bir dünya düzeninde yerini almak için yaptığı girişimdir. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’na katılmamakla taraf olmaya çalıştığı

263Abidin Daver, “Ortadoğu’nun Kalesi”, Cumhuriyet, 19 Şubat 1951, s.3. 264Cumhuriyet, 26 Temmuz 1950, s.1.

Avrupa Devletleri tarafından dışlanmaktaydı. Sovyet Rusya’nın Boğazlar rejimi konusunda Türkiye’yi sıkıştırması ve Doğu Anadolu’dan toprak talebinde bulunması, Türkiye’nin Sovyet Rusya karşısında kendini askeri ve siyasi bakımdan tamamen yalnız hissetmesine yol açmıştı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra iki blok temelinde kurulmaya başlanan yeni dünya düzeninde Türkiye, Sovyet Rusya karşısında, Batı dünyası ve Amerika yanında yer almak istiyordu.

2.Kore Savaşı’nın İç Politikaya Yansımaları

Türkiye’nin Kore’ye asker gönderme isteği iç politikada bazı çalkantılara sebep olmuştur. Başbakanın meclisin onayını almadan Kore’ye asker göndermesi başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere diğer muhalif partilerin de şiddetli itirazlarına neden olmuştur. Kore’ye asker gönderilmesine itiraz etmediklerini ama iktidar partisinin en azından kendilerinin görüşlerini alması gerektiğini ama Demokrat Parti’nin haber vermeden böyle bir işe girişmesinin kendilerini yok saydığının bir göstergesi olduğunu ifade etmişlerdir.

Menderes, muhalefetin fikrini sorsaydı muhalefet ya olumlu ya da olumsuz cevap verecekti. Birinci halde mesele kalmazdı çünkü muhalefet ve iktidar aynı görüşte olacak, tartışmalar uzamayacaktı. İkinci halde muhalefet zor duruma düşecek, yerinde bir karar olduğu bugün iyice anlaşılan Kore yardımından ötürü söyleyecek söz bulamayacaktı.266

a.Millet Partisi’nin Tepkisi

Millet Partisi Genel Başkanı Hikmet Bayur kendilerinin olan biten her şeyi gazeteden, basından öğrendiklerini ve Cumhuriyet döneminden sonra ilk kez bir asker gönderme kararının TBMM’de tartışılmadan verilmiş olmasını doğru bulmadıklarını belirtir. Kore Savaşı’nın çıkması ve BM’den yardım istenmesi Haziran sonunda meclis açıkken olmuştur. Bayur, hükümeti meclis toplu haldeyken Kore Savaşı meselesini meclise taşımamasından ve on beş gün sonrasında asker gönderme durumu olacağını tahmin edemediği için meclisi toplu tutma gereksinimi duymadığından dolayı eleştirmiştir.267

266Nadir Nadi, “Şakaya Gelmez!”, Cumhuriyet, 7 Şubat 1951, s.1. 267Akkaya, “Türkiye’nin NATO Üyeliği”, s.8.

Millet Partisi kurucularından Osman Bölükbaşı, Büyük Millet Meclisi’nin çatısı altında her meselenin görüşüleceğini söyleyerek “Haymana’da top sesleri gürlerken

Mecliste her şey açık konuşuluyordu. İşte milleti zafere ulaştıran da bu haleti ruhiyeydi.”

demiştir. Bölükbaşı konuşmasının devamında BM Genel Sekreteri’nden gelen ve Dışişleri Bakanı’nın gönderdiği telgraflara değinerek, bunların tavsiye niteliğinde olduğunu, Türkiye’nin asker gönderme gibi bir zorunluluğunun bulunmadığını belirtmiştir. Başbakanın Kore’ye asker gönderilmesi harp kararı değil sulh kararıdır şeklindeki açıklamalarına ise şu cevabı vermiştir: “Biz, BM emrine kuvvet verdiysek

Kore’de resmi geçit yapsın diye vermedik, cenaze merasimine iştirak etsin diye vermedik. Her türlü ihtimali nazara itibara alarak harbe sokulacakları ihtimalini de nazarı itibara alarak biz kuvvetleri verdik. Bunlar bir kralın taç giyme merasimine getirmediklerine göre, icabında cepheye gideceklerdi, icabında ölecekler ve öldüreceklerdi…”268

Millet Partisi, Demokrat Parti’yi muhalefete danışılmaması, meclisin toplantıya çağrılmaması ve halkın bu konuda psikolojik olarak ön hazırlığının yapılmaması noktalarında eleştirir.

b.Cumhuriyet Halk Partisi’nin Tepkisi

Demokrat Parti Hükümeti’nin Kore’ye asker gönderme kararını görüşmek üzere Cumhuriyet Halk Partisi İdare Kurulu, Parti Genel Başkanı İsmet İnönü başkanlığında 26 Temmuz 1950’de toplandı. Hükümetin kararı hakkında Genel Sekreter Kasım Gülek tarafından Türk kamuoyuna açıklanan Cumhuriyet Halk Partisi’nin görüşünde, BM’ye karşı olan sorumluluklarımızın Halk Partisi tarafından tanındığı, dünyada barışın ancak BM’nin koruma cephesiyle temin edilebileceğine inanıldığı vurgulanmıştır. BM’nin hücuma uğrayabilecek bütün cephelerin mesuliyetini üzerine alarak her üye devletin yapacağı yardımı tayin etmesi, ortaklaşa cephe sorumluluğunun bu şekilde sağlanması gerekmektedir. Ancak bugünkü durumda BM’ye karşı olan sorumlulukların nasıl yerine getirileceğini hükümetin Millet Meclisi’nde görüşmeden ve kendilerinin fikri sorulmadan yalnız başına takdir ettiği ifade edilmiştir. Halbuki konu ile ilgili Parti Başkanı İnönü veya yetki sahibi herhangi bir Cumhuriyet Halk Partisi şahsiyetinin bu karar hakkında hiçbir fikir ve görüşünün alınmadığı, oysa büyük memleket meselelerinde özellikle memleket

268Nurullah Haşimi, Türkiye’nin Kore Savaşı’na Katılmasının Siyasi Nedenleri ve Sonuçları, Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Batman 2014, s.46.

savunması ve savaş ihtimallerinde hükümetin muhalefet partisi ile fikir birliği sağlamasının, memleketin birliğini sağlamak için esas tedbir olduğu belirtilmiştir. İktidarın bu ihtiyacı takdir etmesi ve gelecek için muhalefetin ülkede saf dışı edilecek bir engel değil, memleket hayrına yapıcı olarak işbirliği temin etmek için en etkili unsur olduğunu anlamış olmasını temenni ederiz, diyerek hükümete serzenişte bulunulmuştur.269

Kasım Gülek, Demokrat Parti’yi Kore’ye asker göndermekle Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye atacağından dolayı eleştirmektedir:“Bizim zamanımızdaki tehlike

ve emniyet durumu değişmişse, açıkça söyleyebiliriz ki Türkiye Kore’ye dört bin beş yüz kişi göndermekle emniyetini azaltmış olacaktır.”270

Adnan Menderes’in Kore’ye asker göndermesi iç ve dış politika açısından isabetli mi, değil mi? Muhalefet, bu meseleyi değerlendirirken Cumhuriyet Halk Partisi’nin fikirlerini de dikkate almalıydı. Parti Genel Başkanı İsmet İnönü veya Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin bu karar hakkında hiçbir suretle fikirleri alınmamıştır. Tüm bunlara rağmen muhalefet Kore’ye asker gönderilmesine de açıkça itiraz etmemiştir.

Nadir Nadi bu tartışmalar ortamında, dış ilişkilerin iç politikayı ne yönde etkilediğini ve olumsuz bir durumda mücadele edebilecek güçlü bir hükümetin gerekliliğini vurgular. Dış dünya şartlarının yıllardır Türkiye’yi tetikte bulunmaya zorladığını, bu gerçeğe dayanan iktidarın yerini bir başka partiye bırakmamak konusunda ayak direrken hep dış tehlikeyi ileri sürdüğünü söyler. Dış dünyada tehlike devam ederken millet iktidarı değiştirmeye gerek görmüş ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin propagandalarını dinlemeyerek oyunu Demokrat Parti’ye vermiştir. Nadi, Demokrat Parti’nin Cumhuriyet Halk Partisi’nden daha ileri görüşlü olduğunu ve siyasi meselelere de daha olgun yaklaştığını belirtir. Halkın hangi partiye oy vereceğini iyi bildiğini iddia eder.271

Cumhuriyet Halk Partisi Mardin Milletvekili Dr. Kamil Boran, Cumhuriyet Halk Partisi Beyoğlu ilçe merkezinde gazetecilerle Kore konusu üzerinde bir görüşme yapmıştır. Dr. Boran, bu konuyu hukuki bakımdan açıklayacağını ileri sürmüştür. Kore’ye dört bin beş yüz askerin gönderilmesi hakkındaki Menderes Hükümeti’nin

269Tuncay Karacaova, İstanbul Basınında Kore Savaşı, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2010, s.82.

270Cumhuriyet, 30 Temmuz 1950, s.1.

kararını şekil bakımından anayasa hükümlerine tamamen aykırı bulmuştur. Çünkü Türkiye, askeri kıtayı Kore’ye göndermekle fiilen savaşa girmiş olur. Bu durum savaş ilanı demektir. Savaş ilanı anayasanın yirmi altıncı maddesine göre TBMM’nin yetkisindedir. Bu yüzden hükümetin doğrudan verdiği bu kararı anayasaya aykırı bir durum ve meclisin yetkisine bir saldırı olarak değerlendirir.272

Metin Toker, “Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları” adlı eserinde, Halk Partisi’ne danışılmamasını, Demokrat Parti büyüklerinin İsmet Paşa kompleksine

Benzer Belgeler